Son İletiler

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 10
11
Osmanlı Devleti Tarihi / Fatih ve İstanbul’un Fethi
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Dün, 06:04:44 ÖS »


Fatih ve İstanbul’un Fethi

Sultan 2. Mehmed Han, yedinci Padişah olarak Osmanlı tahtına çıktı. (1451-1481) yılları arasında Osmanlı Devleti’ni idare etti. Edirne’de dünyaya gelmiştir. Çok yönlü bir kişiliğe sahiptir. Üstün zekâsı küçük yaşlarda ortaya çıkmış ve çok iyi hocalardan ders almıştır. Çok yönlü olarak aldığı eğitim ile Türkçe’den başka, Arapça, Farsça, Yunanca, Sırpça, Latince ve Slavcayı da okur ve yazardı. İyi bir şairdi. Mahlası Avni idi. Şimdi gelin, İstanbul’un Fethi’nin 571. Yıldönümü’nde; Feth’in Tarihî Kronolojisini özetle yeniden hatırlayalım:

17 Mayıs 1453 Perşembe: Marmara’dan Haliç’e kadar olan Surların Türk Topları tarafından şiddetle dövülmesi.

18 Mayıs 1453 Cuma: Türk ustaların bir gecede yaptıkları tekerlekler üzerinde yürüyen Kule, üzerindeki müteharrik köprü indirilerek Surlara rampa edildi. Türk serdengeçti askerleriyle Bizans askerleri arasında büyük çarpışmalar olması. Bizans’ın Rum Ateşi kullanarak kuleyi yakması ve Türk ustaların kuşatma sırasında bu tür kuleler yaparak kullanması.

19 Mayıs 1453 Cumartesi: Türk Bombardımanı devam etmesi. Bizanslıların açılan gedikleri kapatmak için son gayretlerini sarfetmesi. 20 Mayıs 1453 Pazar: Karşılıklı lağımlar kazılması fakat bir netice alınamaması.

21 Mayıs 1453 Pazartesi: Osmanlı-Türk Donanması’nın Haliç’e gerilen zinciri kırmaya çalışması.

22 Mayıs 1453 Salı: Ateşlenen Türk lağımlarının Bizans Surlarını yer yer çökertmesi. 23 Mayıs 1453 Çarşamba:

Türk Ordusunun şiddetli bombardımanları ve kazılan lağımlarla Bizans Surlarının tamir edilemez hale gelmesi. Bizans’ın umudunu bütünüyle kaybetmesi. Bizans halkının Kiliselere sığınıp dua etmesi. Fatih’in Top ateşini durdurarak, İsfendiyaroğlu İsmail Bey’i Elçilik göreviyle Bizans İmparatoru’na göndermesi, İmparatora son defa olarak hazinelerini alıp gitmesini, şehrin düşeceğini daha fazla can kaybına sebep olmadan şehri teslim etmesini ihtar etmesi. Bu teklifin Bizans İmparatoru tarafından reddedilmesi.

24 Mayıs 1453 Perşembe: Bizans İmparatoru Konstantin Dragazes’in, Fatih’in teklifini reddetmesi üzerine Top atışlarının yeniden başlaması.

25 Mayıs 1453 Cuma: Bizans İmparatorunun başkanlığında, şehrin ileri gelenleri ve Kilise Papazlarıyla yapılan toplantıda, şehrin kurtarılamayacağı bu sebeple hiç olmazsa İmparator’un kaçması gerektiğinin ileri sürülmesi. Kral Konstantin’in bu teklifi reddetmesi. Bunun üzerine Bizanslı kadın ve çocukların limandaki 15 gemiye bindirilip kaçırılması kararının uygulanması.

26 Mayıs 1453 Cumartesi: Hunyadi Ynoş’tan Macar Krallığını devralan Beşinci Ladislas’ın, Krallığını Fatih’e bildirmek bahanesiyle –gerçekte ise Fatih’i İstanbul’un fethinden vazgeçirmek amacıyla- Fatih’e Elçiler göndermesi. Ancak Elçilerin, Bizans Surlarının Türk Toplarının bombardımanlarıyla artık işe yaramaz hale geldiğini şehrin umumi bir hücumla Türkler tarafından alınabileceğini görmesi.

27 Mayıs 1453 Pazar: Fatih Sultan Mehmed’in riyasetinde (Başkanlığında) bir Harp (Savaş) Meclisi’nin toplanması. Vezir Çandarlı Halil Paşa’nın; Bizans’a yardım için bir Haçlı Ordusunun gelmekte olduğunu ve Macar Kralı’nın da Türkleri arkadan vurmak ihtimali olduğunu söylemesi. Buna karşılık başta Zağanos Paşa olmak üzere diğer Vezir ve Komutanların muhasaranın İstanbul’un fethine kadar devam etmesi kararını bildirmesi. Fatih’in bu kararı bu kararı kabul ederek muhasaraya devam emrini vermesi.

28 Mayıs 1453 Pazartesi: Türk Ordusu’nun son büyük hücum için hazırlıklar yapması ve Bizans Surlarının sürekli bombardıman edilmesi. Aynı zamanda hendeklerin toprakla doldurulması, kütüklerin yuvarlatılması ve Surlara tırmanmak için merdivenler hazırlanması. Bizans Surları’na ilk çıkacak Müslüman Türk askerlerine büyük mükâfatlar verileceğinin tellallarla duyurularak vâdedilmesi. Bizans İmparatoru’nun Ayasofya Kilisesi’nde son bir toplantı yaparak, halkı gayrete davet etmesi. Daha sonra da atına binerek, harap hale gelmiş olan Surları dolaşarak, aç, uykusuz, yorgun ve yaralı askerlerine son defa cesaret vermesi. Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmed’in de ikinci defa bir Harp Meclisi kurarak, kahraman İslam askerlerine Hücum Nutku’nu söylemesi.

29 Mayıs 1453 Salı: Türk Ordusunun büyük bir ateş ve mum şenliği yaparak Bizans’a karşı umumi hücumun yapılması, Fatih’in Sabah Namazı’nı kıldıktan sonra Gazâ niyetiyle atına binmesi ve Bizans’ın mukavemetinin kırılarak, Ulubatlı Hasan adlı Müslüman Türk kahramanının Surlara tırmanarak Osmanlı Sancağını burçlara dikmesi ve Şehid olması. Cenevizli Jüstinyani’nin yaralanarak bulunduğu yeri terk edip kaçması. Osmanlı Askerlerinin birçok noktadan şehre girmeye başlaması, Bizans imparatoru Konstantin Dragazes’in bu sırada vurulup ölmesi. Böylece Şarki (Doğu) Roma İmparatorluğu’nun (Bizans’ın) tarihe karışması. İstanbul’un fatihi Fatih Sultan Mehmed (2. Mehmed)’in Ayasofya Kilisesi’ne gelerek, bu büyük Kilise’yi Camiye tahvil etmesi (çevirmesi), Ezan-ı Muhammedi okutarak, içinde Namaz kıldırması.

Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmed Han’ın Ortaçağı kapatıp, Yeniçağı başlatması.” (1) Fatih, doğuda ve Batıda birçok fetihler yaparak, Osmanlı Devleti’ni, dünya siyasetinde ağırlığı olan büyük bir İmparatorluk haline getirmiştir.

“İmtisâl-i Câhidû-fillâh olupturniyyetüm

Din-i İslâm’un mücerred gayretidür gayretüm” diyen Fatih’e, Fetih şehid ve Gâzilerine, İstanbul’un fethinin 571. Yıldönümünde Allah Teâla’dan rahmet niyaz ediyorum.

Mehmet Emin Gerger.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
12


Kur’an Yeryüzünden Kaldırılsa Hayatımızda Ne Değişir

Bir sabah uyansak ve Kur’an’ın yeryüzünden kaldırıldığını görsek. Raflarımızda, duvardaki süslü kılıflarımızda, camilerimizdeki kitaplıklarımızda, cep telefonu ve bilgisayar programlarımızda, YouTube ve sosyal medya sitelerinde Kur’an’dan tek bir nüshanın bile kalmadığını, hafızlarımızın zihninde de tek bir Kur’an ayetinin bile olmadığını görsek…

Allah aşkına Müslüman bir toplum olarak acaba hayatımızda ne değişir?

Kur’an yeryüzünden kaldırılmış! Artık yönetimimizi Kur’an’a göre yapamayacağız. Siyasette ölçü olarak kabul ettiğimiz ilkelerimizi artık Kur’an belirleyemeyecek deyip kara kara düşünür müyüz? Yoksa biz zaten yönetimimizi Fransız laiklik hukukuna ya da demokrasiye göre yapıyoruz deyip hayatımıza devam mı ederiz?

Kur’an yeryüzünden kaldırılmış! Artık ekonomimizi ve ticaretimizi Kur’an’ın emirlerine göre yapamayacağız! Borç hukukumuzu, çek, senet, banka, borsa, kira işlemlerimizi artık Kur’an’a göre düzenleyemeyeceğiz deyip üzülür müyüz? Yoksa biz zaten iktisadi kurallarımızı Alman borçlar hukukuna göre ya da liberal ekonominin gereklerine göre veya faiz, dolar, kur sistemi neyi gerektiriyorsa ona göre yapıyoruz deyip hayatımıza devam mı ederiz?

Kur’an yeryüzünden kaldırılmış! Artık hukuk kurallarımızı Kur’an’a göre yapamayacağız, adalet ilkelerimizi Kur’an’ın emirleri belirleyemeyecek deyip büyük bir şaşkınlık mı yaşarız? Yoksa biz zaten hukukumuzu İtalyan ceza hukukuna göre, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre belirliyoruz deyip hayatımıza devam mı ederiz?

Kur’an yeryüzünden kaldırılmış! Artık aile hayatımızı Kur’an’a göre düzenleyemeyeceğiz, evlilik ilkelerimizi, boşanma ve miras hukukumuzu, nafaka yasalarımızı, aile politikalarımızı artık Kur’an belirleyemeyecek deyip büyük bir boşluğun içine mi düşeriz? Yoksa biz zaten aile hukukumuzu İsviçre medeni hukukuna, cinsiyet eşitliği projesine, AB uyum yasalarına göre belirliyoruz deyip hayatımıza devam mı ederiz?

Kur’an yeryüzünden kaldırılmış! Artık uluslararası siyasetimizi ve devletlerarası ilişkilerimizi Kur’an’a göre şekillendiremeyeceğiz deyip dertlenir miyiz? Yoksa biz zaten uluslararası münasebetlerimizde ölçü olarak Kur’an’ı değil ABD ile stratejik ortaklığı, reel politiği, İsrail’le dostluğu ya da Çin ve Rusya ile ilişkilerimizi veya Avrupa Birliği’ni ölçü alıyoruz deyip hayatımıza devam mı ederiz?

Evet, ne değişir hayatımızda hiç düşündük mü?

Hiç düşündük mü? Karar verirken, bir tercih yaparken, bir işe başlarken ya da bir şeyden vazgeçerken Kur’an bizim için ölçü oluyor mu?

Ahlakımızda, sosyal hayatımızda, aile hayatımızda, çocuk eğitimimizde Kur’an bizim için belirleyici bir ölçü müdür? Düğünümüzü yaparken, ticaretimizi yürütürken, akraba ve komşuluk ilişkilerimizi, anne-babalarımızla ve arkadaşlarımızla ilişkilerimizi düzenlerken, bir diziyi izlerken, bir sosyal medya sitesinde gezinirken Kur’an’ı bir ölçü olarak görüyor muyuz?

Hayatımızın neresinde Kur’an var? Namazımızı, Ramazan orucumuzu ve başörtümüzü bir kenara koysak hayatımızda Kur’an’dan geriye ne kalıyor? Hangi işimiz Kur’an’a göre, hangi tavrımız, hangi kaygımız, hangi endişemiz, hangi hedefimiz Kur’an’a göre?

Ahlakımızı, davranışlarımızı, hayat programımızı Kur’an mı belirliyor? Yoksa diziler, filmler, sosyal medya fenomenleri, spor ve sanat camiasının ünlüleri mi?

Bakış açımızı, önceliklerimizi, yasaklarımızı, özgürlüklerimizi, sınırlarımızı Kur’an mı belirliyor yoksa içinde yaşadığımız hayatın, kültürün, geleneklerin, âdetlerin, kalabalıkların dayattıkları mı bizi ve hayatımızı şekillendiriyor?

Eğer bir gün yeryüzünden Kur’an kaldırılsa tek derdimiz, cenazelerimizde ne okuyacağız derdi olacaksa vay bizim halimize…

Dr. Abdülaziz Kıranşal.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
13
M. Said Arvas / Rabbimiz Onları Sevdi ve Hep Muzaffer Kıldı
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Dün, 11:38:00 ÖÖ »


Rabbimiz Onları Sevdi ve Hep Muzaffer Kıldı

Ellerinde kâfi miktarda teçhizat bulunmayan bedeviler, nasıl olup da bu kadar kısa zamanda, kendilerinden kat kat üstün olan Bizans ve İran ordularını yendiler!..

