Gönderen Konu: FITRAT - HZ. Peygamber'in Rehberliğinde insanın Yaradılışında Tevhidi Okumak  (Okunma sayısı 386 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

anadolu

  • Ziyaretçi
FITRAT - HZ. Peygamber'in Rehberliğinde insanın Yaradılışında Tevhidi Okumak

Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e (s.a.s.) kadar bütün peygamberlerin asli vazifesi; insanlığa tevhit mesajını iletmektir. Nitekim Rabbimizin Hz. Peygamber’e ve onun zatında insanlığa ulaştırdığı ilk emir de genelde varlık ve yaratılışın, özelde halife varlık olarak insanın, Allah’ın adıyla bir okuma ameliyesinden geçirilmesi yani varlığın yaratılış gayesine muvafık bir tarzda anlamlandırılabilmesidir. (Alak, 96/1.) İnsanoğlunun kendisinden başlayarak varlıklar üzerinde böyle bir okuma faaliyetini gerçekleştirebilmesi aynı zamanda kendisine verilen aklın bir gereği olarak onun zihin dünyasında yankılanan ve cevabını arayan “Ben kimim?”, “Nereden geldim?”, “Nereye gideceğim?” gibi kadim sorulara da doğru bir şekilde yanıt bulabilmesini sağlayacak ve insanın anlam arayışı hemen baştan sağlam bir zemine oturacaktır.

Kuşkusuz böyle bir okumada insanoğluna yön gösterecek olan rehber Hz. Peygamber’dir. Esasında insanı Kutlu Elçi’nin (s.a.s.) rehberliğiyle okumak; Allah Teâlâ’nın, âdemoğlunda var ettiği asli varlık yapısını keşfetmek ve insanoğlunun bünyesine doğuştan yerleştirilen özellikleri bizatihi kaynağından öğrenmek anlamına gelmektedir. Zaten Peygamberlerin gönderiliş amaçlarından biri de insanoğluna kâmil fıtratını, mükerrem yaratılışını hatırlatmak ve onu fıtratının muktezasını yerine getirmeye davet etmektir.

Fıtrat hadisi ekseninde Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sünnetinde insan

Kur’an’da “Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun…” (Rum, 30/30.) buyrulmaktadır.

Peygamber Efendimiz de fıtrat hadisi tesmiyesiyle şöhret bulan hadis-i şerifte, insanın üzerinde yaratılmış olduğu yapıya şu şekilde dikkat çekmiştir:

“Dünyaya gelen her insan fıtrat üzere doğar; sonra anne ve babası onu Yahudi, Hristiyan, Mecusi (farklı bir rivayete göre hatta müşrik) yapar.” (Buhari, Cenâiz, 79, 80, 93; Müslim, Kader, 22-25.) İslam âlimleri mezkûr ayet ve hadiste yer verilen “fıtrat” kavramına farklı anlamlar yüklemişlerdir. Fakat tercih edilen ve çoğunluk tarafından benimsenen görüşe göre fıtrat, insanoğlunun tevhit inancını kabule hazır, selim bir bünye ile yaratılmış olmasıdır.

Buna göre Allah Teâlâ, insanları öyle bir varlık yapısıyla yaratmış ve bu bünyeye öyle bir kıvam vermiştir ki şayet insanoğlu bu selim fıtrat üzerinde aklı ile baş başa kalabilse o mutlaka Rabbinin birliğini, bizzat kendisi ve âlemdeki diğer varlıklar üzerindeki engin ve eşsiz tasarrufunu idrak edecek, böylece O’nun vahdaniyetini ve rububiyyetini tanıyacaktır. Başka bir anlatımla insanoğlunun üzerinde yaratıldığı bu asli bünye, Allah’ı tanıyabilme yeteneğine ve imtihan edilebilme istidadına sahip bir yapıdadır ve aklıyla baş başa bırakılan insanın selim fıtratı, kendisini Yaratan’a işaret etmektedir.

Fıtrat tevhide şahittir

İnsanoğlunun fıtrat üzere yaratılması onun sadece aklı ve fikri ile kendi hâline bırakıldığında Allah’ın birliğine şahitlik edeceğini göstermektedir. Fıtrat hadisi de insanda bu inanma potansiyelinin verili olarak var edildiğini göstermektedir. Buna göre insan doğuştan bilkuvve olarak tevhit bilgisine ulaşabilecek fıtratta ve kıvamda yaratılmıştır.

