DÜNYA VE AHİRET DENGESİ
Allah, hayatı ve ölümü belirli bir amaçla yaratmış, insanlara doğruyu ve yanlışı öğreten hak kitaplar indirerek bu amacı onlara bildirmiştir.
الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır. (Mülk, 67/2)
Bu amacın özü insanın her şeyden önce kendisini yaratan Rabbini gereği gibi tanıyıp takdir edebilmesi, O’nun emirlerini ve koymuş olduğu yasakları titizlikle koruması, dünya hayatının geçici ve sahte bir süsten ibaret olduğunu fark edebilmesi, hayatını ahireti hedef alarak düzenlemesidir.
Hayatını, ahireti esas alarak düzenleyen bir insan aslında dünyada da olabilecek en güzel, rahat ve huzurlu hayatı sürdürecektir. Çünkü kendi yaradılışına en uygun olan hayat tarzı Kur’an’da bildirilmiştir. Kişi Kur’an’a tam olarak uymakla, bir anlamda dünyayı cennet benzeri bir mekan haline getirmiş olacaktır.
Dünya Nedir?
“Dünya” kavramı, ahiret veya ahiret hayatının karşılığı olarak “hayatü’d-dünya-yakın hayat” anlamındadır. Bu kelime Kur’an’da çok sık ve ahiretten veya ölümden önceki hayatın sıfatı olarak geçmektedir. (K.Ece Hüseyin, İslam’ın Temel Kavramları, s.156)
Dünya kelimesi “yakın olmak” manasına gelen dünüv kökünden türemiş “en yakın” anlamındaki edna kelimesinin müennes şeklidir. (D.İ.A. “Dünya”, X, 22)
Dünya sözcüğü hayatı niteleyen bir sıfattır. Bu yüzden hayat kelimesi dişil “müennes” bir kelime olduğu için, onun sıfatı olan edna’da dünya formunda kullanılmıştır.
“Dünya kelimesi tek başına kullanıldığı yerlerde dahi, sanki yanında bir hayat sözcüğü varmış gibi, yani dünya hayatı şeklinde düşünülür.
Bu da ister istemez, bir başka hayatın daha varlığını zorunlu olarak kabul etmek demektir ki, o da “el-hayatü’l-ahira” yani ahiret hayatıdır.” (İslamoğlu Mustafa, Hayatın Yeniden İnşası İçin, s.69)
Dünya kelimesinin “denâet” kökünden geldiğini söyleyenler olmuş; “aşağı, düşük, alçak, basit, adi” anlamındaki dena kelimesine de nisbet etmişlerdir.
“Kur’an’da sıklıkla kullanılan dünya kelimesi Müslümanlar tarafından yanlış anlaşılmıştır.
Dünya kelimesi hayatı niteleyen bir sıfat olmasına rağmen, üzerinde yaşadığımız yeryüzünün ismi olarak algılanmıştır.
Böyle algılanınca İslam’ın üzerinde yaşadığımız dünyayı kötülediği, önemsemediği, hafife aldığı sanılmış, bu dünyadan yüz çevirmenin fazilet ve yükselmenin sebebi olacağı iddia edilmiştir.” (K.Ece Hüseyin, İslam’ın Temel Kavramları, s.156)
Kur’an-ı Kerim jeolojik olarak yer küreyi anlatmak üzere “arz” yer kelimesini kullanmıştır. Kur’an’da kötülenen, eleştirilen, yer küre olan dünya değil, hayat anlayışıdır. Yerilen bu hayat anlayışı da, ahireti unutturan, geri plana bıraktıran, ahireti hesaba katmayan bir hayat anlayışıdır.
Kısacası insanı Allah’a kulluktan, O’nun sevgisinden ve ahiretin kazanılmasından alıkoyan şeyler kötülenmiştir. Kınanan dünya, gönül verilip bağlanılan dünyadır ve kişi ne oranda gönül verip bağlanırsa, bu dünyaya, kendisiyle Hak Teala arasındaki perdeler de o oranda artıp kalınlaşır.