Bütün dinler, ister hak olsun ister batıl olsun, geldiği günden beri birçok zorluklarla karşılaşarak yoluna yavaş yavaş devam etmiştir. İnsanlar dinlerini rahatça yaşayamazlardı. O dini, o inancı benimseyen bir kral veya sultan bulunmasaydı sıkıntıları devam ederdi...

İslâm dininde durum böyle olmadı. Bu en son ve mukaddes din, önemsiz bir göçebe kabilelerin konup göçtüğü çöl bir ülkede zuhûr etmişti.
 
Hiçbir kralın desteğine ihtiyaç hissetmeyen, hiçbir milletten yardım almayan Müslümanlar, parlak zaferler elde etmiş, daha üzerinden elli sene geçmeden İslama tabi olanlar fetih sancağını; bir taraftan Hindistan sınırına, diğer taraftan Atlantik Okyanusunun sınırına diktiler.
 
Şam'daki ilk halifeler, en süratli deve ile beş aydan kısa bir zamanda katedilemeyen imparatorluğa hükmediyorlardı. Hicretin birinci asrında halifeler, dünyanın en büyük hükümdarı idiler.
 
Getirdiği dinin Kureyşlilerle beraber bütün dünyanın karşı çıkmasına rağmen bu kadar kısa zamanda, bu kadar çok büyümesi, yayılması Peygamberimizin aleyhisselâm en büyük mucizelerinden birisidir.
 
Yedi asır işgâllerle genişledikten sonra güçlenen Bizans İmparatorluğu, yarım asır önce kurulan Arap ülkesine teslim olmuştu.
 
İran imparatorluğu, bin seneye yakın Bizans'ın karşısında mukavemet gösterdi. Fakat Allah'ın kılıcının önünde on seneden az bir zaman sonra dize geldi.
 
Bu garip hadiseye ilmî açıdan bakıp hakiki sebeplerini araştıralım; çoğunlukla galibiyet, sayısı çok, elinde yetecek kadar silah ve teçhizatı mevcut, askerî disiplini tam, harp sanatını çok iyi bilen ordu ve devletler tarafından elde edilir.
 
a-Sayı üstünlüğü: İslâmın Hıristiyan ve Mecusilerle yaptığı bütün savaşlarda, taraflar arasında korkunç sayı farkı vardı. Onların sayısı Müslümanlardan kat kat fazla idi. Mesela Yermük... Bu savaş için gelen Bizans ordusunun sayısı iki yüz bin, Müslümanların sayısı ise yirmi dört bindi.
 
b-Silah ve teçhizat: Müslümanlar bu yönden de çok zayıf idiler, silah sayıları çok azdı. Her şeyden önce ortada, devlet tarafından beslenen, plânlanan, teçhiz edilip gönderilen bir ordu yoktu. Savaşa katılanlar gönüllülerdi...
 
Bizans ve İranlılar kendileriyle savaşmaya gelen Müslümanları küçük görürlerdi. Onların elbiseleri, silah ve okları ile alay ederlerdi.
 
Ellerinde, çok sayıda asker, kâfi miktarda teçhizat bulunmayan, aşiretlere mensup bedeviler, nasıl olup da bu kadar kısa zamanda, kendilerinden kat kat üstün olan Bizans ve İran ordularını yendiler! İşte bu güç, iman gücü idi. İslâm dinine tabi oldular. Onları hidayete erdiren Rabbimizi sevdiler, Rabbimiz de onları sevdi ve onları muzaffer kıldı...

M. Said Arvas.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
14
2024 -Akif Tuncer - Visâl -  Single 320 Kbps + Flac
1 / 00:00:03:21 / 7,67 MB

Akif Tuncer - Visâl (Single) 2024 - 320 Kbps (1 / 03:21)
------------------------------------------------------------------------------
Akif Tuncer - Visâl  03:21




Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap



Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap




İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
15
Eğitimle İlgili Makaleler / Çocuk Eğitiminde Aile
« Son İleti Gönderen: KOYLU Mayıs 29, 2024, 10:21:26 ÖÖ »


Çocuk Eğitiminde Aile

Ebeveynlik, sadece olduğunuz bir şey değil, yapınanız gereken bir görevinizdir.

Anne-baba olmak, eylemi gerektirir. Ebeveynlik; İslam, yaşam, ilişkiler, dürüstlük ve saygı gibi konularda çocuğunuzun neleri bilmesi gerektiğine karar vermenizi de içerir. Kendi kişisel karakterlerini oluştururken çocuklarmıza belli konularda yardım etmeyi kapsar.

Anne baba olmak, çocuğumuza nasıl bağımsız ve sorumluluk sahibi iyi müslümanlar olacağı hususunda örnek olmayı gerektirir.

İslam'a ve insanlığa hizmet eden, huzurlu bir dünya ve aile için sağlıklı nesillere ihtiyaç vardır, bunun için de kadınlarımıza çok büyük görevler düşünmektedir. Kadınlarımız çocuklarmın elbiselerinin temizliğine gösterdikleri özenden daha çok kalplerinin temizliğine, çocuklarmın karmlarmı doyurmaya gösterdikleri özenden daha fazlasını kafalarmın doyurmaya özen göstermek zorundadır, aksi halde çocuklarımız bir canavar olarak yetişecektir.

Her kadın ve erkek bir başka kadının eseridir, kadın anadır, kadını da erkeği de insan gibi yetiştirme sorumluluğu kadına aittir, onun için kadınımızın daha fazla okuması, daha fazla düşünmesi, yaşadığı dünyaya tanıklık etmesi gere kir. Eğer kadınlık ve analık görevlerini yerine getirmezler ise çocukları adam gibi yetirmez. Bu ise kendi başlarına hem de toplumun başına bir bela sarar.

Bu bozuk düzen içinde, çocuklarının yine bu düzenin okullarında, imanlı fertler olarak yetiştirmeye çaba gösterirken, unutulmamalıdır ki çocuklarımızın ve bizlerin cennete girmesi, çocuklarımızın üniversiteye girişinden daha önemlidir. Elbette çocuklarımız okuyacak, ilim tahsili yapacaktır, ama her şeyden önce imanlı ve kamil bir müslüman olmaları gerekir. Bunun için de kafalarının ve gönüllerinin ebeveynleri tarafından doyurulmuş olması gerekir. İslami kaynaklarda da çocuğun tabi tutulacağı eğitim ve öğretimdeki temel konular genel olarak şöyle tespit edilmiştir:

1- İtikat ve ibadete dair zorunlu İslami bilgiler.

2- Ahlak ve muaşeret kuralları.

