Gönderen Konu: Dinimiz Hayat Tarzıdır  (Okunma sayısı 79 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 6884
Dinimiz Hayat Tarzıdır
« : Kasım 05, 2021, 08:44:19 ÖÖ »
Dinimiz Hayat Tarzıdır

Peygamberimizin izini sürelim. İslâm’ın yaşanarak tebliğ edilmesi, irşâdın en güzel şeklidir. Ashâb-ı kirâm, dünyanın en ücra köşelerine kadar iman sadâsını duyurmak ve insanları hidayete kavuşturmak için kendilerini İslâm’a adamışlardır.

Bugün aynı vecd ve heyecanla İslâm’ın güzelliklerini dünyaya sergilemek, en güzel bir tebliğ metodudur. Kalplerin, gönüllerin fethi, beldelerin fethinden önce gelir. Bu da Peygamberimiz ve ona tâbi olanlarla gerçekleşir.

Allah’ın vahyini insanlara tebliğ etmekle vazifeli olan Peygamber Efendimizin sünnetini ve hadis-i şeriflerini anlamadan İslâm anlaşılamaz. Dinimiz, Resulüllahın fiil ve kavillerindeki tebliğ ile uygulanabilir. Peygamberimizi ve sünneti hayatın dışına çekerek, ‘Kur’an İslam’ı’ denerek Kur’an’ın uygulayıcısı Peygamberimizi hayatın dışına çıkaran, hayat tarzına sokmayan bir din anlayışı sakat bir din anlayışıdır. Rasulüllahın hayatı, Kur’an’ın tatbiki ve pratiğe dönüşmüş şeklidir. Onun içindir ki mü’minlerin annesi Hz. Aişe’ye onun ahlakı sorulduğunda “Siz hiç Kur’an’ı okumuyor musunuz? O’nun ahlakı Kur’an’dı” diye cevap vermişlerdir. 

Peygamberimizin tebliğ ettiği, gösterdiği, öğrettiği ölçülere ne kadar muhtacız. Örnek almaya ve örnek olmaya, izini sürmeye sünnetini çağa ve çağlar ötesine taşımaya bir Müslüman olarak mecburuz. Peygamberlerden günümüze intikal eden sünnet, insan onuruna temelden sahip olan muvahhid nesiller yetiştirme gayret ve sorumluluğudur. Bu konuda, Taif dönüşü her ne isterse yerine getirileceği, istemesi halinde Mekkeli müşriklerin toptan helak edileceği Cebrail aleyhisselam tarafından kendisine bildirildiği zaman Rasulüllah Efendimizin söylediği şu sözler fevkalade dikkat çekmekte ve meseleyi bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir. “Ben, Rabbimden, onların yok edilmesini değil, soylarından muvahhid bir nesil getirmesini dilerim.”

İnsan haysiyet ve şerefine sahip saygılı ilk muvahhid nesil ashab-ı kiram sayesindedir ki İslam, kısa zamanda insanları yeni hak din İslam’la insanları buluşturmuştur. İnsanlığın buna ihtiyacı had safhadadır. Kötü örnekler yüzünden hayat tarzı olan dinimizi yaşamamız/yaşatmamız insanlığın kurtuluş sebebidir, reçetesidir. Hayatın içinde bir Peygamberin ümmeti olduğumuzu da unutmayacağız. Tavsiyeleri, kaçınmamız gereken hususlar, bireysel ve sosyal bir dinimizin olduğu, vicdanlara hapsetmenin, satırlarda bırakmanın büyük vebal ve sorumluluk olacağını hatırımızdan hiç çıkarmayacağız.

İnsanlara davet veya irşad görevi, din ve dünyalarına faydalı olan hususları kendilerine göstermek, öğretmek, emir bi’l-ma’ruf ve nehiy ani’l-münker yapmak, kendi nefsi için istediğini onlar için de istemek, onlara karşı böylesine samimi bir iyilik düşünce ve uygulaması içinde olmaktır. İslam anlayışında, Allah’a giden yolun adı “sırat-ı müstakim,” yani “dosdoğru yol”dur. Bu yolun yolcusunun imandan sonra en önemli sıfatı da Kuran-ı Kerimden ve Rasulüllahtan öğrendiklerini yaşadığı hayata yansıtmaktır, göstermektir. Dinimizi güzel temsil etmektir. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’deki ifadesiyle “üsveyi hasene” güzel örnek olmak mecburiyeti vardır.

