Son İletiler

Sayfa: 1 ... 8 9 [10]
91
Genel Konular / Korkaklık
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Eylül 13, 2024, 08:04:55 ÖÖ »


Korkaklık

Şecaat ve cesareti ile ashâbının daima önünde ve örneği olan Resûl-i Ekrem Efendimiz buyurmuştu ki, “İnsanda bulunan huyların en kötüsü, aşırı cimrilik ve korkaklıktır.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 21)

İnsan, iyi ve kötü huyları bünyesinde bir arada bulunduran tek varlıktır. İyi huylarını artırmak, kötü huylarından arınmak ise hayat boyu sürmesi gereken bir gayretin adıdır. İyi alışkanlıklar edinmenin, güzel hasletlerle süslenmenin yaşı yoktur. Kazanılan her bir erdem bin âmân örter, tıpkı yapılan her iyiliğin bir kötülüğü silip süpürdüğü gibi…

Herkes iyi anılmak, güzel huylarıyla öne çıkmak ister. Ama kötü huyların çağrısına kulak vermek çoğu zaman insanın kolayına gider. Nerede zevkli, heyecanlı, sürükleyici bir günah varsa, kötü huylu karakterlerin eseridir. İyi davranmak ve sevaba yatırım yapmak ise emek ve sabır ister. Israrla nefsine karşı durmayı, hayatına yerleşen bir kötü huyu terk etmek için kendinle mücadele etmeyi gerektirir. Bu mücadele zordur ama ödülü cennettir.

Peygamberimiz kendini geliştiren ve hatada ısrar etmeyerek olgunlaşan bir mümin olmayı övmüştür. “Ne yapayım! Ben böyleyim!” diyerek kötü huylarını sahiplenen ve onlardan ayrılmayı reddeden insan tipi İslâm’da makbul değildir. Her mümin aynaya bakmaya, kendini görmeye ve yakışmayan huylarını değiştirmeye cesaret etmelidir.

Kötü huylar kibirden bencilliğe, tembellikten iki yüzlülüğe, geçimsizlikten yalancılığa uzar gider. Peygamber Efendimiz yukarıdaki hadisinde bunların en kötüsü olarak cimriliğe ve korkaklığa işaret ediyor. Cimrilik, elindeki imkânı ve değeri, ihtiyacı olan diğerleriyle paylaşmamaktır.

Saklamak, biriktirmek, avucunu sımsıkı kapatarak harcamamaktır. Bazen parasını kıskanır cimri insan. Muhtaca, yetime, mülteciye hatta aile fertlerine ve bakmakla yükümlü olduğu kişilere karşı cimrilik yapar. Bazen tecrübesini esirger, yol göstermez, fikir vermez, bilgisinin cimriliğini yapar. Bazen sevmez, sevdiğini söylemez, ilgilenmez, değer vermez, duygularını cimrice kendine saklar. Sonuçta cimri, zengin olduğu halde fakir, varlıklı olduğu halde yoksul, hırslı ve zavallı bir insandır.

Peygamberimizin hadisinde kastedilen korkaklık ise cesaret gösterilmesi gereken yerde geri adım atmaktır. Haksız hukuksuz, imana ve ahlaka aykırı durumlar karşısında tepki vermemektir. Mahremine el uzatıldığında ayağa kalkmamak, vatanına ve toprağına dil uzatıldığında susmaktır. Acziyet göstermek, bir bakıma Allah’a yeterince güvenmemekten gelir. Kanayan yaraya merhem, mazluma destek, haklıya dayanak, mağdura sığınak olmak için cesaretle öne atılanın yardımcısı ise Allah’tır.

Biz bugün,

Gazze’de ve nehirden denize Filistin’in her karış toprağında süren zulmü kınamaktan korkmayalım.

Fırsat bulduğumuz her an ve her alanda konuşmaktan, adaleti ve barışı savunmaktan çekinmeyelim.

İyilerin yanında yer aldığımızı ilan etmekten ve insanlığı iyilik safına çağırmaktan vazgeçmeyelim.

Boykotu hatırlatmaya, boykota uymaya, zalime nefret beslemeye, zalimi çocuklarımıza tanıtmaya, hakikati öğretmeye devam edelim.

Aç kalmaktan, marka giyememekten, mimlenmekten, küçümsenmekten, dışlanmaktan korkmayalım.

Korkaklık sinsi bir ateş gibi yüreğimize girip bu aziz milletin en temel vasfı olan cesaretimizi yakmasın.

Türlü yollarla yıldırılmak istenen Müslüman dünyasının bir ferdi olarak, içimize endişe ve tereddüt çökmesin.

Allah’a dayanalım; elimizle, dilimizle ve kalbimizle mücadeleyi sürdürelim.

Biz bugün,

Aman cimri olmayalım! Malımızı, duamızı, sevgimizi, ilgimizi Filistin’deki Müslümanlardan esirgemeyelim. Saklarsak ateş saklarız, paylaşalım. Paylaştıkça çoğalalım ve çoğaldıkça bu biçare dünyanın umudu olalım.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
92
Genel Konular / Üstünlük
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Eylül 13, 2024, 08:00:16 ÖÖ »


Üstünlük

Ümmetin Peygamberi, iki cihan serveri Muhammed Mustafa (s.a.s) asırlar önce şöyle seslenmişti: “Ey insanlar! Şunu iyi biliniz ki, Rabbiniz birdir, atanız birdir. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyaz tenlinin siyaha, siyahın beyaz tenliye takva dışında bir üstünlüğü yoktur.” (İbn Hanbel, V, 411)

Peygamberimiz ırkçılığın ve kabile taassubunun zirvede olduğu bir toplumda doğmuştu. Kureyş’in Mekke’sinde üstünlük yarışına girenler, önce soylarıyla ve evlatlarıyla övünüyor hatta kabirlerde yatan akrabalarını sayıp dökerek böbürleniyordu. Asalet ve aristokrasi tutkusu bu toplumun damarlarında zehir misali dolaşıyordu.

Sevgili Peygamberimiz de aslında güçlü ve şerefli bir aileden geliyordu ama bunu asla çevresindekilere karşı kibir malzemesi olarak kullanmamıştı. Daima mütevazı ve zarif hâliyle tanınmış, herkese karşı sade ve alçakgönüllü davranmıştı. Çünkü o, üstünlüğün doğuştan getirdiğimiz niteliklerle değil, ancak ve ancak Allah’la kurduğumuz bağ sayesinde elde edilebileceğine inanıyor, insanları da buna inandırmaya çalışıyordu.

Bir aile zincirinde, bir zaman diliminde, bir mekânda doğarız. Kimin evladı olacağımıza, cinsiyetimize, doğum tarihimize biz değil O karar verir. Seçim yapma şansımız olmayan bu özelliklerimizle, yine seçim yapma şansı olmayan bir başkasının özelliklerine karşı övünmek kadar saçma bir durum olabilir mi? Kendi gayretinle elde etmediğin, Allah vergisi olan soy sop, miras, güzellik, dil, renk, ırk gibi niteliklerle gururlanıp başkalarını hor görmek, fıtratın istismarı değil mi?

Oysa Allah karşısındaki sorumluluğunu fark ettiğin ve niçin yaratıldığını idrak ettiğin yaşlarda başlar üstünlük fırsatı. Şimdi önünde iki yol vardır: Ya iyilikten yana yürüyecek ve gayret göstererek iyi bir insan olacaksındır ya da kötülük yoluna saparak kendine yazık edecek ve aşağıların en aşağısına ulaşan dehlizlerde kaybolacaksındır. Sağ omuzundaki deftere ne kadar çok kayıt girmesini sağlarsan o kadar yücelecek, imanını amel ve ahlâk ile ne kadar süslersen o kadar değer kazanacaksındır.

O halde, çok eskiyi, ilk insanı sıklıkla hatırlamak ve onun çocukları olarak toprağın bağrından geldiğimizi birbirimize hatırlatmak son derece anlamlıdır. Milyarlarca âdemoğlu, havva kızı geldi geçti bu yeryüzünden. Kim bilir ne güzeller, ne zekiler, ne zenginler gördü bu topraklar. Ama o tenler de o dirhemler de eridi toprak değirmeninde… Geriye sadece ruhları kaldı; takva ile yücelen ya da isyan ile alçalan ruhları…

Bugün bütün dünya, ırkı ile üstünlük taslayarak diğer bütün insanları öldürülmeye müstahak hayvanlar mertebesinde gören siyonist bir devletin zulmünü izliyor. Kendisine ait olduğunu iddia ettiği topraklarda yaşayan gerçek ev sahiplerini katlediyor İsrail. Ve bunu yaparken sözde dinî metinlerine ve soyuna dayanıyor. “Arap’tan da Türk’ten de Kürt’ten de üstünüm, ben İsrailoğluyum.” diyor. Bu kibir ve nankörlükle kanlı tarihine yeni sayfalar eklemekten hiç çekinmiyor.

Bugün toprağı, Âdem’i, tek olan Rabbi ve kulluğu unutmanın en korkunç hâline şahit oluyoruz. Küçük dünyalarda gelişen ve küçümsenen kibirlerin hangi boyutlara ulaşabileceğini görüyoruz. İnsan hakları, çocuk hakları, kadın hakları, çevre hakları… Hiçbir sözleşme, hiçbir düzenleme, hiçbir yaptırım işlemiyor bu üstünlük iddiasının karşısında.

Uyanalım!

Üstünlüğe dair takıntılarımızı, çalımlarımızı, afra tafralarımızı bir kenara bırakalım.

Huzur ve adaletle yaşamak için tek bir ihtimali hatırlatıyor Peygamberimiz, tek bir çare sunuyor: Aynı özün gerçekliğini kabullenmek, Allah karşısında haddini bilmek ve üstün olmak istedikçe takvaya sarılmak…

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
93
Yaşar Değirmenci / İmtihan - Sınav Dünyasındayız
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Eylül 13, 2024, 07:51:35 ÖÖ »


İmtihan - Sınav Dünyasındayız

Yaşadığımız hayatta her gün bir olayla karşılaşıp görsellik hâkim olduğu için bizler, incelemeden araştırmadan söylenenlere bağımlı hâle geliyoruz/getiriliyoruz. İmtihan/sınav dünyasında olduğumuzu da unutuyoruz/unutturuluyoruz.

Peygamber Efendimizin doğum ayı Rebiülevvel ayında oluşumuz Mevlid/Veladet kandili arifesinde olduğumuz halde Siyer bilgimizi de gözden geçirmiyoruz. Okuma alışkanlığı olmadığının mazeretine sığınıyoruz. Dünyevileşme hastalığı, refah/konfor düşkünlüğü de toplumumuzu çürüten bir başka hastalık. Resulullah Efendimizin yaşadığı bir olayın ışığında tefekkür edelim, bir “nefs muhasebesi” yapalım. Mâzeretlere sığınmayalım.

Cabir b. Abdullah’a ait bir kervanın Medine’ye Cuma vakti girişi üzerine Allah Resulünü hutbe verirken on iki erkek birkaç kadın dışında Resulullah camide yalnız bırakılıp bütün cemaat kervana koştu. Peygamber Efendimiz, kendisini yalnız bırakan bu insanları şöyle uyarıyordu. “Sizin için bundan böyle yoksulluktan korkmuyorum. Sizin için asıl korkum, tıpkı sizden öncekiler gibi dünyaya kapanmanızdan, onların mal yarıştırdığı gibi sizin de mal yarıştırmanızdan korkuyorum.”

Allah Resulü bu olay üzerine “Eğer mescidde kimse kalmasaydı şu vadiyi ateş seli basardı. Müslümanların üzerine ateş yağardı” buyurmuşlardı.

Peygamber Efendimizi çok üzen bir başka olay Huneyn seferinin ardından yaşanmıştı. Hevazin ganimetleri pay ediliyordu. Akra b.Habis ve Uyeyne b.Hısn gibi henüz Müslüman olmadığı halde Müslümanların saflarında yer alan bedevi liderlerinin kalplerini İslam’a ısındırmak için ganimetten fazla fazla pay verilmişti. Bu duruma itiraz eden Ensar’ı, “Onlar mal ile dönerken siz Allah’ın Resulüyle dönüyorsunuz” diyerek teskin etmişti Peygamberimiz. Bu esnada çok daha yakışıksız olaylar oldu. Peygamber Efendimiz, ganimet dağıtırken etrafına toplanan bir kısım aç gözlü insanlar onun orasını burasını çekiştirmeye başlamış, hatta bu itiş-kakış sonucunda elbisesi yırtılırken pelerini de omuzundan düşmüştü.

Bu güruh, Allah Resulünü öylesine zor durumda bırakmışlardı ki, o kendine has haliyle “Elbisemi bırakın! Elbisemi bırakın!” diyordu. Daha da çirkin olanı, bu sırada söz konusu güruhun içinden birinin paylaşımın âdil olmadığını ifade ederek zalim bir kavme adalet öğreten Resulullah’a “Adil ol ey Muhammed” diye çıkışmasıydı. Bu terbiyesizlik Allah Resulünü öylesine kızdırmıştı ki, çok kızdığı ender zamanlarda kabaran alın damarı yine kabarmıştı. Allah Resulü, kendisine yapılanları İsrailoğulları’nın Hz. Musa’yla yaptıklarıyla kıyaslayacaktı: “Allah ve Resulü âdil olmasın da kim âdil olsun? Allah, Musa’ya rahmet etsin. Kendisine bundan fazla eziyet edildi, yine de sabretti.”

Bugünkü dünyevileşme mantığıyla, kadim çağlardaki “ilkel” dünyevileşme mantığı arasında şaşılacak kadar benzerlik buluyoruz. Çünkü insanın tabiatı, zaafları, zamanın değişmesiyle değişmiyor.

İnsanın hakikat karşısında aldığı tavırlar, genellikle aynı. Bizim “dünyevileşmiş tip” dediğimiz bu insanın bütün zamanlar ve mekanlarda bir tek dini vardır: Madde, para, ekonomi, şan, şöhret, makam ve mevki. Dünyevileşmiş çağdaş insan tipinin dini ekonomi, imanı para. Bir de buna belki magazin, futbol, bilgisayar-internet teknolojisi ilave edilebilir. Dünyevileşmiş tip, dindarsa dinini, ideolojisi varsa ideolojisini, davası varsa davasını her fırsatta paraya tahvil etmenin yollarını arar.

