Merhamet İhtiyacı
Mücella dinimiz İslâm’ın insanlığa sundukları arasında öncelikle rahmet ve merhameti görürüz. Esasen ilk insandan itibaren bütün peygamberler ve ilahî vahiy insanlığa rahmet olmuştur.
Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v.’in ilk tebliğe başladığı yılları ve öncesini okuduğumuzda toplumun merhametten yoksun, insanlığın özünü kaybettiklerini görürüz. Hira Dağı’ında ilk vahiyle başlayan rahmet sağanağı evvela Arap cahiliyesini yıkamış, sonra dalga dalga kıtaları aşmıştır. İnsanlar Rahman ve Rahim olan Allah Tealâ’nın emrine itaatle dirilerek rahmet ve merhametle tanışmışlardır.
Allah Tealâ’ya iman ve itaat etmeyen kimse önce kendisine merhametsiz davranmış demektir. Çünkü Alemlerin Rabbi’ne isyan zulümdür. Zalim bir insandan ya da toplumdan rahmet ve merhamet beklemek boşunadır. Çünkü Allah korkusu kalbine girmemiş insan, uygun imkanları bulduğunda hayvandan vahşidir. Yaşadığımız çağ ve tarih bu hakikate şahitlik eder.
Kalbi iman ile aydınlanmış, Rabbinden korkan kimseye gelince; hangi imkan ve güce sahip olursa olsun, en büyük engeli yine kendisidir. Yaptıklarının hesabını İlahî huzurda vereceğini biliyor olması, ne kendine ne da başkalarına zulmetmesine, merhametsizliğe izin vermez.
Günümüz dünyası maalesef zulüm karanlığında boğulmuş durumdadır. Özellikle müslüman kardeşlerimiz zulmün pençesindeler. Çoğunluğu her türlü kıyıma, yıkıma maruz kalarak; bir kısmı da kanın kanla temizlenemeyeceği hakikatini unutup zalimlere alet olarak…
İnsan bir kez vahşileşmeye görsün, önüne kimin ve neyin çıktığını ayırt edemeyecek kadar körleşebiliyor. Her gün haberlere konu olan ve sevdiklerine bile kıyabilecek ölçüde gözü dönenler bu hakikati ispat eder.
Yeryüzünde zulmü yok edecek nihaî çare kalplere Cenab-ı Mevla’nın rahmetini ilka etmektir. İnsanın insana ve bütün varlıklara rahmet ve merhamet nazarıyla bakmasını temin edecek kalp hassasiyetini kazandırmaktır. Kurtuluş merhamettedir.
Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. bir keresinde şöyle buyurdular:
– Cennete ancak merhametli olan girer.
Bunun üzerine Sahabe-i Kiram efendilerimiz dediler ki:
– Ey Allah’ın Rasulü, hepimiz merhametliyiz.
Efendimiz de şöyle buyurdu:
– Sadece kendisine karşı merhametli olan kişi merhametli sayılmaz. Gerçekten merhametli kişi, hem kendine hem de başkalarına merhamet edendir. (Heysemî; Süyûtî)
Hz. Ömer r.a. Efendimiz, adaletle birlikte merhametin nasıl aynı bütünün iki yarısı olduğunu nice örneklerle ispat etmiştir. O, Şam’ın fethinden sonra orada yaşlı, muhtaç bir hıristiyan görür. Haline acır, yardım edilmesini emreder. İşte, kendinden olmayanı dahi kuşatan bu merhametin kaynağı Rahmanî terbiyedir ve bugün insanlık bu terbiyeye belki her zamankinden çok muhtaçtır.
İnsanın kendisine merhamet etmesi, Allah’ın emirlerine ittiba ile yasakladıklarını terk etmesi, günahlarına tövbe etmek suretiyle kendisini azaptan esirgemesidir. Başkasına merhameti ise hiçbir şekilde eziyet etmemesidir. Efendimiz s.a.v. buyurdular ki:
“İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.” (Müslim; Tirmizî)
“Müslüman, elinden ve dilinden insanların emin olduğu kimsedir.” (Tirmizî; Nesâî)
Günümüzde müslümanlar maalesef hem kendi kardeşleri hem de İslâm düşmanları tarafından eziliyor. Yaşlı, kadın, çocuk demeden öldürülüyor. Evler, şehirler hatta ülkeler yerle bir ediliyor. Baktığımızda herkes bu meselelerle uğraşıyor gibi görünüyor. Bir kısım devlet başkanları toplanıyor, çözüm konuşuyorlar. Hakikatte ise perde arkasındaki asıl zalim kendileri olduğu için bu can pazarından en kârlı çıkmanın hesabı içindeler. Yara derinleştikçe derinleşiyor, çünkü merhamet nazarı yok.
Biz bu vahşileşmiş dünyaya rağmen merhamet okumaya, merhamet dinlemeye merhamet öğrenip öğretmeye devam etmeliyiz. Kıyamet kopsa bile elindeki fidanı dikmek gibi…Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v.’in naklettiği şu hadiseyi, merhamete dair hadis-i şerifleri ve örnekleri şimdi okumak ve dinlemek bu açıdan bir kez daha manalı:
“Adamın biri yolculuk yaptığı esnada aşırı derece susar. Bir kuyu bulur ve içine inerek bolca içip susuzluğunu giderir. Yukarı çıkınca, kuyunun başında susuzluktan dili sarkmış bir köpek görür. Kendi kendine der ki:
– Şu köpek de benim biraz önce susadığım gibi susamış.
Tekrar kuyuya iner. Ayakkabısını su ile doldurur, ağzıyla tutarak yukarı çıkarır ve köpeği sular. Onun bu davranışı Allah Tealâ’nın çok hoşuna gider ve bütün günahlarını bağışlar.”
Efendimiz s.a.v.’in sözlerinin tam burasında Sahabe-i Kiram’dan bazıları sorar:
– Ey Allah’ın Rasulü! Hayvanlara yaptığımız iyilik karşılığında da bizim için sevap mı var?
Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz buyurur:
– Can taşıyan her mahlûka yaptığınız iyilik için size mükâfat vardır.” (Buhârî; Müslim; Ebu Davud)
Meşhur kıssadır: Kanunî Sultan Süleyman, zamanın şeyhülislâmı Ebussuud Efendi hazretlerine bir not yazarak bahçedeki ağaçlara zarar veren karıncaların kırılmasının günah olup olmadığını sorar. Şeyhülislâm da ahiret günü bunun hesabının sorulacağını, karıncanın hakkını alacağını hikmetli bir şiirle cevaplar.
Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. buyurmuştur ki:
“Birbirlerine karşı merhamette, karşılıklı sevgide müminlerin durumu tıpkı bir beden gibidir. Bedenin bir azası hastalandığı zaman bütün beden o hastalığı hisseder, ateşi yükselir, uykusuz kalır.” (Buhârî; Müslim; Ahmed b. Hanbel)
Hz. Ali. r.a. Efendimiz anlatıyor:
“Bir gün Ömer’i sabah erkenden bir devenin sırtına binmiş, vadiye doğru giderken gördüm. Kendisine sordum:
– Ey Müminlerin Emiri! Böyle sabah sabah nereye gidiyorsun?
– Zekât olarak alınan develerden biri kaçmış, onu yakalamaya gidiyorum.
– Ey Ömer! (Böyle basit bir şeyle uğraşarak) senden sonra gelecek halifeleri küçültmüş oldun.
– Sakın beni kınama ey Ali! Muhammed’i peygamber olarak gönderene yemin ederim ki, Fırat kenarında bir oğlak nehre düşse, kıyamet günü bunun hesabı Ömer’den sorulur. Çünkü müminlerin haklarını korumayan yöneticiye ve müminlere korku salan fâsık amire itaat yoktur.
Efendimiz s.a.v. buyurmuştur:
“Ümmetimin abdalları (erenleri), çokça namaz kılmaları veya çokça oruç tutmaları sebebiyle cennete girecek değiller. Onlar, herkese karşı temiz kalpli, cömert gönüllü ve bütün müslümanlara karşı merhametli olmaları sebebiyle cennete girecekler.” (Taberânî; Deylemî; Süyûtî)
Ayet-i kerimelerden, hadis-i şeriflerden, alim ve salihlerin hikmetli sözlerinden merhamete dair nakledecek sözler kitap hacmindedir. Biz sözümüzü Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v.’in bizlere gün ışığı kadar net bir prensip olarak sunduğu şu mübarek sözleriyle bitirelim:
“Yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin.” (Ebu Davud; Tirmizî)