Son İletiler

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 10
11
İnsan ve Hayat / Ayrılığın Acısı ve Tatlısı
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Dün, 08:03:45 ÖÖ »


Ayrılığın Acısı ve Tatlısı

Hayatımızın bazı dönemlerinde ayrılıklar yaşıyoruz. Sevdiğimiz, değer verdiğimiz, alıştığımız insanlardan, dostlarımızdan, evimizden, yurdumuzdan ayrılıyoruz. Ya onlar bizi terk ediyor ya da biz onları bırakıp gitmek durumunda kalıyoruz. Sonra da özlemler, hasretler ve bekleyişler başlıyor.

Sevdiklerinden ayrı düşen ve özellikle bir daha kavuşma ihti¬mali olmayan insanlara hemen en güzel nasihatimizi veririz. "Üzülme, zamanla alışırsın, unutursun."

Zaten hayatımız hep alıştığımız ya da unuttuğumuz olgularla geçiyor. Geçmişimize bakalım. Ne çok insanlarımız, dostlarımız oldu. Onlarla neler neler, ne unutulmaz anılar yaşadık. Okul arkadaşları, asker arkadaşları. Gün geldi, hepsinden ayrıldık. Üstünden ne çok zaman geçti, şimdi çoğunun ismini bile hatırlamıyoruz. Yani, zamanla unuttuk ve onların olmayışına alıştık. Çünkü onların bitişiyle başka başlangıçlar yaşıyoruz.

Hayatımız başlangıçlar ve bitişlerle geçiyor. Ve her bitiş, yeni bir başlangıca kapı açıyor. Bitişler olmasaydı, zaten başlangıçlar olmazdı. Hayatımızda pek çok yıkıcı, üzücü bitişler yaşıyoruz. Fakat her biten olguyla birlikte sevinçli yeni başlangıçlar gün¬demimize geliyor.

Başlangıçları ümitle, sevinçle yaşıyoruz, yaşadıkça alışıyoruz, hiç bitmeyecek sanıyoruz. Bitince de bizim için çok ani, hiç beklenmedik bir durum oluyor ve şoke oluyoruz. Bir olay bitince artık yeni birşey, başka birşey bir daha hiç başlamayacakmış gibi karamsarlıklara itiyoruz kendimizi. Bunun tek nedeni şu: herşeyi o andan ibaret zannetmemiz.

Bu düşünce bütün çıkış yollarımızı kapatıyor. Nasıl ki sevinçli olduğumuz, birlikte olduğumuz anlarımızda o an hiç bitmeyecek, hep öyle kalacak gibi düşünüyoruz, aynı şekilde ayrılıklara düşünce de bir daha hiç gün doğmayacak, yeni bir başlangıcımız olmayacak, artık herşey bitti gibi düşüncelere itiyoruz kendimizi. Sırf her şeyi bulunduğumuz andan ibaret sandı¬ğımız için. Halbuki hüzünler ve sevinçler, ayrılıklar ve kavuşmalar, başlangıçlar ve bitişler gece-gündüz gibidir. Hep birbiri ardınca gelir. Biri biter, biri başlar. O halde gece olunca fazla üzülmemeli, gündüzün geleceğini unutmamalı, gündüz olunca da fazla mutluluklara kapılıp, kendimizi kaptırmamalıyız. Dünya, acısıyla tatlısıyla geçici olduğunu böylece gösteriyor ve ge¬çip gidiyor işte...

Bizler hayatımızda bir gecedeyiz, bir gündüzde. İkisi habire peş peşe geliyor. Bir sevinçliyiz, bir hüzünlüyüz. Ne geceyi, ne gündüzü, birinden birini mesken edinemiyoruz, habire halden hale giriyoruz. Hayatımız da sadece başlangıçtan ya da sadece bitişten ibaret değil. Başlıyor, yaşanıyor, bitiyor. Başlama ve bitme arasında bizler de yaşadıklarımızla, yaptıklarımızla imtihanımızı veriyoruz. Aynı dünya hayatımız gibi... Doğum bir başlangıç, ölüm bir bitiştir dünya hayatımız için. Biz de bu iki nokta arasında imtihanımızı yaşıyoruz.

İşte bu gerçeği, hayatımızdaki küçük olaylara da yerleştirmeliyiz. İş hayatımız olsun, arkadaş hayatımız olsun.

Başladı, yaşandı ve bitti. Ama, önemli olan bitişlerden sonra geriye dönüp baktığımızda neleri bıraktığımız ya da yaşananlardan sonra geride bize kalanlar ne? Daha doğrusu imtihanımızı nasıl verdik?

Netice itibariyle, insanlarla birşeyler yaşayıp, paylaşıp, imtihan verip ayrılıyoruz. O faniliklerle birlikte ayrılıyoruz. Ama hiçbir zaman ayrılık acılarına, bitişlerin hüzünlerine kendimizi kaptırmayalım ve yeni ve başka başlangıçlar yaşayacağımız için, yeni bir kapı açıldığı için daha çok sevinelim. Unutmayalım ki, tırtılın, "dünyanın sonu" dediğine, usta "kelebek" der. Her bitişte tırtıl gibi hissetsek de kendimizi, aslında yeni başlangıçların kelebeği olmanın sevincini yaşayalım.

Dünyada böyle küçük ayrılık acıları yaşıyoruz. Bu dünya için küçük olsa da, gözümüzde acısını büyüte büyüte cürmünü büyük hale getirdiğimiz ayrılık acıları... Bu yaşadığımız ayrılık acıları bize asıl ayrılık acısının ne olduğunu fısıldıyor ve sonra da tatlılığını önümüze seriyor. İşte asıl ayrılık acısı ve aslında çok tatlı olan ayrılık acısı her kişinin kârı olmayan, ancak er kişilerin kârı olan ayrılık acısı...

