* FANİ DUNYA FORUM HABERLER

Gönderen Konu: Öncelikli Meselemiz Ahlâklı İnsan Meselesi  (Okunma sayısı 1163 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 8759
Öncelikli Meselemiz Ahlâklı İnsan Meselesi
« : Mayıs 11, 2025, 08:38:58 ÖÖ »


Öncelikli Meselemiz Ahlâklı İnsan Meselesi

İmanımızı nefsimiz ve şeytanın hilelerine kaptırmadan muhafaza etmek en büyük hedefimiz olmalı. Bunu yapabilmek irademizi asıl irade sahibinin yolunda kullanmaktan geçiyor.

Malum olduğu üzere hepimiz bu dünyada misafiriz. Her gelen ömrünü tamamlıyor ve öte dünyaya göçüp gidiyor. Her ne kadar dünya hanında misafir de olsak Rabb’imiz yanlış yollara girmememiz için de bizlere içimizden elçiler göndermiş. Elbette ki, bu elçileri gönderen Rabb’imizin bizden istediği birtakım şeyler olmalı.

Nasıl ki bizler, ihsan ve iyilikte bulunduğumuz insanlardan teşekkür ve hürmet bekleriz; aynen bunun gibi bizi sayısız nimetleriyle donatan, zehirli bir böcekten bize bal yediren, kupkuru, akılsız, şuursuz bir topraktan tarif edemeyeceğimiz leziz nimetlerle bize iltifat eden, dünyayı bize bir ev, güneşi o evimize bir soba yapan, Ay’ı geceleyin bir lamba ve semayı da tavan yapan, çeşitli duygularla beynimizde bir üniversite kurup fakültelerimizi çalıştıran, her an içimize oksijen katıp havalandıran ve onu orada karbondioksit haline getiren, vücudumuzun ısısını temin eden, dünyamız gibi daha nice küreleri tesbih taneleri gibi feza boşluğunda kudret elinde çeviren Allah (cc), elbette hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı halde bu nimetlerine karşılık bizden birtakım teşekkürler isteyecektir. İşte bu teşekkürlerin adına “Allah’a kulluk” denmektedir.

Rabb’imiz yapacağımız bu kulluk ve teşekkürün mahiyetini, yolunu, yordamını sevgilisi ve elçisi Hz. Muhammed aleyhisselam vasıtasıyla bizlere ifade etmiştir. Allah Tela’ya ne kadar şükretsek azdır. Bize sunulan nimetlerin hesabını vereceğiz. Bu sebeple dünyadaki işlerimizi, ahirette attığımız her adımdan ve aldığımız her nefesten hesap verme şuuruyla yapmak ve burada yediğimiz nimetlerin orada burnumuzdan gelmemesi gayesine matuf olarak ayarlamamız gerekiyor. Kur’an-ı Kerim; ahiret hayatının esas olduğunu, dünya yüzünden ahireti kaybetmemenin en birinci vazife olduğunu ihtar ediyor. Bu yolu Allah Teala insana emretmiş, Peygamber’imiz ayetleri hayat tarzı olarak uygulamış, ashabı ve varisleri olan âlimler de bize yaşayarak tavsiye ile öbür aleme gitmişlerdir.

Cennette ebedî kalma duamızı Rabb’imiz kabul buyurmuş ve bizim için Cennet’i yaratmıştır. Ancak Allah, oraya layık edep ve hayâyı burada talim etmek gerektiğinden bizleri imtihana tâbi tutmuştur.

Altmış senelik bir hayat için gece-gündüz çalışıp gayret gösteren insanı, dünyevi imtihanlardan çok daha kolay olan bir imtihanı kazanmak için gayretten alıkoyan hangi geçerli ve mantıklı bir mazeret gösterilebilir? Geçerli bir mazeretimiz yok! Mazeret olarak dünya malını göstersek; zengin peygamber ve evliyalar da insandı. Ahiretini ihmal etmeyen zenginler saymakla bitmez. ‘Şeytan’ diyecek olursak; hür irademiz karşımıza çıkacaktır. Şeytan sadece bir davet edicidir. Kimseyi cebretmeye salahiyetli değildir. Zira şeytan:

“Bana ömür ver, kıyamete kadar kullarını sana ibadetten alıkoyayım” dediği zaman şu ilahî cevapla karşılaşıyor: “Benim gerçek kullarıma senin asla bir hakimiyetin olamayacaktır. Rabb’inin onları koruyucu olması yeter de artar!” (İsra, 17/61-65)

İster yozlaşma deyin ister dejenerasyon, ister dünyevileşme. Adını ne koyarsanız koyun “koruma barajları” açıldı. Önüne geleni sürüklüyor. Yalnız başımıza veremeyeceğimiz bir mücadele başladı.

Derdi, sancısı, iç sızısı olan, kemiyete değil, keyfiyete bakan insanların bir araya geleceği, birbirine sahip çıkacağı bir mücadele.

Müslümanlar sosyal medyayı kaybetti. Kıble ve camii merkezli hayat unutuldu/unutturuldu. Öncelikle devletin vermediği/veremediği hizmetleri vererek büyük bir boşluğu “Allah Rızası” için dolduran cemaatlerin de bozulması, millî eğitimin de bize ait olmayışı insanımızı çaresiz bıraktı.

Edeb-hayâ, sadelik, tabiilik, meşrû zemin, helal-haram, günah sevap hassasiyeti nerede kaldı?

Sarsılan “aile depremi” kimin umurunda! İnternetin yıktığı yuvaları, yaşarken öksüz bırakılan yavruları, meşrûiyet kazandırılmaya çalışılan haramları, “kaçamak”ları, Dine uyma değil de dini kendine uydurmaya çalışan müçtehidleri ne yapacağız?

Uzayıp giden şans oyunları kuyruklarındaki insanlar kimin! İç dünyamıza, zihnimize, melekelerimize uyuşturucu zerk edilmiş de haberimiz mi yok? Herkes memnun, herkes hayatını yaşıyor. Evlerde bile ayrı kamplar kurulmuş. Necip Fazıl yaşasaydı “Ahşap Konak” piyesindeki üç kata dört, belki de beşinci katı ilave ederdi. Hassasiyetlerimiz, duygusallıklarımız, şefkat-merhamet, sevgi-saygı dolu dünyamız gitmiş, “robotlar dünyası”nın mekanik hayatı ikame edilmiş sanki. İnsanlar, “kablolu bir hayat”ın parçası. Meflüç hale gelmiş bir yapıyı ayakta tutmaya çalışıyoruz.

Bütün bu yozlaşmaya iyi insanlar nasıl direnecek? Teslim olmadan, inandığını yaşayarak, çoluk-çocuğuna sahip çıkarak bu vartaları nasıl atlatacak? Elde kor taşımak bu olsa gerek. Ahlâk Allah’ın emri, peygamberinin kimliği olduğuna göre ahlâklı ecir kazanacak, ahlâksız da çok şey kaybedecektir. Öncelikli meselemiz de ahlâklı insan.

Müslüman şahsiyeti-kimliği-kişiliği yerleştirilmeden, vahiyle inşa edilmeden, Peygamberimizi hayata taşımadan kurtuluş yok! Mesele dönüp dolaşıp iradelerimizde düğümleniyor. Bu düğümü çözmek bize düşüyor. İnşallah iradelerimizin hakkını verip, bu dünya imtihanını başarıyla geçerek cenneti kazanacağız.

Yaşar Değirmenci.

İNTERNET RADYOMUZ 24 SAAT YAYINDADIR.
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap