* FANİ DUNYA FORUM HABERLER

Gönderen Konu: Gündem Belirleyen Ümmet Olalım Gündeme Uyan Değil Gündem Belirleyen Ümmet  (Okunma sayısı 46 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 8991


Gündem Belirleyen Ümmet Olalım Gündeme Uyan Değil Gündem Belirleyen Ümmet

Cemaatlar, vakıflar, dernekler (gönüllü müesseseler/kurumlar) ihtiyaçtır olmalıdır.Ancak geçmişteki “Allah Rızası” kaybedilmiş, menfaatler öne çıkmış; masum ve mahfuz sadece Peygamberler olduğu halde (hâşâ) kendi büyüğünü, mürşidini, idarecisini (Şeriat Ölçüsü kaybedildiği için) o “Peygamberlik Makamı”na konulur hâle gelmiş/getirilmişlerdir.

Bütün bu zümrelere düşen vazife bağlılık iddiasında oldukları ‘tarikat ve tasavvuf’ tariflerinden başlayarak o ilke ve prensipleri Şeriat’a dayandırarak hayatlarına yansıtmaktır.

Din tarifine ‘akıl sahipleri…’ diye başlar. Bu aklı, Şer’î Şerif’in akıl tanımına koyarak hareket etmezsek; bu, her insanda hatta hayvanda bulunan hesapçı akıldır. ‘Ne yaparsam kazanır ne yaparsam kaybederim’ mantığıyla çalışır. Bu ‘nefsin aklı’dır. Oysa insanda ikinci bir akıl var, o da ‘kalbin aklı’dır. Kalbin aklı, iman ile çalışmaya başlar. Bugün Müslüman olmayanlarda da akıl vardır ama o nefsin aklıdır.

Müslümanda ise hem nefsin aklı hem de kalbin aklı vardır. Bu akıl doğruyu, iyiliği, merhameti, cömertliği, diğerkâmlığı emredici akıldır. O yüzden müminin ameli; tasavvur etme, dinimizi yayma tarzı, mümin olmayana benzemez. O, kalbin aklına dayandığı için Allah’ın yaratma muradını kavramıştır. Allah Teala yokmuş gibi davranamaz. O yüzden aklı insanları aldatmaya, yalana, ikiyüzlülüğe değil; insanlara ikram etmeye, hizmete, hak ve hakikate, samimiyete çalışır. Toplum olarak, devlet olarak, millet ve ümmet olarak psikolojik bir hastalıktayız.  Bunun adı ‘kendini kaybetmek’tir. Kendimizi bulmamız gerekiyor. Peki, kendimizi bulmak nerede? Mümin olan için kullukta. Bizi tarif eden şey; bütün bu saydıklarımızın da kökü olan ve onlara hususiyet kazandıran Allah’a kulluktur. Ahlakımız kul ahlakı olmalıdır. Yani düşüncemiz de işimiz de duygumuz da Allah’ı unutmamak, O’nun ve Resulullah Efendimizin emirlerine ittibâ etmek olmalıdır.

Söyledikleriniz çerçevesinde dünyadaki yerimiz neresi? İçinde yaşayıp, nefes aldığımız, bir arada ekmeği, aşı, sevinci, kederi paylaştığımız mekânlar mı? Kulun dünyada belirli bir mekânı, bölgesi, coğrafyası yok. Bu yüzden ‘İslam âlemi’ kavramını belirli siyasi sınırlara hapsetmek çok yanlış. Rabbimiz Doğu’nun da Batı’nın da Rabbi. Bu bize büyük bir ufuk açısı kazandırmalı. Fakat kendi koyduğumuz sınırlar yüzünden imanı belirli yerlere sığıştırmaya çalışıyoruz. Oysa bütün âlem müminin vatanıdır.

Hicret sünnettir, bir hikmeti de budur. Her yerde Allah-u Teâlâ’ya secde edilir. Bu secde ve yeri; çok önemli bir hatırlatıcıdır. Dünyadaki gerçek yerimize kavuşmak istiyorsak önce dünyanın tamamının bize açık olduğunu bilmemiz gerekir. Bunu bilmek için de imanımıza yaslanmak, imanımıza dayanarak bilmek, kılmak ve olmak gerekir. Gönül dünyamızın sınırı olmaz! Masa başında çizilen Misakı Milli sınırlarını da kutsallaştırmamak gerekir.