3- Çocuğun istikbalde geçimini sağlayabilmesi için mümkün ve münasip olan bir meslek dalında pratik bilgiler.

Anlaşılacağı üzere öncelikle aile yuvası içinde çocukların vicdanını kulluk sorumluluğu periyodik olarak yerleştirilmesi amaçlanmaktadır.

Çoğu anne-baba, çocuklarını yetiştirme hususunda gerçekten en iyisini yapmak isterler.

Onları ihmal etmeye ya da onları incitmeye kalkışmazlar. Oysa pek çok anne-baba için ebeveynlik, günlük işlerinin arasında ikinci sıraya alır, çoğunlukla problemler ortaya çıktığında onlarla ilgilenmeye başlar. Örneğin çoğu insan iş hayatındaki amaçlarım, emekliliğini, arabasını ne zaman değiştireceğinin planlarını ... sayabilir, ama çocuğunun sağlıklı ve mutlu yetişmesi için, ne yaptığını, kendisini ve Çocuğunu geliştirmesi için ne gibi planlar yaptığını söyleyemeyecektir. Veya fiziksel olarak tüm günü çocuklarıyla birlikte geçirdikleri halde zihinsel olarak çocuklarından kilometrelerce ayrı, hiçbir şeyi paylaşmayan, emir vermek ve kuru nasihatten başka çocuk ile hiçbir şey konuşmayan bir ebeveynler görürüz. Oysa; çocukların, hayatı anne babaları ile birlikte aktif bir şekilde yaşayarak tanımaya ihtiyaçları vardır. Bu nedenle çocuğunuzla konuşun, çocuğunuzla birlikte iş yaparak paylaşın. Bir Problemi halletmeye giderken çocuğunuzu da götürerek problem çözmeyi öğretin, çocuğunuzun duygu ve bedeni ile birlikte olun.

Her çocuk anasından temiz duygularla doğar, onu Yahudi ve Mecusi yapan anne babasıdır. (El-Buhari, 6/143) Bizler nasıl yaşarsak Çocuklarımız bizlerden öyle yaşamayı öğrenir, çocuklarımızdan ancak verebildiklerimiz kadarını bekleyebiliriz, bu nedenle bizlerin ve çocuklarımızın beşikten mezara kadar öğrenmesi ve öğretmesi gerekir.
       
İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
16
İslamda Çocuk Yetiştirme / Çocuğumuza Namazı Nasıl Sevdiririz
« Son İleti Gönderen: KOYLU Mayıs 29, 2024, 10:15:14 ÖÖ »


Çocuğumuza Namazı Nasıl Sevdiririz

Çocuğunuzu namaza alıştırırken, bir çiçek çizin. Kabaca beş yaprağı bulunan kocaman bir yonca olsun.

Çocuğunuzun sizinle birlikte, namaz kıldığı her vakitte yoncanın bir yaprağını boyamasına izin verin. Sonra boyanmış sayfalar belli bir sayıya ulaşınca onu ödüllendirin.

Namazdan sonra hemen kalkmayın seccadeden. Çocuğunuzu da yanınıza alarak onunla dua edin. Anlamlı Türkçe dua metinleri üretin ve onları çocuğunuzla birlikte tekrarlayın. İki tane yeğenim var.

Namazdan sonra dua edelim dediğim zaman öğrettiklerimi bülbül gibi söylemeye başlıyorlar. Dilde olan şeyler sıkça tekrar edilirse kalbe kolay yerleşir. Aynen zikir gibi.

Hafta sonlarını hepimiz iple çekeriz. Bir tatil olsa da eşimizle, çocuğumuzla doyasıya zaman geçirip piknik yapsak diye. İşte bu zamanlarda tutun çocuğunuzun elinden, onu camiye götürün.

Ona bir hafta önceden, kendisini hafta sonu camiye götüreceğinizi söyleyin. Bir hafta boyunca bunu bir ödül olarak sunun. "Benim oğlum kocaman delikanlı oldu. Biz oğlumla camiye gideceğiz" diye onu övüp cesaretlendirin.

Çocuğunuzu namaza ve İslami değerlere yaklaştırmak için, onu hediye almaya davet edin. Babaysanız annesine, anne iseniz babasına, tespih, yazma, güzel koku, misvak ve seccade türünden alacağınız hediyeyi çocuğunuza seçtirin. Aldığınız hediyeyi çocuğunuzun takdim etmesine izin verin. Hediyeyi alan kişi de mutlaka hediye edilen şeyi göstere göstere kullansın. Bu tür yaklaşımlarla çocuğunuzun İslami değerlere yatkın olmasını sağlarsınız.

İslami düşünce ve ahlakın gelişmesi için üretilen araçlardan yararlanın. İlahiler, dualar ve namaz etkinliklerinden faydalanın. Çocuğunuzu, katıldığınız etkinliğin öznesi yapmaya gayret edin. Bu çabalar hem bu fikri üreten insanların yeni fikir ve hizmet üretmesine yardım eder. Hem de fikri ve ameli düzgün nesiller yetiştirmemizi sağlar.

Bu manada, şehrinize gelen ilahi ve semâ gruplarına gidin. Namazla ilgili yapılan konferanslara vaktiniz oldukça katılın. Mesela sitemizde bulunan "Namaz Çiçekleri Kampanyası"na katılın. Sizler katılım gösterdikçe bu hizmetler devam eder.

Yukarıda söylediğim birçok hizmet de ücretsizdir.

En önemlisi de şu: Siz evde namazlarınızı kılmaya dikkat ediyorsanız. Bu güzel davranış çocuğunuza bir şekilde yansıyacaktır. Ama "Benden geçti. Bari çocuklarım kılsın" anlayışı hâkimse kusura bakmayın bu iş biraz zor.


İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
17
İslamda Çocuk Yetiştirme / İstemedigimiz Davranislara Cezasiz Nasıl Engel Olabiliriz
« Son İleti Gönderen: KOYLU Mayıs 29, 2024, 10:05:01 ÖÖ »


İstemedigimiz Davranislara Cezasiz Nasıl Engel Olabiliriz?

A.Çocuk, Davranisi Yapmadan Önce

1. Önleyici açiklama: Evde, konusurken anne - babanin beklentilerini davranistan önce açik bir dille açiklamalari:

-Salonun her zaman düzenli olmasini istiyorum. Oyuncaklarini oraya götürdügün zaman çok daginik oluyor, misafir geldiginde de mahcup oluyorum. Ne yapalim dersin?