Dünya Hayatının Özellikleri:
1- Dünya Bir İmtihan Yeridir.
الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır. (Mülk, 67/2)
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ
Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele! (Bakara, 2/155)
كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَنَبْلُوكُم بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Her canlı ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilik ile deneyeceğiz; hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz. (Enbiya, 21/35)
“Kur’an dünya hayatına ahiret hayatının tarlası olduğu için önem atfeder ve bu itibarla insanın bu dünyadaki davranışlarını ciddiye almasını ister.” (Mir Mustansır, Kur’ani Terimler ve Kavramlar Sözlüğü, s.53)
Bu anlamda dünya hayatı ve dünya önemlidir. Hatta öğülmüştür. Şöyle ki; terbiye, tahsil, ticaret, makam ve kemalatı elde etme diyarı olan ve içinde geçmeden elde edilmesi mümkün olmayan ebedi saadetin elde edildiği yerdir.
Hz. Ali bir hutbesinde şöyle diyor: "Muhakkak ki dünya, ona sert davrananın sadakat diyarı, onu anlayanın afiyet diyarı, ondan öğüt almak isteyenin öğüt diyarı, Allah dostlarının mescidi, Allah’ın meleklerinin namazgahı, vahy-i ilahinin nüzul yeri, veliyyullah’ın ticaretgahı ki onda rahmeti kazandılar ve cennete eriştiler." (Nehcü’l-Belağa, Hikmet, 126)
قُلْ يَا عِبَادِ الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْ لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَأَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةٌ إِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ أَجْرَهُم بِغَيْرِ حِسَابٍ
(Resûlüm!) Söyle: Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın (yarattığı) yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir. (Zümer, 39/10)
Bu dünyanın bir imtihan yeri olduğu unutulmamalı, bu bilinçle dünya hayatı değerlendirilmelidir.
وَلَوْ تَرَىَ إِذْ وُقِفُواْ عَلَى النَّارِ فَقَالُواْ يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلاَ نُكَذِّبَ بِآيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Ateşin başında durdurulduklarında: "Ah! Ne olurdu geri döndürülsek de Rabbimizin ayetlerini inkar etmeyip, mü'minlerden olsaydık!" dediklerini bir görsen! (En’am, 6/27)
أَوْ تَقُولَ حِينَ تَرَى الْعَذَابَ لَوْ أَنَّ لِي كَرَّةً فَأَكُونَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ
Yahut azâbı gördüğü zaman: "Keşke benim için bir kez daha (dünyâya dönüş) olsaydı da güzel hareket edenlerden olsaydım!" demesinden. (Zümer, 39/58)
وَلَوْ تَرَى إِذِ الْمُجْرِمُونَ نَاكِسُو رُؤُوسِهِمْ عِندَ رَبِّهِمْ رَبَّنَا أَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا إِنَّا مُوقِنُونَ
O günahkârların, Rableri huzurunda başlarını öne eğecekleri, "Rabbimiz! Gördük duyduk, şimdi bizi (dünyaya) geri gönder de, iyi işler yapalım, artık kesin olarak inandık" diyecekleri zamanı bir görsen! (Secde, 32/12)
2- Dünya Amaçsız ve Boş Yere Yaratılmamıştır.
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاء وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ لَوْ أَرَدْنَا أَن نَّتَّخِذَ لَهْوًا لَّاتَّخَذْنَاهُ مِن لَّدُنَّا إِن كُنَّا فَاعِلِينَ
Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyuncular (işi, eğlencesi) olarak yaratmadık. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi tarafımızdan edinirdik. (Bu irademizin eseri olurdu. Ama) biz (bunu) yapanlardan değiliz. (Enbiya, 21/16-17)
إِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْأَرْضِ زِينَةً لَّهَا لِنَبْلُوَهُمْ أَيُّهُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا
Biz, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi dünyanın kendine mahsus bir ziynet yaptık. (Kehf, 18/7)
3- Dünya Hayatı Kısa ve Geçicidir.