Ahzab suresi 21. Âyetin meali de: “Andolsun sizin sıkıntılarınızın, problemlerinizin en güzel çözümü, çaresi, kurtuluşunuzun şifalı reçetesi, ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur Allah’ın tek yetkili Rasulünde, onun yiğitliklerle, fedakârlıklarla, sabırla mücadelelerle dolu örnek hayatındadır.

Allah’ın rızasını, âhiret hayatındaki mutluluğu umanlar, Allah’ı çok zikredenler, devamlı Allah’ın dininin tebliği ile uğraşanlar için onda örnekler vardır.”

Vahiy, sünnet ve hadis; mü’minin aklını, şahsiyetini, hayatını inşa eder. Gerek siyer kitaplarımızı, gerekse hadis-i şerifleri dikkatli okuyup amel edersek ifrat ve tefride düşmeden itidalli ve istikametli bir yol izleyebiliriz.

Kitabımız Kuran-ı Kerim’e, onun pratiği olan Sünneti Seniyyeye müracaat edilmeyince ‘yaşanması zor bir din’ algısı yerleştiriliyor.

Rahatlarının kaçacağını düşünenler de inandığı gibi yaşamak yerine ‘yaşadığı gibi inanmak’ yoluna girerek yozlaşma ve dünyevileşme ‘hayat tarzı’ haline getiriliyor. Yaşanmayan, hayata intikal etmeyen, vicdanlara hapsedilmiş bir din ve iman sadece bir iddiadır. Dindarlık ise iddia ile olmaz. Dindarlık/dine saygı, dini olanı, dinde olanı yaşamakla ispat edilebilir.

Şeffaf, samimi, mert, dost, kardeş, temiz, güzel olacağız. Hoş gönüllü, hoşgörülü olacağız.

Saygıyla, sevgiyle, vakarla, inanç aydınlığıyla, iman/amel/ihlas/ihsan istikametinin heyecanıyla dolacak içimiz. Birbirimizin bakışlarında sadece muhabbet dolu berrak ışıltılar göreceğiz. Hep beraber dualar edeceğiz, hak ve hakikati söyleyeceğiz. Sıhhat ve âfiyet içindeyken, nefes alıp verirken “Allah’ın rızasını kazandıracak amellerde buluşacağız/buluşturacağız.

Randevularımız; İslâm ile insanın buluşmasını sağlamak olacak.  Alnımızdan emeğin ve gayretin terleri süzülürken, hidayetin nuruna, Allah’ın rızasına doğru, yürüyeceğiz. Uzun ‘Dâvâ Yolculuğu’nun yolcusu olduğumuzu da unutmayacağız.

Yaşanmayan, hayata nüfuz etmeyen, sosyal tezahür imkânlarından mahrum bırakılan her inanç zayıflar, solar, küllenir. Bir nevi ‘algı/idrak operasyonu’ yapılmaktadır. Bunun temelinde dini bilginin ve kültürün iki temel kaynağı Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyyenin yeterince dikkate alınmaması ve ilmîlikten uzak değişik gerekçelerle reddedilme eğilimi yatmaktadır. Müslümanların ya da ümmet-i Muhammed’in kitap-sünnet çizgisinde bir dini hayatı yaşaması ve sürdürmesi, onun hem hakkı hem de kimliğinin gereğidir.

Allah’ın bize verdiği sonsuz nimetlerin yanında bize kendi içimizden, bizi anlayan, bize karşı merhametli, şefkatli, âlemlere rahmet, bizi eğitip arındıran, bize Allah’ın âyetlerini anlayabileceğimiz şekilde okuyan, anlatan ve Kitab’ı ve Hikmet’i öğreten bir Peygamber göndermiş olması en büyük lütuflardan. Tam da Al-i İmran 164. Ayette buyurduğu gibi:

“Andolsun ki, içlerinden kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, kendilerini, vicdanlarını arındıran, onlara okuma-yazmayı, kitabına, Kur’ân’a vukufu, ilmi, hikmeti, sağlıklı ve ahlâklı yaşama bilgisini, sünnetini öğreten tek başına özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere bir Resul görevlendirmekle Allah, mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar, başlarına buyruk bir hayat, koyu bir cehalet, dalâlet ve bozuk düzen içinde idiler.” Rabbim bizleri ‘cinnet toplumu’nan ‘cennet toplumu’nda buluştursun. İmtihan dünyasını kazanarak öbür âleme gitmeyi nasip etsin. Önce kul sonra Resul olan Peygamberimizin şefaatine nail olan kullarından eylesin. 

Yaşar Değirmenci.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49