Gönderen Konu: Edeple Gelen Lutufla Gider  (Okunma sayısı 80 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5771
Edeple Gelen Lutufla Gider
« : Ekim 16, 2023, 08:12:21 ÖÖ »


Edeple Gelen Lutufla Gider

İnsan, Allah Teâlâ’nın yeryüzündeki halifesidir. Sadece bu özelliği bile onun kıymet ve şerefini ifade açısından yeterlidir. Gönül ehli kimseler, halifeliğinin yanı sıra insanı, Cenab-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarının bir aynası, yani tecelligâhı olarak görmüşlerdir. Onlara göre Allah’ın güzel isimleri, insanlar aracılığıyla kâinata akseder. O hâlde insan bir aynadır: fiilleri, sözleri ve âlemde bıraktığı iz ile kendi aynası. Sevgili Peygamberimizin, “Mümin, müminin aynasıdır.” (Ebu Davud, Edeb, 49.) hadisinden hareketle din kardeşinin fiillerinin ve tavırlarının aynası. Buna Hakk’ın sıfatlarının ve esmasının aynası, başka bir ifadeyle mazharı olmasını da ilave edersek âlemdeki her şeyin insanda yansıdığını söyleyebiliriz.

Şeyh Galip, “Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen /Merdûmi dîde-i ekvân olan âdemsin sen” şiirinde, “Kendini kıymetli ve şerefli gör, çünkü sen kâinatta yaratılmışların özü/göz bebeği olan insansın”, bundan dolayı tüm yaratılmışlar içinde en değerli sensin, demektedir.

Sufiler, âlemin yapısı bütün girift ayrıntılarıyla bir minyatür şeklinde insanda yansıdığı için insanı küçük âlem (mikrokozmos), kâinatı büyük âlem (makrokozmos) olarak isimlendirmişlerdir. Onlara göre küçük âlem olan insan, büyük âlem olan kâinatın ruhu ve sebebidir. Büyük âlemde olan her şeyin benzeri küçük âlemde de olduğu için insan kâinatın bir özetidir. Bu bakımdan Hak, en mükemmel biçimde insanda tecelli etmektedir.

Cenab-ı Hakk’ın bizatihi şerefli kıldığı insanın, aynı değerde tavrı ve muameleyi hak ettiği ve sadece buna layık olduğu açıktır. Hz. Peygamber’in hayatı boyunca arkadaşlarına, eşlerine, çevresindeki çocuk büyük herkese hatta hayvanlara dahi bu değere layık şekilde davrandığına dair sayısız örnek İslami literatüre girmiştir. Peygamber Efendimizin bu tavrını miras olarak taşıyan Allah dostları, insana hürmeti Hakk’a hürmet, insana muhabbeti Hakk’a muhabbet şeklinde düşünmüşlerdir. Horasanlı tasavvuf büyüklerinden Hâtim-i Esam, ismindeki “esam/duymayan/sağır” lakabını huzuruna gelen birine gösterdiği nezaket sebebiyle almıştır. Bir gün Hâtim-i Esam’ın huzuruna biri gelir ve ona bir soru sorarken bir anda yellenir. Bunu fark eden Hâtim, misafir mahcup olmasın diye kulağı duymuyor veya çok az duyuyormuş gibi davranmaya başlar. Rivayete göre, kişi vefat edene kadar Hâtim bu tavrını sürdürür ve buna bağlı olarak da “esam/duymayan” lakabıyla meşhur olur.

Gönül ehli sufiler insan incitmemeyi, İslam ahlakının asıl unsurlarından biri kabul etmişlerdir. Anadolu’nun muhabbet timsali Yunus Emre,

“Bir kez gönül yıktın ise/
Bu kıldığın namaz değil

Yetmiş iki millet dahi/
Elin yüzün yumaz değil

Bir gönülü yaptın ise/
Er eteğin tuttun ise

Bir kez hayır ettin ise/
Binde bir ise az değil”

şiiriyle gönül kırmamayı ve insanların gönüllerine nezaketle dokunmayı, ibadetlerin birer tamamlayıcısı olarak ifade etmektedir. İslam’ı daha çok gönül eksenli anlamış ve yaşamış olan Anadolu halkı, özellikle tarihte fethettiği bölgeleri sadece toprak olarak sınırlarına katmamış, aynı zamanda orada yaşayan insanlara nezaket ve adaletle muamelede bulunmuştur. Çünkü beldeleri fethetmek demek oradaki insanların gönüllerini de fethetmek demektir. Eğer bu insanların gönüllerine girilmemişse zaten o bölgede fazla kalmak mümkün olmayacaktır. Türk dervişleri, yerleştikleri Anadolu, Kafkasya, Balkanlar gibi bölgelerde karşılaştıkları insanlara kavgasız, baskı ve zorbalık olmaksızın Hakk’ın tecelligâhı ve nazargâhı olan insan onuruna layık şekilde davranmıştır. Bu yüzden Balkanlar, henüz Fatih’in orduları oraya girmemişken orayı tasavvuf ahlakıyla mayalamış olan dervişler tarafından zaten fethedilmişti.

