www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ
FANİDUNYA NET GENEL => İBADETLERİMİZ => Zekat => Konuyu başlatan: anadolu - Mart 30, 2023, 03:32:27 ÖS
-
(http://www.fanidunya.net/resimler/besmele.png)
Ekin ve Meyvaların Nisabı ve Zekât Oranı
Yağmur ile sulanan ekin ve meyvalara onda bir ve -dolap gibi- suni sulama aletleri ile sulananlara ise yirmide bir zekât düştüğünde ulema müttefiktirler. Fakat ekin ve meyvalara nisap gerekip gerekmediğinde ihtilâf etmişlerdir.
Cumhur, «Ekin ve meyvalarda da nisap gerekir ve beş yükten (vesk) aşağı olanda zekât yoktur» demiştir. Bir yükün altmış sa1 ve bir sa'm Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in avucu ile dört avuç olduğunda ihtilâf yoktur. Ancak
avucun miktarında ihtilâf etmişlerdir. Cumhura göre bir avuç, bir Bağdat ntl'ı ile bir ntl'ın üçte birinden bir şey fazladır. îmam Ebû Yûsuf da, îmam Mâlik kendisi ile bu mevzuda tartışırken -Medinelilerin İmam Mâlik'e şahitlik ettiği için- buna dönmüştür. îmam Ebû Hanife ise, bir avucun iki ve bir sa'm sekiz ntl olduğunu söylerdi. îmam Ebû Hanife ayrıca «Ekin ve meyvalarda nisap yoktur» demiştir.
Bu ihtilâfın s e b e b i, bir hadisin umumu ile diğer bir hadisin hususu arasında bulunan çelişmedir. Âmm olan hadis,
«Yağmur suyu ile sulanıp yetişen ürünlerde ondabir ve -dolap gibi-sun'i sulama usûlü ile yetiştirilen ürünlerde ise yirmide bir zekât vardır» [69] hadisidir. Hâs olan hadis de,
«Bes yük (vesk) miktarı ürünün aşağısında zelcât yoktur» [70] hadisidir, ki bu her iki hadis de sabittirler.
«Husus umumun tefsiridir» diyenler -ki meşhur olan görüş budur- «Nisap gerekir» demişlerdir.
Kimisi de «Hâs ve âmm'dan hangisinin önce, hangisinin sonra vürud ettiği bilinmediği zaman birbirleriyle çelişmiş olurlar» demiştir. Çünkü bunlara göre hâs ve âmm'lar birbirleri ile nesholunurlar. Zira amel edilmesi gereken her hükmün neshi caizdir, ki bazan hükmün tamamı, bazan da bir kısmı nesholunur. Bunlardan, âmm olan hadisi tercih edenler, «Nisap gerekmez» demişlerdir. Fakat bana kalırsa, cumhurun, «Hâs, âmm'ın tefsiridir» demesi de, hâs ile âmm'ın çeliştikleri noktada hâs'ı âmm'a tercih kabilindendir. Çünkü âmm o noktada zahirdir, hâs ise nassnr. Bunu iyi düşün. Çünkü cumhura, «Hâs, âmm'ın tefsiridir» dedirten sebep budur. Gerçekten, ikisi arasında çelişme bulunduğu için hâs âtnm'ın tefsiri değildir. Ancak ne zaman ki hâs âmm'a bitişik olursa, yani ikisi bir sözde gelirlerse hâs âmm'ın istisnası olur. Fakat îmam Ebû Hanife'nin toprak ürünleri için nisap gerekmediği görüşünde bu hadisin umumu ile ihticac etmesi zayıftır. Zira Peygamber (s.a.s) Efen-' dimiz bunu, toprak ürünlerinin nisabı olup olmadığını bildirmek için değil, toprak ürünlerine ne kadar zekât düştüğünü bildirmek için buyurmuştur.^
Ulema, toprak mahsullerinin nisabı ile ilgili olarak üç mes'elede ihtilâf etmişlerdir:
1- Hububatın nisapları birbirleri ile tamamlanır mı, tamamlanmaz mı?
2- Üzüm ve hurmaya tahmini olarak nisap koymak caiz midir, değil midir?
