Son İletiler

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 10
11


Kendimizi Düzeltmeden Müslümanın Kanı Durmayacak

7 Ekim 2023 tarihinde başlayan İsrail katliamının üzerinden tam 7 ay geçti. 35.000 masum Filistinli öldürüldü, 80.000’i yaralandı, 10.000’e yakında kayıp verildi.

O günden bugüne ülkemizde binlerce yürüyüş, etkinlik, yardım kampanyası yapıldı. İsrail ürünleri boykot edildi. Boykotu destekleyenler de vardı bu boykotu eleştirenlerde. israil ile ticareti durdurun diyenler de oldu. Aman canım İsrail’le ticaret durursa ekonomik anlamda sıkıntı yaşarız diyenler de oldu. Hep bir şeyler söylendi, yapılmaya çalışıldı. Karşı duranlar da oldu, yanlarında olanlar da. Peki hakikaten yanlarında olabildik mi? Onlar kadar dik durabildik mi? İnandığımızı yaşayabildik mi? Yaşadıklarımıza inanabildik mi?

Peki kendimize bir bakalım. Doğu Türkistan’da, Filistin’de, Gazze’de Müslüman kardeşlerimiz, soydaşlarımız kendi iffetlerini ve izzetlerini o kadar çileye rağmen korumaya çalışırken bizler bu rahat ülkede neler yapıyoruz. İnandığımızı yaşayabiliyor muyuz? Allah’ın ipine sağlam tutunuyor muyuz? Emrolunduğu gibi dosdoğru yaşayabiliyor muyuz?

Çoğu şeyi bilemeyiz, hatta her şeyi bilemeyiz lakin şunu çok iyi bilmemiz gerekir ki rahmetli Malcom X’in deyişiyle ‘’bütün insanları uyandırmaya bir uyanık yeter!’’ uyanmalıyız ve hemen harekete geçmeliyiz.

Uyumak için hem çok geç, hem de çok erken. Öldüysek, öldürüldüysek, hemen dirilmeliyiz!

Hemen dirilip slogan Müslümanlığından bir an önce kurtulmalıyız. Bizler Müslüman halktan öte birer birey olarak önce kendimizi düzeltmeliyiz. Madem amellerimiz yöneticilerimizdir. Madem bir kavim kendini bozmadıkça Allah da onları bozmaz. Madem Allah her dönemin hükümdarını halkın kalbine göre gönderir. O zaman önce fertlerin kendini düzeltmesi gerekir. Fertlerden kalabalıklara o kaynamanın kapsaması gerekir.

Yoksa biz kendimizi düzeltmeden ((Faiz, kul hakkı, zina, cinayet, emanete hıyanet, yalan vb.) Vallahi bu Müslümanlar'ın kanı durmayacak. Her devrim karanlığa karşı birer mum yakan bir avuç insanla başlar. Ne demişti Malcom X? ‘’Bütün uyuyanları uyandırmaya tek bir uyanık yeter!’’ Bakarsın o kar tanesi büyür büyür kar topu olur, çığ olur.

Hüseyin Zenginoğlu.
 
İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
12
Hayvanlar Alemi / Sokak Köpeklerinin Öldürülmesi Caiz mi
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Dün, 07:18:00 ÖÖ »


Sokak Köpeklerinin Öldürülmesi Caiz mi
 
İslam dini, hayatın her alanına dair görüş ve çözüm önerileri olan, hayatın her alanını düzenleyerek dünyayı adil ve yaşanılır hale getirmek için hükümler getiren mükemmel ve evrensel bir dindir. Son dinin, hayatın her alanına dair çare, çözüm ve tekliflerinin olması tabiidir; üstelik bu hükümlerin dünya var oldukça her türlü çare, çözüm ve teklif için başvuru kaynağı olacağı gerçeği ortadayken. Bu bakımdan, zerreden kürreye bütün bir kâinatı “yaratıcının emaneti” olarak görmek, “yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmek” Müslüman’ın görevidir; hem de büyük bir görev. Çünkü Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de, “O (Allah) ki, yeryüzünde ne varsa (faydalanıp ibret alasınız diye) hepsini sizin için yarattı” (Bakara, 29) buyurmaktadır.

İslâm dini, kâinatı bir bütün olarak görür, kâinattaki tüm canlıları bu bütünlük içinde Allah-u Teâlâ’nın nimeti olarak telakki etmemizi ister. Kaldı ki bütün kâinat Allah-u Teâlâ’nındır; biz emanetçileriz. Kur’an-ı Kerim’deki, “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah’ın ilmi, kudreti her şeyi kuşatıcıdır” (Al-i İmran, 126), “O Rabbin ki, (her şeyi) yaratmış da düzenine koymuştur” (Âlâ, 2), “O ki yarattığı her şeyi güzel yaratmıştır” (Secde, 7), “Hayvanları da O yaratmıştır…” (Nahl, 5) ayetlerinde bütün yaratılanların Allah-u Teâlâ’nın eşsiz eserlerinin birer parçası olduğu hatırlatılır.

Kâinatın her üyesi/parçası, mükemmel sanatın parçalarıdır. Bu gerçekten dolayıdır ki, ekolojik sistemin her bir üyesi/parçası Kur’an-ı Kerim’de “ümmet” olarak tanımlanmıştır. “Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık. Sonra hepsi, Rablerinin huzuruna toplanıp haşrolunacaklardır” (En’am, 38) ayeti tam da bunu ifade etmektedir.

İşte bu mükemmel kâinatın bir üyesi olan hayvanlar hakkında insaf sahibi olmak, haklarına riayet etmek, onlara merhametle muamelede bulunmak bizim görevimizdir. İslâm’ın hayvan hakları konusundaki hassasiyeti, hayvanlara iyi davranmak, onlara eziyet etmemek ve onlardan faydalanırken ölçülü olmakla ortaya çıkar.