Karun’laşmış bu tip, Müslüman olduğu zaman, “Allah rızası, hizmet, tebliğ, davet, ihlas, cihad, bereket, tekbir” gibi dinin kavramlarını kullanarak sömürür. Hepsinin de mantığı, ortak özelliği tek.

Hepsi de tüketimi körükler, rantçıdır, menfaatlerini dinlerinden, imanlarından, ideolojilerinden önde tutarlar. Hepsi de menfaatleri neyi gerektiriyorsa o zaman her şey olurlar. Hepsi de iktidar ve güç odaklarının etrafında pervanedirler. Sabit çivileri olmadığı için daire de çizemezler. Her yerde oldukları için hiçbir yerde değiller.

İster yozlaşma deyin ister dejenerasyon, ister dünyevileşme. Adını ne koyarsanız koyun “koruma barajları” açıldı. Önüne geleni sürüklüyor. Yalnız başımıza veremeyeceğimiz bir mücadele başladı. Derdi, sancısı, iç sızısı olan, kemiyete değil, keyfiyete bakan insanların bir araya geleceği, birbirine sahip çıkacağı bir mücadele.

Müslümanlar sosyal medyayı kaybetti. Kıble ve camii merkezli hayat unutuldu/unutturuldu. Öncelikle devletin vermediği/veremediği hizmetleri vererek büyük bir boşluğu “Allah Rızası” için dolduran cemaatlerin de bozulması, millî eğitimin de bize ait olmayışı insanımızı çaresiz bıraktı. Edeb-hâyâ, sadelik, tabiilik, meşrû zemin, helal-haram, günah sevap hassasiyeti nerede kaldı? Sarsılan “aile depremi” kimin umurunda!

İnternetin yıktığı yuvaları, yaşarken öksüz bırakılan yavruları, meşrûiyet kazandırılmaya çalışılan haramları, “kaçamak”ları, Dine uyma değil de dini kendine uydurmaya çalışan müçtehidlerine yapacağız? Uzayıp giden şans oyunları kuyruklarındaki insanlar kimin! İç dünyamıza, zihnimize, melekelerimize uyuşturucu zerk edilmiş de haberimiz mi yok? Herkes memnun, herkes hayatını yaşıyor. Evlerde bile ayrı kamplar kurulmuş.

Necip Fazıl yaşasaydı “Ahşap Konak” piyesindeki üç kata dört, belki de beşinci katı ilave ederdi. Hassasiyetlerimiz, duygusallıklarımız, şefkat-merhamet, sevgi-saygı dolu dünyamız gitmiş, “robotlar dünyası”nın mekanik hayatı ikame edilmiş sanki. İnsanlar, “kablolu bir hayat”ın parçası.

Meflüç hale gelmiş bir yapıyı ayakta tutmaya çalışıyoruz. Bütün bu yozlaşmaya iyi insanlar nasıl direnecek? Teslim olmadan, inandığını yaşayarak, çoluk-çocuğuna sahip çıkarak bu vartaları nasıl atlatacak? Elde kor taşımak bu olsa gerek. Ahlâk Allah’ın emri, peygamberinin kimliği olduğuna göre ahlâklı ecir kazanacak, ahlâksız da çok şey kaybedecektir. Öncelikli meselemiz de ahlâklı insan.

Secdedeki sıcaklığı duymayanların “gönül üşümeleri” ne ile ısınacak? Başka sığınak yok çünkü. Müslüman şahsiyeti-kimliği-kişiliği yerleştirilmeden, vahiyle inşa edilmeden, Peygamberimizi hayata taşımadan kurtuluş yok!

Yaşar Değirmenci.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
94
Siyami Akyel / Zulüm ve Gözyaşı Nasıl Biter
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Eylül 13, 2024, 07:35:38 ÖÖ »


Zulüm ve Gözyaşı Nasıl Biter

İslâm, sadece ilim ve irfan dini değildir. İslâm, ilim, irfan, hikmet, tebliğ, adalet, emniyet ve ahlak gibi birçok güzelliği içinde barındırır. Bütün bunları gerçekleştirmenin yolu Cihad ve devletten geçer. Zulüm ve gözyaşı ancak, güç ve Cihad'la önlenebilir.

Dünyanın herhangi bir yerindeki zulme dur demek, iyiliği emredip kötülükten men etmek kısacası Allah-u Teâlâ’nın nizamını ve adaleti dünyanın tamamına yaymak üzerimize farzdır, vazifedir.

Allah-u Teâlâ “(Ey Resulüm!) Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor” (İbrahim, 42) buyurmaktadır. Allah-u Teâlâ istese kötülükleri engeller, zira aciz insanın canı O’nun elindedir ancak zâlimlere mühlet vermekte ve kötülüklerin cezasını ahiret gününe ertelemektedir.

Yaşadığımız dünyada kötülüklere dur deme misyonunu Muhammed ümmetine yüklemektedir.

Yeryüzünde Allah’ın (C.C.) hükümranlığını tanımayan Yahudi ve Hıristiyanlara İslam’ın hükümlerine boyun eğdirmeye yönelik Kur’an-ı Kerim’deki, “O kendilerine kitap verilenlerden (Yahudi ve Hıristiyan), Allah’a ve Âhiret gününe inanmayan, Allah’ın ve Peygamber’in haram ettiği şeyi haram tanımayan ve hak dinini (İslâm’ı) din edinmeyen kimselerle; onlar hor ve küçülmüş oldukları halde kendi elleriyle (boyun eğerek) cizye verinceye kadar savaşın” (Tevbe, 29) ayeti sadece Müslümanlar arasında değil, yeryüzünün tümünde Allah’ın hükümlerinin uygulanması gerektiğini belirtir.

Allah-u Teâlâ, bütün zulüm ve gözyaşlarının Müslümanların eliyle düzeltilmesini emrettiği başka bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır: “Onlarla savaşın ki, Allah sizin elinizle onları cezalandırsın, onları rüsvay etsin; onlara karşı size yardım ve zafer nasip etsin ve (baskı ve zulüm altındaki) mü’min toplulukların gönüllerini ferahlatsın” (Tevbe, 14)

Müslümanlar, yeryüzünde zulmün kaybolup adaletin ve Allah’ın nizamının hâkim kılınması için uğraştığı zaman, zaferin geleceği İsra Suresi’nin 81’inci ayetinde şöyle müjdelenmektedir: “Yine deki ki: Hak geldi, bâtıl zâil oldu! Şüphesiz ki bâtıl, yok olmaya mahkûmdur.”

Yeryüzünde zulme dur denilirken pasif olunmaması, ABD ve İsrail gibi gözü dönmüşlere karşı onurlu ve güçlü olunmasını emreden Kur’an-ı Kerim, “Onlar sizde sertlik ve üstün gayret görsünler. Bilin ki, Allah (kötülükten ve adaletsizlikten) sakınıp korunanlarla beraberdir” (Tevbe, 123) ayetiyle acizlikten kurtulmamız için uyarmaktadır.

Kâfirlerin ancak güçten anlayacağı da şu ayetlerde açıkça beyan edilmektedir: “Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihat et, onlara güç göster. Onların varacakları yer cehennemdir. O, ne kötü bir varış yeridir” (Tevbe, 73; Tahrim, 9)

Zalimler ancak Cihad ve güçten anlar!