Yaratılıştan insan yapısına yerleştirilen bu potansiyel, onun dilerse bilfiil olarak tevhit bilgisine erişebilme istidadıyla yaratıldığına delâlet etmektedir. Bu bize akledebilen, temyiz ve tefekkür gücüne sahip olan bütün insanların dışsal ve çevresel faktörlerden arınarak düşünebildikleri takdirde tevhidi idrak edebilecek kabiliyette yaratıldığını ifade etmektedir. Sonuç olarak ortaya çıkmaktadır ki Allah Teâlâ, düşünme yeteneği olan bütün insanlara umumi bir tevhit anlayışı vermiştir. Zaten İslam düşünce geleneğinde revaç bulan “Hay b. Yakzân” metinlerinin temel amacı da bu hususun doğruluğunu ispatlamaktır. Dahası sadece İslam düşünce geleneğinde değil, Batı dünyasında kaleme alınan farklı metinlerde de insanın bu yönünün öne çıkarıldığına şahit olmak mümkündür. Mesela Rousseau (1712-1778) Emile adlı eserine şöyle başlamaktadır: “Her şey yaratıcının elinden çıktığında iyidir; insanoğlunun elinde bozulur.

İnsanoğlu hiçbir şeyi, hatta insanı bile doğanın yaptığı şekliyle istemez.” (Jean Jacques Rousseau, Emile, s. 5.) Dolayısıyla her insanın kendi varlık yapısından hareketle tevhit hakikatini idrak edebilmesi mümkündür. Zira kendi öz yapısını tanıyan kişi, buradan hareketle kendisinin sahip bulunduğu işitme, görme gibi niteliklerin inceliklerinden haberdar olmadığının, aynı şekilde bünyesinde bozulan şeyleri düzeltme imkânının bulunmadığının, ne kadar bir süre yaşayacağını ve hangi mekânlarda bulunacağını bilemeyeceğinin farkına varır. Ayrıca kişi fizyolojik ve psikolojik yapısı için söz konusu olan ihtiyaçların ortaya çıkış zamanı ve şekliyle bunları gidermenin mahiyetini de tam manasıyla tespit edemez. Kendi öz yapısı karşısındaki konumunu idrak eden insan şunu bilir ki taşıdığı çeşitli zaaf ve ihtimallere rağmen bazı hususlara vakıf olan ve bazı sebepleri kavrayabilen kendisi gibi birinin varlık bulabilmesi, ancak kendi nefsini sarıp hiçbir şekilde aşamadığı bütün yaratılmışlık özelliklerinden münezzeh bulunan bir başka varlık sayesinde mümkün olabilir. Böylece insanoğlu, kendi mevcudiyetinin, acze düşmeyen bir Kâdir, cehle maruz kalmayan bir Âlim, yönetişinde alternatifi ve rakibi bulunmayan bir Cebbâr (iradesini her durumda yürüten) sayesinde gerçekleştiğinin şuuruna varır. Neticede fıtrat üzere olan insan sonsuz güç, kuvvet ve kerem sahibi bir Yaratıcısının bulunduğunu idrak ve itiraf eder.

Fıtratın dili

Fıtrat, hâl diliyle bize insanın özel bir varlık olduğunu, onun şerefli, onurlu ve değerli bir
yaratılışla dünyaya gönderildiğini ifade etmektedir.

Buna göre Allah, insanoğlunu Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberlere gönderdiği yegâne din olan İslam’ın (Âl-i İmran, 3/19.) değerleriyle uyumlu bir şekilde yaratmıştır.

Dolayısıyla insan, İslam dininin başta tevhit akidesi olmak üzere dinî, insani ve ahlaki ilkelerine muvafık ve bu ilkeleri kabule hazır olarak yaratılmıştır.

Fıtrat değişir mi?