Ekolojik sistemin her bir üyesi Kur’an-ı Kerim’de “ümmet” olarak tanımlanırken, “halife” olarak nitelendirilen insana büyük önem verilmiş, en güzel şekilde yaratıldığı (Tin, 4), yaratılanların birçoğundan üstün kılındığı ve şerefli olduğu vurgulanmıştır. Kur’an-ı Kerim’de, “Andolsun ki, biz insanoğullarını şerefli kıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, temiz şeylerle onları rızıklandırdık, yarattıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık” (İsra, 70) ve “Rabbin meleklere: ‘Muhakkak ben yeryüzünde (benim emirlerimi tebliğ ve infaza memur) bir halife yaratacağım’ demişti” (Bakara, 30) ayetlerinde bu gerçek ifade edilmektedir.

İslam dini, insanı yaratılanların içinde üstün gördükten sonra onun hayatını korumayı da ilke edinmiştir. Kur’an-ı Kerim’deki, “Kim bir kimseyi kısas gerekmeksizin veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur” (Maide 32) ayeti, insanın hayat hakkını teminat altına almak ve insan hayatına önem vermektir. Ayetin devamında, “Kim de insanı ölümden kurtarırsa bütün insanları yaşatmış gibi olur” denmektedir.

İslam, insanı öldürmeyi değil de yaşatmayı öncelemiş, hayat hakkını kutsal görmüş, canını, malını, ırzını ve şerefini teminat altına almış; buna tasallutta bulunulmasını hoş karşılamamış; tasalluta yeltenenler içinse “kısas”ı emretmiştir. “Kısas” sözlükte “aynıyla mukabelede bulunmak” demektir. Kısas, zayıfı güçlüye karşı korur. Güçlü, karşılık göreceği için zulmetmekten çekinir. Bundan dolayı Kur’an-ı Kerim’de, “Ey akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız” (Bakara, 179) denilmiştir.

İnsanın insanı öldürmesine “kısas”ı emreden İslâm dininin insana zarar veren hayvanlar özellikle sokak köpekleri konusundaki hükmü nedir?

Bu konuda, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in, Medine’de insanların canına kasteden başıboş köpeklerin öldürülmesine müsaade ettiği sahih hadis kitaplarında geçmektedir. İslâm âlimleri de buna dayanarak hüküm vermiştir. Ancak insanlara zarar vermeyen başıboş köpeklerin öldürülmesi konusunda Hanefi mezhebi bunu caiz görmemiştir. Maliki mezhebinde de tercih edilen görüş budur.

Mesele, Kur’an-ı Kerim’deki ayetler, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in söz ve uygulamaları ile bu iki asli kaynaktan hüküm ortaya koyan müçtehitlerin görüşleri ışığında değerlendirildiği zaman ortaya şu sonuç çıkmaktadır: Hayvanlar bize Allah-u Teâlâ’nın emanetidir, onlara eziyet etmek doğru değildir, onlardan faydalanırken bile ölçülü olmak gerekir.

Masum ve savunmasız hayvanların yaşatılması ve hukukuna riayet edilmesi gerekir. Ancak insan hayatına kast söz konusuysa ve başka bir çözüm yolu kalmamışsa durum farklıdır.

Unutulmamalıdır ki, eğer bugün sokak köpekleri bu kadar çoğalmış ve insan hayatını tehdit eder hale gelmişse bunda yöneticilerin payı büyüktür. Yöneticiler, hayvanların aşılanması, kısırlaştırılması, yeteri kadar barınak yaparak burada bakımının yapılması; gerekirse uygun şartları taşıyan ailelere sahiplendirilmesi noktasında sınıfta kalmıştır.

Sokak köpeklerinin insanların canına kastettiği hengâmda sesini çıkartmayan, yöneticilere baskı yapmayan birtakım kişilerin bugün aynı yöneticilerin ortaya attığı “uyutalım/öldürelim” önerisini toptancı bir anlayışla sahiplenmesi, bir kısım youtuber ilahiyatçıların önerinin altını fetvayla doldurmaya çalışması da işin cabası.

İnsan hayatına kasteden katilin 5-10 sene hapis yattıktan sonra dışarı çıktığı, kanunların buna müsaade ettiği, toplumun her tabakasından insanların buna karşı çıkması gerekirken kanıksamış bir topluluğa dönüştüğü; bütün sorunları el yordamıyla halletme yoluna giden yöneticilere itibar edildiği zamanlardayız.

Eğer insana gerçekten değer verilmesi gerektiğini düşünüyor, insan hayatını önemsiyor ve masun yani her türlü tehditten korunmuş olduğuna inanıyorsak İslâm’ın ortaya koyduğu çözümlere dikkat kesilmemiz gerekir.

Siyami Akyel.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
13
Ramazan Ayvallı Prof. Dr. / İstikâmetin Önemi
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Dün, 06:56:05 ÖÖ »


İstikâmetin Önemi

"Sıdk" ve "İstikâmet" kelimelerinin karşılığı olan doğruluk, ahlâkî vasıfların hepsinin kendisinde toplandığı bir rûh hâlidir.

 Geçen haftaki 2 makâlemizde, birer nebze, istikâmetten bahsetmiştik. Bugün ve yarın da inşâallah, bu konu üzerinde biraz daha duracağız. Ma’lûm olduğu üzere, doğruluk; inançta, düşüncede, sözde ve davranışta gerçekleşir. İyi insanın vasıfları arasında en başta doğruluk yer almış ve Müslümânların temel prensiplerinden olmuştur. Allah'tan gerçek manada korkmak, iyiliğe yönelmek, râhatlık ve gönül huzûru duymak, ancak doğrulukla mümkündür.
 