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَأَن لَّمْ يَلْبَثُواْ إِلاَّ سَاعَةً مِّنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْ قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُواْ
بِلِقَاء اللّهِ وَمَا كَانُواْ مُهْتَدِينَ
Allah'ın onları, sanki günün ancak bir saati kadar kaldıklarını zanneder vaziyette yeniden diriltip toplayacağı gün aralarında birbirleriyle tanışırlar. Allah'ın huzuruna varmayı yalanlayanlar elbette zarara uğramışlardır. Zira onlar doğru yola gitmemişlerdi. (Yunus, 10/45)
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍ كَذَلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ
Kıyamet koptuğu gün, günahkârlar, (dünyada) ancak pek kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler. İşte onlar, (dünyada da haktan) böyle döndürülüyorlardı. (Rum, 30/55)
كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا عَشِيَّةً أَوْ ضُحَاهَا
Kıyamet gününü gördüklerinde (dünyada) sadece bir akşam vakti ya da kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanırlar. (Naziat, 79/46)
4- Dünya Hayatı Oyun, Eğlence ve Tutkulu Bir Oyalanmadır:
اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْأَمْوَالِ وَالْأَوْلَادِ كَمَثَلِ غَيْثٍ أَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَكُونُ حُطَامًا وَفِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَغْفِرَةٌ مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانٌ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ
Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçıların hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah'ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir. (Hadid, 57/20)
إِنَّمَا الحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَإِن تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا يُؤْتِكُمْ أُجُورَكُمْ وَلَا يَسْأَلْكُمْ أَمْوَالَكُمْ
Doğrusu dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer iman eder ve sakınırsanız Allah size mükâfatınızı verir. Ve sizden mallarınızı (tamamen sarf etmenizi) istemez. (Muhammed, 47/36)
وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَلَلدَّارُ الآخِرَةُ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يَتَّقُونَ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ
Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttakî olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâla akıl erdiremiyor musunuz? (Enam, 6/32)
5-Dünya Aldatıcıdır/Aldatmasın:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
Ey insanlar! Allah'ın vâdi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın! (Fatır, 35/5)
الَّذِينَ اتَّخَذُواْ دِينَهُمْ لَهْوًا وَلَعِبًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فَالْيَوْمَ نَنسَاهُمْ كَمَا نَسُواْ لِقَاء يَوْمِهِمْ هَذَا وَمَا كَانُواْ بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ
O kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler de dünya hayatı onları aldattı. Onlar, bu günleri ile karşılaşacaklarını unuttukları ve âyetlerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi biz de bugün onları unuturuz. (Araf, 7/51)
وَقِيلَ الْيَوْمَ نَنسَاكُمْ كَمَا نَسِيتُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا وَمَأْوَاكُمْ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن نَّاصِرِينَ ذَلِكُم بِأَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ آيَاتِ اللَّهِ هُزُوًا وَغَرَّتْكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
Denilir ki: Bu güne kavuşacağınızı unuttuğunuz gibi biz de bugün sizi unuturuz. Yeriniz ateştir, yardımcılarınız da yoktur! Bunun böyle olmasının sebebi şudur: Siz Allah'ın âyetlerini alaya aldınız, dünya hayatı sizi aldattı. Artık bugün ateşten çıkarılmayacaklardır ve onların (Allah'ı) hoşnut etmeleri de istenmeyecektir. (Casiye, 45/34-35)
6-Dünya Hayatı Süslenmiştir:
زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاء وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذَلِكَ مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاللّهُ عِندَهُ حُسْنُ الْمَآبِ
Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah'ın katındadır. (Al-i İmran, 3/14)
الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا
Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır. (Kehf, 18/46)
Zenginlikle övünüp şımarmayı Yüce Allah yasaklayarak şöyle buyurur:
وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَعِيشَتَهَا فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَن مِّن بَعْدِهِمْ إِلَّا قَلِيلًا وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِثِينَ
Biz, refahından şımarmış nice memleketi helâk etmişizdir. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda pek az oturulabilmiştir. Onlara biz vâris olmuşuzdur. (Kasas, 28/58)
Dünya sevgisi ve Zararları:
Ahireti unutup dünyaya bağlanmak ve dünya sevgisi insanı ölümden korkar hale getirir, ibadet ve taatlerden alıkoyar.