Mevlâna Hazretleri Mesnevi'sinde bize bunun için bir ipucu veriyor ve diyor: "Dinle neyden hikâyet etmede Ayrılıklardan şikâyet etmede."

Asıl ayrılık Allah'tan ayrı kalmak ve asıl kavuşma Allah'a kavuşmadır. Biz insanlar kendi aramızdaki ayrılmalara sevinip üzülürken, bu büyükler şu dünyanın dış yüzeyindeki ölüm, ayrılık, yoklukların sudaki kabarcıklar gibi olduğunu biliyorlar. Her gelip giden damlacığın güneşe ayna olduğunu görüyorlar. Nasıl ki her geçen damla kendisinin gelip geçici, güneşinse bakî olduğunu gösterirse, bu dünyaya gelip giden herşeyin Bakî olana ayna tuttuğunu biliyorlar.

Hani konuya başlarken demiştik. Ayrılık acısı yaşayan insana "Zamanla unutursun, alışırsın, üzülme" diyoruz ya, işte bizler hep dünyaya alışıp, zamanla Rabbimizi unutur, gaflete düşer hale geliyoruz. Allah'tan ayrı düşene, dünyaları da verseniz neye yarar.

O halde asıl ayrılık acısını en derinimizde duymaya çalışmalı, ötelere ait şeylerin özlemlerini duymalı su köpüğüne benzeyen dünyadan silkinmeye çalışmalıyız. Allah'tan ayrı kalmanın acı¬sı en tatlı ayrılık acısıdır. İşte ancak o zaman ölüm, Mevlâna Hazretlerinin dediği gibi, bir kavuşma anı, bir düğün gecesi olacaktır.

Bu dünyada bir tırtıl kadar olsak bile, ötelerin ve asıl kavuş¬manın kelebeği olma adayı olabiliriz. O halde neyin hasretini çekiyor olduğumuza, nereden ayrılıp, nereye kavuştuğumuza, fani ayrılıkların bizi hangi kavuşmalara götürdüğüne dikkat edelim. Duygularımız ne yöne giderse bizi de o yöne götürdüğünü unutmayalım ve gitmek istediğimiz yerin neresi olacağına böylece karar verelim.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
12
Ramazan Ayvallı Prof. Dr. / Son Peygamber
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Dün, 07:38:32 ÖÖ »


Son Peygamber

İnsanlığın doğru yolu bulması, âhirette huzûra kavuşması için, son Peygamber olarak Muhammed aleyhisselâm gönderilmiştir.

Allahü teâlâ, dünyâya gönderdiği ilk insan ve ilk Peygamber olan Âdem aleyhisselâmdan itibâren, Sevgili Peygamberimize gelinceye kadar bütün  Peygamberleri vâsıtasıyla, kullarına, dünyâ ve âhirette râhat etmeleri, huzûr içerisinde, iyi bir şekilde yaşamaları için, emir ve yasaklarını, yanî ne yapmaları ve nelerden sakınmaları lâzım olduğunu, beğendiği ve beğenmediği bütün işleri bildirmiştir.
 
İnsanlar, Allah’ın Peygamberlerine tâbi olup, emir ve yasaklarına uydukları müddetçe, huzûrlu ve râhat bir hayât yaşamışlar, birbirlerini sevip-saymışlardır.

Emirlere ve yasaklara uymadıklarında ise, huzûrsuz olmuşlar, râhatları bozulmuş; ahlâksızlık, zulüm ve haksızlık bütün cemiyeti sarmıştır.
 
İnsanlığın doğru yolu bulması, ahlâken yükselmesi, bütün beşeriyetin dünyâda ve âhirette huzûra kavuşması için, son Peygamber olarak Muhammed aleyhisselâm gönderilmiştir. "Gerçekten sen, büyük bir ahlâk üzeresin" (Kalem, 4) âyetinde, Allah'ın iltifâtına mazhar olan Sevgili Peygamberimiz, Kur'ân'dan ibâret olan güzel ahlâkını, hem hayâtında sergilediği tatbîkâtıyla, hem de güzel emir ve tavsiyeleriyle ümmetine teblîğ etmiştir.
 
"O’nun şahsında, Allah'ı ve Âhiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça hâtırlayanlar için güzel edeb ve ahlâk nümûneleri vardır" (Ahzâb, 21) âyet-i kerîmesi, Muhammed aleyhisselâmın “üsve-i hasene” [nümûne-i imtisâl=en güzel örnek] olduğunu ne güzel ifâde etmektedir?
 
Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed aleyhisselâm da, “Ben, iyi huyları tamâmlamak, yerleştirmek için gönderildim” buyurmuştur.
 
O'nun güzel huyları o kadar çoktu ki, herkesi hayrân bırakırdı; görenler ve işitenler seve- seve Müslümân olurdu. O'nun hiçbir hareketinde, hiçbir işinde, hiçbir sözünde, hiçbir zaman, hiçbir çirkinlik, hiçbir kusûr görülmemiştir.
 
Allahü teâlâ, bir insanda bulunabilecek görünür-görünmez bütün iyilikleri, bütün üstünlükleri, bütün güzellikleri “Habîb”inde, dünyâ ve âhiretin Efendisi, insanların ve cinnîlerin Peygamberi olan Resûl-i Ekrem Muhammed aleyhisselâm’da toplamıştır. Mahlûkların yaratılmasına sebep olan ve âdemoğullarının en üstünü, en şereflisi, en kıymetlisi bulunan Muhammed aleyhisselâm, “Habîbullah”tır [Allahü teâlânın en çok sevdiği kimsedir.]
 
İslâm âlimlerinin buyurdukları gibi, saâdetlerin başı, Muhammed aleyhisselâmı tanımak, sevmek, O’na îmân etmek, tâbi’ ve teslîm olmaktır. Bunun zıddı da felâketlerin başıdır.
 
