Gönderen Konu: İSLAM HER ORTAMDA- HER YERDE - YAŞANIR  (Okunma sayısı 740 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
İSLAM HER ORTAMDA- HER YERDE - YAŞANIR
« : Şubat 04, 2017, 06:49:32 ÖS »
İslam her ortamda yaşanır

İnsanlığın değişmez değerlerini temsil eden İslam belli bir kabilenin, kavmin, zamanın, mekanın, ırkın, kültürün, uygarlığın sınırlarına hapsedilemez. Bu niteliğiyle İslam, insanlığa ait ortak doğruları, ahlakı ve erdemi temsil eder. İslâm’ın zirve vahyi olan Kur’an, iş ve güç birliği için insanları motive ederken ırk, renk, dil, coğrafya, kültür, cinsiyet, sosyal konum, servet gibi unsurların hiçbirini değil, takvayı (sorumluluk bilincini) merkeze alır. Takvaca hareket, Peygamber Efendimizin izini sürme hareketidir.

İslâm’ın yaşanarak teblîğ edilmesi, irşâdın en güzel şeklidir. Kuran-ı Kerim’de “üsve-i hasene” olarak zikredilen ‘örnek kul’ olma gayretine bizleri sevk eder. Ashâb-ı kirâm, dünyanın en ücra köşelerine kadar iman sadasını duyurmak ve insanları hidayete kavuşturmak için kendilerini İslâm’a adamışlardır. Bugün aynı vecd ve heyecanla İslâm’ın güzelliklerini dünyaya sergilemek, en güzel bir teblîğ metodudur.

Vahiy, sünnet ve hadis, mü’minin aklını, şahsiyetini, hayatını inşa eder. Gerek siyer kitaplarımızı, gerekse hadis-i şerifleri dikkatli okuyup amel edersek ifrat ve tefride düşmeden itidalli ve istikametli bir yol izleyebiliriz. Son zamanlarda mü’minler olarak, ölçü ve dengenin kaybolduğu bir dönemi yaşıyoruz. Kitabımız Kur’an-ı Kerim’e, onun pratiği olan Sünneti Seniyyeye müracaat edilmeyince ‘yaşanması zor bir din’ algısı yerleştiriliyor. Rahatlarının kaçacağını düşünenler de inandığı gibi yaşamak yerine ‘yaşadığı gibi inanmak’ yoluna girerek yozlaşma ve dünyevileşme ‘hayat tarzı’ haline getiriliyor. Yaşanmayan, hayata intikal etmeyen, vicdanlara hapsedilmiş bir din ve iman sadece bir iddiadır. Dindarlık ise iddia ile olmaz. Dindarlık/dine saygı, dini olanı, dinde olanı yaşamakla ispat edilebilir. Yalnız kalmak, ‘aciz kalmak’ demektir.

Allah Teala çareler halk etmiş, imkanlar lütfetmiş, kader çerçevesinde imkanlar ihsan eylemiş. Dayanışırsanız, dayanışmanın düzenini kurarsınız, “esbaba tevessül”ün yolları açılır. Aksi halde, hicran duvarları çevirir etrafınızı, çırpınır durursunuz. Herkes kendi yalnızlığında bir başka türlü çırpınır. Hayat bunun için zorlaşıyor. Maddeten de, manen de zorlaşıyor. Yaşanmayan, hayata nüfuz etmeyen, sosyal tezahür imkanlarından mahrum bırakılan her inanç zayıflar, solar, küllenir. İslam, Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in pratiği/uygulanması/Peygamberimizin iki ayaklı Kur’an olarak değerlendirilmesi, vs. hayata yansımayıp, hayatın dışına çekilince toplumun hali bu hale gelir. Yemek yemeyip, yemeği düşünmekle doyacağını zannedenlerin hali!         

