Namaz Eğitimni
Hayatımız ezanla başlar namazla biter. Doğduğumuzda ilk duyduğumuz “Allâhü Ekber” sözüdür. Ölünce de doğduğumuzda kulağımıza okunan ezanın namazı kılınarak defnediliriz. Hayat bu ikisi arasındadır.
İnsan diğer canlılardan farklı olarak “ibadet” ile sorumlu bir varlıktır. (Zâriyat 51/56) Müslüman için bu dünya değil ahiret yurdu önemlidir. Asıl yatırım orası için yapılır. Zira dünya değil ahiret kalıcıdır (A’lâ 87/17) Kalıcı olana yatırım yapmak en karlı iştir. Ancak bu dünya ebedi yurdumuzun selameti bakımından önemlidir. Zira burası bir tarladır buraya ekilen ürünlerin hasadı öbür tarafta yapılacak. Bu bakımdan burası aslına ahireti de dizayn etmektedir. Çok iyi değerlendirmek lazım.
Bakınız insanın sorumluluğu bâliğ olunca başlıyor. Yani “ergen” olunca. Bu dönem ile artık “amel defterleri” açılıyor ve günah-sevap işlemeye başlıyor. Bundan sonra bizim hayat albümümüz dolduruluyor. Hayatımız arşivleniyor adeta. (Âl-i İmran 3/5,29, Nisa4/108,Yunus 10/21, Nahl 16/19, Meryem 18/79-80, Yasin 36/12, Casiye 45/29, İnfitar 82/10-12, Tarık 86/4, A’lâ 87/7,Fecr 89/ 14)
Diğer taraftan insan ergenlik çağına kadar dünyaya intibak dönemindedir. Defterine bir şey yazılmaz. Bu dönem çocukluk dönemidir. Çocuk hayatı ebeveyninden öğrenir. İbadetleri de. Bu dönem ibadetlere ısınma dönemidir. Eğitim önemidir.
Aynı zamanda bir eğitimci olan Allah Rasûlü(as) “Çocuklarınız yedi yaşına geldiklerinde namazı emrediniz” diye uyarıda bulunmaktadır. Bu, “yedi yaşından itibaren namaz eğitimine başlayınız” demektir. Tabi bu, yedi yaşından (0-7 yaş taklid ve modelleme dönemidir) evvel bu konuda hiçbir şey yapılmamalı anlamında değildir elbet. Zaten Müslüman bir ailede çocuk namaz kılan bir ebeveyni görerek yetişir. Onun taze dimağına bu yerleşir. Yaşanan bir islam vardır onun hayatında. Bu noktada din eğitiminde de en önemli unsur yine “AİLE”dir. Namaz kılınan, Kur’an okunan, islami tesettüre riayet edilen bir ailede yetişen çocuk ile bunların olmadığı bir ailede yetişen çocuk din eğitimi noktasında bir değildir.
Eğitim bir süreçtir. Namaz eğitimi de öyle. Çocuk daha küçük yaştan itibaren ebeveynin namaz kılmasını gözlemler. Sonra ebeveynden abdest almayı namaz kılmayı öğrenir. Babası zaman zaman çocuğunu camiye de götürür. Yaş biraz daha ilerleyince namazın detaylarını, namazda okunacak dua ve sureleri öğrenir. Mükellef olma yaşı gelince de artık bütün bu süreçte öğrendiklerini daha dikkatle hayata tatbik eder. Artık namaz kılması ona zor gelmez. Zira zaten buna alışmış, bunun eğitimini almış ve başarıyla tamamlamıştır.
İbadetlerde böyle bir eğitim süreci vardır. Misal oruç ibadeti. Kültürümüzde “tekne orucu” diye bir oruç vardır ki çocuklarımızı oruç ibadetine alıştırmayı hedeflemektedir. Yani tekne orucu aslında “oruç eğitimi” dir. Çocuk iken yarım gün veya 1-2 gün oruç tutmaya alışan çocuk “mükellef” olunca artık oruç tutmakta zorlanmayacaktır.
Bir namaz çıkışı cami avlusunda cemaatten bir kardeşimiz bana yaklaşarak çocuğunun namaz kılmadığını bunun için ne yapması gerektiğini sordu. Ben de çocuğunuz kaç yaşında diye sordum. Otuz yaşında diye cevap verince ona yapacak pek bir şey yok, çok geç kalmışsın, bu saatten sonra yapacağın iki şey var, “dua ve öğüt” dedim.
Hakikaten bir müslüman çok sevdiğini iddia ettiği peygamberinin bu konudaki öğütlerine kulak verseydi bugün %70’i namaz kılmayan bir Müslüman toplum olmazdık. Üstelik “Kıyamet günü kulun ilk hesaba çekileceği ameli namazıdır…” (Tirmizi, Mevâkît 188) diye ferman buyuran bir peygamberin ümmetiyiz.
Recep Şahan.