Gönderen Konu: RAMAZAN VE BAYRAMI UĞURLARKEN  (Okunma sayısı 249 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
RAMAZAN VE BAYRAMI UĞURLARKEN
« : Haziran 08, 2019, 03:23:28 ÖS »
RAMAZAN VE BAYRAMI UĞURLARKEN

Hayatın bütünlüğünü sadece İslam’ın bütünlüğü karşılar.

İslam fıtrat dinidir, itidal dinidir, hayatı bütünüyle ihata etme noktasında mükemmelleşen son dindir.

İnsancıklar, izah edemediğini inkâr ediyor; tepki aracı olarak kullandıklarını da putlaştırıyor. Başka bir manevi kaynağa bağlanmışsan yahut boşluktaysan işte o zaman kimlik problemi ortaya çıkar. Çünkü hayatı kuşatmayan bir çerçevede, bütün melekelerini en iyi biçimde kullansan bile, şahsiyet zaaflarından ve yetersizliklerinden kurtulamazsın.

Ramazan-ı Şerif ayımızı değerlendirme gayretimiz, bayramı idrak etmemiz, huzuru sükunu hayatımıza yansıtmamız, her hal ve şarta rağmen Mümin Kimliği’mizin icaplarını yerine getirmeye çalışmamız, şer güçleri tedirgin etmiş panikleştirmiştir.

Müslümanlık bilincimizi yenileyen, millet olma irademizi diri tutan; birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularımızı pekiştiren, rahmet ve bereket dolu müstesna günler olan Ramazan ayını, Ramazan Bayramını yaşadık. Yaşatıp hayatımızın her safhasına taşımamız gerekiyor.

Bayramlar, sevinçleri büyütme mevsimidir. Bu bayramda da sevinçleri dünya çapında büyütmeliyiz.

Önce kendi gönüllerimiz bir sevinç yumağı hâline gelmeli, sonra özellikle varlık sebebimiz olan annelerimizin, babalarımızın, aile büyüklerimizin, akrabalarımızın, konu komşularımızın gönüllerini şad etmeliyiz ve onların hayır dualarını almalıyız. Eşleri mesrur etmeliyiz. Evlerin canlı bayramları olan çocukları sevindirmeliyiz ve yılda bir defa gerçekleşen bu ibadetin coşkusuyla tanıştırmalıyız.

Gönüllerin ağır yükü olan küskünlükleri ortadan kaldırmalıyız. Selâmlaşarak, musafaha ederek, kucaklaşarak, ziyaretleşerek, ikramda bulunarak; bütün sokakların, bütün komşuların, bütün yurdumuzun, İslâm coğrafyasının ve bütün dünyanın gözlerine sevinç taşımalıyız. Bu süruru o güne tahsis etmekle kalmayıp, her zaman yaşamalı ve yaşatmalıyız. Evinde ve yatağında ziyaretçi bekleyen insanlarımızı hatırlamalıyız; öksüz ve yetimlerin, kimsesiz ve ihtiyaç sahiplerinin yüzlerinin gülmesine ve ümitlerinin yeşermesine vesile olmalıyız. Bizimle bayram sevincine katılamayan; hapishane ve hastane köşelerinde, düşkünler yurdunda bulunan vatandaşlarımızı ziyaret edip gönüllerini almalıyız.

İnsanlığın ortak barışının korunmasında önemli sorumluluğu olan, ancak yıllardır kendi dinî bayramlarını dahi sevinç ve mutlulukla kutlamaya hasret kalan; gözyaşı, şiddet, savaş, ekonomik sıkıntı ve yoksulluğun gölgesinde bayram yapmaktan kurtulamayan din kardeşlerimizi hatırlamalı ve onlar için dua etmeliyiz.

Peygamberimizin “İslam’ın, bütün mahlûkata şefkat, merhamet ve ihsan” prensibini unutmamalıyız.

Ramazan ve bayramın ruhunu yaşarsak yaşatırsak; bizi iyilerden kılar, bize iyilik getirir, iyiliği yeryüzünde hâkim kılmamızın vesilesi olur. 

“Ey iman edenler, Allah’ı unutmayın. Allah’ı unutursanız kendinizi unutursunuz. Allah’ı unutursanız, Allah da size kendinizi unutturur.” İlahi hitabı insanoğlu olarak unutuyoruz. Kendimizi, Rabbimizi, dostumuzu, kardeşimizi, yetimi, fakiri, mazlumu unutuyoruz. Her sene gelen Ramazan bize hatırlatmaya gelir. Bize kendimizi, Rabbimizi, yanı başımızda varlığının farkında olmadığımız kardeşimizi, annemizi, babamızı, komşumuzu, ailemizi, unuttuğumuz her şeyi bize hatırlatmaya gelir. Ramazan ve bayram bitince biz bitmeyelim. O ruhu, o güzellikleri taşıyalım/taşıtalım. O günlerin sadece sahur, iftar, teravih olmadığını, ibadet boyutuyla beraber, ahlak boyutunu, ders veren hususiyetini unutmayacağız. Dünyanın faniliğini, gücün servetin faniliğini hatırlattığını da. İyiliğin, güzelliğin, erdemin, faziletin, adaletin, ahlakın baki olduğunu da. Unuttuğumuz bütün değerleri ihya ettiğini de. Kalbini kırdığımız kardeşimizi, kaybettiğimiz kardeşlik rüzgârını getirir bize her sene. Örselenen kardeşliğimizi tamir etmeye gelir. Kırdığımız gönülleri yeniden yapmaya gelir. Kalp kırmanın Kâbe yıkma gibi olduğunu da, incinmeme/incitmeme hassasiyetini de unutmayacağız/unutturmayacağız. Milletimizi mümkün olduğu kadar Kur’an ile Peygamberimizin sahih sünneti ve hadisi şerifleriyle buluşturalım. Kendimizi Kur’an’ın önünde değil, Kur’an-ı önümüzde tutarak, asıl gayemizin insanlarımızı Kur’an’ın hakikatler dünyasıyla tanıştırmak olduğunu unutmayalım.