İslam coğrafyasının gönül fethini gerçekleştiren, adları kimi zaman alperenler olarak anılan kimi zaman Hak dostu denilen sufilerin mutlak anlamda insan telakkisi, insanın mükerrem bir varlık olmasına odaklanır. Ayrıca onların nezdinde her insan potansiyel bir Müslümandır. Bu sebeple insanlarla didişmek, kavga etmek, kırmak, incitmek yerine onlarla dost olmayı, arkadaş olmayı, komşu olmayı ve gönüllerini almayı, kısaca onlarla iyi geçinmeyi tercih etmişlerdir. Bu insan tasavvurundan Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Hacı Bayram Veli ve Eşrefoğlu Rumi gibi şahsiyetler doğmuştur. Bu şahsiyetler ve onlarla aynı geleneğe mensup tasavvuf ehli, hoşgörü ve nezaketi, Âdemoğlunun Hakk’a ve hakikate, iyiye ve doğruya bir şekilde ulaşacağına duydukları ümit ve güvenden dolayı hayatın temeli olarak görmüşlerdir.

Hz. Mevlana, “Hangi tohum, toprağa atıldı da bitmedi? Neden insan tohumu için aynı şeyi düşünmüyorsun?” (Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Dîvân-ı Kebîr, c. II, gazel no: 911.) derken insanın kusuruna değil, doğru fiillere ulaşabilmesinin her zaman imkânına odaklanmıştır. Esasen onun yaşadığı yüzyılda bıraktığı etki bu mesajının somut bir işaretidir. Mevlana’nın hayatta olduğu XIII. yüzyıl, insanların ümitsizliğe düştüğü bir süreçtir. Doğudan gelen Moğol istilaları, batıdan gelen Haçlı orduları ve içerideki taht kavgaları, insanları umutsuzluğa sürüklemiştir. İnsanlar bu korku ve ümitsizlik ikliminden, Mevlana’nın, “Allah sevgisiyle buluşalım, birbirimizi sevelim, edeple nezaketle davranalım, kavga ve kanla olmaz, kurtuluş bundadır.” öğüdüyle çıkmıştır. Bu öğreti, o ölü topraklardan, çürümüş gövdeden Osmanlı çınarının yükselmesine zemin hazırlamıştır.

İslam ahlakının pratik, estetik ve zarif uygulaması şeklinde tarif edilebilecek tasavvuf ahlakı, merkeze insana ve tüm yaratılmışlara saygıyı koyarak bir gelenek üretmiştir. Öyle ki bu gelenekte sadece insana hürmet değil, hayvanlara hatta cansız varlıklara dahi saygı esastır. Mesela, Mevlevi dervişleri semaya kalkacakları esnada üzerlerinde bulunan hırkalarını çıkarır ve onu yere bırakırlar. Ancak her bir derviş hırkayı yere bırakmadan önce onu öper, yani ona saygı ve muhabbetini izhar eder. Çünkü sufi geleneği, hem insana hizmet etmesi sebebiyle hem de Hakk’ın bir mazharı olduğu düşüncesiyle eşyaya hürmeti âdet edinmiştir. Bu duyarlılık ise Anadolu insanına, “Edeb Ya Hû” ilkesiyle yansımış, hatta bu toprakları, bu anlayış çevresinde şekillendirip dönüştürmüştür.

Tasavvufi terbiyenin başat değerlerinden biri olan edebin yaygın kullanımıyla adabın birinci esası nezakettir. Çünkü çevresine karşı hassas, zarif ve saygılı olmayan kimsenin kendisine ve âleme pozitif bir katkısı olmayacaktır. Ayrıca edep, insana, hayvana, bitkiye, çevreye daha geniş ifadeyle âleme saygıyı ifade etmektedir. Dünyadaki işlerin bütünü, İslam kültüründe edep olarak adlandırılan saygı ilkesiyle yönetilmektedir. Edebin bir anda hayattan çıkarılması, tam anlamıyla kaosu doğuracaktır. Bu durumun tersini düşündüğümüzde ise yani hayata edebi hâkim kıldığımızda karşılaşacağımız şey, Hakk’ın lütfu olacaktır. Zira edep, Hakk’ın lütfunun vesilesidir.

İnsanlar arasındaki iletişimin yaygın ve çok kolay olduğu bu çağda, iletişim krizlerinin ve yanlışlarının önüne geçmek için gerekli olan şey, insanın onurlu ve halife varlık olduğunu tekrar tekrar hatırlamaktır. Çünkü insana yapılan haksızlık, Hakk’ın hukukunu çiğnemek, insana yapılan saygısızlık aslında Hakk’a karşı edepsizlik demektir. Bu hassasiyeti bize hatırlatacak çağrılar İslam kültür ve geleneğinde sayısız defa yapılmıştır. “Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için/Dost’un evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim.” diyen Yunus Emre, gönül yapmayı insan olmanın temeli saymıştır.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:36:50 ÖS]


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:31:26 ÖS]


PCLOUD ÜCRETSİZ ÖMÜR BOYU DİLEDİĞİNİZ KADAR DEPOLAMA ALANINA SAHİP OLMAK Gönderen: andrewmemut
[Dün, 05:30:06 ÖS]


İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:43:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41