Gönderen Konu: Peygamberimizin Talim ve Terbiye Metodu 2  (Okunma sayısı 367 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Peygamberimizin Talim ve Terbiye Metodu 2
« : Kasım 12, 2018, 09:43:57 ÖÖ »
Peygamberimizin Talim ve Terbiye Metodu  2

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

Peygamber sallallahu aleyhi veselleme bir gün sahabeden bir zat sordu:

“Ey Allah'ın Resûlü! Hangi müslüman en üstündür?” Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam şöyle cevap verdi:

"Dilinden ve elinden müslümanların emniyette olduğu kimse!" (Buhârî, Îmân 4, 5)

Bir başka gün, bir adam Resulullah sallallahu aleyhi vesellem’e sordu:

“İslam’ın hangi ameli daha üstündür?” Resulullah sallallahu aleyhi vesellem ona da şöyle buyurdu:

“Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selam vermendir.” (Buhari, İman 6; Müslim, İman 63)

Kaynaklarımızda buna benzer birçok hadis-i şerife rastlarız. Bunlardan anlıyoruz ki, sahabe-i kiram Rasulullah sallallahu aleyhi veselleme gelerek sorular soruyorlar, böylece dinlerini iyice öğrenmeye çalışıyorlardı. Onların dinlerini öğrenmekteki bu gayreti sayesinde Peygamber aleyhisselatu vesselamın birçok hadis-i şerifi bizlere ulaşmıştır.

Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, insanlığa Hak dini ve selamet yolunu öğretmek için gönderildi. Bu vazifesini yaparken de insanların yaratılışına çok uygun olan metotları uyguladı. Bu metodlar İslam davetçisi ve eğitimcileri için en güzel örnek olduğu için öğrenilmesi ve uygulanması gereken metotlardır. Bu metotlardan biri de soruları cevaplama metodudur.

Muhtaçlığının Farkına Varma

İnsanoğlu akıl ve gönül sahibi olarak yaratılmıştır. Ama aklını ve gönlünü iyiliğe kullanmak için manevi bir talim ve terbiyeye muhtaçtır. Muhtaçlığının farkında olan bir insan, soru sorar, okur, araştırır, öğrenir. İşte Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem her şeyden evvel insanlara, ilim öğrenmeye muhtaç olduklarını öğretti. Böylece onlar, bilmediklerini öğrenme, kendilerini düzeltme ihtiyacı hissettiler.

İnsanın nefsi ham haliyle ekseriyetle bilgiçtir, ukaladır. Talim ve terbiyeye muhtaç olduğunu kabule yanaşmaz.

Hatta ekseriyetle cahil insanlar kendilerini daha çok beğenir, kabahatlerini bile meziyet zanneder. Meşhur bir söz vardır,

''Şecaat arz ederken merd-i kıpti sirkatin söyler," derler.

Koca Ragıp Paşa'ya ait bir beyit olan bu söz,

“Mert Kıpti (Çingene) cesaretiyle övüneceğim derken hırsızlığını anlatır,” manasına gelir.

Cahil insan da böyledir, kendisindeki bütün özellikleri marifet zanneder. Yaptığının yanlış olduğunu bilmez, söyleyen olunca da hoşuna gitmez. Bir ikazla karşılaştığı zaman zoruna gider, nasihat edene düşmanlık besler, haklı sözler karşısında direnir.

Ama sahabe-i kiram hazeratının böyle olmadığını, aksine doğru yolu ve güzel ahlakı öğrenip uygulamak için Rasulullah sallallahu aleyhi veselleme sorular sorduklarını görüyoruz.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de kendisine soru soran şahsın durumuna göre, ona en faydalı olacak cevabı vermektedir.

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin eğitim konusundaki sünnetine baktığımız zaman, herkese ne lazımsa onu en güzel bir şekilde öğrettiğini görüyoruz.

Bazen Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem hanımlara hususi sohbet tertip ederek onlara lazım olan ikazlarda bulunuyordu. Bazen de gençlere hususi hitap edip, onları daha fazla ilgilendiren hususları hatırlatıyordu.