Siyami Akyel.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
95
Ahmet Demirbaş / Meleklerin Toplandığı Şeytanların Kaçtığı Ev
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Eylül 13, 2024, 07:29:07 ÖÖ »


Meleklerin Toplandığı Şeytanların Kaçtığı Ev

Hazreti Ebû Hüreyre "radıyallahü anh" buyurdu ki: "Kur'ân-ı kerîm okunan eve, bereket, iyilik gelir. Melekler oraya toplanır. Şeytanlar oradan kaçar..."

İtikâdı düzgün bir kimse; Kur'ân-ı kerîmi okuyup, Ehl-i sünnet âlimlerinin, ilmihâl kitaplarında bildirdiği üzere amel ettiği, ibâdet yaptığı takdirde büyük sevaplara kavuşur. Hazret-i Osman, Peygamber Efendimizin vahiy kâtiplerinden idi. Güzel yazar, güzel konuşurdu. Hitâbeti kuvvetli idi. Dâima Kur'ân-ı kerîm okurdu. Ezberi çok ileri derecede idi. Namazda, bir rek'atte bütün Kur'ân-ı kerîmi okuyan dört kişiden biri de hazret-i Osman'dır.

Çok okuduğu için elinde iki Mushaf-ı şerif eskimiştir.
 
Kur'ân-ı kerîm okumak ve okutmak çok sevaptır. Sevgili Peygamberimiz buyurdu ki:
 
"Ümmetimin en hayırlısı, Kur'ân-ı kerîmi öğrenen ve öğretendir. "
 
Ebû Hüreyre hazretleri buyurdu ki:
 
"Kur'ân-ı kerîm okunan eve, bereket, iyilik gelir. Melekler oraya toplanır. Şeytanlar oradan kaçar."
 
Tecvîd ilmine uygun olarak ve hürmet ile okunan Kur'ân-ı kerîmi dinlemek farz-ı kifâyedir. Okuyanlara verilen sevapların aynısı, dinleyenlere de verilir. Kur'ân-ı kerîm okunurken özrü, işi olmayanların sessizce dinlemesi lâzımdır. İş görenlerin arasında ve câmide namaz kılanların yanında yüksek sesle Kur'ân-ı kerîm okumaya başlamak günah olur...
 
Mushafı abdestli olarak ele almalı ve okumalı, sağ el ile tutmalı, belden aşağı koymamalı, bitirince açık bırakmamalı, başka bir şey yaparken kapayıp, yüksek bir yere koymalı, okurken konuşmamalı, konuşulursa tekrar E'ûzü okuyarak başlamalıdır... Radyoyu, televizyonu, teybi açarak, okunan Kur'ân-ı kerîmi, dinlemeyenlere, iş görenlere duyurmak saygısızlık ve günah olur. Radyodaki, televizyondaki ses benzeri de olsa, yine hürmet etmeli dinlemiyorsa kapatmalıdır.
 
Cenâb-ı Hakkın ismi zikredilirken yalnızca Allah dememeli, yanında tazîm, hürmet ifâde eden, "teâlâ", "azze ve celle" gibi kelimeleri söylemelidir. Aynı şekilde, yalnızca Kur'ân dememeli, "kerîm" gibi tazîm, saygı, hürmet bildiren kelimelerle beraber söylemelidir...
 
Büyük İslam âlimi Hüseyin Hilmi Işık (kuddîse sirrûh) bir sohbetinde buyurdu ki:
 
Kur'ân-ı kerîm okumak, ibâdetlerin en kıymetlisidir.

Allahü teâlâ ile konuşmak oluyor. Namaz niçin çok efdaldir? Çünkü namazda Kur'ân-ı kerîm var. Mevlid okumak niçin çok sevaptır? Çünkü mevlidde Kur'ân-ı kerîm okunuyor... Biz her şeyi Efendi'den (Abdülhakîm Arvâsî hazretleri) öğrendik. Onu görmeseydik, hiçbir şeyden haberimiz olmayacaktı. O mübarek bir gün de şu hadîs-i şerîfi okudu bana: “Kur’ân-ı kerîmi Allah rızâsı için ezberleyenler ve Allah rızâsı için okuyanlar, Allahü teâlânın evliyâsıdır, yâni dostlarıdır. Onlara düşmanlık eden kimse, Allahü teâlâya düşmanlık etmiş olur.”

Ahmet Demirbaş.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
96
Kemal Faruk - Albümdışı Ve Single Eserleri

Kemal Faruk - 15 Temmuz Marşı  04:29
Kemal Faruk Altınkurt - Al Beni Yanına  04:48
Kemal Faruk Altınkurt - Annem  02:07
Kemal Faruk Altınkurt - Bana Seni Gerek (Ney-Bendir)  02:37
Kemal Faruk Altınkurt - Ezelinur  03:50
Kemal Faruk Altınkurt - Gel Kardeşim  01:54
Kemal Faruk Altınkurt - Habibullahı Sevmek (Onlar)  05:17
Kemal Faruk Altınkurt - Miftah  05:10
Kemal Faruk Altınkurt - Naat  06:36
Kemal Faruk Altınkurt - Ölüm  02:27
Kemal Faruk Altınkurt - Salavat  01:15
Kemal Faruk Altınkurt - Sensin Gülüm  05:55
Kemal Faruk Altınkurt - Sultanım  03:36
Kemal Faruk Altınkurt - Suskunluğun Bedeli  05:25
Kemal Faruk Altınkurt - Şehit Tahtinda  01:33
Kemal Faruk Altınkurt - Uyan İnsan  03:19
Kemal Faruk Altınkurt - Yitik Sevda  04:04


Kemal Faruk - Biz Milletiz (Single) 2017 320 Kbps (1 / 03:17)
-----------------------------------------------------------------------------------
Kemal Faruk - 01 Biz Milletiz  03:17


Kemal Faruk - Gönüller Sarrafı (Single) 2023 (1 / 04:07)
------------------------------------------------------------------------------
Kemal Faruk - Gönüller Sarrafı  04:07


Kemal Faruk - Sahipsiz Güller (Single) 2024 - 320 Kbps (1 / 03:17)
----------------------------------------------------------------------------------------
Kemal Faruk - Sahipsiz Güller  03:17


Kemal Faruk - Selam İmam Hatiplim 2019 Single - 320 Kbps (1 / 05:15)
------------------------------------------------------------------------------------------
Kemal Faruk - Selam İmam Hatiplim  05:15


Kemal Faruk - Selam Olsun (1 / 03:20)
-----------------------------------------------------------
Kemal Faruk - Selam Olsun  03:20


Kemal Faruk - Şehadet Uykusu (Akustik) (1 / 03:32)
------------------------------------------------------------------------
Kemal Faruk - Şehadet Uykusu (Akustik)  03:32


Kemal Faruk - Şehide Ağıt (Akustik) (1 / 03:22)
---------------------------------------------------------------------
Kemal Faruk - Şehide Ağıt (Akustik)  03:22


Kemal Faruk - Temenni (1 / 03:52)
-------------------------------------------------------
Kemal Faruk - Temenni  03:52


Kemal Faruk - Yürü Fani Dünya (1 / 03:05)
---------------------------------------------------------------
Kemal Faruk - Yürü Fani Dünya  03:05

PCLOUD.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
97
İSLAMİ YAŞAM HAYAT TOLUM VE AİLE / Bşınıza Gelenler Ellerinizin Yaptıklarıdır
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Eylül 12, 2024, 07:20:25 ÖÖ »


Bşınıza Gelenler Ellerinizin Yaptıklarıdır

İslam, susuzluktan çatlamış topraklara hayat veren su gibi; bu coğrafyanın insanına hayat verecek tek çaredir. İnsanlık tarihi boyunca bozulan toplumları düzeltmek için yazılan reçete KİTAP, gönderilen ilaç İSLAMDIR. Ya bu reçeteyi okuyup önerilen ilacı kullanarak bu toplumsal hastalıktan kurtulursunuz; ya da bu illetle yok olup gidersiniz.
 
