www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ

FANİDUNYA NET TARİH, KÜLTÜR, SANAT, EDEBİYAT => SERBEST KÜRSÜ => Serbest Kürsü => Konuyu başlatan: melek - Ağustos 25, 2017, 07:52:59 ÖÖ

Başlık: Şahidimiz Kim ve Ne?
Gönderen: melek - Ağustos 25, 2017, 07:52:59 ÖÖ
Şahidimiz Kim ve Ne?

Günümüz dünyasında bilgisizlikten daha çok bilgi kirliliğin mevcut olduğu her geçen gün gözümüze daha fazla batıyor. Herkesin bilgi edinme araçlarına ulaşma kolaylığından kaynaklanan bu sıkıntı, belki tank durdururken işe yarıyor olabilir ama söz konusu din olunca fitneye sebep oluyor. Çünkü tank durdurulmasın diye internet veya televizyonlarda yanlış yönlendirmelere şahit olmuyoruz. Ama mevzu bahis olan şey İslam olunca bütün haçlısı, orak ve çekiççisi birleşerek İslam’a hücum ediyor. Doğru ve sahih bir kaynaktan bu dinin öğrenilmemesi için bütün medya organları kullanılıyor. Son darbe olaylarından sonra laikliğin pompalanıyor olması, cemaat mefhumunun aşınması, hizmet deyince insanların ürkmesi İslam’ın gördüğü zararın sadece bir kısmıdır. Artık her Müslümanın potansiyel bir terörist ve darbeci, çıkarları için her şeyi yapmayı göze alan, kara para aklamak için insanları kullanıyor gözükmesi bile verilen zararın anlaşılması için yeterlidir.

DEVE KUŞU MİSALİ

Bu kadar yanlış yönlendirmelere rağmen halkımız dinimizin esaslarını ilgilendiren konularda doğru bir telakkiye sahiptir. Sokakları gezdiğimizde mikrofonu kime uzatırsak uzatalım eğer Müslümansa, namazın farz ve iyi olduğunu, faizin haram ve kötü olduğunu, başkasının mahreminde gözü olanın gözünün çıkarılmasının gerektiğini söyleyecektir. Hatta rasyonalitenin getirdiği telkinlerle beraber ayrıca oruç tutmanın insana sağlık kattığını, abdest almanın tansiyonu ayarladığını, gece namazının insanı gençleştirdiğini bile söyleyecektir. Peki, farzlar ve haramlar biliniyor olduğu halde ezanlara icabet edilmemesi sizce neden? Neden ülkenin kıtlık zamanlarındaki su ve ekmek kuyrukları yerini kredi kuyruklarına bıraktı? Neden şehirlerimizde camiden daha fazla içki satılan büfe var? Neden helal para kazananların bile helal gıda yiyemedikleri bir toplum haline geldik? Çünkü nefis kontrol mekanizmamızı yitirdik. Nefis deve kuşu misalidir. ‘’ Yük taşı’’ desen kanatlarını gösterip ‘’ben kuşum der’’, ‘’Hadi uç’’ desen ayak tabanlarını gösterip ‘’Ben deveyim’’ der. Kısacası nefis terbiye edilmediği sürece işlediği her günaha bir sabun bulacaktır. Ben bu evi kredi ile aldım ama çocuklara bir şey bırakmak lazım diyecektir. Namaz kılmıyorum ama çalışmakta ibadettir diyecektir. Bir erkekle/kızla flört ediyorum ama ben ciddiyim evleneceğim diyecektir. Nefis günahlarla kirlenmeden önce temizlik malzemesini hazırlayan bir mekanizmadır.

GELECEĞİ GÖRMEK

Peki, ne yapmalı?

Size bir cemaate üye olun demeyeceğim, bir şeyhe intisap edin demeyeceğim, salih arkadaşlardan ayrılmayın demeyeceğim. Evet, bunların hepsi mübarek ve güzel işlerdir ama önce yapmamız gereken bir şey var. Hepsinden önce. Bunlardan önce. O da geleceği görmek. Şimdi okuyacağınız satırları bir film şeridi gibi okuyun, hayal edin ama iman şeridi gibi hayatınıza uygulayın.

Ashâb-ı Kirâm’ın önde gelenlerinden Sa’d b. EbiVakkas radıyallahu anh şöyle anlatıyor:

Uhud Savaşı’nın başlamasından hemen önce Abdullah yanıma gelerek bana şöyle dedi:

Gel, bir köşeye gidelim de Allah’a dua edelim. Sen benim duama “âmin” de, ben de senin duana “âmin” diyeyim.

Ben “Olur.” deyince bir kayanın ardına gittik. Sonra ben dua etmeye başladım: “Allah’ım! Savaş sırasında karşıma güçlü kuvvetli bir düşman çıkar. Ben onu öldüreyim ve üzerindeki kıymetli eşyaları ganimet olarak alayım.”