Resul-i Ekrem’in insan fıtratının daha sonra değiştirilebileceğini vurgulaması ve kişinin anne babası tarafından Yahudi, Hristiyan, Mecusi hatta müşrik yapılabileceğini belirtmesiyle, fıtrat ayetinde zikredilen “Allah’ın yaratmasında değişme yoktur (lâ tebdîle li halkillâh)” şeklindeki ifade arasında ilk bakışta bir çelişki varmış gibi görünmektedir. Fakat gerçekte burada bir çelişkinin bulunması söz konusu değildir. Çünkü fıtrat; insanın akıl ve istidlal yoluyla kendi yaratılışını, âlemi ve âlemdeki yaratılmışları tefekkür ederek; doğru ve olumsuz tesirlerden arınmış bir akıl yürütme yöntemiyle uluhiyyet, rububiyyet ve vahdaniyyet şuuruna sahip olarak tevhide, marifetullaha ve ubudiyyete ulaşmaya müsait olarak yaratılmış olmasıdır. İnsanoğlu bu fıtratla yaratılmıştır ve insanlığın başlangıcından beri bu fıtratın varlığı her insan tarafından bilinmekte ve açığa vurulmaktadır. Hakikatte hiçbir insanın bu fıtratı inkâr etmesi de değiştirmesi de mümkün değildir. Ancak bu fıtrat uzun uğraş ve telkinlerle, türlü yöntem ve araçlarla perde arkasına itilebilir veya insan, fıtratının tersine bir durumda yaşamaya alışabilir ya da alıştırılabilir. Nitekim her akıl sahibi, fıtratının şehadetini doğru bir tasavvura ve bilinçli ikrara dönüştürememektedir. Çünkü talepte ve istidlalde yapılan hatalar, dünyevi menfaat, lezzet ve arzularla iştigal edilmesi gibi birtakım sebeplerle arız olan kusurlar Hakk’a ve hak dine ulaşmaya engel teşkil edebilmektedir. Bazen de bütün mucize ve delillerin şehadetiyle Hakk’ın varlığı ve hak din ortaya çıkmışken ve kendisinin Allah’ın dininden başka bir din üzere bulunduğu sabit olmuşken insanoğlu inat, gurur, kibir, ayıplanma korkusu, iktidar ve menfaat düşkünlüğü gibi saiklerle bulunduğu yanlış mecradan ayrılamaz ve bile bile o yanlış yolda yürümeye devam eder. İşte Hz. Peygamber de hakikatte olmasa da vakıada cereyan eden bu değişime işaret etmektedir. Fakat bu durum fıtratın vahdete şahit olduğu gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır. Nitekim İslam hakkındaki bütün menfi propagandalara, çevresel baskılara ve Müslümanların bazı olumsuz örnekliklerine rağmen tarihten günümüze kadar dünyanın her yerinde farklı devirlerde, her yaş aralığında ve azımsanamayacak sayıda insanın çoğu zaman kendi tefekkür ve tedebbürü ile hidayete kavuşmaya devam etmesi; bu anlamda dünyanın dört bir yanından hidayet muştularının gelmesi fıtratın değişmeyeceğini ve kıyamete kadar Yaratan’a şahitlik etme fonksiyonunu sürdüreceğini göstermektedir. Bu sebeple insandan beklenen şey aklını kullanarak fıtratının diline kulak vermesi; yaratılışına sadık kalarak fıtrat üzere yaşayıp fıtrat üzere ölmesidir. Daraldığı, bunaldığı, fıtratına muhalefet ihtimalinin belirdiği anlarda da fıtratı yaratana yönelerek, insana üzerinde yaratıldığı fıtratı hatırlatmak ve ona rehberlik etmek üzere gönderilen Son Elçi’nin diliyle varlığın sahibine dua etmesidir: “Allah’ım! Kendimi sana teslim ettim.

İşimi sana havale ettim. Azabından korkup sevabını umarak sırtımı sana dayadım. Sen’den (azabından) korunmanın ve güvende olmanın yegâne yolu, ancak sana (rahmetine) sığınmaktır. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin Nebi’ye inandım. Beni öldürürsen (bozulmamış) fıtrat üzere öldür. Bu sözleri son kelimelerim eyle!” (Buhari, Deavat, 6.)

Dr. Osman Nuri Demir.

 


* BENZER KONULAR

Rabbin Gazabını söndüren kulunu Rabbine Sevdiren Gönderen: türkiyem
[Bugün, 09:20:31 ÖÖ]


Her Kötülüğün Tek İlacı Gönderen: türkiyem
[Bugün, 09:05:08 ÖÖ]


Hepimizin Kaçınılmza Sonu Ölüm Gönderen: türkiyem
[Bugün, 08:58:13 ÖÖ]


Allahin Cennet Ehli İçin Hazırladığı Nimetler Gönderen: türkiyem
[Bugün, 08:54:31 ÖÖ]


Cehennem Ateşi Gönderen: türkiyem
[Bugün, 08:50:55 ÖÖ]


Kur'an ve Hadisler Çerçevesinde Din Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:34:28 ÖÖ]


Duanın Fazileti ve Vakti Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:16:55 ÖÖ]


Aile Reisi Olarak HZ. Muhammed Aleyisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:46:18 ÖÖ]


Lokman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:20:52 ÖÖ]


En Büyük Zikir Allah’ı Anmaktır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:36 ÖÖ]


2024 - Ammar Acarlıoğlu - İlahi Ninniler 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:32:56 ÖS]


İbrahim Sadri - Dil-i Yunus 320 Kbps + Wav Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:27:46 ÖS]


2024 - Hikmet Ayyıldızlı - İlahiler 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:14:11 ÖS]


İslam ve İnsan Hakları Gönderen: anadolu
[Dün, 08:37:24 ÖÖ]


İnsanlık Efendimiz'e (SAV) Şükran Borçludur Gönderen: anadolu
[Dün, 08:33:23 ÖÖ]


Kur'an ve İnsan Gönderen: anadolu
[Dün, 08:26:11 ÖÖ]


Mü’minler Ancak Kardeştirler Gönderen: anadolu
[Dün, 08:19:10 ÖÖ]


İslamda Tevekkül Ve Önemi Gönderen: anadolu
[Dün, 08:13:30 ÖÖ]


İtikadımızı ve Zihniyetimizi Gözden Geçirelim Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:49:11 ÖÖ]


Lüks ve İsraf Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:41:08 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41