Başınıza gelenler ellerinizin yaptıklarıdır” sözünü bize bir insan söylemiş olsaydı asla kabullenmez, belki söyleyene karşı bütün öfkemizi boca ederdik. Ancak söz Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın olunca hepimizin durup düşünmesi, ölçüp biçmesi, başını önüne eğerek anlamaya çalışması gerekmektedir. Özellikle de başımıza gelen bunca musibetlerden sonra daha çok düşünmemiz, nerde yanlış yaptığımızı bulmamız ve o yanlışı veya yanlışlarımızı düzeltmemiz gerekmektedir. Çünkü eşyaya konulan ilahi yasanın gereği olarak insandan çıkan yanlış yine insana dönmektedir. Rabbimizin sonsuz merhameti sayesinde “bir kısmının da affedildiği” bildirilmektedir. Buna rağmen içinde yaşadığımız dünyanın büyük bir bölümü istisnasız terör tehdidi altında yaşamaktadır. Terörü tanımlayanlar: “İnsanları yıldırmak, sindirmek yoluyla onlara belli düşünce ve davranışları benimsetmek için zor kullanma ya da tehdit etme eylemidir. Terörün en önemli özelliklerinden biri hedefini rastgele seçmesidir.

Terörün dini, imanı, ırkı, ülkesi ve mantığı yoktur. Yoluna çıkan herkese karşı menfur eylemi yapmaya çalışan örgüt veya örgütler” olarak tanımlamaktadırlar. Biz bu dünyaya  yada insanlara nasıl bir hayat sunduk ki, karşılığında böyle bir muameleye muhatap olduk?!  Bu sadece bizim değil tüm dünyanın sorunu ise, olayın sebeplerini de tüm dünyada aramak zorunda olduğumuz gibi; çözümünü de birlikte üretmek zorundayız. Çünkü komşuda pişen, er veya geç bize de düşmektedir.

Bu yanlışta hem doğunun hem de batının dahli bulunmaktadır. Batı öyle bir hayat anlayışı üretti ki; yetişen nesil Allah korkusundan, ahiret duygusundan yoksun, sadece dünyası, dünyadan ibaret olan sekiler bir inançla yetişti. Kendilerinin kazanması için başkalarının kaybetmesini umursamayan bencil bir anlayışı ideal edinmişlerdi. Sanayi devrimini de tamamlamış olan Avrupa, kıtasına sığmaz olmuş, Kıtasından taşmaya başlamıştı. Gittikleri yerlerde tutunmak için sınır tanımayan güç kullanımları ile terörist uygulamalar yapmışlardı. İşlerini kolaylaştırmak için yerli iş birlikçiler edinerek silahlandırdılar. Kendileri arabulucu rolüyle geri çekilerek bunların eliyle bölge halkına terör estirdiler. Yerlisi yabancısı el ele vererek kurdukları bu dünyada hiçbir zaman kan ve gözyaşı dinmedi. Hala da dinmiyor. Rüzgâr ekenlerin fırtına biçmeleri mukadder olacaktı.

Nihayet gün geldi hesap döndü. Terörün ucu kendilerine de dokununca feryat etmeye başladılar. Çünkü yıllar önce batı ve doğu kendilerini huzura kavuşturacak ilahi hükmü hiçe saymış; Allah’ı kozmik hayata sürgün etmişlerdi. İnsanlık tarihi boyunca nice kavimlere haddini bildiren Allah, adaletinin gereği olarak her haddi aşana değişmez yasasını hatırlatarak: “Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle yaptıklarınız yüzündendir. Bununla beraber Allah yine de çoğunu affeder.” (Şura 42/30)

“Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu Allah’a göre kolaydır.

“(Allah bunu) elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez” (Hadid 57/22-23) buyurmuştur.

“Bir olayın yaratılmadan bir kitapta yazılmış olmasının” toplumun yanlış kader anlayışı ile bir ilgisi yoktur. Bunun anlamı, Allah Teâlâ’nın eşyaya vermiş olduğu özellik ve eşyanın tabi olduğu yasalar anlamında kullanılmaktadır. Havaya atılan bir taşın yere düşmesi nasıl mukadder ise, ortaya çıkan kötülüğe mani olunmadığı zaman tüm toplumu bozarak, gün gelip sizi de içine alması da, aynı yasaya tabi olarak mukadderdir. İşte Allah bu kanunu daha önce kitapta yani eşyanın tabi olduğu kanunları önceden belirlemiş ve bizim anlayacağımız anlamda “bir kitaba” yazmıştır. Yaramaz çocuğun taşı atıp başını altına tutunca taşın kafasına düşerek zarar vereceğini haber veren ebeveyn gibi; her şeyin tabiatını icra edeceğine dair eşyaya koymuş olduğu kanuniyetin de mutlaka hükmünü dosta ve düşmana icra edeceğini inanalar için indirdiği kitabında bildirmiştir: “Ey iman edenler! Peygamber sizi, size hayat verecek şeylere davet ettiği zaman, Allah’a ve Resul’e icabet edin. Ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Ve siz kesinkes O’nun huzurunda toplanacaksınız.”

“Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ederek hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah’ın azabı şiddetlidir.” (Enfal 8/24-25)

İşte Allah’ı hesaba katmadan kendilerince bir hayat kurmaya keyfince yaşamaya kalkanların, dünyada gelip toslayacakları duvar burasıdır. Elleriyle yaptıklarının sonucu eninde sonunda kendi başlarına da gelecektir. Çok para kazanma hırsıyla elin âlemin çocuklarına uyuşturucu satan mafyanın, yapmış olduğu kötülüğün ne anlama geldiğini; kendi çocuklarının da uyuşturucu bağımlısı olduğu zaman anlamaktadır. Ancak artık geriye dönüşü çoktan geçmiş olmaktadır.

Burada ortaya çıkan kötü duruma üzülmemek mümkün mü? Elbette değildir. Her vicdan ve insaf sahibi olumsuz bir sonuca üzülecektir. İşte Allah Teâlâ’nın bize söylediği de bu dur. “Daha önce bunları bir kitapta yazdık” ki, okuyun iman edin ve uygulayın da sonunda başınıza bu işi getiripte üzülmeyin diye.” İşte insanlık kendilerine hayat verecek bu kitaba ve onun öğütlerine kulaklarını tıkayanlar, daldıkları gaflet uykusundan terörün bomba sesleriyle uyandılar. Ulus devlet anlayışında Demokrasi ve Laiklik sakızı çiğneyenler, bu anlayışla halkı bir arada tutmanın mümkün olamayacağını yaşadıkları yüz yıllık acı tecrübe sonunda görebildiler. Diyanet işleri Başkanı Mehmet Görmezin Silvan da okumuş olduğu Cuma hutbesi bunun delilidir. Bu konuşma, insanın fıtratı üzerinde fıtrat dininin, nasıl etkili olduğunu göstermektedir.