"Sıdk" ve "İstikâmet" kelimelerinin karşılığı olan doğruluk, ahlâkî vasıfların hepsinin kendisinde toplandığı bir rûh hâlidir. Kur'ân-ı kerîmde doğruluk, geniş bir şekilde fayda ve hikmetleriyle açıklanmıştır.

Allah'a, âhirete, meleklere ve kitaplara îmân edenler; mallarını akrabâya, yetîmlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere, esîrlere harcayanlar; namazı kılan, zekâtı veren, sözünde duran ve sabredenler "doğrular" ve “takvâ sâhibi kişiler” olarak nitelendirilmişlerdir. Ayrıca istikâmet (doğruluk), Müslümânların ortak vasfı olarak tanımlanmıştır. (el-Bakara, 177; el-Ahzâb, 35; el-Fâtiha, 6)
 
İstikâmetin zıtları, karşıtları; “hıyânet” [doğruluğu bırakıp, başkalarının hukûkuna tecâvüz etme, verilen sözde durmama ve ahde riâyet etmeme], “sahtekârlık”, “yalancılık” ve “sapıklık” gibi vasıflardır.
 
Kur’ân-ı kerîmde buyurulmuştur ki:
 
“Rabbimiz Allah’tır, deyip sonra istikâmette olanlar (doğru yolda gidenler, dînin hükümlerine uyanlar var ya), onlara herhangi bir korku yoktur ve onlar mahzûn da olmayacaklardır.”
 
“Onlar Cennet’liktirler. İşledikleri amellere mükâfât olarak orada ebedî kalacaklardır.” (Ahkâf, 13-14)
 
“Gerçekten 'Rabbimiz Allah’tır' deyip de sonra istikâmet üzere olanlar (sebât gösterenler ve sâlih amel işleyenler var ya), onların üzerlerine (ölüm anında veya dehşet hâlinde): 'Korkmayın, mahzûn da olmayın; va’d olunduğunuz Cennet’le neş’elenin' diye melekler ineceklerdir.”
 
“(Ve melekler şöyle diyeceklerdir: Biz hem dünyâ hayâtında, hem de âhırette sizin dostlarınızız. Size, bu âhırette nefislerinizin hoşlanacağı (nimetler) var; hem size, burada ne isterseniz var.” (Fussılet, 30-31)
 
Ma’lûm olduğu üzere, Sevgili Peygamberimiz, bir gün, “Şeyyebetnî sûretü Hûd: Hûd sûresi beni ihtiyârlattı (saçıma-sakalıma ak düşürdü)” buyurmuştur. (Tirmizî, Tefsîru Sûreti Hûd, 6; Hadîs no: 3.297)]
 
Sebebi sorulduğunda, Allahü teâlânın, orada, kendisine yanî Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâma şöyle bir emir verdiğini zikretmiştir:
 
“Bundan dolayı emrolunduğun gibi istikâmette (dosdoğru) ol. Beraberindeki tevbe edenler de (doğru olsunlar). Aşırı gitmeyin. Muhakkak ki O, bütün yaptıklarınızı görüp durmaktadır.” (Hûd, 112) [İnşâallah yarın da aynı konuya devâm edelim.]

Prof. Dr. Ramazan Ayvallı.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
14
A / Ahmet Şahin & Mehmet Kemiksiz - Hüdayi Yolu
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Mayıs 26, 2024, 05:17:49 ÖS »
2015 - Ahmet Şahin & Mehmet Kemiksiz - Hüdayi Yolu  Wav
45 / 00:02:23:03 / 1,41 GB





CD-1 (25 / 70:59)
---------------------------------------
01 Kudumün Rahmeti  03:49
02 Allahümme Ya Hadi  03:57
03 Tevhide Gel  03:27
04 Nefse Uyub  02:15
05 Bir Padişaha Kul Ol Ki  04:04
06 Halas Et Kalbimiz  04:40
07 Buyruğun Tut Rahmanın  02:59
08 Sadr-ı Cem'il Mürselin  02:25
09 Gelin Şükreyleyelim  07:35
10 Benim Maksudum  04:45
11 İsteyen Yari  10:37
12 Yar İle Ettiğin Ahdi Unutma  04:20
13 Kulların Oda Yakma  03:33
14 Enderun Teravih Tertibi-Müstear Taksim  00:50
15 Her Şeb Teravih Taati  00:56
16 Sabaya Geçiş Taksimi  00:36
17 Nur İle Doldu Yine  02:30
18 Erişdi Hicranın Dem'i  00:56
19 Hüseyniye Geçiş Taksimi  00:55
20 Elden Çıkardık Mahımız  00:56
21 Evc Geçiş Taksimi  00:53
22 Ol Ey Hudayi  00:56
23 Acem Aşiran Geçiş Taksimi  00:51
24 Nur İle Doldu Yine  01:24
25 Acem Aşiran Son Taksim  00:36


CD-2 (20 / 72:04)
---------------------------------------
01 Mevlam Senin Aşıkların  03:54
02 Aşıklar Sadıklar  03:05
03 Be Hey Bülbül  02:46
04 Ey Talib-i Didar  02:54
05 Dost Lutfeyleyub Bir Kez  08:18
06 Olmıyacak Senden Ata  03:14
07 Tevhid Ede Gör  06:51
08 Neyleyeyim Dünyayı  02:23
09 Sakı Dünyaya Aldanma  02:41
10 Gönül Eğlenmez  03:10
11 Yürü Bülbül Dost İllerine  03:36
12 Kudümün Rahmeti  02:53
13 Seherde Açılan Güller  03:40
14 Sadr-ı Cümle Murselin  02:21
15 Alemlerin Sultanı  03:30
16 Gel Allah'a  04:32
17 Hakdan Özge Nesne Yok  03:22
18 Ey Dertlilerin Derdine  03:16
19 Neyleyim Dünyayı  02:51
20 Mestane-i Aşkam  02:38




Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap



İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.