Her mü'minin, Resûlullah’ı çok sevmesi lâzımdır. Çünkü, başta “Sahîh-i Buhârî” olmak üzere, birçok hadîs kitâbında yer alan bir hadîs-i şerîfte meâlen, “Bir kimse, beni çocuğundan, babasından ve herkesten dahâ çok sevmedikçe, [kâmil ma’nâda] îmân etmiş olmaz” buyuruldu. Ya'nî o kişinin îmânı olgun olmaz.
 
Hadîs-i şerîfin diğer rivâyetleri de şöyledir: “Bir kimse, beni kendi nefsinden, ehlinden ve bütün insanlardan dahâ çok sevmedikçe, îmân etmiş olmaz.” “Beni ana-babasından, evlâdından ve herkesten daha çok sevmeyen, [kâmil] mü’min olamaz.”

Prof. Dr. Ramazan Ayvallı.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
13
A / Abdullah Akbulak - Kutlu Doğum 320 Kbps + Wav
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Dün, 07:30:08 ÖÖ »
2012 - Abdullah Akbulak - Kutlu Doğum 320 Kbps +  Wav

Abdullah Akbulak - 01 Bugün Cuma Düet  04:18
Abdullah Akbulak - 02 Bizler Kuluz  04:59
Abdullah Akbulak - 03 Kutlu Doğum  07:35
Abdullah Akbulak - 04 Esma Allah  06:26
Abdullah Akbulak - 05 Gözyaşım Akar  05:12
Abdullah Akbulak - 06 Hak Serleri  05:08
Abdullah Akbulak - 07 O Benim Canım  05:28
Abdullah Akbulak - 08 Sizin Olsun  05:09
Abdullah Akbulak - 09 Kül Eyledi  04:47
Abdullah Akbulak - 10 Muhammed Diye  08:15
Abdullah Akbulak - 11 Uhud İle  05:41

PCLOUD.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

WAV

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
14
Bizden Sizlere / Sana sığınırız Ya Rabbi!
« Son İleti Gönderen: melek Mayıs 05, 2024, 06:33:30 ÖS »


Sana sığınırız Ya Rabbi!

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

Dostlarını hakkıyla sevememekten, düşmanlarına cesurca hakkı söyleyememekten, muhabbetini, hasretini kaybetmekten ve son nefesimizi iman ile verememekten korkar, Sana sığınırız. Dertten ziyâde dertteki dermânı görememekten, kul olup ölememekten korkar, Sana sığınırız!

Her ne kadar devir, peygamber için bile “O da sadece bir insandı” diyenleri ibretle seyrettiğimiz bir devirse de biz, sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa’nın sıradan bir insan olmadığını bilmeye ve şefaatine nâil olmayı istemeye devam ederiz. Her ne kadar, Peygamber için böyle söyleyenler, onun arkadaşları hakkında da benzer sözler etseler de biz, o yıldızları örnek almayı sürdürürüz. Kendimize, Onların halleriyle hâllenmeye çalışarak iyilik ederiz. Onlardaki teslimiyet ve şevk bize de nasip olsun diye duâlar ederiz. Onları hep hayır ve hasret ile anarız. Sıradan olmayanı sıradanlıkla vasıflandırmaktan, yamaçtan bakarak zirveler hakkında bilir bilmez konuşmaktan korkar, Sana sığınırız! Korktuklarımızdan bizi emin eyle Allah’ım!

KORKTUKLARIMIZDAN BİZİ UZAK EYLE ALLAH’IM!

Bir nesil, peri masallarıyla uyumuş. Belki de bu sebeple olağanüstü hâllerin hep devlerde, perilerde ve hayâlî kahramanlarda olabileceğine dâir bir fikir, bu kimselerin beyninde sâbitlenmiş. Ne yazık ki onlar, sahâbe-i kirâm hakkında anlatılan menkîbelerin de birer masal olduğuna inanmış ve meselâ, “Abartmayın, Ebu Bekir sadece bir insandı” demeye başlamışlar. Bu kimseler, bir insanın ciğerinin aşk ile yanacağına ve etrafına yanık kokusu yayacağına inanmazlar. Halbuki herhangi bir insandan bile nice koku gelir. Eğer temiz ve sağlıklı biriyse, teri hoş kokar. Pasaklı ve hasta biriyse, teri ağır kokar. Karanfil çiğneyenin ağzı güzel kokarken sarımsak çiğneyenin ağzı kötü kokar. Düşüncesi, niyeti ve hayatına aldığı unsurlar ile orantılı olarak, her insan, farklı bir koku yayar. İnsan, iç organlarının ve hissiyatının durumuna göre koku değiştiren bir varlıktır. Burnu tıkalı olana koku gelmez. Aşkı olmayana da aşk ile yanan bir ciğer düşüncesi inandırıcı gelmez.

Yanmanın mahiyetini ancak yananlar bilir. Şimdi, bütün bu basit hakikatler ışığında, varlığını Allah yolunda fedâ edecek, âyetlerde “ikinin ikincisi” diye geçecek kadar aşkla yanmış hazreti Ebu Bekir’in ciğerinden yanık kokuları gelmesi ihtimâlini yok saymak, anlatılanları “uydurulmuş bir masal” diyerek küçümsemek sağlıklı yaklaşımlar değildir.

Haddimizi aşarak hakkı inkâr etmekten, hakikatleri masal sayıp küçümsemekten korkar, Sana sığınırız! Korktuklarımızdan bizi uzak eyle Allah’ım!

Sûrete tapan, bütün imkân¬larını sûretine yatıran, diğerlerinin sûretiyle alay etmeyi hüner sayan ve suratına tükürmek istediğinizde Mehmet Âkif’in “Acırım tükrüğe billâhi tükürsem yüzüne!” mısrâsını hatırlatan insan cinsinin, yarın mahşerde, hangi sûrette dirileceğini düşünmeye çok ihtiyacı var; lâkin surat derdine fazlaca düşünce, sîrete ayıracak vakit kalmayabiliyor. Böylesine acıklı bir vaziyete düşmekten de böyleleriyle birlikte olmaktan da korkar, Sana sığınırız! Korktuklarımızdan bizi ayrı eyle Allah’ım!

