Gönderen Konu: Bizi Ölçüsüz ve Dengesizlik Batırıyor  (Okunma sayısı 106 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Bizi Ölçüsüz ve Dengesizlik Batırıyor
« : Kasım 01, 2020, 08:48:16 ÖÖ »
Bizi Ölçüsüz ve Dengesizlik Batırıyor
   
Her şeyi kucaklayan bu hayat anlayışının vardığı netice, Kur’an-ı Kerim’in genellikle ikisini beraber kullandığı “İman ve salih amel (İnan ve iyi işler işle)” formülüdür. Uygulamasız, amelsiz, icraatsız (eylemsiz) sadece iman ikrârının fazla bir kıymeti yoktur. İslâm, her ikisi üzerinde ısrar eder.

Allah’a inanmadan iyi işler işlemek; toplumun yararı bakımından fena şeyleri yapmaya tercih edilse bile, rûhânî nokta-i nazardan iman olmadan yapılan iyi işler, ahrette insanı kurtuluşu getirmez. İman ve amel şarttır.

İslam’a göre dünya ve ahret birbirini tamamlayan iki ayrı merhaledir. İnsan hayatındaki bu iki aşamayı ilahî bir ahenge sokmak ve ince bir dengeye sahip kılmak, İslam şeriatının ana hedefidir. Kur’an-ı Kerim’de genellikle birlikte geçen “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin” emirlerinin birincisi rûhânî ve ahirete ait, ikincisi maddi ve dünyaya dönüktür. Her ikisi de vazgeçilmez iki ibadettir. İlk Halife Hz. Ebu Bekir’in ifadesiyle “zekatla namazın arasını ayıran, ‘Namaza evet, zekata hayır’ diyen kişiler, aynı şekilde cezaya lâyıktırlar, kendilerine harp edilmeye müstahaktırlar.” Peygamberimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyurur:

“Hayırlınız, ahireti için dünyasını, dünyası için ahiretini terk etmeyip her ikisini birlikte  yürüteninizdir. Zira dünya, ahirete ulaştırıcı bir vasıtadır. Sakın insanlara yük olmayınız!”

Her Müslümanın Allah ve Resulü’nün ölçülerine uyması gerekirken kendisi ölçü koyar hale geldi. Öyle ‘algı operasyonları’ yapıldı ki; dinin bütünlüğü parçalandı. Her türlü günahı işliyor, namazını da kılıyor. ‘O ayrı bu ayrı’ diyecek duruma düşüyor. Tabanı (alt yapısı) âyet, hadis, sünneti seniyye, siyer ile döşenmeyince kendi yetiştiği/yetiştirildiği cemaat veya camianın verdiklerini uyulması gereken ölçü olarak ele aldı. Ayet ve hadisin ölçülerine vurarak yaşama pratiğini gösteremedi. Bir de ‘keramet ve medih’ler düşüncesine akaidine yerleşti/yerleştirildi. Peygamber Efendimiz aleyhisselam:

“Hristiyanların İbn Meryem’i meth ediyoruz diye ilahlaştırdıkları gibi, beni övmekte aşırı gitmeyin. Şüphesiz ki ben, Allah’ın kuluyum. Benim hakkımda ‘Allah’ın kulu ve Resulü’ deyin, yeter.”

Ölçüsüzlük, ifrat ve tefrit (abartı ve ihmal) olarak yaygınlaştığı zaman itidal, ölçü olmaktan çıkar. Tabii ‘vasat (orta/model/örnek) ümmet’ ölçüsüne de uyulmaz. Bu durum, her şeyin karma karışık olması yani tam bir ölçüsüzlük demektir. Dinimizde şu önemli bir kâidedir. ‘Ölçülü olana ölçüsüz sevap, ölçüsüzlük yapana ölçülü azap vardır.’

İslâm’ın mukaddeslerine, (kutsallarına) koyduğu sınırlara, (kırmızı çizgilerine) sünneti seniyyenin şekillendirdiği uygulama biçimlerine her konuda büyük bir itina özel bir dikkat gösterilip ölçüsüzlüklerden/dengesizliklerden kaçınmak şarttır. Hercümerce (karmaşaya) sebep olmak vebaldir. Resulüllah Efendimiz aleyhisselam:

“Hidayet üzere olan bir millet, ancak cedel (tartışma) ile dalalete düşer.” Bu hadis-i şerifi bugüne taşıyan âlimler de ‘Allah bir kavme şer murad ederse, onlara cedel/tartışma kapısını açar ve onları amelden alıkoyar’ demişlerdir. 

Dinimizi; bir hayat nizamı olarak görmeyenler, boşluk bırakıp kendi paganlarını (yapay kutsallarını) koyarak hayatın dışına çekenler, ‘Peygambersiz bir din’ vicdanlara hapsedilen bir din anlayışına tâbi olurlar/oluyorlar. Allah’a kulluğu unutan başka imkan ve teknolojik pagana, zihin işgallerine kul/köle/esir oluyorlar.

Fikre/düşünceye/yoruma esas alınması gereken nasslar unutulur, ihmal edilir. Yorumlar esas hale getirilir. Her grup kendi düşüncesine uygun gördüklerini öne çıkarır. Âyet ve hadisler geri planda (gölgede) kalır. Bu yanlışlığa Kur’an-ı Kerim dikkat çekmiştir:

“Onlar Kur’an’ın hükümlerini kendilerine ve çıkarlarına uymayan yerleri almamak için çeşitli bahanelerle kabul edilecek ve edilmeyecek olanlar diye bölük bölük ettiler. Biz, kitabı işlerine geldiği gibi bölerek benimseyenlere yapmakta oldukları şeyin hesabını mutlaka soracağız.” (15 Hicr 90-93) 

“Ey iman edenler! Hepiniz birlikte, bütünüyle İslâm’a girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o size gerçekten apaçık düşmandır.” (2 Bakara 208)

Unutulmamalıdır ki: Bir dinin yaşanması, ona ait inanç, ahlak, ibadet ve muamelat esaslarına sahip çıkmakla mümkündür.  Dindarlık da dinde olanı yaşamaktır.

Dinî ölçülerden uzaklaşmanın sonu, nefsini ölçü haline getirmektir. Rabbim hıfzu himaye buyursun.

AmİN.

Yaşar Değirmenci.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42