-Disari çiktigimizda bagirip - çagirirsan ya da aglayarak bir seyin alinmasini istersen çok sinirleniyorum. O zaman seninle çikmak artik hos olmuyor. Sokakta benden bir sey isteme, tamam mi?

-Sütünü içmedigin zaman, boyunun uzamayacagini biliyorsun degil mi?

2. Çevreyi degistirmek

Çocuga kizmamak için önceden tedbir almak.

-Annenin daginikligi görüp de sinirlenmemesi için oturma odasinda bir oyun kösesi hazirlamasi.

-Disari çikilmadan önce çocugun karninin tok olmasina dikkat edilmesi.

-Çocuk aksamlari zor yemek yiyorsa (o saatte yorgun olabilir) yemek yemiyor diye kizacaginiza, yemek saatini daha öne alabilir veya çocuga daha önce yemek verebilirsiniz. Yahut çocugun özellikle yiyemedigi bir yemek (örnegin ispanak) varsa, bir müddet o yemek için zorlamamak veya degisik bir sekilde sunmak (ispanakli börek, ispanak dolmasi gibi).

-Küçük kardes büyügü ders saatlerinde rahatsiz ediyorsa, büyügünün ders yaptigi saatte küçüge özel bir oyalayici bulmak (komsuya küçükle birlikte gitmek, alisverisi onunla birlikte o saatte yapmak, o saatte verilmek üzere küçüge özel boya, kagit, küçük makas vermek, mutfakta anneye yardima çagirmak, eglenmesi için bir iki kapta mercimek, nohut vermek gibi).

3. Örnek olmak

Anne-baba çocugundan bekledigi davranislara önce kendi örnek olmalidir.

"Ben sana küfür etme demedim mi geri zekali" diyen bir anne-baba ile "Niye kardesine vuruyorsun? Gel bakalim buraya uzat elini..." deyip vuran anne-baba nasil inandirici olabilir?

4. Çocugun iyi aliskanliklar gelistirmesine yardimci olmak

Çocuklar çogunlukla, kendilerinden beklenen davranislarin neler oldugunu ve nasil yapilacagini bilemezler. "Odani topla" dedigimiz çocuk, küçük yastayken, odanin nasil toplanacagini bilmez.

"Odan çok dagilmis gel beraber toplayalim, bak bebekleri su rafa, arabalari su tarafa yerlestirelim, su kösede kitaplarin olsun" diyerek birkaç kez beraber yapilmasina yardimci olunmasi çocuga neyi nasil yapacagini gösterir ve çocukta bir aliskanlik baslangici olur.

5. Ders aliskanligi

Çocuk okuldan gelince: "Gel, elimizi yüzümüzü yikayalim, sana yemegini hazirladim.

Sonra derse oturursun" diyerek yol gösteren anne; çocuk ders yaparken gerekiyorsa kisa bir süre için (burada önemli olan kisa bir müddet olmasi, sonra o fiili çocuk için aliskanlik haline dönüstürebilmesidir) dersi nasil yapacagini ona gösterir.

Ve bütün bunlarda en önemli unsur "takdir"dir. Begendiginiz her güzel, olumlu davranisi takdir etmek, onun tekrar edilmesi için vazgeçilmez bir etkendir.

B.Sorun Olan Davranis Sirasinda

Çocuklar genelde laf olsun diye olumsuz davranmazlar. Iyice bakildiginda bunun arkasinda giderilmemis bir ihtiyaç vardir. Bu durumu bilirsek, bu bilgi hem sorunu daha etkili bir sekilde halletmeye, hem de anne - çocuk iliskisini zedelemeden güzel bir düzeyde korumaya yardimci olur. Bu gibi durumlarda çocuga kizmak, bagirmak, cezalandirmak sorunu halledecegine onu daha büyük ve önemli hale getirir. Önemli olan; anne-babanin nedenleri düsünürken çocuga danismasi, onunla fikir birligine varmasidir.

Çünkü çocuklar bizden farkli yapi ve düsüncede olabilirler ve ebeveynin etkili oldugunu sandigi nedenler çocuk için geçerli ve gerçek olmayabilir. Örnegin gece yatagina gitmek istemeyen çocugun karanliktan korktugunu zanneden anne - baba aslinda çocugun ilgi bekledigini veya kardesini kiskandigi için böyle davrandigini gözden kaçirilabilir.

6. Alternatif sunmak

Olumlu davranisi göstererek sadece "yapma, etme" yerine neyi yapmasini beklediginizi açiklamamiz veya seçim yapmasina yol göstermemiz gerekir.

Alisveriste her seyi elliyorsa, satin aldiginiz seyleri ona gösterip onun sepete koymasina müsaade etmek.

-Agabeyi veya ablasinin defterlerini karistiriyorsa, ona da bir defter ve kalem vermek gibi.

7. Anne-babanin duygularini belirtmesi

Duygularin ifade edilmesi kisiyi rahatlatir, sakinlestirir ve kizginligin birikmesine engel olur.

Ayrica çocuk olumsuz davranisinin karsi taraf üzerinde biraktigi olumsuz etkiyi anlamis olur (bu, kizmak, beddua etmek, bagirmak, küfretmek anlamina gelmez).

"Oyuncaklarini salonun ortasinda biraktigin zaman sürekli toplamam gerekiyor ve yoruluyorum (etki) ve hele ben topladiktan sonra tekrar getirirsen bu sefer de sinirleniyorum artik (duygu). Buna bir çare bulmaliyiz."

"Ben evde yokken dersini yapmadigin zaman çok rahatsiz oluyorum (duygu), bu hem benim sokaga çikmama engel oluyor hem de sana güvenim azaliyor (etki)."

C.Sorun Olan Davranistan Sonra

8. Etkileri göstererek pismanliga yöneltmek

Çocuk olumsuz davranisinin sonucunda ortaya çikan zararin ne oldugunu görmeye baslamalidir. Bu sekilde çocuk, çevresi ve diger kisiler hakkinda yavas yavas bilinçlenir, sebep-sonuç iliskisini kurar ve davranisinin baskalarinda yaratabilecegi etkileri ve tepkileri ögrenir. Baskasinin üzüntüsüne, rahatsizligina ve acisina sebep oldugu düsüncesi, çocugu yaptigi davranistan ötürü kendini suçlu hissetmeye ve pismanlik duymaya yöneltir. Böylelikle çocuk iç denetim (vicdan) gelistirmeye baslar. Bu durum ileride sorumlu olacagi Islami hayati için de temel olusturmaktadir.

9. Çocugun olumsuz davranisinin sonuçlarini yasamasina müsaade etmek

Bu müsaade, suçla paralellik arz etmeli ve esit agirlikta olmalidir. Örnegin; bütün ikazlara ragmen salonda top oynamaya devam eden çocugun elinden topu bir süre için alinir.