NE ZAMAN BİZ OLURUZ?

Hakk’a hizmet etmesi beklenenlerin nefsine uyup birbirine kuyu kazmasına mukâbil, bâtıla hizmet edenler birbirini kolluyorsa, şerrin sesinin ayyuka çıktığı bir dünyada, hayrın sesi cılız ve sönük kalıyorsa, durup şu tespiti yapmamız gerekir: Bize düşmanlık edenlerin cesâretine cesâret ekleyen en önemli açığımız, “Biz” olamayışımızdır. Kur’an Sünnet çerçevesi içinde ne zaman “Biz” oluruz, hakkı tek ve gür bir sadâ hâlinde ne zaman haykırırız, o zaman düşmanlık etmeye niyetlenen herkes sesini kısar. Haddi aşmaktan ve haddi aşmışlar karşısında vakûr olamamaktan şiddetle korkar, Sana sığınırız! Korktuklarımızdan bizi muhafaza eyle Allah’ım!

Bir Müslümanın, sebep olduğu veya bizzat içine düştüğü bir yanlışı düzeltmeye çalışan ve bunda muvaffak olan kardeşine teşekkür etmesi gerektiğini bize Hazreti Ömer öğretir. Eğer bunun yerine “Sonunda dediğini yaptırdın! Elbet sana da bir Molla Kasım gelir!” diyerek iğnelemeyi tercih eder, kardeşinin nehy-i anil münker gayretini nefsî bir eylem olarak algılarsa kişi, ondaki nasıl bir nefistir? Evet. Molla Kasım’ın gelmesine sebep olacak bir hataya düşmekten korkarız; lâkin bundan ziyâde, onun gelişini hayra yoramamaktan, ona art niyet ve nefsâniyyet yakıştırmaktan, şer’i bir mevzûda yapacağı haklı bir uyarı için o Molla Kasım’a teşekkür edememekten korkar, Sana sığınırız! Korktuklarımızdan bizi emin eyle Allah’ım!

SEN’DEN GELENİ SANA TERCİH ETMEK

Bir Müslüman için uyku dinlenmedir. Dinlenip daha yüksek bir enerjiyle ibâdet edebilmek anlamına gelmelidir. Bir Müslüman için yemek, kuvvetlenmedir. Kuvvetlenip daha fazla insana ve mahlûka yardımcı olmak şevki vermelidir. Bir Müslüman için maddî zenginlik, Allah rızâsı için fedâ edebileceği varlığının artması demektir. Kendisine lütfedilmiş her ne varsa verenin yolunda harcamak, O’nun rızâsı için dağıtmak ve yine O’nun hoşnut olacağı hizmetlerde seferber kılmak gerekir. Uyku, yemek ve zengin olmak, Müslümanlar için nefsânî birer eylem değildir. Rabbimiz! Bize verdiklerinle nefis palazlandırıp gâflete dalmaktan, Sen’den geleni Sana tercih edip yanılmaktan korkar, Sana sığınırız! Korktuklarımızdan bizi beri eyle Allah’ım!

İnsanoğlu ancak yazılanları okur, yapılanları görür. Ne hâkim ne de âlim olmadığı, kalplerdeki niyetleri de bilmediği hâlde, ısrarla ve sadece çektiği birkaç fotoğrafa yâni zâhire göre hüküm vermeye kalkışmak, üstelik bu yanlışa alışmak, şüphesiz Allah ve Rasûlüne iman etmiş birine yakışmaz. Delilsiz ve mesnetsiz itham etmeyi zevk hâline getirenler, kendi kendilerine atladıkları çok büyük bir tehlike içindeler. Böyle bir tehlike içinde kalmaktan, her konuya “Biliyorum!” diye dalmaktan, cehlini ilim ve irfan sanmaktan korkar, Sana sığınırız! Korktuklarımızdan bizi ırak eyle Allah’ım!

Suçlarımızın ortaya dökülmesinden, gayretlerimizin hebâ olup gitmesinden, doğru sözlerimizin eğilip bükülmesinden, güzel niyetlerimizin çirkin zannedilmesinden korkar, Sana sığınırız. Mürşidinin karşısında ukalâ mürîd olmaktan, ashâb- kirâm hakkında sû-i zanna kapılmaktan, Peygamberler husûsunda cehli tavana vurmaktan korkar, Sana sığınırız. Zamanın fitnelerinden, şeytanın hilelerinden, nefislerin tüm şerrinden korkar, Sana sığınırız. Kusur ve günahlarımızın hayır ve sevaplarımıza galebe çalmasından, vesveselerin anlarımızı almasından, iyiliklerimizin gösteriş arzûsuyla ziyân olmasından korkar, Sana sığınırız. Dostlarını hakkıyla sevememekten, düşmanlarına cesurca hakkı söyleyememekten, muhabbetini, hasretini kaybetmekten ve son nefesimizi iman ile verememekten korkar, Sana sığınırız. Dertten ziyâde dertteki dermânı görememekten, kul olup ölememekten korkar, Sana sığınırız! Korktuklarımızdan bizi koruyuver Allah’ım!

Amin.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
15


Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

Kabirdeki Kişi Tekrar Dünyaya Gelse Sizce Ne İle Uğraşır Ne Yapardı

Pişmanlık yurdudur kabir alemi. Günahkârı da, salih müslümanı da. Peki fırsat verilse de dünyaya tekrar geri gönderilseydiler?..

Mübarek bir zat, bir Müslümana ait kabrin önünde durup, talebelerine sorar:
 
—Bu kabirdeki kişi, tekrar dünyaya gelse sizce ne ile uğraşır, ne yapar?
 
Talebenin birisi der ki:
 
—Elbette sürekli namaz kılar.
 
Diğer bir talebe de der ki:
 
—Devamlı oruç tutar.
 