3- Kişinin, biçim ve bozum zamanı gelmeden ekin ve meyvalarmdan yediği, nisaptan sayılır mı, sayılmaz mı? [71]
A- İyi ve Kötü Sınıfların Zekâtlarının Ayrı Oluşu
Ulema, bir sınıf ürünün iyisi ve kötüsü toplanıp hepsinden, her birinin miktarına göre, yani iyisinin miktarına göre iyisinden, kötüsünün miktarına göre kötüsünden ve eğer bir kısmı ne iyi ne de kötü değil, yani orta ise ondan da onun miktarına göre zekât çıkarıldığı hususunda müttefik iseler de, mercimek nohut ve fasulye gibi hububat kısmının nisap bakımından birbirlerini tamamlayıp tamamlamadığı ve aynı zamanda buğday, arpa ve çavdarın da birbirlerini tamamlayıp tamamlamadıkları hususunda ihtilâf etmişlerdir.
İmam Mâlik «Hububatın hepsi bir cins ürün sayılır. Buğday, arpa ve çavdar da bir cinstir» demiştir.
îmam Şafii, İmam Hanife, İmam Âhmed ve bir cemaat de: «Hububatın çeşitleri çoktur ve her birinin ayrı adı vardır. Bunun için birbirlerini tamamlamazlar. Buğday, arpa ve çavdar da ayrı ayn çeşitler olup birbirleri ile tamamlanmazlar» demişlerdir.
Bu ihtilâfın sebebi, birkaç çeşit ürünün şer'an bir cins sayılmasında hepsinin aynı adı taşımalarına mı, yoksa aynı özelliğe sahip olmalarına mı bakılır, diye ihtilâf etmeleridir. «Adlarının bir olduğuna bakılır» diyenler, «Adlar ayn olunca cinsler de ayndır» demişlerdir. Sahip oldukları Özelliğe bakılır diyenler de, «Özellikleri aynı olunca, adlan değişik de olsa- bir cins sayılırlar» demişlerder. Şu halde bu her iki grupta yaptıkları araştırma ve incelemeler sonunda, şeriatın ad ve özellik birliklerinden hangisine itibar ettiğini görmüşlerse, kaidelerini o temel üzerine kurmuşlardır. Zira bu her iki itibar da şeriatte mevcuttur. Fakat şeriatın ad birliğine -Allah bilir- daha çok itibar ettiği görülmektedir. [72]
B- Ekin ve Meyvalarda Tahmin Usûlü
Cumhur,' «Hurma ve üzüm yenilmeye elverişli bir duruma geldiklerinde, ölçmeden onlara tahmini bir miktar koymak caizdir. Zira sahipleri tarafından yaş olarak yenilme zarureti vardır» demiştir.
îmam Ebû Dâvûd da «Tahmin yalnız hurmada caizdir» demiştin İmam Ebû Hanife ile iki arkadaşı ise, «Tahmin fasittir. Mal sahibi, eline -tahmin edilen miktardan fazla veya eksik- ne geçerse zekâtını vermek zorundadır» demişlerdir.
Bu ihtilâfın sebebi, usûlün, bu hususta varid olan hadis ile çelişme-sidir. Tahmini caiz gören cumhurun dayandığı bu hadis, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in Hayber'in hurma mahsûlünü tahmin etmek üzere Abdullah b. Revaha ile ashabtan bazılannı Hayber'e gönderdiğine dair rivayet olunan hadistir [73],
Bu hadis ile çelişen usûle gelince: Çünkü bu da MÜZABENE denilen, ağaç üzerindeki meyvalan, ölçüsü belli bir miktar hurma ile satış akdi gibi bir şeydir, ki bu yasaklanmıştır.
Aynca bu, yaş hurmalan veresiye olarak kuru hurma ile sarmak gibi bir şeydir ki bu da -hem veresiye olması, hem de iki hurmanın aynı miktarda olmadığı için- caiz değildir. Zira ikisi de ribanın kaidelerine giriyorlar. Kaldı ki Hayber ahalisi müsîüman olmadıklan için, onlara yapılan bu tahmin zekât tahmini değildi. Küfe uleması, işte bu hususlan düşünerek, «Caiz değildir. Hayberlilere yapılan bu tahmin, belki her bölgede ne kadar hurma vardır diye Öğrenmek için yapılmıştır» demişlerdir.