15
İslami Yaşam Hayat Toplum ve Aile / Birliğin Kaynağı Kur?andır
« Son İleti Gönderen: anadolu Mayıs 26, 2024, 09:16:26 ÖÖ »


Birliğin Kaynağı Kur?andır

İnsanların Allaha yönelmelerine vesile olan, Müslümanların da doğru yola Allahın yoluna kılavuzluk eden Kuran-ı Kerim, aynı zamanda müminler için şifa kaynağıdır. Muttakiler için hidayet rehberi olan Kuran-ı Kerim, müminlerin kendi aralarında birlik ve beraberlik, huzur ve güven içinde olmalarını sağlayan sağlam bir kulptur.

Yüce Rabbimiz Kuranında şöyle buyurmuştur.” Hep birlikte Allahın ipine (Kurana) sımsıkı sarılın.

Parçalanıp bölünmeyin. Allahın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler, birbirinize düşman idiniz de kalplerinizi birleştirmişti. İşte onun bu nimet sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O, sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah, size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz. Ali İmran. 103.

Yüce Yaratıcımız biz Müslümanların hidayet rehberimiz olan Kuran-ı Kerime sımsıkı sarılmamızı, ayrılığa düşüp bölünmememizi istemektedir. Zira Kuran-ı Kerim kalplerdeki kin ve nefret duygularını kaldırıp sevgiyi, merhameti, hoşgörüyü yerleştirmektedir. Sevginin, saygının, merhametin, hoşgörünün olduğu yerlerde, düşmanlık, kin ve nefret, insana zarar vermek yoktur. Bilakis insanlar arasında birlik ve beraberlik, huzur, güven ve mutluluk vardır.

Bu gün yeryüzünün değişik bölgelerinde   Müslümanlar arasında iç çekişmeler, savaşlar, kin ve nefret dolu eylemler varsa bunun nedeni Kurandan uzak bir hayatın varlığıdır. Zira evrensel Nebi Hz Muhammed Mustafa (sav) efendimiz bundan 14 asır önce veda hutbesinde “ Ey insanlar! Size iki nimet bırakıyorum. Bu iki nimete sımsıkı sarılırsanız hiçbir güç ve kuvvet sizi doğru yoldan saptıramaz, sapmazsınız. Eğer bu iki nimetten biri ya da her ikisini terk ederseniz, sizi doğru yoldan saptırırlar, saparsınız. İşte o, iki nimetten biri Kuran Kerim, diğeri benim sünnetimdir,” buyurdular.

İslam âlemi içine düştüğü durumdan kurtulup, yeniden dirilmesi için Kuran ve sünnette buluşması lazım gelir. Muhammed ümmeti bu gün Filistindeki İsrailin soykırımı ve insan katliamlarını sadece seyrediyorlar. Birlikte yaptırıma gidemiyorlar. Bir kısım Müslüman ülkeleri, Filistin halkına insani yardım bile edemiyor. Bu durum Müslümanların acınacak halde olduğunu göstermektedir. Bu böyle gitmemeli, gidemez de. Zira Peygamberimiz (sav) efendimiz; Birbirinize buğuz etmeyiniz, birbirinize haset etmeyiniz, birbirinize arka çevirmeyin. Ey Allahın kulları kardeş olun. Bir Müslümana, üç günden fazla (din) kardeşine dargın durması helal olmaz” buyurmuştur. Buhari Edep,57.

Dünya Müslümanları olarak birlik ve beraberliğimizin yeniden tesisi için Allahın kelamı Kuran ve efendimizin sünnetinde buluşmak gerekmektedir. Kalplerimizi mutmain hale getirecek olan Kurandır. Düşmanlığı, kin ve nefret duygularını ortadan kaldıran, merhameti, sevgiyi, saygıyı ve hoşgörüyü oluşturan Kurandır. Bu bakımdan birliğimiz ve dirliğimizin devamı için Kuran-ı Kerimi anlayarak hayat sürdürmek o denli önemlidir. Allah, (cc) Kuran ikliminde yaşamayı bizlere nasip eylesin. Amin 

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
16
İslami Aşk ve Sevgi / Allah Ve Peygamber Sevgisi
« Son İleti Gönderen: anadolu Mayıs 26, 2024, 09:10:22 ÖÖ »


Allah Ve Peygamber Sevgisi

Gerçek huzur ve mutluluğun kaynağı Allah ve Peygamber sevgisidir. Bu durum Müslümana has bir özelliktir. Yani tabii olan Allah ve Peygamber sevgisi sadece Müslümanlarda mevcuttur. Zira, Allaha ve onun evrensel Nebisi Hz Muhammed Mustafa (sav)  efendimize gönülden bağlılığını davranışlarıyla ortaya sergileyen Müslüman, bu bağlılığın kesintiye uğramaması için tüm gücünü kullanır. Yüce Allahın emirlerini yerine getirmede hata etmemeye çalışır. Yaratıcının daima kendisinden razı olmasını arzu eder.

İşte bir Müslümanın gönülden Allahı sevmesi, ona olan itaatin gücünü göstermektedir. Kişi kulluk görevlerini ifa ederken Mevlasıyla kurduğu irtibat sonucunda manevi zevk alır. Bu durum onun huzur ve mutluluğunu sağlar. Peygamber sevgisi de aynı şekilde Müminin hayattan tat almasına vesile olur.   