Ben duamı bitirince Abdullah “Âmin” dedi ve kendi duasına başladı:

“Ya Rabbi! Savaş meydanında karşıma güçlü, kuvvetli bir düşman çıkar. Ben onunla çarpışayım. O beni öldürsün. Burnumu ve kulaklarımı kessin. Yarın Senin huzuruna çıktığımda, Sen bana: ‘Ey kulum, burnun ve kulakların nerede, burnun ve kulakların neden kesildi?’dediğinde, ben ‘Senin ve Rasûlünün rızası için kesildi.’ diyeyim.”[ Vâkıdî, Meğâzî,I, 291; İbn Sa’d, et-Tabakât, III, 90; Hâkim,el-Müstedrek, III,220.]

Abdullah’ın duası bittiğinde, söz verdiğim için “Âmin” demek zorunda kaldım.”[ İbn Esîr, Üsdü’l-ğâbe, III, 195; İbn Abdülber, el-İstî’âb, III, 879.]
Nihayet savaş başladı. İki taraf kıyasıya savaşıyor, tam bir can pazarı yaşanıyordu. Abdullah, düşman saflarının ortasına dalmış cihad ediyor, ölüme meydan okuyordu. Savaşın iyice kızıştığı bir sırada elindeki kılıcı kırılıverdi. Kılıcı olmadan nasıl savaşabilirdi? Hemen Allah Rasûlünün yanına gitti. Efendimiz, Abdullah’a bir hurma dalı vererek bununla savaşmasını emretti. Abdullah, hurma dalını eline aldığında dalın keskin bir kılıca dönüştüğünü hayranlıkla seyretti. Yeniden savaş meydanına döndüğünde elinde mucizevî bir kılıç tutuyordu. [ İbn Abdülber, el-İstî’âb, III, 879; İbn Hacer, el-İsâbe, VI, 59; İbn Esîr, Üsdü’l-ğâbe, III, 196.]

Uhud Savaşı Müslümanlar için oldukça sıkıntılı geçti. Bir ara tamamen dağılan İslâm ordusu, ölmeyi yaşamaya tercih etmiş mukaddes mücahidler sayesinde toparlanarak müşriklere kesin bir zafer kazanma fırsatı vermedi. Düşman savaş meydanını terk ettiğinde Sa’d b. Ebî Vakkas, Abdullah b. Cahş’ın paramparça edilen vücudu ile karşılaştı. Abdullah, Ebû’l-Hakem b. Ahnes b. Şerik tarafından şehid edilmiş [Vâkıdî, Meğâzî, I, 300; İbn Sa’d, et-Tabakât, III, 91; Hâkim, el-Müstedrek, III, 220; İbn Esîr, Üsdü’l-ğâbe, III,196.], burnu ve kulakları kesilmişti. Etrafa baktığında bir ağacın dalına asılan bir ipin ucundaki burnu ve kulakları gördü. Müşrikler Nahle Seriyyesi’nin kahraman komutanının vücudunu, parmaklarını, burnunu ve kulaklarını doğrayarak intikam almışlardı. Abdullah’ın duası kabul olmuş, Allah yolunda şehid olmuştu.[ Vâkıdî,Meğâzî,I, 291; Zehebî,A’lâmu’n-nübelâ, I, 112; İbn Abdülber, el-İstî’âb, III, 878; Nevevî, Tehzîbu’l-esmâ, I, 263.] Sa’d bu hadiseyi anlatırken, “Abdullah b. Cahş’ın duası, benim duamdan daha hayırlıydı.” derdi.[ İbn Esîr, Üsdü’l-ğâbe, III, 195; Beğâvî, Mu’cemu’s-sahâbe, III, 525; Heysemî, Mecmau’z-zevâid,IX,301.]

Kendinize geldiyseniz kaldığımız yerden devam edelim. Ölümünü, nasıl öleceğini, kim tarafından ölmek istediğini planlayan şu adamı, adam gibi adamı görüyor muyuz? Bitmedi, öldükten sonra Allah’a vereceği hesabı dünyada yapan şu adamı, adam gibi adamı görüyor muyuz? Perdelerin gözünden kalktığı kendini mahşer meydanında hesap verirken, soruları ve cevaplarını tasarlayan şu adamı, adam gibi adamı görüyor muyuz?

Böyle iman etmiş birinin odada tek başına olunan bir zamanda internetten haram bir şeye bakma ihtimalini konuşalım mı? Sonunu düşünen bu kahramanın yalan konuşma ihtimali üzerinde duralım mı mesela. Ölmeden kendini öldürmüş, hesaba çekilmeden kendini hesaba çeken bu mücahidin Allah için yapabileceklerinin sınırı da konuşalım isterseniz.

O yüzden sonunu düşünen kahraman olur. Sonunu düşünen elindeki kumandaya ve bilgisayar faresine hâkim olur. Sonunu düşünen başında işe koyulur.

Sonunu düşünen ahirete giderken yanında ona iyi şahitlik yapacak organlar götürür. Müzik dinlememiş bir kulak, gıybet yapmamış bir dil, infakta bulunmuş bir el, cami yollarında aşınmış ayaklar, tebessüm eden bir ağız, kin ve nefretten arınmış bir kalp v.s.

Şimdi mahşer meydanında olduğunuzu düşünün
Soruları biliyorsunuz, cevapları da.

Fatih Sultan Semiz