Gönderen Konu: Umudu hak Ediyor Muyuz  (Okunma sayısı 88 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Umudu hak Ediyor Muyuz
« : Ekim 19, 2020, 06:26:32 ÖÖ »
Umudu hak Ediyor Muyuz
   
İnsan, varlığını sınırlayıp da öte dünyayı unuttuğu gün, mutluluğun kapıları kapanmıştır artık. Bir serap ki, ümidini kendi öldürür ve yine kalbi mühürlenmişleri koşturur durur. Düşünce, her şeyi bir sona bağlamanın ıstırabı ile can çekişiyor. Söz, kendini tüketiyor; insanlar seccadelere kapanıp dua kanatlarını takınsınlar artık. Ümit, amelin kalbidir; ona can verir, her zerresine kan ulaştırır. Amel, muhasebeye mahkûm, bütün bir hayat faaliyetimizdir ve ümidi oluşturur, besler, büyütür.

İnsan oluşumuzun kaderi bu, umut kesilince hareket durur, insan tükenir, fosilleşir. Sürekli bir amel gayreti içinde olunmazsa, ümit de seraplaşır, aldatmaya başlar; artık kalp durmuştur. Ümit, her zaman ileriye dönüktür; irade, azim ve inanç varsa ümit de vardır. Tevekkül; yani karardan sonra o fütursuz atılışın inancı ümidi temellendirir. Ümidi, totoya, lotoya, piyangoya bağlamayın lütfen. Bu bekleyişinize dilediğiniz adı takabilirsiniz ama bırakın ümidin yakasını. Onu bayağılaştırmaya, sokaklara düşürmeye hakkınız yok.

Ümidi, kendi gerçeği ile “korkuyla ümit arasında olma” hemhal olmaya ne kadar ihtiyacımız vardır?  Hayatımız, gerçekleşen yahut kırılıp yiten umutlarımızın hikâyesidir. Gerçekleşmeyen ümitler, hak edilemeyenlerdir. Ümit etmeyi hak edebilmek, Allah adıyla başlayan yürüyüşün ilk ve en büyük adımıdır.

Ümitsizliğe gelince, onu tanımıyoruz; yeter ki hakkımız olmayana el atmayalım, umudumuzu çekelim. Hazreti Yakup “Ey oğullarım!” dedi, “Gidin Yusuf’u ve kardeşini arayın. Allah’ın yardımından ümit kesmeyin, doğrusu kâfirlerden başkası Allah’ın yardımından ümit kesmez.”

Mücadelenin başarısı, gafletten tam kurtulmaya bağlıdır. Kurtulmaya ve şuurlanmaya. Gaflet, insanın kendi kendine zulmetmesidir. Kendi kendine zulmeden, başkasının zulmünden nasıl ve ne hakla şikayet edecek? Sevgili Peygamberimiz zamanımızın imtihanlarını bilen bir Peygamberin ümmetiyiz. ‘Mal sevgisi’ne dikkat edin mal sevgisine! Bir derdimiz var orada. Dikkat edin. Bu ikazında da hikmet vardır.

Dünyaperest’ olmayı işaret buyurdu. Bu bir gizli tehlikedir, dikkat edelim. Putperestlik açıktı. Dünyaperestlik gizlidir; sızar, dolanır, hulul eder, nüfuz eder. ‘Vazife duygusunun kalkması’ afetine temas buyurdu. Dikkat edelim. Bütün gerçek sevgiler, Allah sevgisi ile hâsıl olur. Yalan sevgilere, ifratlara-tefritlere dikkat edelim. Miyar belli, ölçü muayyen. Tekneyi yüzdürecek olan su, teknenin içine girerse onu batırır! Madde budur işte! Nefsin meclubiyetleri budur işte! Tefrik zor değildir, zorlaştırılmıştır bizim işimiz. Zorlaştıran kendimiziz.

İslam Alemi, bugün varlık içinde yokluk çekiyor. Mazhariyet içinde mahrumiyeti yaşıyor. Sebep, hakikatin bütünlüğünü kavrayıp inşa-ihya zaruretlerini o şuurla halletme istikametinde yürünmesini engelleyen iç zaaflardır. Batı, çengellerini bu iç zaaflara takıyor.

Çengeller, kültüreldir, nefse hoş gelen cinstendir, cilalıdır, cevvaldir! Geçmişte zaman zaman yaşadığımız ve bedelini çok ağır ödediğimiz bir halin, en hususileşmiş şeklini yaşıyoruz bugün. Şu mübarek günlerin, uyanış idraklerine ve idrak uyanışlarına vesile olmasını gönülden kopup gelen yakarışlar halinde niyaz edelim. ‘Biz şuyuz, biz buyuz’ diyerek adeta övünme üslubuyla kafiyeli cümleleri tekrarlayıp durarak değil, içimizdekileri gözyaşlarımız gibi dökerek niyaz edelim! Peygamberimizin insanlar için en güzel örnek, seçilmiş bir elçi, âlemlere rahmet, olduğunu unutmayalım. İnsanlar için en güzel örnekti; ama hepsinden önce bir insandı. İnsan olduğu için diğer bütün insanların hallerinden ve dillerinden anladı; O’nun hali ve dili de diğer bütün insanlar tarafından anlaşılır oldu. Ümmetinin halini gördü, üzüntüsünden neredeyse kendini mahvedecek oldu.  O hiçbir zaman kendi isteğiyle gerçekleştirdiği ve yönlendirdiği olağanüstülüklere sahip olmadı. Bu sebeple kâfirlerin Müslümanlara karşı oyun ve tuzaklarından hep endişe etti. Müslümanların sıkıntıları, uğradıkları zahmetler kendisine ağır geldi ‘incindi ve üzüldü’. ‘Kitap nedir, iman nedir bilmezken’ elçi olarak seçilip Kur’an ile eğitildiği ve bu eğitimin bir parçası olarak da insanları gidecekleri yolları konusunda sıkıntı çekti; ‘Nasıl yaparım? Bunu kavmime nasıl söylerim?’ diyerek korku ve endişesini dile getirdi. Bu sebeple de ‘Ey korku endişe örtüsüne bürünen kalk ve uyar’ ayetine muhatap oldu. Risaletin sıkıntılı olduğu o ilk günlerinde:

‘Ya Rabbi! Kalbime güven verecek ve benden bu kederi giderecek yolu göster’ diye dua ederek, kalbinin yatıştırılmasını, iradesinin güçlendirilmesini, adımlarının sağlamlaştırılmasını istedi. Ama biz bir ‘nefs muhasebesi’ yapma yerine hayat tarzımıza dokundurtmuyoruz. Yaptıkların ‘günah mı sevap mı? Helal mı haram mı? Meşrû mu gayri meşru mu?’ sorularını sorup ‘sevap-helal-meşru’ cevapları vermiyor/veremiyoruz. Sonra da şikayetler devam ediyor. Hayat ‘günah sektörü’ haline gelmiş/getirilmiş.

Günahta ısrar, günah işlemekten daha büyük günahtır. Bu; günaha aldırmamanın bir sonucudur. Günaha aldırmamak ise; vicdanın kör, imanın pasif oluşunun bir göstergesidir.

Toplumsal değişmenin yasaları vardır. Şu âyet yaşadığımız, müşteki olduğumuz hale cevaptır. Düşünüp amel edelim. Korku ile ümit arasında ‘imtihan dünyası’nda olduğumuzu unutmadan…

“Bir toplumun bireyleri; kendi iç dünyalarını değiştirmedikçe Allah da o toplumun gidişatını değiştirmez.” (13 Ra’d 11)

Yaşar Değirmenci.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41