Din/dil/tarih şuuru şarttır. Tarih; yaşayan zamandır, bugündür. Fakat biz tarihe hep olmuş bitmiş olaylar, ölmüş gitmiş adamlar, savaşlar, devletler yığını olarak bakıyoruz. Tarihte, aslında kendimize gelmemiz için iyi ve güzel kul olmayı esas almalıyız.

Tarih, Allah-u Teâlâ’nın insanlara verdiği nimetleri insanların nasıl istimal veya suistimal ettiklerini bize gösteren bir ibretler ve dersler mecmuudur. Böyle bakıldığında nebilerin, ariflerin, salihlerin olduğu kadar; mütekebbirlerin, zalimlerin, gafillerin de sahnesi olduğunu görürüz. Mesele, her şeyin olduğu gibi tarihin de anlamını, ibretini elde etmeye çalışmaktır.  Kendimiz olmadıkça, yani kulluğu hayatımızın her alanının merkezi yapmadıkça konuşulan, yazılan, çizilen şeyler hep havada kalıyor. Peki, kendimize gelebilecek miyiz?

Hayırlı insanlar, gayretler, halkalar hariç genelde bir gaflet, hatta Müslümanlarda dalalet hâkim. Doğru yolda olduğunu iddia edenler bile bakıyorsunuz ya Kur’an’dan ya sünnetten ya edepten, hürmetten, güzellikten, iyilikten uzak. Yaşanan güncel olaylar laboratuvar görevi yapıyor âdeta. İran-İsrail çatışmasından, Batı, ABD ve bunların emrindeki devletler; İslâm ülkeleri olarak bilinen devletçikler, Rusya, Çin devletlerinin yönüne bakın bir de içimizdeki Yahudileşen Batı uşaklarının tuttukları terör devletlerinin dost ve düşmanlarına bakın; bizdekilerin onlardan farkı yok! Bir savaş halinde bulunacakları yer Türk Düşmanlar’nın bulundukları yer olacaktır. ‘Biz farklıyız’ diyenler, imanlarının “cehalet imanı” oldukları gibi, dost ve düşman safları da “Dost ve düşmanınızı tanıyınız. Onları dost edinmeyiniz...” ayetinin hitap ettikleri g-üruh!

Kendimize gelmemiz için iyi ve güzel kul olmayı esas almalıyız. Dünyada da ahirette de bizim yüzümüzü ak çıkaracak budur. Hem İslam âleminde hem ülkemizde gönül ve zihin dünyalarımızda ciddi kırılma noktaları yaşandı, yaşanıyor. Söz ile öz, dava ile eylem arasındaki boşluk çok büyük. Bu boşluğu ancak kalbi, yani imanı canlandıran, onun hayatın merkezi olduğunu bize hayatlarıyla, kişilikleriyle hatırlatan arifler, adam gibi adamlar, mütefekkirler, gerçek müminler doldurabilir. Rehber arıyorsak Kur’an ve sünnete tam ittibâ eden, ahlakları bu olan insanlara bakmalıyız.

Sünnetin yaşanmasına ‘tasavvuf’ denir. Tarikat da Şeriatın güzel yaşanmasının yoludur. Kimi yalan dolandan, kimi geleneği devam ettirmek için, kimi meşhur olmak, kimi menfaat yolu olarak tasavvufu suistimal ediyor. Ama suistimal edenler var diye gerçek mutasavvıflar, arifler, yollar yoktur da denemez. Onlar varlar ve hâlâ birçok insanı hak yola sevk etmeye (hidayetlerine vesile olmaya) devam ediyorlar. Tabii ‘tek yol benim yolum’ da denilmez.

“Müslüman olarak “Sabreden ve şükredenlerin yeri Cennettir” âyetini de Tarikat/tasavvuf büyüklerinin ‘Allah için çalış, Allah için sabret’ tavsiyelerini hiç unutmam. Takdir, teşekkür beklemeden çalışalım. Karşılık, ecir Allah’tandır. Halkın takdiri dünya kadardır. Bugün vardır, yarın yoktur. Hakkın takdiri ise ebedîdir. Mevla bizi imandan, Resulüllah Efendimizin sünnetinden, Allah’ı ve Resulü sevip tam ittibâ edenlerin yolundan ayırmasın.

Âmin.

Yaşar Değirmenci.

İNTERNET RADYOMUZ FANİDUNYA FM 24 SAAT YAYINDADIR.

YENİ SİTE GİR,İŞİMİZ.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap