Hatırlayalım - Allah’ı Ölümü, Ahireti
Belki daima hatırda tutmak, unutmamak, anmak gerekir. Allah, bizi yaratan ve küllî iradesiyle yöneten, içinde bulunduğumuz evreni bize hizmetçi kılan; hidayete vesile olan Kur’ân-ı Kerîm’i ve Kur’ân’ın kavlî ve fiilî beyanını kendisine öğrettiği Hz. Peygamber Efendimiz’i (s.a.s.) bize önder ve örnek olarak gönderen ve biz Müslümanlara hidayeti ve hidayette devamı nasip edendir. Böyle Allah unutulur mu, hatırlanmaz mı ve anılmaz mı?
Her gün birisi bize bin lira veya beş yüz lira verse, o vereni hiç unutmayız ve daima anarız. Bize dünyadan ve cennetten daha kıymetli olan imanı ve aklı nasip eden Allah elbette anılır. Allah Teâlâ’yı en iyi tanıyan ve tanıtan Hz. Peygamber Efendimiz olduğu için Allah’ı anması da daimi idi. Hz. Âişe (r.anhâ) Hz. Peygamber’in zikri konusunda şöyle haber vermiştir:
“Hz. Peygamber (s.a.s.) (zamanının) her anında Allah’ı zikrederdi.”
İbnü’l-Kayyım el-Cevzî Hz. Peygamber’in zikri hakkında şöyle demiştir:
Hz. Peygamber (s.a.s.), Allah’ı zikretmede yaratılanların en kâmiliydi. Şöyle ki, bütün kelâmı, her söylediği Allah’ı zikir ve o maksatla O’nunla ilgili idi. O’nun emretmesi, yasaklaması, ümmet için hüküm koyması, Allah’ın isim ve sıfatlarından, hükümlerinden ve fiillerinden, vaadlerinden ve tehditlerinden haber vermesi Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Allah’ı zikretmesi idi. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Allah’ı nimetleriyle övmesi, yüceltmesi, hamd ve tesbih etmesi, Allah’tan ümitli olması ve korkması da zikir idi. Susması da Allah’ı kalp ile zikretmesiydi. Her anında, her halinde Allah’ı zikrederdi. Alıp verdiği nefesleriyle Allah’ı zikrederdi. Ayakta, otururken, yatarken, yürürken, inerken, yolculuklarda konaklamasında ve ikâmesinde hep zikir halinde idi.
Özetle Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bütün hayatı Allah’ı zikir ve o maksatla idi. Ya kalben ya dille ya da bedenle zikir halinde idi.
Kim Allah’ı tanısa sever, kim sevse anar. Tanıması çok olanın sevmesi, sevmesi çok olanın da anması çok olur. Kendimizi de bu ölçüyle değerlendirdiğimiz zaman anmamızı, sevmemizi ve tanımamızı anlayabiliriz. Bizim Allah’ı anmamızın azlığı gafletimizden kaynaklanıyor. Gafletimiz belki de küçüksediğimiz günahlarımız yüzündendir. Bunun çaresi tövbe etmemiz ve kardeşliğin gereği, Allah’ı anmamızla yani zikretmemizle ilgili birbirimizi uyarmamızdır. Şüphesiz Allah (c.c.), kalp, dil ve hal ile anılır. Gazzalî’nin Allah’ı zikirle ilgili dediği gibi “dil söyler, akıl düşünür, kalbe yer eder.”
Ölümü hatırlamak, her an ölüm gelebilir diye daima ölüme hazırlık halinde olmak; namazı son namaz gibi kılmak, günü son gün gibi yaşamak, insanlarla helalleşmek, namaz, oruç, zekât ve yemin kefareti gibi borçları ve kazaları ifa etmeye çalışmaktır.
Allah Teâlâ, bizi imtihan için yarattığını belirtmiş, dünyanın fâni, geçici ve her nefsin ölümlü olduğunu ve her nefsin ölümü tadacağını bildirmiştir.
Allah’ı unutmamak ve anmak, ölümü ve âhireti daima hatırlamak, ölüme ve hesaba hazırlıklı olmak, Allah’ın kula hidayet ettiğine ve göğsünü İslam’a açtığına ve kalbinde iman nurunun bulunduğuna alamettir. İşte bütün bunları ortaya koyan, şu iki âyet ve bir hadîs-i şeriftir. Şöyle ki:
“Allah kimi hidayete erdirmeyi dilerse, göğsünü İslâm’a açar.”
“Allah’ın, göğsünü İslâm’a açtığı, böylece Rabbinden bir nûr üzere bulunan kimse, kalbi imana kapalı kimse gibi midir?”
Bu iki âyetten anlaşılan, Allah bir kimseye hidayet etmeyi isterse, göğsünü İslam’a açıyor, göğsünü İslam’a açtığı kimsenin de kalbine iman nurunu koyuyor.
Hz. Peygamber’e (s.a.s) bu göğsün İslam’a açılması ve kalbine nur konulan kimse hakkında soru sorulduğu zaman şöyle buyurmuştur: “Bir nurdur ki, Allah onu, müminin kalbine atar, o da onunla ferahlanır, açılır”. Bunun üzerine Ashap: “Ey Allah’ın Rasûlü, onun tanınacak bir emaresi/işareti var mıdır?” demişler, Rasûlullah da: “Evet, ebedilik evine/cennete yönelme, aldanma evi (dünya evi)nden uzaklaşma ve ölüme, gelmeden önce, hazırlanmaktır” buyurmuştur.