Dünyayı sevmek bütün kötülüklerin başıdır. Konumuzla ilgili olarak Rasulullah şöyle buyurmaktadır:
فَقَالَ إِنِّي مِمَّا أَخَافُ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِي مَا يُفْتَحُ عَلَيْكُمْ مِنْ زَهْرَةِ الدُّنْيَا وَزِينَتِهَا
“Benden sonra, size dünya nimetlerinin ve ziynetlerinin açılıp onlara gönlünüzü kaptıracağınızdan korkuyorum.” (Buhari, Zekat, 1372) Dünya ahiretin tarlası, bütün cennet nimetleri ve cehennem sıkıntılarının ham maddesidir. Dünyevi istekler bitip tükenmek bilmez.
Kişi dünyaya ne oranda bağlanırsa ayrıldığında hasret ve ızdırabı o oranda fazla olur. Dünyaya bağlanan kişinin kalbi üç şeyle karşılaşır:
1-Bitmeyen gam
2-Erişilmez arzu
3-Gerçekleşmez umut
Dünyanın durumu deniz suyunun durumuna benzer. Ne kadar çok içilse susamışlık o oranda artar ve içeni öldürür.
Müslüman’ın Gözünde Dünya:
Kur’an bize bir ucu dünyada diğer ucu ahirette olan bir hayat anlayışı sunuyor.
وِمِنْهُم مَّن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! derler. (Bakara, 2/201)
Bu ayette müslümanların dünya ve ahiret saadetini birlikte gerçekleştirme zorunda oldukları anlayışı söz konusudur. Çünkü bu gaye ve araçların elde edilmesi, ancak böyle bir bilinç ve yöntemle mümkündür. Aksi takdirde müslümanların, dünya hayatının, onun maişet ve siyasetini terk edip güçlü ve zengin muhaliflerine bağımlı yoksul zeliller olarak yaşamaları Allah'ın hidayetinden olamaz. (Orhan Atalay, 20. Yüzyıl Tefsir Akımı, Beyan Yayınları, s.129)
وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَلَا تَنسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَأَحْسِن كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ
Allâh'ın sana verdiği (bu servet) içinde âhiret yurdunu ara, dünyâdan da nasibini unutma, Allâh sana nasıl iyilik ettiyse sen de öyle iyilik et, yeryüzünde bozgunculuk (etmeyi) isteme, çünkü Allâh bozguncuları sevmez. (Kasas, 28/77)
Rasulullah dünyaya karşı müslüman’ın takınması gereken tavrını şöyle ifade etmektedir:
فَقَالَ كُنْ فِي الدُّنْيَا كَأَنَّكَ غَرِيبٌ أَوْ عَابِرُ سَبِيلٍ
“Dünyada sanki bir yabancı (garip) veya yolcu imişsin gibi ol.” (Buhari, Rikak, 3; Tirmizi, Zühd, 25)
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ؛ أَنَّ النَّبِيّ (صعلم) قَالَ: مَا أُحِبُّ أَنَّ أُحُداً عِنْدِي ذَهَباً. فَتأتِي عَلىَّ ثَالِثَةٌ وَعِنْدِي مِنْهُ شَيْءٌ إلا َّشَيْءٌ أرْصُدُهُ فِي قَضَاءِ دَيْنِ.
Ebu Hureyre (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki:
"Yanımda Uhud dağı kadar altınım olup da ondan bir miktar yanımda kaldığı halde (iki gün geçip) üçüncü bir gecenin gelmesini sevmem." (Mecmau’z-Zevaid)
Ahiret Nedir?