İslam, susuzluktan çatlamış topraklara hayat veren su gibi; bu coğrafyanın insanına hayat verecek tek çaredir. İnsanlık tarihi boyunca bozulan toplumları düzeltmek için yazılan reçete KİTAP, gönderilen ilaç İSLAMDIR. Ya bu reçeteyi okuyup önerilen ilacı kullanarak bu toplumsal hastalıktan kurtulursunuz; ya da bu illetle yok olup gidersiniz. Tercih insana bırakılmıştır. Hiçbir toplum kendisini bulunmadık “Hint kumaşı” zannetmesin. Allah’ın kimseye minneti ve muhtaçlığı yoktur.

“Rabbin, hiçbir şeye muhtaç değildir, merhamet sahibidir. Sizi, başka bir kavmin soyundan getirdiği gibi, dilerse, sizi de yok edip, sizden sonra yerinize dilediğini getirir.” (Enam 6/133)

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki, Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda cihad ederler. Hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah’ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.” (Maide 5/54)

Bu güne kadar bu topraklar üzerinde nice kavimler yaşamış; toprağı imar etmiş, medeniyetler oluşturmuşlardır. Bu gün arkada bıraktıkları medeni kalıntılardan başka bir ses, bir nefes duyabiliyor musunuz? Bu saltanat, ne Krallara, ne Kisralara nede Sultanlara kalmıştır. Allah’ın hükmü gelince kökünden biçilmiş ekin misali yok olup gitmişlerdir. Onlar gider de bu günün müstekbirleri kalır mı zannediyorsunuz? Hiç kuşkunuz olmasın ki, onlar da kökünden çıkarılmış ağaçlar gibi devrilip gideceklerdir. Bundan kimsenin kurtuluşu yoktur. Bütün mesele bizim ne halde olduğumuzdur. Kurulan tezgâhların, oynanmaya çalışılan oyunların, yaşayan saltanatlarının devamı için küresel müstekbirlerin söndürdüğü hayatların, akıttıkları kan ve gözyaşının, müstevli emellerine ulaşmak için sinelere ektikleri fitne tohumlarının, kardeşi kardeşe kırdırmak için hala modası geçmiş ulus devlet fikrini (Türk Kürt, Arap, Şii, Sünni ayrımcılığını) dayatmalarının, dine karşı dini kullandıklarının, din içinde mezhep ayrılıklarını körükleyerek çatışma sebebi haline dönüştürdüklerinin farkında olmalıyız. Bu ümmetin evlatlarını arenadaki köleler gibi savaştırarak zevkle seyrettiklerini görmeliyiz. Arenada savaşanların galibi yoktur. Oyun içinde ölenler bitmiştir; geride kalanlar ise bir sonraki rolleri için bekleyenlerdir. Galipler ise seyirciler arasında oturmaktadır.

Bu oyunları bozmak için yeniden Müslümanlığımızı hatırlamaya, hep birlikte Allah’ın ipine tutunmaya, inananlar ile gerçekten kardeşler olduğumuzu anlamaya, dünyada ve ahirette ancak İslam’la şerefleneceğimize tüm kalbimizle inanmaya, kendimizden başlayarak inandığımız İslam’ı yaşamayı ahlak haline getirmeye, hayatın yeniden İslam ile inşası için, üzerimize düşen tebliğ görevini yapmaya, arkadan geleceklere güzel bir örneklik sergilemeye gayret etmemiz gerekmektedir. Biz ne yapabiliriz demeyelim. Unutmayalım ki bütün değişimler bir kişi ile başlar.

Siz kendinizi değiştirdiğiniz zaman göreceksiniz; muhataplarınız değişecek. İnsana bakışınız, hayata bakışınız, dünya ve ahiret tasavvurunuz değişecektir.  İbrahim (as) gibi; “dua ve ibadetlerim, yaşamım ve ölümüm âlemlerin rabbi olan Allah içindir” diyen bir makama yükseldiğinizi göreceksiniz.

İşte o zaman başınıza gelenler de değişecek. Allah’ın yardımını yanınızda hissedeceksiniz. Gönlünüz huzurla dolarken, başınız hakka ermenin resmi olarak dimdik, yüzünüz ak olacaktır. İşte o gün “Rabbin sana (bütün nimetlerini)verecek sen de hoşnut olacaksın…” Bunun imkânı mı? Allah Teâlâ’nın size yakın olduğu kadar yakındır.

“Kullarım, sana Beni sorarlarsa; şüphesiz ki Ben, çok yakınım. Bana dua edenin duasına icabet ederim. Öyleyse onlar da Benim davetime icabet etsinler. Bana iman etsinler ki, doğru yola ulaşanlardan olsunlar.” (Bakara 2/186)

İşte ilahi müjde! Şimdiden tezi yok, elini ve gönlünü rabbine açarak değişim için sefere başla. Allah zaferi gösterecektir!..

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
98
Ermeni - Yahudi ve Mescid-i Aksa - Kudüs Konuları / Yahudiler ve Yahudilik 12
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Eylül 12, 2024, 07:09:44 ÖÖ »


Yahudiler ve Yahudilik  12

2 -YAHUDİLİK

D-YAHUDİ MEZHEPLERİ

3-Muhafazakâr Yahudilik

*Muhafazakâr Yahudilik, ABD ve Kanada'nın dışında Masorti Yahudiliği olarak da bilinir. 1800'lü yıllarda, Aydınlanma ve Yahudilerin serbestleşmesinin getirdiği değişimlere Yahudiler tarafından verilen bir tepki olarak Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde ortaya çıkmıştır. Muhafazakâr Yahudiler, Şabat ve Kaşrut'a riayet edilmesinin de aralarında bulunduğu geleneksel Yahudi yasa ve adetlerine bağlılıkları, Yahudi inanç esaslarını özellikle köktenci olmayan bir şekilde öğretmeleri, modern kültüre yönelik olumlu yaklaşımları ve Yahudi dinî metinlerinin ele alınmasında geleneksel rabinik çalışma biçimlerinin yanı sıra, modern ilmi ve eleştirel metin çalışmalarını da kabul etmeleri ile öne çıkarlar.

Muhafazakâr Yahudilik, Yahudi Hukuku'nun statik olmayıp, değişen koşullar karşısında sürekli olarak geliştiğini savunur. Tora'nın, Tanrı'dan aldıkları ilham ile peygamberler tarafından yazılmış ve Tanrı'nın iradesini yansıtan, ilahi bir belge olduğunu kabul etmekle birlikte, Ortodoksların savunduğu gibi Tanrı'nın Musa'ya dikte ettirdiği bir kitap olduğu inancını da reddederler. Benzer şekilde, Muhafazakâr Yahudilik Sözlü Yasa'nın ilahi ve normatif olduğunu savunurken, Ortodoksların kimi Sözlü Yasa yorumlarını reddederler. Dolayısıyla, Muhafazakâr Yahudilik, hem Yazılı hem de Sözlü Yasa'nın, modern hassasiyetleri yansıtacak ve modern çağın koşullarına uyacak şekilde hahamlar tarafından yorumlanabileceğini, ancak bunu yaparken çok temkinli olunması gerektiğini savunurlar.