Cennet, hedeftir; dünya, engeldir. Bize gereken, cennete yönelmek, cenneti kazandıran iman ve sâlih amele, hakkı ve sabrı tavsiyeye devam etmek; cenneti kaybettiren dünya engelini aşmak, dünyayı cennete kavuşturan binek yapmaktır. Cenneti hedef edinenin hedef edindiğinin ispatı, ölümü ve hesabı unutmamak, hayatı hesaba çekildiğinde hesapta temize çıkacak şekilde yaşamaktır.
Rabbimiz, her gün kırk defa namazımızda Fatiha’yı okurken “mâliki yemiddîn: Din/ceza gününün maliki” diyerek âhireti hatırlatmaktadır.
Hamid el-Leffâf (rh.a.) diyor ki: “Ölümü çok anan kimse, üç şeyle şereflenmiş olur: Tövbeyi hemen etmek, nefsi kanaat sahibi kılmak, ibadette neşe ve sürur duymak.”
Süfyan-ı Sevrî (rh.a.) derdi ki: “Ölüm her an gelebilir. Yarına çıkacağını zanneden kimse, ölüm için hazırlıklı sayılmaz. Tâat ve ibadetler ölümü hatırlamanın semeresi olduğu gibi, günahlar da ölümü unutmuş olmaktan neş’et eder.”
Bize Gerekenler
1. Allah Teâlâ’yı unutmamak ve daima kalp, dil ve hal ile anmak.
Kalp ile anmak, tefekkürdür; dil ile anmak, Kur’ân-ı Kerîm okumak, esma-i hüsnâsı ile anmak, âyetlerde ve hadîs-i şerîflerde geçen dua ve zikirlerden vird edinmek; hal ile anmak, ibadet ve tâattır.
2. Ölümü anmak, her an ölüm gelebilir diye hazırlıklı olmak
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete girdirilirse, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metâdan başka bir şey değildir.”
3. İman üzere ölme derdini hatırdan hiç çıkarmamak
Sonsuzu kazanmak için sonu kazanmak gerekir. Sonu kazanmak, iman üzere ölmekledir. İman üzere ölmek için iman üzere yaşamak gerekir. İman üzere yaşamak, imanın helal dediğini helal bilmek, haram dediğini haram bilmek, imanın emrettiğine uymak, imanın yasakladığından sakınmaktır. Allah Teâlâ bize çok önemli emirde bulunmuştur:
“Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve siz ancak müslümanlar olarak ölün!”
4. Her gün tövbe ve istiğfar etmek
Tövbe, fiilen yanlıştan dönmek, doğru olanı yapmaya yönelmektir; istiğfar, af talep etmektir. Hepimize tövbe etmek farzdır. Her gün istiğfar etmeyi prensip edinmek gerekir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Ey müminler! Hepiniz tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.”
Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla istiğfar eder/Allah’tan beni bağışlamasını diler, tövbe ederim.”
5. Cenazede bulunmak ve zaman zaman kabir ziyaretinde bulunmak
Cenaze, ölümü hatırlatır, ölmeden önce hazırlıkta bulunmaya yönlendirir, ölen mümin kardeşe karşı son görevin ifasını ifade eder. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Kim bir cenazede, cenaze namazı kılınıncaya kadar bulunursa, bir kîrat, gömülünceye kadar kalırsa, iki kîrat sevap alır”.
-İki kîrat ne kadardır? diye sordular. Rasûlullah (s.a.s.):
“İki büyük dağ kadar!” cevabını verdi.
Kabir ziyareti de âhireti hatırlatır. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Kabirleri ziyaret etmek isteyen ziyaret etsin. Çünkü kabir ziyareti bize âhireti hatırlatır”
Allah (c.c.), Kendisini anmaya bizi muvaffak kıla, âhireti kalbimizden çıkarmama derdini nasip ede, ölüme hazırlıklı olmaya bizi muvaffak kılsın, ölüm konusunda hepimizi gafletten kurtarsın lutfü ile!.
-----------------------------------------------------
1. Buhârî, Hayz, 8, Ezan, 19; Müslim, Hayz, 117; Ebû Dâvûd, Tahâret, 9; İbn Mâce, Tahâret, 11; Ahmed, VI, 70, 153 178.
2. İbnü’l-Kayyım el-Cevzî, Zâdü’l-Meâd fî Hedyi Hayri’l-Ibâd, II, 16.
3. Mülk sûresi (67), 2.
4. Âl-i Imrân sûresi (3), 185; Enbiyâ sûresi (21), 35; Ankebût sûresi (29), 57.
5. En’âm sûresi (6), 125.
6. Zümer sûresi (39), 22.
7. İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, II, 174-175.
8. Abdülvehhab eş-Şa’rânî, Tenbîhü’l-Muğterrîn (terc. Ömer Temizel), s. 81-84, Sönmez yay. İst.1979.
9. Âl-i İmrân sûresi (3), 185.
10. Âl-i İmrân sûresi (3), 102.
11. Nûr sûresi (24), 31.
12. Buhârî, Deavât, 3; Tirmizî, Tefsîru sûre (47) İbn Mâce, Edeb, 57.
13. Buhârî, Cenâiz, 59; Müslim, Cenâiz, 52, 53; Nesâî, Cenâiz, 79; İbn Mâce, Cenâiz, 34.
14. Tirmizî, Cenâiz, 60; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 77.