Peygamberimiz (sav) efendimizi seviyor olmak, onun sünnetini ihya etmekle mümkündür. Söz ve öğütlerini öğrenip yaşamak, bu cümledendir. Allah ve Peygamber sevgisi sadece söylemle değil, Allahın ismi anıldığında kalplerin titremesi gerekir. Bir heyecan ve ilahi aşk meydana gelmesi lazım gelir. Peygamberimizin ismi anıldığında kalplerde meydana gelen muhabbetin tezahürü olarak ona, Salatü selam okumak ( Allahümme salli ala Muhammedin ve ala eli Muhammed) gerekir.   

Yüce Allah Kuranında şöyle buyurmaktadır. “ De ki: Eğer Allahı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Ali İmran, 31. Allahı sevebilmenin yolu Peygamberimiz (sav) efendimize tabi olmaktan geçmektedir. Bir başka ifadeyle evrensel Nebi efendimize tabi olmadan, onun Allahın elçisi olduğuna iman etmeden, ona olan sevgi ve saygımızı davranışlarımızla tezahür ettirmeden Yüce Mevlamızı seviyor olamayız.. Bu bakımdan efendimizi sevmek Allahı sevmek, onu memnun kılmak Allahı memnun kılmaktır. Efendimizi gücendirmek Allahı gücendirmektir.   

       Allah ve Peygamber sevgisinin var olduğu her yerde, huzur ve güven vardır, Allah ve Peygamber sevgisinin olduğu yerlerde birlik ve beraberlik, kardeşlik, paylaşım, dertlere çözüm, sevinçlere ortak olmak vardır. Allahı ve elçisini sevenler, yaratılanı yaratandan ötürü sevmek zorundadırlar. Böyle olunca da, kalplerinde zerre miktarı Allah ve Peygamber sevgisi olanlar, insanlara zarar değil fayda sağlarlar. Zira Peygamberimiz (sav) efendimiz,” insanların hayırlısı onlara faydalı olanlardır,” buyurmuştur. Riyazüssalihin.

Bu gün İslam beldelerinde meydana gelen Müslümanlıkla bağdaşmayan bütün olayların tabanında Allah ve Peygamber sevgisinin gerçek manada olmadığı görülmektedir. Allahı ve peygamberi seven kişi, vicdandan, merhametten, hoşgörüden yoksun olamaz.

Etrafındakilerin canlarına, mallarına, iffetlerine zarar veremez. Kendisi için sevdiğini, diğer kardeşleri için de sever. Allah ve peygamber sevgisine sahip olanlar bilirler ki, sevdiklerinin hoşlanmayacağı söylem ve eylemlerde bulunduklarında sevginin bir hükmü kalmaz. Darılma, gücenme, kızma olur. Bu durum kişiyi yeisse, karamsarlığa iter.

Hayattan manen zevk alamaz, huzursuzluk başlar. Böyle bir duruma düşmemek için kalplerimizde sevgilerini taşıdığımız Allah ve Resulünün gösterdiği hak sahada yaşamaya devam etmeliyiz.                   

Yüce Allah, Kuranında: “De ki, Allaha ve Peygambere itaat edin. Eğer yüz çevirilerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez” buyurmuştur. Ali İmran, 32. Allahı seviyor olmak, ancak Allah ve Resulüne itaat etmekle mümkündür. Bu hal Yüce Yaratıcıya ve onun evrensel Nebisine iman etmekle başlar. Bizler inancımızın gereği olarak Mevlamızın emir ve tavsiyelerini yerine getirerek, Peygamberimiz (sav) efendimizin sünnetini ihya ile yaşantımızı idame ettiriyoruz. Böylece Allah ve peygamber sevgisini gönlümüz ve hayatımızla buluşturarak, dünya ve ahiretimizi mutlu kılıyoruz. Yüce Mevlamızın ve Peygamberimiz (sav) efendimizin bizlerden beklediği de bu olsa gerek.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
17
Hac ve Umre / Manevi Seyahat Hac
« Son İleti Gönderen: anadolu Mayıs 26, 2024, 08:53:54 ÖÖ »


Manevi Seyahat Hac

Bu günlerde dünyanın her tarafından hac ibadetini ifa etmek üzere Müslümanlar akın, akın Mekkeye doğru gitmektedirler. Zira içinde bulunduğumuz mevsim hac aylarıdır.

Mekkeye gidip gelme imkânına sahip olan her Müslümana ömründe bir defa hac etmesi üzerine farzdır.                     

Yüce Mevla Kuranında şöyle buyurmaktadır. “Yoluna güç yetirenlerin Kabeyi hac etmesi, Allahın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz Allah bütün Âlemlerden müstağnidir”. Al-i İmran, 97. Hac: kelime olarak, kastetmek, ziyaret etmek anlamlarına gelir. Dinimizde ise: Arefe günü zevalden itibaren bayram günü fecrin doğuşuna kadar Arafatta bir müddet durmak ve sonra Kabeyi tavaf etmek demektir.                     

Hac, İslamın beş esasından biridir. Farziyyeti, kitap, sünnet ve icma ile sabittir.

