Hakikat ve hurafe
"Bilgi (El-llm) ancak Allah’ın Katindadır." 46/23
Bilgi edinme, insanın en temel güdülerinden ve ayırt edici özelliklerinden biridir. İster yaşamak için olsun, ister doğayı ve çevreyi tanımak , eşyaya ve diğer varlıklara egemen olmak ihtiyaç ve arzusu, isterse meraktan doğan fayda-dışı doğal bir bilme eğilimi bulunsun, insanın, ortaya çıktığı andan itibaren her zaman ve her yerde bilgi ile ilgili az veya çok yoğun bir etkinlik içinde bulunmuş olduğu muhakkaktır. Başka bir deyişle bilginin tarihi, insanın tarihi kadar eskidir.
Genelde ve genel olarak insanın bilgiyi elde etmesinde iki yetisi olduğundan söz edilir.
Bunlardan biri aklı, diğeri ce duyu organları. Bunlardan hangisinin rolünün daha etkin olduğu insanların zihinlerini kurcalayıp durmuş.
Acaba gerçektende bilgilerimiz Bu iki yolla mı elde edilmektedir (edilmelidir)?
İnsan kendi başına ve kendi imkanlanyla varlığı, hayatı anlamlandırma çabası Eski Yunan-Avrupa düşünce mirasına özgü bir etkinlik olarak kabul edilebilir.
Eski Yunan-Avrupa düşünce mirasında bilgiyi, kendi başına ve kendi imkan- lan (akıl veya duyu organları) ile elde etmenin dışında üçüncü bir yol ve imkan yoktur. Bu onlann tanrı telakkileri ve yaşadıkları kültürel ortamla alakalıdır.
Eski Yunan’lılann genel-geçer dini telakkilerine göre bilgi, tanrıların elinde ve denetimindedir.
Ancak insan, hayatı ve bu dünyada ki yerini anlamlandırmaya kalkıştığında tanrılardan lütuf ve inayet değil aksine zorluklarla karşılaşmaktadır. Çünkü Eski Yunanlılarda tannlar insanlan sevmezler, aralarında derin bir husumet vardır.
İnsan ile tannlar arasında çatışmanın sürdüğü böyle bir ortamda insanın kendini gerçekleştirmesi mümkün değildir.' Bu durumda yapılabilecek tek şey var; o da tanniann insana karşı kullandıklan gücü ellerinden almak.
Yunan mitolojisinde bir tiran olan Promethes’nin de Zeus’ u gafil bir anında yakalayıp (bilgiyi temsil eden) ateşi çalarak yaptığı şey budur. (Promethes bu bilgiyi insanlara verir.)
İnsan bu bilgi gücünü ele geçirdikten sonra özgürleşmiş, tanrılara başkaldırmış- tır Bu yüzdende batılı, ilericiliği hep çatışmada görmüş, kendisine çatacak bir Zeus aramıştır.
İslam’ın düşünce mirasında ise insanın bilgi ve bilgilenme faaliyetinde, bilginin kaynaklan ve ulaşmanın yol ve araçları konusunda belirsizliklere mahal bırakmamıştır.
Sözgelimi; "Bilgi (el-ilm), ancak Allah katindadır." (Ahkaf, 23) cümlesini ‘Bilgi, insana Allah katından gelir.’ şeklinde okuyabiliriz. Bu okuyuş, insanın bilgi arama özelliğine herhangi bir halel getirmez. Tam aksine bilgi arayışında insanın yalnız başına terk edilmediği, onun ilahi lütuf ve inayetle desteklendiği anlamı çıkar.
Eski Yunanlılarda bilgi, tanrı-insan çatışması sonrası elde edilen (çalınan) bir bilgi olmasına karşın İslam'da bilgi, Allah'ın lütfuyla Hz. Adem (a.s)'a verilmiştir. Yani yaratıcı ile yaratılan arasında çatışma değil bir uyum vardır.
"Adem’e isimlerin tümünü öğretti, sonra onları meleklere sunup: ‘Haydi doğru iseniz onlann isimlerini bana söyleyin’ dedi. Dediler ki: ‘ Sen yücesin, bizim senin öğrettiğinde başka bir bilgimiz yoktur...’ (Bakara 3 1,32)
Ayetten de anlaşılacağı üzere Allah öğretmediği için insandan daha üstün melek bilmemekte, daha aşağıda bulunan insan ise Allah öğrettiği için bilmektedir.
Şimdi kendimize şunu soralım: Acaba evrene, hayata, kendimize dair bilgilerimiz, Allah’ın kitap ve peygamberleri vasıtasıyla bize öğrettiği bilgiler mi, yoksa bil-
gilerimize modern düşünüş şeklinin de temeli olan tamamen akla, tecrübeye dayanan bilgiler mi?
Yaratıcı ile çatışma halinde, sırf akıl ve tecrübeye dayanan bilginin tezahürü olan bugünkü modern batı medeniyetinin, insanlarını huzur ve güvene ulaştırmak yerine daha da çıkmaza, bunalıma, kaosa götürdüğünü de göz önünde bulundurarak medeniyetimizin, Allah ile barışık halde, Onun gönderdiği vahiy ışığı çerçevesinde ki bilgilerimiz sayesinde oluşturmaya gayret etmeliyiz.
--------------------------------------------------
Yaralanılan Kaynaklar:
A. Arslan- Felsefeye Giriş Bilgi Hikmet C.7 İ. Özel- Üç Mesele