Bir diğeri de der ki:
 
—Cihat eder, emri maruf yapar.
 
Velhasıl talebeler faydalı bütün işleri sayarlar. O zat buyurur ki:
 
—Bu mezarda yatan kişinin artık dünyaya kapıları kapanmıştır. Ama sizin oraya gideceğiniz kesindir; yani siz de onun gibi öleceksiniz. O halde neden şimdi bu söylediklerinizi yapmıyorsunuz?
 
Neyi bekliyorsunuz?
 
Onun kaybettiği fırsatı, siz bir ganimet bilmelisiniz yarına bırakmadan bu faydalı işlerle uğraşmalısınız.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
16
İslami Yaşam Hayat Toplum ve Aile / Fitne Adam Öldürmekten Daha Kötüdür
« Son İleti Gönderen: melek Mayıs 05, 2024, 06:14:32 ÖS »


Fitne Adam Öldürmekten Daha Kötüdür

Cenâb-ı Hak, Müslümanların birbirleriyle bağlarını kuvvetlendirmediği, dost ve kardeş olmadığı, kâfirlerle dostluğu kesmediği zaman yeryüzünde büyük bir fitne ve fesâdın çıkacağını haber veriyor. “Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür”buyuruyor. O sebeple söylediğimiz sözün veya yaptığımız bir hareketin fitneye sebep olup olmadığına çok dikkat etmeliyiz.

Allahu a’lem âhir zaman fitneleri başladı ve giderek hızını artırıyor. Her tarafta kum gibi fitne kaynıyor. İnsanlar aldatılıyor, bir taraflara yönlendiriliyor, algı oluşturuluyor. Aynı dine mensup insanları bile bir araya getirmek mümkün olmuyor. Öyle ki bazı insanlar Allah’ın Kitâbı ile fitne çıkarıyorlar. Kur’ân-ı Kerîm’in bir kısım âyetleri hakkında şüphe uyandırıyor, bir kısmını da hevâ ve heveslerine göre yorumlayarak insanların zihnini karıştırmaya çalışıyorlar. (1)Âyet-i kerimeler karşısında Müslümanca bir tavır takınamıyorlar.

Toplumdaki kötülüklere ses çıkarmayıp onları kabullenmiş gibi görünmek, doğruları anlatırken menfaat gözetmek ve sözü adamına göre eğip bükmek, Müslümanlar arasında ayrılık çıkarmak, birliğimizi bozacak hareketler yapmak, bid’atlerin yayılması, İslâm’ı öğrenme ve diğer insanlara öğretme husûsunda tembel davranmak da birer fitnedir.

Bunlardan sakınmazsak zararı sadece faillerine değil bütün Müslümanlara isabet eder.(2)

Cenâb-ı Hak, Müslümanların birbirleriyle bağlarını kuvvetlendirmediği, dost ve kardeş olmadığı, kâfirlerle dostluğu kesmediği zaman yeryüzünde büyük bir fitne ve fesâdın çıkacağını haber veriyor (3)

“Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür”(4) buyuruyor.

O sebeple söylediğimiz sözün veya yaptığımız bir hareketin fitneye sebep olup olmadığına çok dikkat etmeliyiz.

Fitnenin yayılmasını kasıtlı olarak isteyen insanlara sözümüz tesir etmez belki ama bu işi farkında olmadan körükleyen kardeşlerimize bazı şeyler söyleyebiliriz.

------------------------------------------------------

 (1) Bkz. Âl-i İmrân, 7.

(2) Bkz. el-Enfâl, 25.

(3) Bkz. el-Enfâl, 72-73.

(4) el-Bakara, 191.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
17
Biz Bize / En Kötü Körlük İdrak Körlüğüdür
« Son İleti Gönderen: melek Mayıs 05, 2024, 06:10:00 ÖS »


En Kötü Körlük İdrak Körlüğüdür

Kalp körlüğü içinde olanların, ilâhî hikmetlerden nasip almaları ve bu nasibi sâlih amellere dönüştürebilmeleri mümkün değildir. İki gözünü iki parmağıyla kapatmış olan bir kimse, nasıl ki hiçbir şey göremezse, nefsânî bir şartlanma ve inatla, kalbi karanlık bir zindana dönmüş bir kimse de, en fecî idrak körlüğüne dûçâr olmuş demektir.

İnsanı insan yapan, onun zâhirî görünüşü değil, insanlık şeref ve haysiyetine yaraşır bir karakter ve şahsiyet sergileyebilmesidir. İnsan, hâl ve davranışlarıyla meleklerden üstün bir dereceye çıkabileceği gibi, bunun aksine hayvanlardan aşağı bir duruma da düşebilir. Bunun içindir ki hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur:

“Allah, sizin sûretlerinize (dış görüntünüze) ve mallarınıza bakmaz! Fakat sizin (ihlâs ve takvâ bakımından) kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr, 34)

Yine Cenâb-ı Hak, kullarına zâhirî ve maddî durumlarına göre değil, mânevî hâllerine göre bir kıymet verdiğini şöyle beyân etmektedir:

“…Muhakkak ki Allah katında en değerli olanınız, Oʼna karşı en çok takvâ sahibi olanınızdır…” (el-Hucurât, 13)

Takvâ ise bedene değil, kalbe âit bir keyfiyettir. Bu bakımdan dış görünüşe ehemmiyet verip varlık, makam ve mevkîye güvenmek, kalbi mânen zaafa uğratarak nefsi palazlandırmaktır. Hâlbuki insan, iç âlemini takvâ ile, davranışlarını güzel ahlâk ve sâlih amellerle tezyîn edebildiği nisbette Hak katında bir kıymet kazanır. İslâmʼı lâyıkıyla hazmetmeden, rûhî incelik ve derinliğe varamadan, dindarlığı yalnız kılık-kıyafet ve şekle hasredenler için Yûnus Emre Hazretleri ne güzel söyler:

Dervişlik dedikleri hırka ile taç değil,

Gönlün derviş eyleyen, hırkaya muhtaç değil!..