Önemsiz sayılabilecek farklarla yardımlaşamayanlar, zulümde nöbetleşme turnikesinde birleşiyor. Sosyal hayatımız işte bu. Faizin ferdi ve toplumsal hayattaki tahribatı çok iyi bilindiği, Bakara sûresinde ilgili âyetlerde çok açık zikredildiği ‘Allah ve Rasulü ile harp etmiş gibidir’ dendiği halde, halimizde bir değişiklik meydana gelmiyor. ‘Karzı Hasen’in (güzel borcun) ne kadar önemli olduğu bilinmez mi? Peygamber Efendimizin reçete gibi beyan buyurduğu “Bir din kardeşinin sıkıntısını giderenin Allah da onun sıkıntısını giderir. Bir din kardeşini sevindireni Allah da onu sevindirir. Bir din kardeşinin ayıbını örtenin Allah da onun ayıbını örter” buyurduğu halde hayata yansıtmıyoruz. “Din samimiyettir”  sözünü de unutmayalım. Paranın, konforun, özentinin, dünyevileşme hastalığının tarumar ettiği bir toplumda yaşıyoruz. “Sade hayat imandandır” sözünü de hatırlamıyoruz bile. Eğitimde ticaret, tıpta ticaret! Para, çeşitli biçimlerde bir ihtiras virüsü gibi cemiyetin dokularını harab etmiş. Dayan, diren, kahraman ol! Bu teklif, cazip kılınabilir mi, onca tuzak var iken? Çekecek, çekecek; sonra bir fırsat da ona düşünce “sıra bende” deyip çektirecek.

Bazen, maddi farklılık (onun da dış görünüşü) dikkate alınarak “Müslümanlar güçlendi” deniliyor. Müslümanlar güçlendi de (yaşanan) İslam güçlendi mi? İmkanlar arttıkça, o imkânlarla bir şeyler yapabilme heyecanı-şuuru zayıflıyor. Öyle bir noktaya geliniyor ki; bütün imkânlar önüne serilse kendi nefsinin prangalarından kurtulmadığı için insanoğlu o imkanların birini bile kullanamıyor. Mensubiyetle üstünlük taslıyor. Mutlak manada mensubiyet ve aidiyet bir kıymet ifade etmez.

Onların hakkının verilmesi icap eder. Ameliyle, ahlakıyla, hal ve hareketiyle, takvasıyla… Birinin İslam cemaatine aidiyeti, onun gerçek bir mümin olduğu manasına gelmez. Müminin müminlik ölçüsü, cemaat aidiyeti ve sosyal konumu değil, kalbinin Allah’a karşı duruşudur. Önemli olan, sizin kendi imanınız hakkında ne dediğiniz değil, Allah’ın sizin imanınız hakkında ne dediğidir.

İslam her ortamda yaşanır, gaflette yaşanmaz. Allah Teâlâ’nın sevdiği ve övdüğü kullar, başkaları ihtiyaç içinde kıvranırken “lüküs hayat” yaşayanlar değil, kendi ihtiyaçlarından önce daha fazla ihtiyaç içinde olan din kardeşlerini düşünen ve ellerindekini onlara veren veya onlarla paylaşan müminlerdir. Batı sömürüyormuş, bilmem neymiş. Sömürülecek durumda olanı, biri çıkar sömürür. Kendine zulmedene, başkaları daha çok zulmeder. Yerimizde değiliz, kendimizde değiliz. Biz, bizi sömürenleri bile kurtarmak durumundayız. Belki onların hali bile bizden (gafletimizden) sorulacak. Kendimizi aldatmayalım. Maddeye mağlup olanın hiçbir kazancı hayır getirmez. Bu karanlık dünyanın vahyin ışığına ihtiyacı var. Uyuşmuş, uyuşturulmuş insanımızın vahyin inşa ettiği insana ihtiyacı var.

İslam, hayatın uzağında veya dışında birtakım dar alan alışkanlıklarıyla veya merasimleriyle yaşanabilecek bir din değildir.Benim eğitimimi, sağlığımı, ailemi, vicdanımı geçimimi, gelişmemi, maddi- manevi sıhhat dengemi mahrumiyetlere uğratıcı baskılar ve müdahaleler varsa,  rızkımı helal yönden (inancıma göre) sağlamamın önüne engel konuluyorsa, çoluk çocuğumun ihtiyaçlarının karşılaması zorlaştırılıyorsa; bütün bunlar İslâm’ı yaşamamın engellenmesi kapsamına girer. Asıl “mahalle baskısı” da budur!

