Gönderen Konu: KİMLERE YANDAŞ OLABİLİRİZ  (Okunma sayısı 255 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
KİMLERE YANDAŞ OLABİLİRİZ
« : Ekim 25, 2019, 09:33:15 ÖS »
KİMLERE YANDAŞ OLABİLİRİZ

Yüce Rabbimiz yeryüzünde insan onuruna yakışır ve mutlu bir hayatın gerçekleşmesi için kişisel ve toplumsal ilişkilerle ilgili şu önemli ikazda bulunmaktadır:

“Sakın zalimlere eğilim, yakınlık göstermeyiniz. Yoksa cehennem ateşi yakalar sizi; Allah’tan başka bir dostunuz, bir dayanağınız yoktur. O zaman O’nun yardımını göremezsiniz.” (Hud, 113)

Bu âyet-i celîlenin gereğini yerine getirmek için yani zalimlere meyletmememiz için öncelikle zulmün ne olduğunu ve zalimin de kimler olduğunu kavramamız gerekir. Zulüm adalet kavramının zıddıdır.

“ADÂLET: Her şeyi yerli yerine koymak demektir. Zulmün zıddıdır. Her hakkın başı, Allah hakkı olduğundan ona ortak koşmamak, tevhide iman etmek esastır. Bundan sonra ilâhi ölçülere göre her şeyin hakkını vermek adalettir.” (Ali Fikri Yavuz Meali, Nahl suresi 90. Âyet açıklaması)

Evet ilâhî ölçülere göre her şeyin hakkını vermek, Rabbanî kriter ve hükümlere göre yaşamak adil olmak; ilâhî düsturları hiçe sayarcasına hayat sürmekte zalim olmak demektir. Mü’min böyle olamayacağı gibi böyle olanlara da tepkisiz kalamaz.

Seyyid Kutup merhum bu ilâhî ikazla ilgili şu yorumu yapar:

“Zalimlere dayanmayın, güvenmeyin. Yeryüzünde güç kaynaklarını ellerinde bulunduran, ellerindeki bu kuvvetle kulları Allah’ın dışında birtakım yaratıklara kulluk yapmaya zorlayan tağutlara, zorba zalimlere dayanmayın. Onlara dayanıp güvenmeyin. Çünkü sizin onlara güvenip dayanmanız, onların işlediği bu büyük kötülüğü onayladığınız anlamına gelir. Bu, onların işlediği büyük kötülüğün günahına ortak olmanız demektir.” (Seyyid Kutup, Fi Zılal’il Kur’an, c.VI, s.161)

Bu nedenle “İnsanlığın durumu, içinde bulunulan çağ, bölge ve ülke şartları nice umut kırıcı olursa olsun, insan, yanlışın ve yalanın, çirkinin ve kötünün, adaletsizliğin ve haksızlığın, zorbalığın,  sömürünün karşısında olmalıdır. İnsanoğlu, insan olmak hasebiyle, toplumu ve insanlığı ilgilendiren konularda bir tavır takınma, bir durum alma ve bir jest belirleme zorundadır. Bunun ölçüsünü, büyük peygamber vermiştir. ‘Bir kötülük gördüğün zaman elinle düzelt. Gücün yetmezse, dilinle kına. Ona da gücün yetmezse, kalbinle ona düşman ol. Ki bu, inanmanın en zayıf derecesidir.’

İnsan, kötülüğü, bizzat düzeltmeye çalışmakla, en büyük riskle karşı karşıya kalacaktır. Dille düzeltme ya da kalben o kötülüğe ‘buğz’ , daha az risk taşıdığından, inanmanın en yüce derecesi, ‘fiilen’ görülen atılımda saklıdır. Cihat da, bu sebeple, insan için en yüksek manevi bir rütbe kabul edilmiştir. Geleneğimizde şehitlik ve gazilik olarak vasıflandırılmıştır bu rütbeler.

