NEREYE KOŞUYORUZ?
Yüce Rabbimiz mü’minlerin yaşantılarının istikamet ve hedefini belirlerken şöyle buyurdu:
“Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!”
“..genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!” Bu ilâhî ferman, mü’minler için dünya yaşantısının bir koşu ve yarış olduğunu belirlemektedir.
Evet, “Hayat, bir koşu, bir yarıştır. Engelli koşu ya da sabotajlı yarış…
Değiştiren, fakat değişmeyen, ezelî ve ebedî yaratıcıya varma koşusunda en ileri noktaya kadar gitme bilinç ve iradesidir bu yarışın amacı. Tanrıyı, ruhun en derin noktasından bilme ve O’nun ahlâkıyla ahlâklanmadır. Niyetlerin, eylemlerin, hep, Allah’ın razı olacağı bir mayalanış kıvamına ermesidir bu koşuda amaç.
Tanrı korku ve sevgisini kalbe süreklice yerleştirme, bu aşk ve vecdle, eşya ve zaman çalkantılarının üstünden aşmadır.
İlâhî Siteyi gerçekleştirme misyonuyla, ruhu, olayların, değişimlerin üstünde tutma erliğidir.
Mutlak’ın mesajını ruhlara ve eşyanın nabzına geçirme diriliğidir…
Yarış, insanın kendini amaca adayışıdır. Amacı, hayatın anlamı yapmaktır koşu.
Ödül, koşunun, yarışın içindedir; koşunun ve yarışın kendisidir. İslamı benimsemiş insan, bir koşu, bir yarışla özdeş, durmaksızın ilerleyecek, (tam insan/insan-ı kâmil) olmaya doğru gidecektir.
Çağımızda çılgın batı insanı, şer yolunda koşmaktan yoruldu. İslâm insanının (hayr) yolunda koşusuna başlamasının tam zamanı…
Ah, bu koşu, bu yarış, ne tehlikeli, ne heyecanlıdır Rabbim!
İnsanın yalnız alnından değil bütün vücudundan ter boşanır.
Seyirciler tribününde ise, tarih boyu gelip geçmiş peygamberler, veliler var. Onların önünde koşmak. Ne zor, ne çetin, fakat ne kadar şerefli bir ödev.
Zor ve çetin koşu. Ama unutulmamalı ki, insan, bu zorluğun ve çetinliğin üstesinden gelmek için yaratıldı…” (2)
İşte bu mutluluğa giden yol ve koşunun adeta tam bitişiğinde aldatıcı ve saptırıcı bir başka yön ve yarış daha vardır ki bu “Tekasür” yani “Çoğaltma yarışı” dır.!
Tekasür suresinin birinci ayetinde “Çoğaltma yarışına kendinizi öyle kaptırdınız ki” buyurularak dikkatlere sunulan bu tehlike ve riskle ilgili şu yorumlar çok hayati bir önem ve değere sahptir. Birlikte izliyoruz:
“Çoğaltma yarışı” diye çevirdiğimiz 1. âyetteki “tekâsür” kelimesi, bu sûre bağlamında özellikle “yüksek bir amaç gütmeden, nedenine niçinine bakmadan mal, evlât, yardımcı ve hizmetçi gibi her devrin telakkisine göre çokluğuylaövünülenşeyleri büyük bir tutkuyla durmadan çoğaltma yarışına girişmek, manevî ve ahlâkî sorumluluğunu düşünmeden alabildiğine kazanma hırsına kendini kaptırmak” anlamına gelmektedir. Bu tutku bireysel olabileceği gibi toplumsal da olabilir.
Âyette “tekâsür” kavramı Câhiliye toplumunun zihniyet yapısını tanıtmakla birlikte daha genel olarak evrensel bir mesaj içermekte, genel bir tespit ve dolayısıyla uyarı anlamı da taşımaktadır.
Nitekim birkaç asırdır özellikle “gelişmiş” denilen ülke ve toplumlarda hakim zihniyet olan kapitalizmin esası da durmadan üretmek, tüketip tekrar üretmek, kârı ve serveti sınırsızca çoğaltmaktır. İşte bu dünya görüşü ve onun doğurduğu uygulamalar da bu “çoğaltma yarışı”nın çağdaşörneğidir. Ancak insanlığın manevî ve ahlâkî değerlerini, birikimlerini sistem dışı bırakan, hatta tahrip eden bu yarış, sonuçta ekonomik ve siyasî gücü, iletişim imkânlarını da kullanarak bireysel ilişkilerden uluslar arası ilişkilere kadar uzanan bir haksızlık ve adaletsizlik düzeni doğurmakta ve nihayet dünyayı “global” bir mutsuzluk alanı haline getirmektedir. (3)
Evet nereye koşuyoruz? Bu iki farklı yol ve yarışın son ve dönülmez durakları Mutaffifin suresinde şöyle gözlerimiz önüne serilmektedir:
16-Sonra onlar hiç şüphesiz o çılgınca yanan ateşe atılacaklardır.
17-Sonra: “İşte bu yalanlamakta olduğunuz şeydir” denir.
22-Muhakkak ki iyiler nimetler içindedirler.
23-Koltuklar üzerinde (etrafı) seyrederler.
24-Nimetlerin parıltısını yüzlerinde görürsün.
25- Onlara mühürlü halis bir şaraptan içirilir.
26- Onun sonu misktir. [Yani içildikten sonra ağızda misk kokusu bırakır.] İşte yarışanlar bunun için yarışsınlar.
“İşte yarışanlar bunun için yarışsınlar.” Bu hedeften sapmamak ve kopmamak için şu satırlarda ifadesini bulan gerçekleri hiçbir zaman göz ardı etmemek gerekiyor:
“Dünya mâdem fânîdir!
Hem mâdem ömür kısadır!
Hem mâdem gayet lüzumlu vazîfeler çoktur!
Hem mâdem hayât-ı ebediye burada kazanılacaktır!
Hem mâdem dünya sâhibsiz değil!
Hem mâdem şu misâfirhâne-i dünyanın gayet Hakîm ve Kerîm bir Müdebbiri (idârecisi) var!
Hem mâdem ne iyilik ne fenâlık, cezâsız (karşılıksız) kalmayacaktır!
Hem mâdem [Allah, kimseyi gücünün yetmeyeceği bir şeyle mükellef tutmaz] sırrınca teklîf-i mâlâyutâk (gücün yetmediği teklif) yoktur!
Hem mâdem zararsız yol, zararlı yola müreccahtır (tercîh edilir)!
Hem mâdem dünyevî dostlar ve rütbeler, kabir kapısına kadardır!
Elbette en bahtiyâr odur ki; dünya için âhiretini unutmasın, âhiretini dünyaya fedâ etmesin, hayât-ı ebediyesini hayât-ı dünyeviye için bozmasın,mâlâyâni (faydasız) şeylerle ömrünü telef etmesin; kendini misâfir telakki edip(kabûl edip) misâfirhâne sâhibinin emirlerine göre hareket etsin; selâmetle kabir kapısını açsın saâdet-i ebediyeye (Cennete) girsin!” (4)
---------------------------------------------------
1) Âli İmran Suresi,133
2) Sezai Karakoç, Makamda, s.17-20
3) Komisyon, Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, c.5, 678
4) Said Nursi, (Mektûbât, 16. Mektûb)
Süleyman Önsay.