Abdullah ibni Ömerin rivayetine göre Peygamber (sav) efendimiz şöyle buyurdular. “İslam beş temel esas üzerine bina edilmiştir. Allah tan başka ilah olmadığına ve Hz Muhammed (sav) in Alahın elçisi olduğuna şahitlik etmek, Beş vakit namazı doğru kılmak, zekâtı usulüne göre vermek, Ramazan ayı orucunu tutmak, hac görevini ifa etmek,” (Riyazüssalihin)

Mekkeye gidip gelme güç ve imkânına sahip olan bir Müslümanın Kabeyi hac etmesi, Allahın kendisi üzerinde bir hakkıdır. Böyle bir imkâna sahip olan kişinin hac vazifesini geciktirmeden yerine getirmesi gerekir. Dünyanın her tarafından hac mevsiminde üzerlerine farz olan haccı eda etmek için müminler Mekkeye giderler. Bu kutsal yolculuğa çıkan Müslümanlar, mikat yerlerinden ihrama girerler. Mekkeye varıp Kabeye ulaşıncaya Kadar her yükseğe çıkış ve inişlerde telbiye getirirler. Mümkün oldukça vakit namazlarını cemaat halinde kılarlar. İstirahat ettiklerinde yardımlaşma ve dayanışma içerisinde ihtiyaçlarını giderirler.  Kendi aralarında kaynaşma, muhabbet, saygı ve sevgi oluşur. Bu hal dönünceye kadar fasılasız devam eder.

“Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke La şerike leke lebbeyk. İnnel hamde Vennimete leke vel mülk. La şerike leke.

Buyur Allahım buyur, buyur Allahım senin ortağın yoktur. Buyur Allahım, gerçekten hamd, nimet ve mülk sana aittir. Senin ortağın yoktur.                       

Aynı gaye uğruna Mekkeye giden Müslümanların hac yolculuğu büyük bir coşku ve heyecan içinde geçer. Kabeye karşı durarak namaz kılmak, tavaf etmek, Mescid-i Haram içinde diğer Müslümanlarla konuşup kaynaşmak ayrı bir haz verir insana. Evinden hacı adayı olarak çıkıp bayramdan sonra haccını ifa etmiş olarak geriye dönmek, insana tarifi mümkün olmayan bir huzur ve mutluluk verir. Bunu yaşayan bilir.

Manevi haz, yaşamadan tadılmaz. Hac ibadeti Müslümanları günahlardan arındırır. İşlerinde ve mesleklerinde bereket meydana getirir.

Ebu Hüreyre (r.a ) ın rivayetine göre şöyle dedi. Ben Allahın elçisinden şöyle dediğini işittim. “Kötü söz söylemeden ve büyük günah işlemeden hacceden kimse annesinden doğduğu gündeki gibi günahsız olarak döner” buyurdular. Buharı, Hac, 4.

Arafatta yapılan duaların ret edilmeyeceğini haber veren Peygamberimiz, hac, Arafattır, buyurdular. Arafttaki vakfe zamanının iyi değerlendirilmesi önemlidir.

Mahşer yerini andıran bu bölgede akıtılan gözyaşları, yapılan dualar karşılık görmesinin ihtimali büyüktür. Dualarımız kabul, günahlardan arınmış olduğumuz halde memleketimize döndüğümüzde, bu temiz halimizi koruyarak hayatımıza devam ettirmeliyiz. Zaten müslümanın her zaman ve her yerde inancının gereğini dışarıya söylem ve eylemleriyle yansıtması tabiidir. Ne mutlu hac ve umre yapma imkânına sahip bu ibadetleri zamanında ve usulüne uygun şekilde ifa edenlere. Bu duygularla bölgemizden ve dünyanın her tarafından Mekkeye yönelen hacı adaylarımıza hayırlı yolculuklar diler, hac ve umrelerinin makbul olmasını Yüce Mevladan niyaz ederim.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
18
Genel Konular / Sabrın Sonu Selamettir
« Son İleti Gönderen: anadolu Mayıs 26, 2024, 08:46:43 ÖÖ »


Sabrın Sonu Selamettir

Dünya sahnesinde yaşayan insanoğlu, yaşadığı süreçte zaman, zaman, sıkıntılı anlar, meşakkatli durumlarla karşılaşabilir. Nitekim Hz Âdem peygamberden itibaren bizim peygamberimiz Hz Muhammet Mustafa (sav) efendimize kadar yeryüzünde yaşayan insan toplumlarına Allah tarafından gönderilen her peygamber pek çok zorluk, meşakkat, sıkıntı ve elem verici durumlarla karşılaşmışlardır. Bunları, peygamberler tarihinden öğrenebiliyoruz.   

Hiçbir peygamber çeşitli zorluklar karşısında pes etmemiştir. Allaha tevekkül ederek ondan yardım isteğini sürdürmekle başarıya ulaşmak için sabır ve sebatla çalışmaya devam etmişlerdir. Bu hususta Cenabı Hak peygamberimize hitaben: ( Ey Muhammed) o halde “Azim sahibi peygamberler nasıl sabretti ise sen de öyle sabret.

Onlar için acele etme. Onlar tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, sanki dünyada gündüzün bir anından başka kalmadıklarını sanırlar. Bu bir duyurudur. Ancak yoldan çıkmış topluluklar helak edilir,”  buyurmuştur. Ahkaf,35.

Sabır :zorluk ve meşakkate göğüs germe, Allaha tevekkül ederek ondan gelen sıkıntılara katlanma anlamında kullanılan ahlaki bir terimdir. Sabır başarının anahtarıdır.

Sabırlı olmayan, sabır gösteremeyen hiçbir kimse başarıya ulaşamaz. Başladığı bir işi kendi lehine olacak şekilde bitiremez. Bu bakımdan hangi işle meşgul olursak olalım, hangi mesleği icra edersek edelim önce işimizi ve mesleğimizi sevmeliyiz. Sevdiğimiz işte ve meslekte başarılı olmak için karşımıza çıkabilecek zorluk ve engellere karşı mutlaka sabır ve sebat göstermeliyiz. Başarma ümidini yitirmeden Allahın yardımıyla zorluğu yeneceğimiz ümidi içinde çalışmaya devam etmeliyiz.   

