Gönderen Konu: Şahsiyetli Adam Yetiştirmemiz Şarttır  (Okunma sayısı 123 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Şahsiyetli Adam Yetiştirmemiz Şarttır
« : Haziran 11, 2021, 06:21:57 ÖÖ »
Şahsiyetli Adam Yetiştirmemiz Şarttır

Hayatımız, bir köşe kapmaca düzeni içinde geçiyor. İhtiyacınızı bu kirli-puslu hava içinde, bu havanın uygunsuz düşünce ve ölçülerine ram olarak bulamazsınız elbet. Yağmurlu-çamurlu bir havada şemsiyeli de olsanız, dikkat de etseniz, size çamur sıçrayabilir, üstünüz-başınız farkında olmadan kirlenebilir. Şöyle bir uzaklaşacaksın. ‘Sahne’nin dışına çıkacaksın. Hayatın gösterişsiz alayişsiz, reklamsız, propagandasız genişliğine doğru tabii adımlarla açılacaksın. Köşe kapmaca sahnesinde, ancak kendi ikliminin mahsulleri yetişir. Onları da kullanabilirsin ama dâvâna lâzım olanların asli ihtiyaçlarından bir tekini bile orada bulamazsın. Çatılar muallakta durmaz!

Bugün, Batı’nın düşünen kafaları da İslam’a bakmaktadır. Bir türlü çözülemeyen hatta çözülmek istenirken daha da çapraşık hal aldığı görülen bazı meseleler karşısında, herkes yeni bir bakış açısı aramaya koyulmuştur. Medeniyetler tarihi bir dönüm noktasına ulaşmıştır. Bir şeylerin yanlış olduğu, sezilmeye başlanmıştır.

Dâvâsı olan insanların imtihanları daha da zor ve muhtelif. Dünyevîleşmeden tutunuz; ‘Yahudileşme Temayülü’ne; fikirsiz-düşüncesiz aksiyondan tutunuz, ahde vefasızlığa; adam seçememekten, adam harcamaya kadar… Hangi noktadan hareket edilirse edilsin, şâyet “fikrî istikamet ve hasbîlik” hasletinden zerre kadar nasib varsa, en elverişsiz ve talihsiz şartlarda bile bazı doğrular görülebilir. O hasletten nasip almanın imkanlarından kendilerini mahrum edenler, görmek isteseler de göremezler. ‘Görmek istemeyene ışık ne yapsın?’ sözü ne kadar mânidardır. 

Âidiyet duygusuna sahip, ‘değişerek biz kalan. Biz kalarak değişen’ bir yapıya ne kadar muhtacız? Aşağılık kompleksine kapılmadan, taşıdığı milli ve mânevi değerleri bir kambur gibi değil, gururla ve şerefle taşıyarak ‘örnek insan’ olmanın gayreti içerisinde hareket eden bir toplumu ne zaman inşâ edeceğiz?

Doğru’ya, İyi’ye, Güzel’e ulaşmak için yapılacak fazilet mücadelesinin bugün düğümlendiği nokta ‘şahsiyetli adam yetiştirme’ meselesidir. Onun da ilk adımı ‘şahsiyetli/vefalı adam’ olabilmektir. Şahsiyetli-vefalı adam da kendi hayat tarzımızda yetişir. Bu düğüm çözülmeden diğer meselelere sıra gelmez. 

Her gün yaşadığımız olaylar hepimizi sürüklüyor.

Gündemi biz belirleyemiyoruz. Fikirler/düşünceler yok. Magazin, sosyal medya, internet teknolojisi, dijital istila, zihin ifsadı var. Kur”an-ı Kerim, hadis-i şerifler, siyer bu üçlü hep hayat tarzımızın ölçüsüdür. Âyetler bugün nazil olmuş gibi çeşitli meallerle/tefsirlerle okurum. Ama bir âyet ama bir sayfa… Anlamaya çalışarak, tefekkür ve tezekkür ederek. Okurken şu âyet dikkatimi çekti. İç ve dış dünyama ışık tuttu. Dindarı, muhafazakârı, liberali, vs. herkes -İslam’ı yaşasın yaşamasın- kendi değer ve ölçülerimize vurması gerekiyor. Nasıl mı? Buyurun düşünerek okuyalım:

“Onlara, Allah’ın indirdiğine uyun, dendiğinde:

Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız, derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!” Kur’ân-ı Kerim; bu ve buna benzer elliye yakın âyetinde kötülüğünden ve tahribinden yakındığı ecdatperestliği daha çok atalarının geleneklerini ilahlaştırmak, bu gelenekleri dokunulmaz ilan etmek, başka bir ifadeyle, ‘gelenek tabuculuğu’ olarak vermektedir. Bir şeye tâbi olma sebebi; eskilik, yenilik veya atalar yolu olup olmaması değil, Allah’ın emrine ve Hakk deliline uygun olmasıdır. Allah’ın emrine uyan ve yaptığını bilen atalara uyulur.

Aksine Hakk‘ın emrini tanımayan, ne yaptığını bilmeyenlere (atalar bile olsa) uyulmaz. Bu durum, eskilerde böyle olduğu gibi yenilerde de böyledir.

Kısaca hak ve iyilik ölçüsü, ne eski ve yeni, ne bilgisizlik ve istektir. Allah’ın emrine ve delile dayanan ilim gerçektir. Âyet gösteriyor ki, kısaca ve genişçe bir hak (doğru) delile dayanmayan yalnız başına taklid, din hakkında yasaklanmıştır. Belli bir bilgisizliğe, sapıklığa uyup taklid etmek aklen bâtıl olduğu gibi, şüpheli olan konuda da delilsiz taklid, din açısından uygun değildir.

Açıkça belli olmayan hususlarda delilsiz söz söylemek ve o yolda hareket etmek, bilmediği bir şeyi, Allah’a iftira olarak söylemek ve şeytana uyup bilgisizce hareket etmektir. Çoğu insan, şeytana, kendi vehimlerine kapılıp doğru yoldan sapmıştır. Artık onların ardından gelen nice nesiller de körü körüne onları taklid edip bâtıl yolda yürümüşlerdir. Bu insanlara gittikleri yolun yanlışlığı gösterilip hak yola dâvet edilseler, bir türlü körü körüne saplandıkları taklid bataklığından çıkamazlar. Gittikleri yolun yanlışlığı ispat edilse bile, onlar atalarının gittiği yolun doğru olduğuna inanır, bir türlü ondan ayrılmazlar.

“Üstâd böyle dedi, büyüğümüz böyle buyurdu. Onun dediği tartışılmaz itaat edilir. onun dediği doğrudur” diye ısrar ederler. Bilmezler ki hatadan salim olan yalnız Allah’tır. Yalnız Peygamberler masum ve mahfuzdurlar.

Ölçü kitap yani Kur’an ve sünnet yani Peygamberin yoludur. Güzel ahlâkı tamamlamak için gönderilmiş olan en mükemmel insan da Peygamberimizdir.

Peygamberler, onların vârisleri olan âlimler, bu sapık insanları yola getirmek için kendilerine nice deliller gösterirler, nice hikmetli konuşmalar yaparlar ama bunlar bir türlü anlamazlar. Kendi düşüncelerini, yetişme tarzının getirdiklerini doğru kabul edip dinin yerine koyarlar. Doğrunun ölçüsü, Resulüllah’ın sünneti ve onun talim ve terbiyesiyle sahabenin inanıp yaşadığıdır. Hakikatin yegâne ölçüsü olarak kendi grubunun, ya da kendi üstadının söylediklerini görmek, Resulüllah’ın verdiği o ölçüden uzaklaşmanın en belirleyici özelliğidir. Sapkınlıkların temelinde, yetişen nesillerin sahih İslami bilgiden mahrum bırakılması yatmaktadır. Eskilerin gelmiş oldukları noktada kalmak, bir adım dahi ileri gidememek, hatta onların vardığı fikri seviyeden daha geride kalmak, İslâm’ın ruhuna aykırıdır. Her nesil, kendi toplumunu daha ileriye götürmekle yükümlüdür. Salih ataları takip edip ilmen ve ahlâken ilerlemek lâzımdır. Ancak imandan ve ilimden yoksun ataların yolundan gidilmez. İşte Kur’ân-ı Kerim de bunu anlatıyor. Dini anlamada ve onu kendi dini kılmada aklını ve fikrini kullanmayanlar dini asla doğru anlayamazlar.

Yaşar Değirmenci.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49