Veya kirdigi esya için bedelini haftaligindan karsilamasi gibi zarari telafi edici bir yöntem uygulanabilir. Söyle ki, uygulanan yöntem, suçu, olumsuz davranisi hatirlatmalidir. Çocuk, olumsuz davranisinin olumsuz sonucunu yasarken davranisi üzerinde düsünebilmelidir.

Örnegin, uyarilara ragmen duvari boyayan çocugun duvari silmesi, böylelikle annesine gereksiz yere is çikarmamasi istenir. Çocuk duvari silerken hem olumsuz davranisi üzerine düsünebilir, hem de davranisini düzeltmek için ona bir imkan taninarak suçunu telafi etmesi, kendini affettirmesi ve ileride suçluluk duygulari duymamasi saglanir.


İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.

18


Görgü kuralları konusunda çocuğunuza sürekli başkalarını mı örnek gösteriyorsunuz?

Sizin çocuğunuz da onlar gibi olabilir.

İşte çocuğunuza görgü kurallarını aşılamanın yolları:

1-Öncelikle iyi örnek olun.

Ev içinde ve dışında iletişim içinde olduğunuz insanlara karşı nazik davranmadıkça çocuğunuzdan da bunu bekleyemezsiniz.

2- Çocuklarınıza görgü kurallarını kapasitesi dahilinde öğretmeye çalışın.
Örneğin 2 yaşındaki bir çocuktan lokmayı çiğnerken ağzını açık tutmamasını beklemek gerçekçi olmaz.

Çocuk bunun nedenini anlamayacağı için uygulaması da mümkün olmayabilir.
Fakat aynı şeyi 4-5 yaşındaki çocuğunuza öğretirseniz bunu idrak edip uygulayabilir.

3- 'Lütfen', 'Teşekkür ederim', 'Özür dilerim', 'Rica ederim' gibi nezaket kalıplarını çocuğunuzun yanında kullanın.
Bu cümleleri mümkün olduğunca erken yaşta öğretin.

4- Özellikle çocuklarınızın yanında konuştuklarınıza dikkat edin.
Çocuklar yetişkinlerin konuşma şeklini taklit eder.

5- Çocuğunuza büyüklere karşı resmiyet ve saygıyı öğretin.
Kendinde yaşça büyük kimselere adlarıyla hitap etmeleri çevre tarafından çoğu zaman sevimli bulunsa da, çocuğunuzun bunu yapmasına izin vermeyin.

6- Özellikle başkalarının eşyalarını izinsiz almamak, toplum içinde yüksek sesle konuşmamak, ve konuşan birinin sözünü kesmemeyi uygulamalı olarak öğretin.

7- Çocuğunuzun olumsuz davranışını görmezden gelmeyin.
Ona kuralları hatırlatın.

8- Güzel davranışlar sergilediğinde çocuğunuzu takdir etmeyi bilin.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
19
İslamda Çocuk Yetiştirme / Hadîsler Işığında Çocuk Terbiyesi
« Son İleti Gönderen: KOYLU Mayıs 29, 2024, 09:53:45 ÖÖ »


Hadîsler Işığında Çocuk Terbiyesi

Yüce Allah insanı tertemiz ve berrak, işlenmeye hazır kıymetli bir mücevher suretinde yaratmıştır. Bu, onun hayra da şerre de istidadının bulunduğunu ve yaratılıştan kazanılmış olan kalb, akıl, ruh ve vicdan gibi latîf cevherlerinin, hangi inanç ve kültür havzasında yoğrulursa o yöne doğru meyledeceğini göstermektedir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilen “Allah sizi hiçbir şey bilmediğiniz hâlde annelerinizin karnından çıkardı ve size işitme(niz için kulaklar), (görmeniz için) gözler ve (anlayıp idrak etmeniz için de) gönüller verdi ki (bundan dolayı O’na) şükredesiniz” (Nahl, 16/78) âyeti de, insana doğuştan İlâhî bir lütuf olarak kazandırılan cevherlerin varlığına dikkat çekmektedir. Dolayısıyla insan, hayatını idame ettirmek için herhangi bir terbiyeye ihtiyaç hissetmeden tabiî insiyakıyla yaşantısını sürdüren hayvandan farklı olarak, potansiyel hâldeki donanımını bir eğitim sürecinden geçirerek geliştirmek ve belli bir düzeye getirmek mecburiyetindedir.

Yüce Allah, Kur’ân’da “Ey iman edenler, kendinizi ve aile halkınızı yakıtı taş ve insanlar olan ateşten koruyun!” (Tahrîm, 66/6) buyururken, çocukları dünyevî ve uhrevî hayata hazırlamanın önemli bir mesuliyet olduğuna işaret etmiştir. Keza Allah Resûlü de, “Bir baba evlâdına güzel edep ve ahlâktan daha üstün bir miras bırakmış olmaz.” (Tirmizi, Birr 33) ve “Çocuklarınıza ikram edin ve onları güzelce terbiye edin.” (İbn Mâce, Edeb 3) buyurarak bu vazifenin asla ihmal edilmemesi gerektiğini vurgulamıştır.

Ancak, günümüzde çocuk terbiyesi gibi fevkalâde hassas olan bu meselede inisiyatif, ya bütünüyle âdet ve geleneklere bırakılmış veya gelenekten kaynaklanan kimi yanlışlıkları düzeltmek adına Batı kültürünün şefkatli(!) kollarına terk edilmiştir. Dünden bu güne bazı yörelerde bir anne-babanın kendi anne-babasının veya kayınvalide ve kayınpederinin yanında çocuklarını kucağına almasının yadırgandığına dâir uygulamalar, her ne kadar gelenekten kaynaklanan katı âdetler ise de; bu gün artık geleneğin bu gibi yanlışlıklarını düzeltmek adına maalesef Batı kültürüne dayalı kimi esasların egemen kılınmaya çalışıldığını görmek gibi bir tali’sizliği de yaşıyoruz. Ne acıdır ki, gereksiz bir saygı ve faydasız bir terbiye anlayışının yerini, bu defa mânevî değerlerimizden kopma ve yırtılma hâli istilâ etmiş, bu konuda ifrat ve tefritler yaşanır hâle gelmiştir. Öyle ki, anne-baba belli bir yaştan sonra çocuğunun sigarasına, uyuşturucu kullanmasına, akşamları eve geç gelmesine, hattâ geceleri sokakta geçirmesine, dinî vecibeleri yerine getirmesine dahi karışamamakta; oğluna veya kızına bir şey söylese on katıyla karşılığını almaktadır. Nesillerin gönlünden iffet ve hayâ perdesi sıyrılmış, saygısızlık ve yüzsüzlük âdeta zamane nesillerinin şiarı olmaya yüz tutmuştur.