4-Reformist-Liberal Yahudilik

*Reformist Yahudilik, birçok ülkede liberal veya ilerici olarak da adlandırılır. Aydınlanma'ya tepki olarak Almanya'da ortaya çıkmıştır. (Birleşik Krallık'ta, Reform ve Liberal olmak üzere iki ayrı cemaat vardır. Bunlardan ilki, diğerinden çok daha geleneksel bir duruşa sahip olsa da, her ikisi de benzer teorik duruşlara sahiptir. Diğer hareketler karşısındaki belirleyici özelliği, mevcut haliyle Yahudi ritüelinin bağlayıcı doğasını reddederek, bilgi sahibi Yahudi bireyin neyi uygulayacağı konusunda otonomiye sahip olması gerektiği inancına yer vermesidir. Başlangıçta Yahudiliği bir ırk ya da kültürden ziyade, din olarak tanımlayan Reform Yahudiliği, Tora'daki tören yasalarının çoğunu reddederken ahlaki yasalara riayet etmiş ve Neviim kitabının etik çağrısına vurgu yapmıştır. Reform Yahudiliği, yerel dilde (birçok durumda İbranice ile birlikte) eşitlikçi bir ibadet şekli oluşturmuş ve Yahudi geleneğine kişisel bağın, belirli ibadet biçimlerinin üzerinde olduğunun altını çizmiştir.

5-Hümanist Yahudilik

*Yahudi kimliğinin kaynakları olarak, Yahudi kültürü ve tarihine vurgu yapan, nonteist bir harekettir. Hümanist Yahudiler, Yahudiliğin dinî yönlerini reddederek belirli kültürel gelenekleri korurlar.

 e-İsrail'deki Yahudi mezhepleri

*Bu sayılan mezheplerin tümü İsrail'de de varlığını sürdürse de, İsrailliler Yahudi kimliğini diyasporadaki Yahudilerden daha farklı şekillerde tanımlarlar. Çoğu İsrailli Yahudi, kendini "laik" (hiloni), "gelenekçi" (masorti), "dindar" (dati) veya Haredi şeklinde tanımlar.

"Laik" tanımı, Yahudi kimlikleri yaşamlarında çok güçlü bir kuvvet olmakla birlikte, bunu büyük ölçüde geleneksel dinî inanç ve uygulamalardan ayrı bir yerde tutan Batı (Avrupa) kökenli İsrailli aileler arasında daha revaçtadır. Bu kesim, gerek resmî İsrail hahamlığının (Ortodoks) gerekse diyasporadaki Yahudiler arasında yaygın olan liberal hareketlerin (Reform, Muhafazakâr) önderliğindeki örgütlü dinî yaşama katılmaz.

*Gelenekçi (masorti) tanımı ise, en çok Doğu kökenli ( Ortadoğu, Orta Asya ve Kuzey Afrika) İsrailli aileler tarafından kendilerini tanımlamakta kullanılır. Yaygın olarak kullanılan bu terimin resmî Masorti (Muhafazakâr) hareketi ile ilgisi yoktur.

*İsrail'de laik ve gelenekçi terimlerinin kullanımı önemli belirsizlikler içerir. Bunlar sık sık çakışabilmekte, ideoloji ve dinin gereklerinin yerine getirilmesi açısından son derece geniş bir alanı kapsamaktadır.

*Ortodoks terimi, İsrail'de bu sınıfa giren Yahudilerin yüzdesinin diyasporadakilerden çok daha yüksek olmasına rağmen, ülkede kullanılan söylemde tercih edilen bir terim değildir. Diyasporada Ortodoks olarak adlandırılan mezhebin İsrail'deki muadili, ülkede genel olarak dati (dindar) ve haredi (Ultra-Ortodoks) olarak adlandırılan gruplardır. Dati, Dindar Siyonizm ya da Ulusal Dindar topluluğun yanı sıra, son on yılda ortaya çıkan ve büyük ölçüde haredi yaşam tarzı ile milliyetçi ideolojiyi bir araya getiren ‘haredi leumi’ (milliyetçi haredi) veya ‘Hardal’ı(aşırı dindar) da içine alır. (Yidiş'de, mütedeyyin Ortodoks Yahudilere frum, daha liberal Yahudilere ise frei da denmektedir).

*Haredi Yahudilik, Ortodoks Yahudilik mezhebinin daha aşırı olanıdır. Bunlar geleneklere ve Halaha emirlerine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Toplumun etnik ve ideolojik olarak kabaca üç farklı gruba ayrılabilecek bir kesimini içine alır: 1- Aşkenaz kökenli "Litvanyalı" (Hasidik olmayan) harediler 2- Aşkenaz kökenli Hasidik harediler 3- Sefarad haredileri. Bu gruplardan en büyüğünü oluşturan üçüncü grup, 1990'ların başından bu yana siyasette de en aktif olanıdır (1-5).

-------------------------------------------------------------------------------------------------------

 (1): Gürkan, S.Leyla; Anahatlarıyla Yahudilik

(2): Kutluay, Yaşar, İslâm ve Yahudi Mezhepleri


(3): Harman, Ö.Faruk.,Yahudilik, TDV Ansiklopedisi; 43 cild, 2012-2018

(4): Philosophy in Judaism. Encyclopedia of sciences and Religions

(5): Encyclopaedia Britannica, Rabbinic Judaism

Prof. Dr. Yusuf Özertürk.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
99
Abdülaziz Kıranşal / Elitleşme ve Bedevileşme Krizleri Geçiriyoruz
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Eylül 12, 2024, 06:59:21 ÖÖ »


Elitleşme ve Bedevileşme Krizleri Geçiriyoruz

Ahlâkımızdan, adaletimizden, kardeşliğimizden, merhametimizden ve değerlerimizden her türlü tavizi verdiğimiz ama itibarımızdan zerrece taviz vermediğimiz bir Müslümanlık yaşıyoruz. Sadeliğin yerini gösterişin, mütevaziliğin yerini kibrin, nezaketin yerini kabalığın, samimiyetin yerini protokol kurallarının, kardeşliğin yerini menfaat hesaplarının aldığı bir dönemde imtihan oluyoruz… 

Malda, makamda, lükste, konforda ve maddiyatta elitleşirken, ahlâkta, kültürde, nezakette, merhamette ve insanlıkta büyük bir bedevileşme krizi yaşıyoruz. 

Gırtlağına kadar mala, makama, mevkiye ve paraya batmış Müslümanların tüm bu şaşanın ve gösterişin içinde nasıl da içten içe bir bedeviliği büyütüp beslediklerine şahitlik ettiğimiz, dünyayı değiştirmek için yola çıkan Müslümanların nasıl da dünyaya daldıklarına ve değiştiklerine hayret ettiğimiz dönemlerden geçiyoruz…

Allah ondan razı olsun Hz. Ömer, daha göreve geldiği ilk gün bu sorunu tespit etmiş ve halka yaptığı konuşmasında, “Allah’a yemin olsun ki, sizden hiç kimseye ‘Ömer göreve geldikten sonra değişti’ sözünü söyletmeyeceğim” diyerek malın, makamın, güç ve iktidarın kendisini asla değiştirmeyeceğine dair tarihi bir deklarasyon yayınlamıştı.