EN KÖTÜ İDRÂK KÖRLÜĞÜ

Kalp körlüğü içinde olanların, ilâhî hikmetlerden nasip almaları ve bu nasibi sâlih amellere dönüştürebilmeleri mümkün değildir. İki gözünü iki parmağıyla kapatmış olan bir kimse, nasıl ki hiçbir şey göremezse, nefsânî bir şartlanma ve inatla, kalbi karanlık bir zindana dönmüş bir kimse de, en fecî idrak körlüğüne dûçâr olmuş demektir.

Bunun içindir ki ilâhî hakîkatler ışığında kendine bir istikâmet verebilmek, rûhunda bir cevher olanların kârıdır. Gökten âb-ı hayat yağsa, rûhâniyet mahrumlarına bir damla bile nasîb olmaz. Tıpkı sert bir kayanın, üzerine düşen yağmur damlalarından istifâde edemeyişi gibi…

Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:

“Mide derdi olmasaydı hiçbir kuş tuzağa düşmezdi.”

BAŞA GELEN FELÂKETLERİN EN BÜYÜK SEBEBİ

Başa gelen felâketlerin en büyük sebeplerinden biri de “ihtiras”tır. Mevlânâ Hazretleri bu hakîkati şu teşbihle îzah eder:

“Nice balık vardır ki, su içinde her şeyden eminken boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur.”

Dünya imtihanında insan da tıpkı bu misaldeki gibi pek çok olta ucundaki yemlere muhâtaptır. Yemi görüp içindeki tuzağı unutan gâfil ve muhteris kimseler, o yemin bir anlık lezzeti için kendini helâke sürükleyen balıklar gibidirler. Nefsânî arzularının esiri olup Rabbini unutan bir kul da bu hâldedir.

Velhâsıl nefsânî ihtiraslar, kalp gözünü perdeleyerek insanın hem dünyasına hem de âhiretine zehir saçar.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
18
Ölüm Kıyamet Ahiret / Kıyametten Sonra Mezarından İlk Diriltilecek Olanlar
« Son İleti Gönderen: melek Mayıs 05, 2024, 06:05:30 ÖS »


Kıyametten Sonra Mezarından İlk Diriltilecek Olanlar

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

Kıyamet koptuktan sonra tüm insanlar dirilecek ve mahşer meydanına hesap için sürüleceklerdir. Peki, mezarından ilk olarak kimler dirilecektir?

 “Kıyamet gününde insanlar içinde ilk olarak benim başımdan yer yarılıp açılacak.(İlk olarak ben diriltileceğim). Bunu övünmek için söylemiyorum. Bana Hamd Sancağı verilecek. Övünmek yok! Ben kıyamet gününde insanların efendisi, (sığınacakları kimse olacağım). Övünmek yok! Ben kıyamet gününde Cennete girecek olanların ilki(olacağım). Övünmek yok! Cennetin kapısına gelip halkasını tutacağım. Bunun üzerine (görevli melekler); "Kim o?" diyecekler. Ben de; "Ben Muhammed'im."diyeceğim. Bana hemen (kapıyı) açacaklar. Ben de gireceğim. Cebbar (olan Allah'ı) beni karşılar bulacağım. Hem ona secde edeceğim. O da; "Başını kaldır, ya Muhammed!”buyuracak. “Konuş, (konuşmala¬rın) senden dinlenecek. Söyle, (dediklerin) senden kabul edilecek. Şe¬faat et, şefaatin makbul olacak." O zaman başımı kaldırıp;

"Ümme¬tim! Ümmetim, ya Rabbi!" diyeceğim. O da şöyle buyuracak:

"Ümme¬tine git, kimin kalbinde bir arpa tanesi ağırlığında iman bulursan onu Cennete girdir."

Ben de gidip, kalbinde bu kadar (iman) bu¬lunan kimseleri Cennete girdireceğim. Daha sonra Cebbar (olan Al¬lah'ı yine) beni karşılar bulacak ve ona hemen secde edeceğim. O da; "Başını kaldır, ya Muhammed!” buyuracak. “Konuş, (konuşmaların) senden dinlenecek. Söyle, (söylediklerin) senden kabul edilecek. Şefaat et, şefaatin makbul olacak."

Ben bunun üzerine başımı kaldı¬rıp;

"Ümmetim! Ümmetim, ya Rabbi!" diyeceğim. O zaman o şöyle buyuracak,

"Ümmetine git, kimin kalbinde hardal tanesi ağırlığında iman bulursan onu Cennete girdir."

Ben de gidip kalbinde bu kadar (iman) bulunan kimseleri Cennete girdireceğim. (Artık) insanların hesabı bitirilmiş ve, ümmetimden geri kalanlar, Cehennem ehli ile beraber Cehenneme sokulmuştur. O zaman Cehennem ehli;

 "Alah'a hiçbir şeyi ortak koşmayarak ona ibadet etmiş olmanızın size faydası olmadı!" diyecekler. Bunun üzerine Cebbar (olan Allah) öyle buyuracak:

"Azametime yemin olsun ki onları ateşten mutlaka kurtaraca¬ğım. "

Ardından onlara (görevli ya haber) gönderilecek ve ateşten, yanmış olarak çıkarılacak, hayat nehrine atılacaklar. Orada, yabani ot tohumunun setin çerçöpü içinde bitmesi gibi bitecek ve gözlerinin arasına;

"Bunlar Allah'ın âzâdlılarıdır." yazılacak, sonra da götürülüp Cennete sokulacaklar. Cenned ehli onlara;

"Bunlar Cehennemliklerdir" diyecekler. Bunun üzerine Cebbar (olan Allah);

"Hayır, bilâkis onlar Cebbâr'ın âzâdlılarıdır" buyuracak. (Ahmed b. Hanbel, 3/144; Darimi, Mukaddime, 8

Tirmizi’nin garip diyerek zayıflığına işaret ettiği bir rivayet ise şöyledir:

“Toprağın yarılarak kabrinden çıkarılacak ilk insan benim, sonra Ebû Bekir, sonra Ömer… sonra Medîne’nin Bakî mezarlığına geleceğim de onlarda benimle birlikte haşrolacaklar. Sonra Mekkelileri gözetleyeceğim sonra iki Harem arasında onlarla haşrolacağım.” (Tirmizi, Menakıb 18)

Buna göre, haşir meydanında ilk diriltilecek olan Peygamber Efendimizdir. Bundan sonra elbette diğer peygamberler olacaktır.