(Kadı -İbn Rüşd- diyor ki): İmam Mâlikin rivayetinden [74], bu tahminin, onlarla hurmalar bölüşülürken yapıldığı anlaşılmaktadır. Çünkü bu rivayete göre Abdullah b. Revaha tahmin işini bitirdikten sonra onlara, «İsterseniz siz bana verin, isterseniz ben size vereyim» demiştir.
Ebû Davud'un Hz. Âişe'den getirdiği rivayete göre ise, Hayberlilerin vermeleri gereken hissenin miktannı tesbit için tahmin yapılmıştır. Çünkü bu hadiste -Hz. Âişe Hayber'den söz ederken- Hayber yahudilerinin hurmalan iyileşmeğe yüz tutup henüz yenilmeğe başlanmamışken Peygamber (s.a.s) hurmalann tahmini için Abdullah b. Revaha'yı Hayber'e gönderdi denilmektedir[75]. Hurmalann tahmini hakkında Buharı ile Müslim herhangi bir rivayette bulunmamışlardır.
Kısacası -ne olursa olsun- bu hüküm usulden müstesnadır. Bu da eğer Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in, bu hükmü müslümanlar hakkında yürüttüğü sabit olursa böyledir. Zira gayr-i müslimler hakkında yürütüldüğü sabit olan bir hüküm, müslümanlar hakkında da yürütülmesi için eğer başka bir delil bulunmazsa -Allah bilir- mesned olamaz. Ancak Attab b. Üseyd'in hadisi sahih olsaydı, tahminin cevazı -Allah bilir- açık olarak anlaşılmış olurdu. Çünkü Attab b. Üseyd'in hadisi «Rasûlullah (s.a.s) üzümleri yaş iken talimin etmemi ve zekâtını kuru olarak almamı emir buyurdu» [76]meâlinde-dir.
Fakat ne var ki bu hadise ta'n edilmiştir. Çünkü bu hadisi Attab b. Üseyd'den rivayet eden Saidb. el-Müseyyeb'tirki bunu bizzat Attab'tan işit-memiştir. Bunun içindir ki, İmam Dâvûd, üzümlerin tahminini caiz görmemistir.
Zeytine zekât düşer diyenler, zeytinin de tahmininin cevazında ihtilâf etmişlerdir.
Bu ihtilâfın sebebi, zeytini hurma ve üzümden hangisine kıyas etmek gerektiğinde ihtilâf etmeleridir. Hurma ve üzümün zekâtı, bütün ulemaya göre kuru hurma ve üzümden çıkarılır.. Zeytine zekât düştüğünü söyleyenler, zeytini de hurma ve üzüme kıyas ederek, 'Zekâtının tane olarak değil, yağ olarak verilmesi gerekir1 demişlerdir. îmam Mâlik kurutulmayan üzümler ve sıkılamayan zeytinlerin zekâtı hakkında "Tane olarak alınmasını caiz görüyorum", demiştir. [77]
C- Hasattan Önce Yenilen Ürünlerin Zekât Durumu:
imam Mâlik ile imam Ebû Hanife, «Kişinin, biçim ve bozum zamanı gelmeden ekin ve meyvalanndan yedikleri, nisaptan sayılır» demişlerdir, imam Şafii «Sayılmaz ve tahmin memuru, mal sahibine kendisinin ve çoluk * çocuğunun yiyecekleri kadar tahmin dışı bırakmalıdır» demiştir.
Bu ihtilâfın sebebi, bu husustaki hadislerin gerek Kur"an ve gerek kıyas ile çelişmeleridir. Hadislerden biri Sehl b. Ebû Hasme'nîn, «RasÛlul-lah (s.a.s), Ebû Hasme'yi tahmin memuru olarak gönderdi. Birisi gelip: Ya Rasûlallah, Ebâ Hasme benim aleyhime fazla tahmin koymuştur dedi. Rasûlullah (s.a.s) Ebâ Hasme'ye:
«Bak, amcanoğlu, aleyhine fazla {tahmin koyduğunu söylüyor. Ne dersin?» dedi.
Ebâ Hasme de: Ya Rasûlallah, çoluk çocuğunun yiyeceklerini kendisine bıraktıktan başka, fakir fukaranın yiyeceklerini ve rüzgârın düşüreceklerini de hesaba kattım» dedi. Bunun üzerine Peygamber (sm.s),
«Amcanoğlu sana fazlası ile bırakmış ve senin hakkında insaflı davranmıştır» buyurdu» [78] mealindeki hadisidir.
