DÜNYA VE AHİRET SÜSÜ
Bir adam Rasulullah s.a.v. Efendimiz’e gelir ve:
– Ey Allah’ın Rasulü, işlerin en faziletlisi hangisidir, diye sorar. Efendimiz s.a.v.:
– Güzel huylu olmaktır, buyurur.
Sonra adam sağ tarafına geçer ve tekrar:
– İşlerin en faziletlisi hangisidir, diye sorar. Efendimiz s.a.v.:
– Güzel huylu olmaktır, buyurur.
Adam sol tarafına geçip:
– Ey Allah’ın Rasulü, Allah’ın en sevdiği iş nedir, diye tekrar sorar. Efendimiz s.a.v.:
– Güzel huylu olmaktır, buyurur. Sonra bu kez arka taraftan yaklaşarak:
– En iyi, en kıymetli iş nedir, diye sorunca, Hz. Peygamber s.a.v. adama dönüp:
– Neden anlamıyorsun? Güzel ahlâk, gücün yettiğince kimseye kızmamaktır, buyurdu.” (Münzirî, et-Tergîb ve’t-Terhîb, 3/405)
Dünya hayatının en güzel süsü güzel ahlâktır. İnsanoğlu bu süsle bezendikçe fıtratına uygun davranır, istikamet üzere olur. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur:
“Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” (Mâlik; Ahmed b. Hanbel)
Güzel ahlâkın ne olduğunu din-i mübinimiz İslâm bize öğretmiştir. İlmihal kitaplarımızda bile ahlâkî faziletler ve yanlışlar izah edilir. Yukarıda zikrettiğimiz hadis-i şerifte de “kimseye kızmamak” buyrularak güzel ahlâkın nihaî faziletlerinden sayılabilecek bir hususa işaret edilmiştir.
Din-i mübin-i İslâm, bütün esaslarıyla bir ahlâk, fazilet ve hikmet dinidir. Baştan sona güzel ahlâktan ibarettir. Ayrıca ahlâk ve din birbirinden ayrılması mümkün olmayan iki unsurdur. Hatta güzel ahlâk, iman sahibi olmanın, Sırat-ı Müstakim üzere yürümenin neticesidir. Yani ahlâk dinin bir unsuru, dindarlığın çok önemli bir göstergesidir.
Yaptığımız ibadetlerin hedeflerinden biri de güzel ahlâk sahibi olmaktır. Kıldığımız namazlar, tuttuğumuz oruçlar, verdiğimiz zekât ve sadakalar hep mükemmel ahlâka birer vesiledir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
“Sana vahyedilen kitabı oku ve namaz kıl. Çünkü namaz çirkin ve kötü işlerden alıkoyar…” (Ankebut, 45)
Her şeyin kıymeti yokluğunda belli olur. Güzel ahlâkla donanmış insanlarla beraber olan, hep böyle meclislerde, sohbetlerde olan kişi bir rahmet deryasının içindedir. Böyle bir mecliste kişinin ahlâkı daha da güzelleşir, hayâsı artar, daima huzur içinde olur. Güzel ahlâk üzere olanlar dedikodu yapmazlar, gıybet etmezler, mümin kardeşlerinin iyiliğini isterler. Düşkün olana yardım ederler, elinden tutarlar.
Cenab-ı Mevlâ, müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“Asr’a andolsun ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip güzel amellerde bulunanlar ile birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” (Asr, 1-3)
Güzel ahlâkın en önde gelen alameti hayâ ve hilm sahibi olmak, mümin kardeşlerini sevmek yani diğergâm olmaktır. Bu hasletler diğer güzel hasletleri de çeker, kişinin güzel hasletlerle bezenmesine vesile olur.
Müberra kitabımızda buyurulur ki:
“Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever.” (Âl-i İmran, 134)
Dinimiz insanlar arasında bir sevgi ve saygı ortamı oluşturmayı hedefler. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. buyurmuştur:
“Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de (tam anlamıyla) iman etmiş olamazsınız.” (Müslim; Ebu Davud)
Mücellâ dinimiz İslâm, güzel ahlâk sahibi olmak için gerekli olan her hususu emir ve tavsiye etmiş, kötü ve çirkin olan her hareketi de haram ya da mekruh olarak bize bildirmiştir. Her mümin başkalarına zarar verecek işlerden, haksızlıktan sakınmak zorundadır. Verdiği sözleri tutmalı, ahdini yerine getirmelidir. Bütün işlerinde dürüst olmalı, her daim doğru söylemelidir. Adalet üzere davranmalı, insaf sahibi olmalı, doğruluktan ayrılmamalıdır. Asla yalan söylememeli, iyi geçimli olmalı, gösterişten sakınmalıdır. Her işinde iyi niyet taşımalı, içini ve dışını temiz tutmalıdır. İffetli, sabır ve sebat sahibi, cesaretli, mütevazı olmalı, kötü ve çirkin davranışlardan sürekli kaçınmalıdır.
Allah Tealâ bizi imtihan için yaratmıştır. Bu dünyada hayır ve şerri de yaratmış ve hangi amelin hayır, hangisinin şer olduğunu da açıklamıştır. Dünyada işlediğimiz büyük küçük, hayır şer, bütün amellerimizin ahirette hesabını vereceğiz. Hayır üzere oluşumuz bize ebedî saadeti kazandıracak, şer ise bizi hüsrana götürecektir.
Güzel ahlâk, zor zamanların en güvenli limanıdır. İnsanlar türlü fitneler içine düşerler. Kin, haset, hırs ve riya gibi kötü huylar gözlerini karartır. Böyle zamanlarda güzel ahlâka dair hasletler unutulur. Hilm bir kenara bırakılır, ar perdesi yırtılır, dil sert söylemeye başlar. Kulaklar kötü sözlerle dolar. Hakkı ve sabrı tavsiye terk edilir. Oysa güzel ahlâk tam da böyle zamanlar için lazımdır. Kötü söyleyene güzeli tavsiye etmek, arsız olana hayâ ile muamele etmek, dili iyi ve güzel söz için kullanmak, kötü olana kulağı ve kalbi kapatmaktır güzel ahlâk.
İman ve ibadetlerimizde olduğu gibi, güzel ahlâkta da rehberimiz Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v.’dir. Cenab-ı Mevlâ Kur’an-ı Kerim’de O’na hitaben şöyle buyurmuştur:
“Muhakkak ki sen yüce bir ahlâk üzeresin” (Kalem, 4)
Dosdoğru yolda güzel ahlâk ile yürüyebilmek için Efendimiz s.a.v. ve O’nun yolundan yürüyen rehberler bize yeterlidir. Sözü Efendimiz’in sürekli yaptığı bir duayla bitirelim:
“Allahım! Suretimi güzel yarattığın gibi ahlâkımı da güzelleştir.” (Ahmed b. Hanbel; Beyhakî)