Peygamberlerden sonra ilk diriltilecek olanlar ise Peygamber Efendimizin ümmeti olacaktır. Bu ümmetin sıralamasının da son hadiste geçtiği şekilde olacağı söylenebilir.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
19
A / Abdullah Akbulak - Dertli Yol 320 kbps + Wav
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Mayıs 05, 2024, 05:45:18 ÖS »
2004 - Abdullah Akbulak - Dertli Yol320 Kbps + Wav
8 / 00:00:42:28 / 99,50 MB - 428,73 MB





Abdullah Akbulak - Dertli Yol 2004 - 320 Kbps - Wav (8 / 42:28)
-----------------------------------------------------------------------------------
Abdullah Akbulak - 01 Hasret Ateşi  05:01
Abdullah Akbulak - 02 Tek Tek  05:49
Abdullah Akbulak - 03 Kerbelâ  04:15
Abdullah Akbulak - 04 Dertli Yol  05:57
Abdullah Akbulak - 05 Selam Götürün  05:52
Abdullah Akbulak - 06 Ayrılık  05:22
Abdullah Akbulak - 07 Dön Aşkına  04:14
Abdullah Akbulak - 08 Kadir Mevlâm  05:55




Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap



Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap



İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap


20


Cemaat Anlayışımızı Mümin Sorumluluklarımızı Gözden Geçirelim

Bizler birer Müslüman olarak etrafımızda, kardeşlerimizde gördüğümüz yanlışlara dikkat çekip düzeltmeye çalışmalıyız. “Müminler ancak kardeştirler” hükmünce hatalı hareket ettiklerinde kardeşlerimizi uyarma görevimizi yaparken zorlanıyoruz. Hiçbir mümin Allah’ın hoş görmediğini hoş göremez. Belki, tahammül eder, sabreder, içine atar ama o kötülüğün yok olması, ona düşen kardeşlerinin dahi kurtulması için mümine yaraşır en güzel yolla çaba gösterir. Bu en güzel yolda, hoyratça sataşıp kendi nefsini tatmin etme yerine, Allah’ın rızasını kazanma gayreti ve bunun yollarını bilme de vardır.

O halde biz tekrar nasıl ‘hayırlı ümmet’ olabiliriz?

‘Siz yaşadığınız hali değiştirmedikçe Allah sizi değiştirmez’ (Ra’d 11) beyanı bunun bir cevabı ve hayatın muhteşem bir kanunudur. Bunun anlamı şudur:

Eğer siz iyi bir halde iseniz, bu iyi hali hak etmenize sebep olan özelliklerinizi koruduğunuz sürece bu iyi halde olmaya devam edersiniz. Yok, eğer kötü bir halde iseniz, bu kötü hale düşmenize sebep olan özelliklerinizi değiştirmedikçe de bu kötü halden kurtulamazsınız. Bu ilahi gerçeğe dayanması gerektiği halde kendi düşünce ve itikat yapılarına dokundurtmayan “tek ehli sünnet biziz” diyenlerle de uğraşmamız yıpratıcı ve üzücü oluyor.

Şunu da bilmeliyiz: Ehlisünnet, herhangi bir mezhep değildir. Peygamberimiz ve onun arkadaşlarının (sahabeyi Kiramın) inandığı gibi inanmanın, yaşadığı gibi yaşamanın adıdır.

Peygamberimizin şu ölçüsü bu noktayı açıklar:

“Kim bizim namazımızı kılıyor, kıblemize dönüyor, kestiğimizi helal sayıyorsa o Müslümandır; bize ne varsa ona da vardır, bize ne yoksa ona da yoktur.” Oysa bugün pek çok grup, kendileri gibi düşünmeyen, ama abdestli namazlı diğer grupları ya da kişileri dışlıyorlar hatta tekfir ediyorlar. Onların durumunu da şu hadisi şerif açıklıyor olabilir: “Bir adam kardeşine kâfir derse, ikisinden biri kâfirdir; dediği insan gerçekten kâfirse kâfir odur, değilse diyen kâfir olmuş olur.”

Sağlıklı birliktelikler, samimi Müslümanlar cemaattir. Cemaat kavramı bugünlerde azîm yanlışlarla yara almış olsa bile, unutmamak lazım ki, İslam cemaat dinidir.

Yanlış yapanlara kızıp cemaat olmaktan vazgeçilemez. Kur’an-ı Kerim’de “Allah’a karşı hakkıyla takvalı olun ve sakın ha, Müslüman olmaktan başka bir vasıfla ölmeyin” uyarısının ardından gelen ayet, “Allah’ın ipine cemaat olarak sarılın, parçalanıp ayrılmayın” diyerek, nasıl Müslüman ölünebileceğinin usulünü gösterir. Nasıl Müslüman olunacağını, nasıl Müslüman ölüneceğini beyan eder. Cemaat aynı zamanda istişare demektir. İstişare de bilgiyi gerektirir.

Bugün yara alan ve cahil cühela elinde ayağa düşürülüp basitliği çağrıştırır hale getirilen kavramlardan biri de Ehlisünnet ve’l-cemaat kavramıdır. Yani buradaki vurgu da cemaatedir. Peygamber Efendimiz kurtuluşa erecek yegâne yolu tarif ederken “onlar, ben ve ashabım gibi yaşayanlar”dır, buyurur. ‘Ben’ ifadesi ‘Sünnete’, ‘ashabım’ ifadesi de ‘cemaate’ işaret eder. Bugün nasları ve onların yorumlarını kendi ölçülerine uydurup, arzularına göre bir İslam oluşturan her grup kendini yegâne ‘Ehlisünnet’ olarak görür ve göstermeye çalışır.

Ölçü bellidir. Unutmamalı ki, ilme, fikre, istişareye dayalı cemaatlere her dönem hep ihtiyaç duyulmuştur.

Bilhassa son dönemlerde yaşanan ve yaşatılanlar “şuurlu bir cemaat ve şuurlu bir ümmet” bilincini yıpratmış, kafada, zihinde, itikatta ve amellerde karışıklıklara sebebiyet vermiştir. Dini yaşamak için sadece bilgi değil, o bilgiyi yaşayarak ‘ilmiyle âmil’ önderler, örnekler, yürüyen sünnet, yürüyen Kur’an denen örnek insanlar da gerekir. Bunlara sosyolojide rol modeli deniyor. Biz üsve-i hasene diyoruz. Bu tabiri Kur’an-ı Kerim hem Hz. İbrahim için hem de bizim Peygamberimiz için kullanır ve “sizin için onda üsve-i hasene”, yani yaşayışınız için örnek alınacak haller vardır denir. Üsve, örnek alınıp izlemeye değer, demek. Kısaca bilginin yaşanabilmesi, faydalı hale getirilebilmesi için o bilgiyi fiilen yaşayan örneklere ihtiyaç vardır. Yaşamayanlar örnek, yani üsve olamazlar.

Dindar olanların örnek olmayışları hatta kötü örnek oluşları insanımızı dinden soğutmuştur. Her cemaat da kendi kabuğunun dışına çıkmaması da ayrı bir dert.

Cemaat olmayı ve cemaat olarak yaşamayı benimsiyor olmamız, evine kapanmış münzevi Müslüman kimliğinden sosyal Müslüman kimliğine geçmemizi sağlayacaktır. Şüphesiz cemaat anlayışı, o kavramın içini doldurması gereken muhtevası ile mümkün olacaktır.

Müslümanların büyük bir bölümünün ‘cemaat’ telakkisinden ne anladığını sorgulaması gerekiyor. Cemaatleşmeyi nafilelerden bir nafile görenler olduğu gibi, ‘kendi cemaati’ni İslam’la özdeş görenler de olabiliyor. İfrat/tefrit salıncağında sallan dur! Kafa yormak, incelemek, ‘edille-i şeriyye’ye vurmak, Sahabeyi kiramın izini sürmek, neticede Allah ve Resul’ünü her hususta hakem tayin etmek kolay mı? Hasetlikten, fesatlıktan, dedikodu ve gıybetten uzak durmak, kul hakkına riayet etmek, İslam kardeşliğini zedelememek, doğrunun/iyinin/güzelin/mazlumun/hak ve hakikatin yanında olup yanlışın/kötünün/çirkinin/ bâtılın/zulmün karşısında olmak nefse ağır gelmez mi?

Başörtülülerin ve namaz kılanların çoğalması, cemaat-dernek-vakıf hizmetlerinin artış göstermesi, İslam’dan uzak toplumu ne kadar etkilemiş, haramların işlenmesine ne kadar mâni olunmuş, boşanmaların artması ne ölçüde önlenip, ailenin korunup kollanması sağlanmış, basit maddi sıkıntılar yüzünden Müslümanların bankaya faize bulaşmasına ne derece engel olunmuş, buna bakılmalıdır. Yaşlıların, hastaların, muhtaçların ilahi emanetler gibi muhafaza edilmesi sağlanabilmiş mi, ihmal mi edilmiş buna bakılmalıdır.

Bu din, hayatın dinidir

Liberal kafa, işi sonunda hadislere ve âyetlere dil uzatmaya götürebilmiştir. Liberalizmin içimize sızmasını, siyonizme yıkmanın bir kurtarıcılığı yoktur.

Evet, başı çeken güruh onlardır. Pek çok fitne gibi bunun da başıdırlar. İbadeti ve kulluğu kalplere gömüp, siyaseti ve ticareti dinin dışında gören anlayışa karşı sessizliğimizin akıbetini başkalarına yüklememiz doğru mudur? Emri bilmaruf ve nehyi anilmünkeri hocaların vazifesi olarak gören tutumumuzun vebali yok mu?

Demokrasiyi İslam ile kıyas, hatta İslâm’ı demokrasiye göre değerlendirme. Bütün bunlar küfre giden yolun adımlarıdır. Bazı siyasilerin ‘camiye, siyasete, ticarete dini sokmayalım. Laiklik ne kadar önemli bizim için. O olmadan bizim devletimiz olmaz.’ Sözlerini nereye koyacağız? Serveti imtihan aracı olan bir emanet değil, mutlak bir mülkiyet olarak görenlere ‘dur!’ demeyecek miyiz? Cenneti dünyada arayan zavallılara ‘ebedîyet’i hatırlatmayacak mıyız? Mü’min; imanı için yaşayan, dünyaya gelişini imtihan için bilen, ebediyete kadar iman/küfür mücadelesinin bitmeyeceğinin şuurundaki adamdır. Mü’min kâfirle, münafıkla, Allah ve Resul’ünün düşmanlarıyla ne pahasına olursa olsun beraber hareket edemez, birlikte olamaz. Hele kendi menfaati için din kardeşlerinin karşısında bulunamaz.

Kendisini feda eder, dinini feda etmez. Kendisi çiğnenir, düşer, vurulur ama dinini çiğnetmez, dinini düşürmez, dinine imanına, Peygamberine vurdurtmaz.

Yaşar Değirmenci.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 10