İnsanın önce şu soruyu kendisine sorması gerekiyor: “Ben çözümün bir parçası mıyım, yoksa sorunun bir parçası mıyım?” sorduğu bu soruyu dürüstçe cevapladıktan sonra içinde bulunduğu yapıyı sorgulaması gerekiyor. “Benim cemaatim ümmetin meselelerinin çözülmesinin bir parçası mı, çözümün bir parçası mı?” diye. Bundan sonrası kolay. Bu şuur meselesidir. Kulluk sorumluluğunun farkına varmış, Müslüman şahsiyet olabilmişse, mutlaka çözümün bir parçası olacaktır. “Elimi uzatabileceğim halde uzatamadığımdan dolayı ateşe yürüyen her bir insanın manevi katlinde benim de sorumluluğum var” diye düşünmeli her Müslüman. Herkes sorumluluğunu idrak ederse, olanların olmaması için gayret gösterir, “salih amel” işlemeyi prensip edinirse ve bunu da sloganlardaki “İslami hareket” olarak görmeyip “üsvetün hasene” olarak görür, yaşayışına dikkat ederek örnek olmaya çalışırsa çok şeylerin değiştiğini bizzat görecektir.

Unutmayalım ki din; uygulamadır, pratik hayattır, kaalden ziyade “hal”dir. Yoksa yemeği yemeyip, yemeği düşünerek doymaya çalışan insanların durumuna düşer.     

İslâm, bütün zamanların ve mekânların hakikatidir. “Evrensel” tâbiri yetmez… Bir tarih dönemi gösterilemez ki “İslâm’sız” izah edilebilsin. Bir değişim gösterilemez ki “İslâm’sız” izah olunabilsin. İslâmî şuurdan ve bu istikametten yükselecek mesajları bekliyor dünya… İnsanlık, acılar, hasretler, tezatlar içinde kurtuluşu bekliyor, farkında olsun veya olmasın. Sosyal çatılar beton sütunlar üzerinde değil, dik duran, yerini bilen, mevziini terk etmeyen, ilişki kurmayı bilen ve kendisiyle ilişki kurulabilen insanlar üzerinde yükselir.

Yaşar Değirmenci.

 


* BENZER KONULAR

Dinin Faydası Önce Dünyadadır Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:02:58 ÖÖ]


Hayatı Kul Olarak Yaşamak Gönderen: KOYLU
[Dün, 07:53:03 ÖÖ]


Ahir Zaman Bilinci Gönderen: KOYLU
[Dün, 07:43:18 ÖÖ]


Ölüm Gününüz Doğum Gününüz Olsun Gönderen: KOYLU
[Dün, 07:37:24 ÖÖ]


Cemiyette Hayır Koymayan Günahlar Gönderen: KOYLU
[Dün, 07:26:30 ÖÖ]


İman Ettik Demekle Kurtulacakmısınız Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:53:43 ÖÖ]


Mutlu Evlilikler Nasıl Gerçekleşir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:45:50 ÖÖ]


Kaliteli Kulluğun Kriterleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:37:45 ÖÖ]


Mucize Bir Yeteneğimiz Konuşmak Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:30:58 ÖÖ]


Her Hastalığın İlâcı Vardır Yalnız Ölüme Çare Yoktur Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:17:54 ÖÖ]


Kuran'a Daha Sıkı Sarılmak Gerek Gönderen: melek
[Nisan 30, 2024, 08:42:36 ÖS]


İnsanoğlunun Yükü Ağır Gönderen: melek
[Nisan 30, 2024, 08:37:25 ÖS]


Ahir Zamanda Doğru Düşünebilmek Gönderen: melek
[Nisan 30, 2024, 08:28:33 ÖS]


İtikadın Bozulması Amelleri Heba Eder Gönderen: melek
[Nisan 30, 2024, 08:18:31 ÖS]


Allah İle Arama Kimse Giremez Gönderen: melek
[Nisan 30, 2024, 08:08:08 ÖS]


Zekt Mali Bir İbadettir 1 Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 30, 2024, 06:54:39 ÖÖ]


Zekt Mali Bir İbadettir Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 30, 2024, 06:45:27 ÖÖ]


Manevi Seyahat Hac Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 30, 2024, 06:38:59 ÖÖ]


Sabrın Sonu Selamettir Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 30, 2024, 06:31:56 ÖÖ]


2014 - Asfa Temiz Kalpler Korosu - Tertemiz 320 kbps + Wav Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 30, 2024, 06:21:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41