Gönderen Konu: Siyonist-Haçlı İttifakı Güçten Anlar  (Okunma sayısı 104 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Siyonist-Haçlı İttifakı Güçten Anlar
« : Mayıs 10, 2021, 06:56:20 ÖÖ »
Siyonist-Haçlı İttifakı Güçten Anlar

Müslümanlar, son iki yüz elli yıldır batıl karşısında mağlubiyet psikolojisine esir olduğundan ve fetret dönemi yaşadığından ne kendisine verilen emanete, ne kendisine verilen değeri anlayacak kapasitede ve anlayışa sahip değildir. Eğer zerre kadar bunun farkında olsalar, Kur’an-ı Kerim’de kendilerine verilen değeri görür ve gece gündüz zulme dur demek için çalışırlardı.

Kur’an-ı Kerim’de, Muhammed ümmeti hakkında şöyle buyrulmaktadır: “(Ey Muhammed ümmeti)! Siz beşeriyet için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, fenalıktan alıkoyarsınız ve Allah’a imanınızda devam edersiniz…” (Al-i İmran, 110). Bu ayet-i kerimede iki önemli vurgu bulunmaktadır. Birincisi, Muhammed ümmetinin beşeriyet için meydana çıkartılmış en hayırlı, en şerefli ümmet olduğudur. İkincisi ise, Müslümanların, iyiliği emredip kötülükten alıkoyma yani yeryüzünde adaleti tesis etmekle görevli olduğudur. Elbette ancak böyle şerefli bir topluluk, yeryüzünde adaleti tesis ile yeryüzünde fitneyi yok edip, Allah’ın (C.C.) nizamını ve adaleti dünyanın tamamına yayma gibi yüce bir görevi icra edebilir. Bu misyon asırlarca gerçek Müslümanlar tarafından bi-hakkın icra edilmiştir. Son olarak Devlet-i Âliyye-i Osmâniyye tam altı asır İ’lây-ı Kelimetullah için çalışmış, dünya Müslümanlarının hamisi olarak haksızlıklara karşı kâfirlerle cihat etmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de Siyonist (Yahudi) ve Haçlılar (Hıristiyan) içinse şöyle buyrulmaktadır: “Yahudiler, Uzeyr Allah’ın oğludur dediler, Hıristiyanlar da Mesih Allah’ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini), önceden kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl sapıyorlar!” (Tevbe, 30); “Gerek ehl-i kitaptan, gerek müşriklerden olan kâfirler, hem de devamlı kalmak üzere cehennem ateşindedirler. Onlar bütün yaratıkların en şerlisidirler” (Beyyine, 6); “Allah onları kahretsin, nasıl da sapıyorlar” (Tevbe, 30).

Allah-u Teâlâ, bir taraftan Muhammed ümmetine, “insanlık için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmet” olma vasfıyla adaleti tesis etme görevini verirken, Yahudi ve Hıristiyan kâfirlerini ise “yaratıkların en şerrisi” olarak tanımlamakta ve “beddua” etmektedir.

Kur’an-ı Kerim’de yüzyıllar öncesinden Siyonist ve Haçlı ittifakına dikkat çekilmekte ve “Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin dostlarıdır. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez” (Maide, 51) denilmektedir. İslamiyet’in doğuşundan önce Kudüs için birbirleriyle boğuşan, bu uğurda katliamlar yapan Yahudi ve Hıristiyanlar, bugün birlikte Müslümanlara zulmetmektedir. Hıristiyan ABD, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın korumasındaki küçücük Yahudi devleti İsrail, Filistin’in yerlisi Müslüman halka zulmetmekte ve bu ayet tecelli etmektedir. Ayetin devamında Müslüman’ın gerçek dostunun kim olduğuna işaret edilmekte ve şöyle buyrulmaktadır: “Sizin veliniz Allah ve Resulüdür. Bir de inanarak namaz kılan, zekât veren ve emre uyanlar.” (Maide, 55).

Dünyanın herhangi bir yerindeki zulme dur demek, iyiliği emredip kötülükten men etmek kısacası Allah-u Teâlâ’nın nizamını ve adaleti dünyanın tamamına yaymak üzerimize farzdır, vazifedir.

Allah-u Teâlâ “(Ey Resulüm!) Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor” (İbrahim, 42) buyurmaktadır. Allah-u Teâlâ istese kötülükleri engeller, zira aciz insanın canı O’nun elindedir ancak zâlimlere mühlet vermekte ve kötülüklerin cezasını ahiret gününe ertelemektedir. Yaşadığımız dünyada kötülüklere dur deme misyonunu Muhammed ümmetine yüklemektedir.

Yeryüzünde Allah’ın (C.C.) hükümranlığını tanımayan Yahudi ve Hıristiyanlara İslam’ın hükümlerine boyun eğdirmeye yönelik Kur’an-ı Kerim’deki, “O kendilerine kitap verilenlerden (Yahudi ve Hıristiyan), Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah’ın ve Peygamberin haram ettiği şeyi haram tanımayan ve hak dinini (İslâm’ı) din edinmeyen kimselerle; onlar hor ve küçülmüş oldukları halde kendi elleriyle (boyun eğerek) cizye verinceye kadar savaşın” (Tevbe, 29) ayeti sadece Müslümanlar arasında değil, yeryüzünün tümünde Allah’ın hükümlerinin uygulanması gerektiğini belirtir.

Allah-u Teâlâ, bütün zulüm ve gözyaşlarının Müslümanların eliyle düzeltilmesini emrettiği başka bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır:

“Onlarla savaşın ki, Allah sizin elinizle onları cezalandırsın, onları rüsvay etsin; onlara karşı size yardım ve zafer nasip etsin ve (baskı ve zulüm altındaki) mü’min toplulukların gönüllerini ferahlatsın.” (Tevbe, 14)

Müslümanlar, yeryüzünde zulmün kaybolup adaletin ve Allah’ın nizamının hâkim kılınması için uğraştığı zaman, zaferin geleceği İsra Suresi’nin 81’inci ayetinde şöyle müjdelenmektedir:

 “Yine deki ki: Hak geldi, bâtıl zâil oldu! Şüphesiz ki bâtıl, yok olmaya mahkûmdur.”

Yeryüzünde zulme dur denilirken pasif olunmaması, ABD ve İsrail gibi gözü dönmüşlere karşı onurlu ve güçlü olunmasını emreden Kur’an-ı Kerim, “Onlar sizde sertlik ve üstün gayret görsünler. Bilin ki, Allah (kötülükten ve adaletsizlikten) sakınıp korunanlarla beraberdir” (Tevbe, 123) ayetiyle acizlikten kurtulmamız için uyarmaktadır.

Kâfirlerin ancak güçten anlayacağı da şu ayetlerde açıkça beyan edilmektedir: “Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihat et, onlara güç göster. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir.” (Tevbe, 73; Tahrim, 9)

Zalimler ancak cihat ve güçten anlar!

Siyami Akyel.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49