Farklı coğrafyalardan, farklı dillerden, farklı ırklardan, farklı renklerden ve farklı kültürlerden milyonlarca Müslümanın bu bayramda aynı sevinç etrafında halkalanması, merhamet kuraklığı çeken insanlığın merhameti yeniden kuşanması için büyük bir umut olan bu ay ve bayram, rahmet pınarı, dünyayı kana bulayan ve ateşe atan her türlü ayrımcılığın, ötekileştirmenin, insanlığın büyük çoğunluğunu açlığa mahkûm eden ve yoksullaştıran iradelerin, vahşet, zulüm ve haksızlıkların pekâlâ mağlup edilebileceğinin en güzel göstergesidir. Aynı hassasiyetin, milletin/ümmetin/insanlığın ortak paydası, tek ümit ışığının İslam’ın verdiği ruh ve heyecan yoğunluğunu Hacc ve Kurban Bayramında da göreceğiz. Silahların gölgesinde bayramı bayram gibi yaşayamayan kardeşlerimizin kurtuluşu için çaba harcayalım. Suriye ve Irak başta olmak üzere Filistin, Kudüs, Gazze, Mısır, Doğu Türkistan, Myanmar/Arakan ve dünyanın farklı yerlerinde kardeşlerimizin yaşadığı mazlumiyet ve mağduriyetlerin son bulması için Yüce Rabbimize dua ve niyaz edelim. Bütün  insanlığın ümidi olduğumuzu unutmayalım. Bayramı, insanlık adına yaşayalım. Bayramımız yeni bayramlar doğursun. Sevincimiz yeni sevinçlerin toprağı olsun. Huzurumuz nice huzursuzlukların çaresi; mutluluğumuz dünyanın dört bir yanındaki acılara teselliler sunsun.

Biz bugün, kulluğumuzu yenilediğimiz, geçmişin muhasebesini gerçekleştirdiğimiz günleri yaşıyoruz. Bize düşen Ramazan mektebinde öğrendiklerimizi bayram sonrasına da taşımaktır. Bu ayda kazandığımız güzel haslet ve yüksek değerleri bayram sonrasında da koruyup yaşamaya çalışmalıyız. Ramazan da kazandığımız güzel hasletleri hayatımıza yansıtmalıyız. Gönüllerin arasındaki tefrikayı, parçalanmışlığı, bölünmeyi bitirmeliyiz. Yaralı gönüllerin, bitap düşmüş yüreklerin tamirini görev bilmeliyiz. Bayramın sevincini en yakınlarımızdan başlayarak halka halka topluma taşımalıyız. Hayatın çilesini birlikte omuzladığımız eşlerimizi sevindirmeli, özellikle varlık sebebimiz olan anne ve babalarımızın gönlünü, rızasını ve hayır dualarını almalıyız. Aile Davasını unutmamalıyız. Mahzun, mağdur ve mazlum gönüllere sevinç, neşe ve muhabbet tattırmayı ihmal etmemeliyiz.

Kur’an ile şekillenen bir hayatı, Kur’an ile mana kazanan bir dünyayı, Kur’an ile istikrar bulan bir toplumu geleceğe taşımakla sorumluyuz. Bu sorumluluk bayramlarda bir daha tazelenir. Bayramlar bu şekilde bize tarih sahnesinde devamlılık kazandırır.

Bayramlar iman ve ibadetimizin yanı sıra ihsanımızı, ahlakımızı, erdem ve faziletlerimizi de biz Müslümanların gündemine taşır. Bencil, haris, müsrif, riyakâr, açgözlü, kibirli kişiliklerin dünya ve ahirette duçar kalacağı kayıpları hatırlatırcasına, bayramlar bizi kanaate, samimiyete, tevazua ve merhamete davet eder. Aile efradımıza, komşularımıza, dostlarımıza, arkadaşlarımıza, hatta bütün insanlığa yayar. Eğer İslami değilse, gittiğiniz ortama ve girdiğiniz topluma uymayınız. Gittiğiniz ortamı ve girdiğiniz toplumu kendi inançlarınıza uydurunuz. Kendi değerlerinize göre bir çevre oluşturmazsanız birileri sizin adınıza, sizin değerlerinize taban tabana zıt bir çevre oluşturuverecektir. Mütevazı olunuz fakat şahsiyetsiz olmayınız. Allah, kitabında mü’minleri tanımlarken “mü’minlere karşı zilletli, kâfirlere karşı izzetlidirler” buyuruyor. Rabbim bütün Müslümanlara İslam’ın izzetine, şerefine layık olmayı nasip eylesin. Nasip eylesin ki, kendimizden de, Batı’nın tasallutundan da kurtulalım.

Yaşar Değirmenci.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41