Ahiret, “Ahir kelimesinin dişil (müennes) şeklidir, son, sonra olan demektir. Evvel (ula) kelimesinin karşıtıdır. Ahiret kavram olarak, öbür dünya, ölümden sonraki hayat demektir. Kur’an’da sık yer alan bu kavram, bazen “yevmü’l-ahire-ahiret günü, darü’l-ahire-son yerleşim yeri” şeklinde ifade edilmektedir.
Dünya hayatı için ilk, ölümden sonraki hayat için ise ahiret-son hayat denilmiştir. Her ikisi arasında sıkı bir ilişki vardır. Ahiret dünya hayatını takip eden, ama ölümsüz bir hayatın adıdır. Ahiret hayatının iyi veya kötü temelleri dünyada iken atılır.” (K. Ece, Hüseyin, age,)
Müslüman’ın Ahirete Bakışı:
Rasulullah (sav) bu konuda bizim için en iyi örnektir. Bu konuyla alakalı olarak şöyle buyurmaktır:
فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صعلم) اللَّهُمَّ لَا عَيْشَ إِلَّا عَيْشُ الْآخِرَهْ
“Allah’ım hayat ancak ahiret hayatıdır.” (Müslim, Cihad, 4773)
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
وَمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke bilmiş olsalardı! (Ankebut, 29/64)
وَقِيلَ لِلَّذِينَ اتَّقَوْاْ مَاذَا أَنزَلَ رَبُّكُمْ قَالُواْ خَيْرًا لِّلَّذِينَ أَحْسَنُواْ فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَلَدَارُ الآخِرَةِ خَيْرٌ وَلَنِعْمَ دَارُ الْمُتَّقِينَ
(Kötülüklerden) sakınanlara: Rabbiniz ne indirdi? denildiğinde, "Hayır (indirdi)" derler. Bu dünyada güzel davrananlara, güzel mükâfat vardır. Ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takvâ sahiplerinin yurdu gerçekten güzeldir! (Nahl, 16/30)
وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَّكَ مِنَ الْأُولَى
Gerçekten senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır. (Duha, 93/4)
Dünya Ahiret Dengesi:
“Allah’ın birbirinden kesin sınırlarla ayrılmamasını istediği şeylerden biri de dünya ahiret ilişkisidir. Dünyayı ahiretten kopardığınızda, hırs insanın gözünü bürüyecek, hak mefhumu kaybolacak, sosyal adaletin tesisi imkansız hale gelecektir.
Ahiret adalettir, insanın dünyada yapıp-ettiklerinden ötede hesap vereceğini bilmesi/inanması, adil davranışın en büyük garantisidir. Dünya –ahiret bağlantısı müminlerine öğrettiği şu dua ile dile getirilir:
وِمِنْهُم مَّن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! derler. (Bakara, 2/201)
Dünya hayatının geçici olduğunu, aldatıcı olduğunu sık sık vurgulayan Kur’an hiçbir zaman çileciliği, boş vermişliği, dünyadan el-etek çekmeyi öğütlemez. Hayatın her alanında olduğu gibi Kur’an insanı bu alanda da dengeye davet eder.
Ne ki, sık sık ahirete iman konusuna yaptığı vurgular ve müminde uyandırmaya çalıştığı sorgu/hesap/cennet/cehennem kaygısı, dünya ve ahiret hayatının önemi ve süresi ile doğrudan orantılıdır.
Bu oranın dünya lehine bozulması dünya-ahiret dengesini koparacak, bu ise insandaki dünyevileşme zaafını kamçılayacak, dünyevileşen bir dünya ise adaletin yerine zulmün, hakkın yerine gücün, erdemin yerine ahlaksızın, fedakarlığın yerini bencilliğin hakim olduğu bir dünya haline gelecektir.” (Mustafa İslamoğlu, a.g.e., 96)
Ahiret de dünya da Allah’ındır.
فَلِلَّهِ الْآخِرَةُ وَالْأُولَى
Ahiret de dünya da Allah'ındır. (Necm, 53/25)
Mehmet Eser.