Çocuk Terbiyesine Dâir Esaslar

Allah Resûlü, gerek çocuklarla olan ilişkilerinde ve gerekse çocuk terbiyesiyle alâkalı sözlerinde bu hususta hayatî öneme sahip esaslara işaret etmiş ve bu taze fidanların yetiştirilmesinde hataya düşülmemesi ve fıtratlarını koruyacak prensiplere mutlaka önem verilmesi ikazında bulunmuştur. Bir bütünlük içerisinde bakıldığında, Allah Resûlü’nün, fazilet timsali nesiller yetiştirilmesi konusunda bazı önemli esaslara dikkat çektiğini görmekteyiz:

1) Çocuk Terbiyesine Doğumla Birlikte Başlamak

Resûlü Ekrem (as), gerek kendi çocukları ve gerekse yakın çevresindeki çocuklarla doğmadan önce ilgilenmeye başlar ve çocuk terbiyesinin doğumla birlikte ve hattâ daha öncesinde başlaması gerektiğine işaret ederdi. Kızı Hz. Fâtıma torunu Hz. Hasan’a hamile iken yanına uğrayıp hâlini hatırını sorar ve ‘çocuk doğunca kendisine haber verilmesini, haber vermeden de çocuğa hiçbir şey yapılmamasını’ tembih ederdi. (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, XVI/261-262.) Aynı alâkayı torunu Hz. Hüseyin için de göstermiştir.

Allah Resûlü, yeni doğan çocuğa verilen ilk gıdanın faziletli ve âlim bir şahsın elinden olmasına özen gösterirdi. Bu ihtimamı sadece kendi torunları için değil, bütün çocuklar için de gösterirdi. Nitekim Hz. Âişe, ‘doğduğu zaman çocukların Peygamber’e (as) getirildiğini, O’nun da bunlara hayır duada bulunup ‘tahnîk’2 yaptığını’ belirtmektedir.

(Müslim, Âdâb 27) Müslüman eğitimciler, Allah Resûlü’nün çeşitli hikmetlere mebnî bu sünnetinin, yeni doğan çocuğun âlim ve fâzıl bir zâta götürülerek tahnîk ettirmek sûretiyle yaşatılmasını tavsiye etmişlerdir. (İbrahim Cânan, Peygamberimizin Sünnetinde Terbiye, s.81.)

Hz. Âişe’nin ifadesine göre, yeni doğan çocuk için dua edip, Allah’tan ömrünün bereketli kılmasını talep etmek de, Peygamber’in (as) bir başka tavsiyesidir (Buharî, Daavât 31).

Resûlüllah (as), çocukların kulağına ilk telkin edilecek şeyin ‘ezân ve ikâmet’ olmasını isterdi. Torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin doğduklarında, sağ kulaklarına ezan, sol kulaklarına da ikâmet okumuştu (Ebû Dâvud, Edeb 107). Bu telkin, çocuğun daha ilk günden ihmal edilmeyip, dinin mukaddesleriyle tanıştırılması gerektiğine önemli bir işarettir. Aynı zamanda bu uygulama, ‘Eğitim ve terbiyenin mevsimi beşikten mezara kadardır.’ kanaatini seslendiren Müslüman eğitimciler için de bir mihenk taşı olsa gerektir.

Allah Resûlü’nün, çocuğun doğumu sonrasında önemle üzerinde durduğu bir başka husus da onlara ‘güzel bir isim’ verilmesidir. O’nun “Sizler kıyamet günü kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. O hâlde isimlerinizi güzelleştirin.” (Ebû Dâvud, Edeb 61) çağrısı, Asr-ı Saadet’te yankısını bulmuş ve güzel isimlerin seçilmesine ihtimam gösterilmiştir. Nitekim Hz. Fâtıma ilk çocuğunu dünyaya getirdiğinde, Hz. Ali ona ‘Harb’ adını koymak istemiş, ancak Peygamber (as) bu ismi beğenmeyerek torununa ‘Hasan’ adını vermiştir. (İbn İshâk, Sîret, s.231.) Keza oğlu İbrahim’in doğumu müjdelendiğinde: “Bu gece bir oğlum oldu; ona atam İbrahim’in adını verdim.” (Müslim, Fedâil 62) diyerek sevincini açıkça izhar etmişti.

Resûlü Ekrem (as), çocuklar doğduktan sonra ilk yedi gün içerisinde, başlarındaki tüyü tıraş ettirip ağırlığınca ‘sadaka’ vermek (Muvatta’, Akîka 2), Allah’a şükrün bir ifadesi olarak ‘kurban (akîka)’ kesmek (Buharî, Akîka 2), yakınlara ve eşe dosta ‘ziyafet’ tertip etmek (Buharî, el-Edebü’l-Müfred, s.335) ve çocuğun doğumunu müjdeleyenlere ‘hediye’ takdiminde bulunmak (İbn Sa’d, et-Tabakâtu’l-Kübrâ, VIII/212.) gibi sünnetler koymak suretiyle, Allah’ın bir kimseye verdiği en önemli lütuflardan birinin çocuk olduğuna ve çocuk terbiyesi konusundaki yükümlülüklerin de doğumla birlikte başlaması gerektiğine dikkat çekmiştir.

2) Terbiyede Şefkat-Ciddiyet Dengesini Korumak

Allah Resûlü, tabiat itibariyle şefkat ve muhabbet dolu bir yücelik timsaliydi. Her zaman güler yüzlü, tatlı sözlü ve şefkatliydi. Torunlarını öpüp koklarken Peygamber’i (as) gören Akra’ b. Hâbis adlı sahabi bunu yadırgayarak: “Benim on çocuğum var ve şimdiye kadar hiç birini öpmüş değilim.” dediğinde; Allah Resûlü de onun bu tavrının hoş olmadığını, “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” veya bir başka vesileyle, “Allah kalblerinizden şefkat duygusunu çıkardı ise, ben ne yapabilirim ki!” demiştir (Buhârî, Edeb 18).