Yaşadığımız toplum içinde başlangıçta fakir iken zengin olan, işci iken işveren olan,

öğrenci iken öğretmen olan, mutsuz iken mutlu olan, kendi kendine yetemez halde iken etrafındakilere yardım eder hale gelen pek çok insan örneğini görebiliriz. İşte bütün bunların tabanında sabır ve sebatla çalışmaya devam etmek yatmaktadır..

Bu nedenledir ki, sabrın sonu selamettir. Esenlik, huzur ve mutluluğa kavuşmadır.

Arzu edilen yaşam standardına erişmedir. Dünyada hiçbir insan yoktur ki, sabır ve sebatla çalışmaya devam edip sonunda başarıya ulaşamasın. Böyle bir örnek bulunamaz.

Bu bakımdan içinde bulunduğumuz halden daha iyi bir duruma gelmek için çalışmaya devam etmeliyiz. Öğrenci isek daha iyi derece ile sınıf geçmek için çalışmaya, okuldan mezun olacak durumda isek, bilgi ve kültürle donanmış olarak mezuniyet belgesi almaya gayretli olmalıyız Girdiğimiz imtihanlarda başarıya ulaşamamış olabiliriz. Bu, hayatın sonu demek değildir. Ümitsizliğe düşmeden sabırla çalışmaya, imtihana hazırlanmaya devam etmeliyiz. Önümüze çıkan her engeli ve zorluğu yenme adına uğraşı verirsek arzu ettiğimiz noktaya gelebiliriz.

Bunun için kendimize güvenmeliyiz. Çalışırsam yaparım inancına sahip olmalıyız. Yaşadığımız toplumda çalışırsam yaparım inancına sahip olup gayret gösterenlerin başarıya ulaştıklarını her zaman görüyoruz. Zira Allah Kur anında, Ey iman edenler!

Sabrederek ve namaz kılarak Allahtan yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir”, buyurmaktadır. Bakara,153. İnsana Allahın yardımı geldiği zaman, o insan, selamete, esenliğe kavuşur. Maddi ve manevi yönden huzura erer. Ulaşılması zor gözüken noktada kendisini bulabilir. Zira Allah, bir kuluna yürümesini, murat etmişse onu hiçbir güç durduramaz.Bu inançla hayata sarılmalıyız..Sonuçta mutlaka Allahın istediği olacaktır.   

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
19
Bizden Sizlere / İnsan Onuru Mukaddestir
« Son İleti Gönderen: anadolu Mayıs 26, 2024, 08:34:01 ÖÖ »


İnsan Onuru Mukaddestir

Onur denilen insani değerlerin bütünlüğünü insana veren Allah, onun korunması için bir takım kurallar ortaya koymuş ve yasaklar getirmiştir. İnsan onurunu rencide eden her türlü söylem ve eylemler haram kılınmıştır. Su-i zanda bulunmak, kusur araştırmak, arkadan çekiştirmek, alay etmek, hor hakir görmek, yalan konuşarak aldatmak, ikiyüzlü davranmak, iftirada bulunmak, böbürlenerek karşıdaki insanı küçümsemek vb.

Yüce Allah, Kur-ı Kerimde konuyla ilgili şöyle buyurmaktadır” Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık. İsra, 70. İnsan dünya sahnesine gelirken onuruyla mükerrem bir varlık olarak gelmiştir. Bu özellikleriyle diğer canlılardan ayrı bir yönü vardır. İnsan, inansın veya inanmasın Allahın kendisine bahşettiği bu değerlerle yaşama hakkına sahiptir. Bu değerlerin dokunulmazlığı vardır. 

Peygamberimiz (s,a,v) efendimiz veda hutbesinde, ey insanlar benden sonra birbirlerinizin boyunlarına vurmayın. Kadınlar ve çocuklarınız Allahın sizlere verdiği birer emanettir. Emanetlerin hakkını verin. Müslümanın, Müslüman kardeşine karşı kanı, malı, iffeti haramdır. Sizlere iki emanet bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarılırsanız hiçbir güç ve kuvvet sizi doğru yoldan ayıramaz. Ne zaman ki, bu iki emanetten ayrılırsınız o zaman doğru yoldan sizi saptırırlar, saparsınız. İşte bu iki emanetten biri Hz Kuran, ikincisi de Sünnet-i seniyyedir.             

Kâinatın efendisi, ümmetinin ve diğer insanların içine düşeceği ortamı görüyormuşçasına, 14 asır önce bizleri uyarmıştır. Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan Müslümanlar arasında birlik ve beraberlik bulunmamakta. Bir hiç uğruna çocuklar, kadınlar, yaşlılar, masum insanlar öldürülüyor. Müslümanlar perişan ve yarınlara güvenle bakamıyorlar. Müslüman toplumunda hala kadına şiddet devam etmektedir. Müslümanlar arasında dargınlık, kin ve nefret, aşağılama normalmiş gibi yaşamaya devam ediyor. Bütün bu olumsuz tablodan arınmak için Peygamberimiz  (s,a,v) efendimizin şu hadisine kulak vermeliyiz.” Bir birlerinize buğuz etmeyin, birbirlerinize haset etmeyin, birbirlerinize sırt çevirmeyin. Ey Allahın kulları, kardeş olun. Müslümanın Müslüman kardeşine üç günden fazla dargın durması helal değildir.”Buhari, edep,57.