Akan suyun durgun suya üstünlüğü gibidir, düşünceyi teorik plandan çıkarıp ‘iş’te gösterme. Arının bal yapma isteği ya da içgüdüsü, o ‘bal’ ı yaptığı zaman bizim için bir anlam ifade eder.

‘Korku’ , daha çok baskıyı, daha çok haksızlığı daha fazla kötülüğü davet edicidir. Tedbirli olmak  ya da çılgın olmamak demek, hareketsizce, korkudan donup kalmak demek değildir. Şartları ve çevreyi kollaya kollaya, yoklaya yoklaya hedefe doğru ihtiyatla gitmek demektir, tedbirlilik. Hedeften, amaçtan vazgeçiren tedbir, tedbir değil, hüsran getiren, insanı mutlaka korktuğuna uğratan bir cesaretsizlik, kararsızlık ve görev kaçaklığıdır. 

İnsan olmak demek, en yüksek görevde olmak demektir. Meleklerden daha yüksek  bir görevde olmak demek. Görevden kaçmak, insan olmaktan kaçma denli düşürücü bir eylemdir.

Görev ağırdır. Ama o kadar da şereflidir.

Kim görevden kaçarsa, görev de ondan kaçacaktır. Asıl mahrumiyet ve kayıp, görev dolayısıyla insanın uğrayabileceği zararda değil, görevden kaçma, kopma ve uzaklaşma sebebiyle içine düşülecek ruh hali, vicdan azabı, şuuraltı karmaşası ve başa gelecek maddi ve manevi felaketlerdedir.

İyiye, doğruya ve güzele yandaş olmalıdır insan. Ruhça ve maddece ilerleme bu yandaşlıkta gizlidir. Bu yandaşlık, ileriliğin harareti ve alevidir, nuru ve meşalesidir. Gözlemde, hüküm vermede ne kadar yansız olmak gerekliyse, değer hükümlerine sahip olmakta ve gözlemlerden yararlanmakta, erdem sitesini inşada o kadar yanlı olmak gereklidir.

Kahramanlar, toplumu ışığa kavuşturacak idealin yanlılarıdır. Terörün militanlarından, fedailerinden daha çok, onlar, evrensel barışın militanlarıdır, fedaileridir. Anarşizmin ve terörizmin kökünü bu kahramanlar kurutabilirler. Yoksa çıkar esasına dayalı komünizm ve kapitalizm sistemleri ve bu sistemlerin görevlileri, adamları değil. Bu sistemler, terörün ve anarşinin besleyicileridir.

Zalimin mazlumu ezmesine müsaade etmeyecek ve razı olmayacak ruh, en soylu ruhtur. Bu ruhta olanların çoğalmasıyla zulmün cesareti kırılır. Tanrı’dan başkası önünde eğilmeyen bu soylu ruhların varlığı, kuvvetlilerin zayıfları ezmesine karşı, insanlığın tek sigortasıdır.

Ne mutludur olumlu yönde akıncı ruh taşıyan fetih ve diriliş insanı!

Ne mutludur hakka yandaşlık eden!

Ne mutlu, o insana ki, Allah’ın çizdiği yolda korkmadan, ürkmeden yürür!

Ne kadar uzaklaşılmış olursa olsun ilahi insanlık sitesini yeryüzünde yeniden gerçekleştirmek için, hayatını ortaya koyacak insana, ne mutlu!” (Sezai Karakoç, Fizik Ötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi III, Diriliş Yayınları)

Sözlerimizi Peygamber Efendimizin şu îkazıyla noktalayalım:

“Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülüğe engel olursunuz ve zalimin iki elini tutup onu hakka çevirir, doğruluğa zorlarsınız veya (bunu yapamazsanız) Allah, sizin iyilerinizin kalplerini de kötülerinkine benzetir ve daha önce İsrâiloğulları’na olduğu gibi size de lânet eder” (Ebû Dâvûd, “Melâhim”, 17).

Süleyman Önsay.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42