Hicretin 10. yılında oğlu İbrahim, 16 veya 18 aylıkken hastalanmış ve kucağında vefat etmişti. Bunun üzerine mübarek gözlerinden yaşlar boşalmış; bunu gören Abdurrahman b. Avf, hayretini gizleyememiş ve neden ağladığını sormuştu. Allah Resûlü, ağlamanın şefkat ve merhamet belirtisi olduğunu ifadeyle, oğlu İbrahim’e yönelerek duygularını şöyle ifade etmiştir: “Eğer tekrar buluşma vaadi olmasaydı… senin için daha fazla üzülürdük. Yine de senin için çok mahzunuz ey İbrahim! Gözler yaş akıtır, kalb hüzünlenir, lâkin biz Allah’ın hoşlanmayacağı şeyi söylemeyiz.” (Buharî, Cenâiz 43)

Resûlullah (as), “Bunlar benim dünyadaki iki reyhanım (kokuların en güzeli)” (Buharî, Fedâilü’s-sahâbe 22) dediği torunlarını kucaklar, koklar ve bağrına basardı. O’nun (as) sevgisi sadece kendi çocukları ve torunlarına münhasır değildi; diğer çocukları da sever okşardı. Üsâme b. Zeyd’in anlattığına göre, Allah Resûlü onu bir dizine, torunu Hasan’ı da bir dizine oturtur, sonra ikisini de bağrına basarak: “Allah’ım, ben bunları seviyorum; bunları Sen de sev!” (Buharî, Fedâilü’s-sahâbe 18) diye dua ederdi.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
20
Kurban / Rabbimize Yakınlığın Nişanesi – Kurban
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Mayıs 29, 2024, 07:14:36 ÖÖ »


Rabbimize Yakınlığın Nişanesi – Kurban

Müminin iki sevinç günlerinden biri olan Kurban Bayramı, varoluş sürecimiz üzerinde yeniden düşünmemize vesile olan, nereden gelip nereye gittiğimizi sorgulatan, unuttuklarımızı yeniden hatırlatan, kalplerimizi birleştiren, bizleri birbirimizde buluşturan en nadide zaman dilimlerinden biridir. Her yıl gelen bayramlarla ruhlar yeniden dirilir, kulluk bilinci pekişir, kardeşlik duyguları derinleşir. Mazlumların, kimsesizlerin yaraları sarılır, uzaklaştıklarımızla yakınlaşılır, hayır duaları alınır. Gönüller bir olur, bayramlar sevincimiz olur.

Kurban sınanmaktır

Hz. Âdem’in oğullarıyla başladı kurban ibadeti. Yüce Allah’a kurban sunmalarıyla yeryüzündeki ilk insanın sadakati, samimiyeti, hırsı sınanıyordu. Habil, malının en güzelini, en semizini sunarken, Kabil de en cılızını, sunmuştu Rabbine. Oysa sunulanın ne cismi ne muhtevası ulaşırdı Allah’a. Ancak kulun takvası ulaşırdı Yaratıcısının katına. Kabil Rabbi için sunacaklarını seçerken malları arasından en kötü olanları, kurbanlıkların da en zayıf olanlarını seçmişti. Elbette kabul görmedi Kabil’in kurbanı. Bizim için en iyi nimetleri bahşeden Allah’a bizler kurban adarken mallarımızın en iyisinden seçmeliyiz ki kurbanımız makbul olsun.

Bir babanın oğluyla sınanmasıydı kurban. Yaradan’a olan sadakatin derecesini en ağır imtihanla Hakk’a sunmanın vücut bulmuş haliydi kurban.

Rabbinden emir alınca bir an tereddüt etmeden oğlunu kurban etmek için yola düşen Hz. İbrahim bizlere sadakati ve kurbanın gerçek anlamını öğreten bir öğretici idi. Teslimiyetimiz kurban, akıttığımız kan kefaretimiz olsun diye düştüğümüz yoldan geri dönmeden kurban olacağız hepimiz Hakkın huzurunda gerçek kurbanlara ulaşma arzusuyla.

Kurban; kurbiyyet, yakınlık demektir. Oysa gündelik hayatın hengâmesinde uzaklaştık Yaratıcımızdan, fıtratımızdan kalbimizden, kardeşlerimizden, sevdiklerimizden. İşte kurban tüm bu uzaklıkları yakın eylemek üzere teşri kılınmış bir ibadettir.

Kolay değildir elbet Allah’a yakınlık; emek ister, çaba ister. Yakınlık ancak esiri olduklarımızı kurban etmekle mümkündür.

Verdiğin senindir

Henüz kanı düşmeden toprağa, Allah katında kabul edilen ameldir kurban.

Paylaşmanın en güzel yüzüdür Kurban. Gönülden verdikçe, kurban daha da anlam kazanır, içimizdeki mutluluk ve huzur her yere yayılır.

Bir defasında, kestiği koyundan geriye ne kadar et kaldığını Hz. Âişe’ye soran Peygamber Efendimiz, Hz. Âişe validemizin kendilerine sadece bir kürek kemiği kaldığını söylemesi üzerine “Ey Âişe! Desene bir kürek kemiği hariç hepsi bizim oldu” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 33) buyurmuştur.

En yakınımızdakilerden başlayarak elimizin ulaşabildiği ihtiyaç sahipleriyle kurbanımızı buluşturdukça kurbandan alacağımız feyiz ve bereket artacaktır elbette.

Gönüllerimizi kurbanla hoş eyleyelim

Zor gelmez mümine kurban. Zira idrakindedir yoksulu yetimi doyurmanın, kendisine lütfedilen nimeti paylaşmanın. Kurban, kalbin de huzur bulduğu bir ibadettir. Bir kardeşinin gönlünü hoş eden müminin de gönlü hoş olur. İhtiyaç sahiplerinin kapısını çalmak, onların gönüllerine bir nebze olsun su serpmek, bir yoksulun başını okşayıp onun tenceresinin kaynamasına vesile olmak, hüzünlü bir yüreğin tebessümünü sağlamak kurbanın anlamını en iyi şekilde idrak ettiren kardeşlik görevidir.

Kurban istikamet üzere yaşamaktır

“De ki: Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’âm, 6/162)

Kurban ibadeti, Allah’a yaklaşmak isteyen her kul için bir kurtuluş reçetesi olabilir. Amellerin en güzel yanı, devamlı olmasıdır. Edindiğimiz güzel davranışları hayatımızın tüm safhasına uyguladığımızda mümin olarak yaşamanın huzurunu hissederek Yaradan’a döneceğiz yüzümüzü.

Kardeşlerimizi gözettiğimiz takdirde, hayatımızın her anı kurban bereketinde geçecektir. Böyle davranmayı yaşam tarzımız haline getirdiğimizde istikametimiz de hak üzere olacaktır.

Kurban Bayramımızın yeryüzüne iyilik, güzellik, huzur getirmesi dileğiyle, bayramımız bayram tadında geçsin.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 10