Ömer (R.A.) sözüne sadık kaldı. Değişmedi, elitleşme krizleri geçirmedi. Hz. Ali’nin (R.A.), “Halife Ömer’i (R.A.) Kâbe’yi tavaf ederken gördüm, elbisesinde birisi deri yama olmak üzere tam 12 yama vardı” sözü bu durumun en büyük şahididir. 

Halkın yiyemediği yemeği bana getirmeyin, onlar soğuk su bulamazlarsa bana da vermeyin dedi. Hizmetçileriyle aynı sofrayı paylaştı. Onlarla dertleşti, hasta olduklarında bizzat evlerine ziyarete gitti. 

Asla halktan kopmadı. 

Hz. Ömer (R.A.) malına, makamına ve gücüne yaslanarak asla kabalaşmadı, merhametsizleşmedi ve bedevileşme krizleri de geçirmedi. Kudüs’ün anahtarlarını almaya giderken bile kibirlenmedi, egosuna yenilmedi. Yolda tek bir deveye kölesiyle birlikte sırayla binmekten gocunmadı. O mütevaziliği kuşandıkça Allah da dünyayı onun ayakları altına serdi.

Halkına ve valilerine sürekli nezaketi, mütevaziliği ve merhameti öğütledi. Gücü ve kuvveti, yüksek binalarda, lüks evlerde, dolgun maaşlarda değil, hakka bağlılıkta gördü. “Evlerinizi üç odadan fazla ve bir adam boyundan yüksek yapmayın ki dünyaya bağlanıp ahireti unutmayasınız. İktidarınız sürsün ve Allah size yardım etsin istiyorsanız sünnete sarılın! Sünnete sarılın ki, devletiniz baki kalsın” dedi.

Taktığı kravat iğnesi bilmem kaç asgari ücretlinin maaşıyken, tatilde harcadığı para birkaç gece kondu mahallesinin elektrik faturasını karşılarken, yediği serpme kahvaltı Suriyelilerin çadır kentlerinde dağıtılan erzaklardan daha fazlayken tasarruftan, mütevazilikten, Efendimizin açlıktan karnına bağladığı taştan falan bahsetmedi. Tüm bunları söylerken de söylediklerini uygulamanın cesareti ile söyledi. Bir ağacın altında toz toprak içinde uyurken bile Bizans’ın elçilerini titretti, imparatorlarının kalbine korku saldı.

Daha birkaç ay önce sıradan bir memur olduğunu unutup bir makama gelince ayak ayak üstüne atıp önüne geleni fırçalayan bürokrat karakterine bürünmedi, güç krizleri geçirmedi, parayı bulunca akrabalarını, dostlarını ve eski mahallesini terk etmedi. Aksine halife olduktan sonra bile mesai saati bitince geceleri, kimsesiz ve yaşlı kadınların evlerine gidip, hamurlarını yoğurdu, koyunlarını sağdı, onlar için sırtında un taşıdı. 

Allah ondan razı olsun. Hz. Ömer’in şahsiyeti, bizim dünyaya, lükse ve konfora dalıp, halktan koparak geçirdiğimiz elitleşme krizlerimiz, mala ve makama yaslanıp, kabalaşarak ve merhametsizleşerek geçirdiğimiz bedevileşme krizlerimiz için en etkili reçetedir.

Dr. Abdülaziz Kıranşal.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
100
Vehbi Tülek / Kaza ve Kader Meselesi İSlahî Sırlardandır
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Eylül 12, 2024, 06:50:03 ÖÖ »


Kaza ve Kader Meselesi İSlahî Sırlardandır

Kaza ve kader, insanın kudret ve ihtiyarını yani tercih hakkını yok etmez...

 Ebû Abdullah Tlemsânî hazretleri Mâlikî mezhebi fıkıh ve kelâm âlimlerdendir. 1310 (H.710) senesinde Cezayir’de Tlemsân şehrinde doğdu. Tunus'a giderek meşhur âlimlerin derslerine devâm etti. Sonra memleketine dönerek talebe yetiştirdi. 1370 (H.771) senesinde Tlemsân’da vefât etti. Fıkıh usûlüne dâir "Miftâh-ul-Usûl fî Binâ-il-Fürû" isimli eseri yazdı. Kazâ ve kadere dâir herkesin anlayabileceği bir tarzda yazılmış eseri de vardır. Bu kitap, bütün Magrib âlimlerinin bu konuda temel kitabı oldu. Bu eserinde şöyle buyuruyor:
 
İnsanların çeşitli zamanlarda kendi istekleriyle, tercihleriyle yapacağı şeyleri, Allahü teâlânın ezelde bilmesine kader denir. Kaza ise, kaderde bulunan şeyleri, zamanı gelince Allahü teâlânın yaratmasıdır.

Kaza ve kader, insanın kudret ve ihtiyarını yani tercih hakkını yok etmez. İnsan, kendi ihtiyarıyla yapar veya terk eder. Kulun kudreti ve kuvveti, işlerin yaratılmasında tesirlidir. Hiç tesiri olmasaydı, cebir yani zorlama olurdu. Kudret, isterse yapmak ve isterse yapmamak demektir. Yani yapması ne kadar kuvvetliyse yapmaması da o kadar kuvvetlidir. Biri diğerinden daha kuvvetli değildir.
 
Kaza ve kader meselesi ilahî sırlardandır, bu konuda konuşup tartışmayı Peygamber efendimiz yasaklamıştır.

Kaza kader meselesinde Ehl-i sünnet âlimleri ne demişse onu öğrenip inanmaktan başka çare yoktur.

Düşünmek, mantık yürütmek doğru değildir. Biz Allahü teâlânın kazasına razıyız. Dua etmek, Allahü teâlâdan bir şey istemek, kazaya razı olmaya aykırı değildir. Aykırı olsaydı, dua etmek emredilmezdi. Dua ederiz, isteriz, fakat neticede başımıza gelene razı olmamız gerekir.

Felaketler hep nefsimizden geliyor, onlara nefsimiz sebep oluyor. Fakat hepsini de Allahü teâlâ yaratmaktadır. Nefsimizden geleni, Rabbimiz de irade ederse yaratır. Ancak, Allahü teâlâ, bilhassa iyi kimselere acır, o iyi kimsenin nefsi istediği hâlde Allahü teâlâ irade etmez, istemez ve o iş olmaz. O da, (Şu veya bu mâni oldu! Ben bunu istiyordum, istediğim olmadı!) der. Hâlbuki Allahü teâlâ onu sevdiği için bunu yaratmadı.
 
Bir âyet-i kerime meali şöyledir: (Siz çoğu şeyi hayırlı, faydalı zannedersiniz, hâlbuki o size zarardır, Rabbiniz size merhamet eder ve o zararlı şeye sizi kavuşturmaz.

Çoğu şeye de, zararlıdır dersiniz, kaçarsınız, onlar sizin için iyidir, faydalıdır. Rabbiniz de onları size nasip eder.) 

Vehbi Tülek.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
Sayfa: 1 ... 8 9 [10]