İnsana yakışan onurlu bir hayat tarzını kâinatın efendisi peygamberimizde görüyoruz. Çocukluğunda ve gençliğinde emin Muhammed olarak hayat sürdüren, kimseyi incitmeyen ve ötekileştirmeyen efendimiz, Müslümanlar için model insandır. O,çocuklarla ilgilenen, yetimleri kollayan, insanlar arasında adalet ve hakkaniyeti sağlayan, insana insandır diye değer veren rahmet Nebisi. Bir gün Medinede ashabı ile otururlarken karşıdan bir cenaze geçtiğini görünce hemen ayağa kalktılar. Ashap, dediler ki, ey Allahın Resulü o cenaze Yahudidir. Efendimiz, biliyorum, Yahudi de olsa insandır, buyurdular.

Bu gün Filistindeki sivil halka karşı yapılan saldırılar ve akabinde çocuk, yaşlı, kadın erkek demeden sürdürülen katliamlar, medeni dünyanın yüz karası haline gelmiştir.

Savunmasız insanların bu hali onur kırıcıdır. Aynı zamanda Irak ve Suriyedeki insanlık dramı da bu cümledendir. Allah, Muhamnmed ümmetine yardımını ihsan etsin. Yeniden insan onuruna yakışan hayat tablosunu oluşturmak için Kuran ve sünnette buluşmayı nasip etsin. Kurani ve Peygamberi hayatın içinde, insani değerlerin tümü mevcuttur. Yeter ki, mensubu olduğumuz dinimiz İslamı, anlayarak yaşamaya çalışalım. Sonuç hayırlı olacaktır, inşallah.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
20
İslam'da Yetim ve Engelliler / İslam’ın Engelliye Bakışı
« Son İleti Gönderen: anadolu Mayıs 26, 2024, 08:29:31 ÖÖ »


İslam’ın Engelliye Bakışı

Yaratana kulluk etmek üzere dünya sahnesine gelen insan, yaratılmışların en şereflisidir. Kadınıyla, erkeğiyle, engellisiyle insan eşrefi mahlûkattır. Engelli de, engelli olmayan da bir insandır. Bu bakımdan insana, insan olduğu için değer verilmesi esastır. Toplum içinde birlikte yaşadığımız engelli kardeşlerimiz her zaman olabilir. Onların varlığını kabullenerek birlikte hayatın idamesini sağlama azmini kendimizde her zaman görmeliyiz. Hangi tür engelli olursa olsun karşımızda bir insanın olduğunu düşünmek durumundayız. Kendimizi bir an onun yerine koyarak düşünürsek, sanırım her şey kendiliğinden çözülecektir. Allahın insana verdiği hakların en önemlisi yaşama hakkıdır. Zira bu hak olmazsa diğerlerinden söz edilemez. Engelli insanın da hayat hakkı en tabii haktır. Bundan sonra, din ve vicdan, eğitim ve öğretim, çalışma, mülk edinme vb, gelmektedir.

Yüce Allah Kuranın da şöyle buyurmuştur.”Kendisine o ama geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü. ( Ey Muhammed!) ne bilirsin, belki de o arınacak. Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek. Kendisini muhtaç hissetmeyene gelince; sen ona yöneliyorsun. (istemiyorsa) onun arınmasından sana ne! Allaha karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona yöneliyorsun. Hayır, böyle yapma! Çünkü bu( Kuran) bir öğüttür. Dileyen ondan öğüt alır. Abese suresi,1-12.   

Hz Peygamber, İslam hakkında kendisinden bilgi almaya gelen kibirli bazı müşrik liderleriyle görüşürken sahabelerden gözleri görmeyen Abdullah b. Ümmi Mektum  gelerek “Ya Resulallah bana öğüt ver” demişti. Hz. Peygamber çok meşgul olduğu için yüzünü ekşitip öteye dönmüş, yanındakileri dinlemeye devam etmişti. İşte bu sure bu olay üzerine inmiştir.

Abdullah b. Ummi Mektum görme engelli bir sahabedir. İslam Dini hakkında peygamberimiz (sav) efendimizden bilgi almak için kendisiyle ilgilenilmesini istemiştir.

Efendimizin meşgul olmasından dolayı kendisiyle ilgilenmesinin biraz gecikmesi neticesinde Allah, Peygamberimizi uyarmıştır. Peygamberimiz bu sahabeyi, Medine de bazen kendi yerine vekil bırakmıştır. Aynı zamanda Abdullah b. Ummi Mektum efendimizin müezzini idi.

Demek oluyor ki, kişi engelli de olsa değer vermek, ilgilenmek, isteklerine cevap vermek gerekiyor. Günümüzde yaşam mücadelesi veren engelli kardeşlerimize baktığımızda, bizlerden kendilerini acımamızı değil, değer vermemizi ve ilgilenmeyi, kendilerinin bu toplumun birer ferdi olduklarının bilinmesini arzu ettiklerini hissediyoruz. Bu da onların en tabii hakları olsa gerek. Birlikte yaşadığımız bu kardeşlerimize karşı her zaman ve her mekânda duyarlı olmalıyız. Onları arzu ettiklerinde, eğitim ve öğretim kurumlarıyla, cami ve mescitlerle, sosyal etkinliklerle buluşmalarına yardımcı olmalıyız.

Çalıştırdığımız yerlerde kendilerine kolaylıklar sağlamalıyız. Yol ve caddelerde yürürlerken zor durumda kaldıklarında rehberlik yapmaktan kaçınmamalıyız.

Unutmamalıyız ki, engelli kardeşlerimize göstereceğimiz en ufak bir ilgi, onları hayata bağlayacaktır. Yaşamaktan zevk almalarına vesile olacaktır. Onların bu hali, bizlerin dünya ve ahretimizin mutlu olmasına imkân sağlayacaktır inşallah.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 10