Ayrıca Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in,
«(Bir mala) tahmin koyduğunuz zaman, mal sahibine malının üçte birini bırakınız. Şayet üçte birini bırakmazsanız, bari, dörtte birini bırakınız»
buyurduğu rivayet olunmuştur [79].
Cabir (r;a.)'den de rivayet olunduğuna göre Peygamber (s.a.s) Efendimiz,
«Tahminde kolaylık gösterin. Zira malın içinde çoluk çocuğun yemesine terk edilmişi var, kurtlusu var, vasiyet var, işçilik var, âfet'e uğrayanı var, gelen gidenin hakkı var» [80]buyurmuştur.
Bu hadislerle çelişen Kur'an âyeti ise, "Mahsul (ürün) verdiği zaman mahsulünden yiyiniz ve biçildiği gün de hakkını veriniz" âyet-i kelimesidir [81],
Kıyasa gelince: Çünkü bu da, diğer mallar gibi zekât düşen bir mal olduğuna göre zekâtının tıpatıp verilmesi gerekmektedir, işte mallara düşen zekât miktarına dair meşhur mes'eleler bunlardır.
Ulema, bu cinslerden zekât düşen malın aynından zekât çıkarmanın cevazında müttefiktirler. Fakat malın aynı yerine kıymetini vermenin caiz olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir. îmam Mâlik ile İmam Şafii, «Aynına zekât düştüğü nassen bildirilen malların zekâtında o malın aynı yerine kıymetini vermek caiz değildir» demişlerdir, imam Ebû Hanife ise kıymet vermeği caiz görmüştür.
Bu ihtilâfın s e b e b i, zekât emri bir taabbüd (ibadet) müdür, yoksa yoksulların geçimini sağlamak hedefini taşıyan bir emir midir diye ihtilâf etmeleridir. Taabbüddür diyenler, «Zekât düşen malın aynından başka bir şey vermek caiz değildir. Zira emredildiği şekilde ifa edilmeyen bir ibâdet, fasittir» demişlerdir.
Zekât, yoksulların geçimini sağlamak için emredilmiştir diyenlere göre ise, ayn ile aynın kıymeti arasında bir fark yoktur. Şâfıiler: «Diyebiliriz ki: Zekât emri, yoksulların geçimini hedef tutan bir hüküm olsa bile, şeriat sahibi yoksulları, zenginlere zekât düşen mallarında ortak kılmış ve o malın aynından onlara hisse ayırmıştır» demişlerdir.
Hanefiler de «Şeriat sahibinin: Şu maldan yoksullara şu kadar veriniz demesi mal sahiplerine kolaylık göstermiş olmasındandır. Zira mal sahiple-
rine, ellerinde bulunan malın aynından vermek daha kolaydır. Bunun içindir ki -ceza ve diyetler bahsinde geleceği üzere- bir hadiste, kumaşçılıkla uğraşanlara diyette kumaş verebildikleri bildirilmiştir» demişlerdir. [82]
----------------------------------------------------------------------------------------------------
[69] Tirmizî, 2/75.
[70] Buhârî, Zekât, 24/22, na: 1447.
[71] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/116-118.
[72] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/118.
[73] Ahmed, 2/24; Tahâvî, Şerhu Meâni'l-Âsâr, 2/38; Ebû Dâvûd, Buyu', 3410, (3/697)
[74] Mâlik, Müsâkât, 33/1, no: 1-2; Ebû Ubeyd, s. 582.
[75] Ebû Dâvûd, Zekât, 3/15, no: 1506.
[76] Ebû Dâvûd, Zekât, 3/13, no: 1603.
[77] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/118-120.
[78] Dârakutnî, 2/134-5, no: 27; Taberânî, Heysemî, Mecmaü'z-Zevâid, 3/76.
[79] Ebû Ubeyd, a.g.e., s. 585; Ebû Dâvûd, Zekât, 3/14, no: 165.
[80] îbn Ebî Şeybe, 3/195. Ayrıca bkz. Ebû Ubeyd, a.g.e., s. 587.
[81] En'am,2/142.
[82] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/120-122.
RADYO FANİDUNYA FM
www.fanidunya.net