Allah Resulü aleyhisselatu vesselam insanlara hem İslam'ı bir bütün olarak, hiçbir şeyi gizlemeden ve eksik bırakmadan öğretti ve emretti. Sahabe-i kiram hazeratı da onun bütün ikazlarına samimi bir kalple, teslimiyetle kulak verdiler.

Sahabe-i kiramın dinlerini öğrenmekteki bu gayret ve teslimiyeti sayesinde İslam dini hakkında sorulabilecek birçok sorular Rasulullah’a sorulmuş ve bizzat kendisi tarafından cevaplanmış oldu. Allah Resulü aleyhisselatu vesselamın, soru soranları kınamaması, azarlamaması, güzelce cevaplandırması da onları sormaya teşvik ediyordu.

Soru Sormaya Teşvik Ederdi

İnsanoğlu bir sözü dikkatsizce dinlediği zaman aklında kalmaz. Ama merakını celbeden bir durum olunca dikkatini toplar ve iyice dinler. İşte Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bazen merak uyandırıcı şekilde hareket ederek ashabını sorup öğrenmeye teşvik ederdi. Buna örnek bir hadis-i şerif zikredelim:

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz bir keresinde minbere çıkarken; bir adım çıktı, "Amin…"; bir adım daha çıktı, "Amin…"; bir adım daha çıktı, "Amin…" dedi.

Hutbesi bittikten sonra sahabe merakla:

"Ya Resûlallah! Minbere çıktığınız zaman âmin dediniz, her adımınızda bunu neden söylediniz?" diyerek sebebini sordular. Buyurdu ki:

"Cebrail aleyhisselam üç dua etti, ben de onlara âmin dedim, dedi.

Birincisinde Cebrail aleyhisselam:

“Annesine, babasına veya sadece onlardan birine ulaşmış bir evlat, (onlara güzel hizmet edip, onların hayır duasını alıp) cenneti kazanamadıysa ona yazıklar olsun/burnu yerde sürtünsün!” dedi, ben de âmin dedim.

İkincisinde, Cebrail:

“Sen peygamber olarak, bir insanın yanında anıldığın zaman, sana salat-ü selâm getirmezse; ona yazıklar olsun!.. Onun burnu yere sürünsün!” dedi. Ben de ona âmin dedim."

Üçüncüsünde Cebrail:

“Ramazana eriştiği halde bir insan, buna ramazanın feyzinden, bereketinden istifade edememiş, Ramazan gelmiş geçmiş de hâlâ Allah'ın mağfiret ettiği bir kul olamamışsa, Allah'ın affını, mağfiretini kazanamamışsa; yazıklar olsun o kula!.. Burnu yerde sürtsün!"' diye dua etti. Ben de ona âmin dedim” buyurdu. (Buharî, el-Edebu’l-müfred- 1419/1998, Taberanî-evsat- h. no: 8994)

İşte Rasûlullâh sallallahu aleyhi vesellem, bazen ashabının merakını celbedecek ve sorup öğrenmeye teşvik edecek şekilde bir girizgah yaparak ondan sonra söyleyeceği şeyi söylerdi. Bu da onun insan psikolojisine uygun öğretme metotlarından biridir.

Soru Soranları Kınamazdı

Ashab-ı kiram, gönüllerinden geçen düşünceler hakkında bile endişe duyar, bunların imanlarına zarar verip vermeyeceğinden endişe ederlerdi. Abdullah ibn Mes'ud radıyallahu anh'tan rivayet edilen bir hadis-i şerife göre bir gün sahabe-i kiramdan bazı kişiler Peygamber efendimize gelip dediler ki:

"Ey Allah'ın Resulü, bazılarımız içinden öyle sesler işitiyor ki, onu (bilerek) söylemektense kömür kesilinceye kadar yanmayı veya gökten yere atılmayı tercih eder. (Bu vesveseler bize zarar verir mi?)"

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: "Hayır bu (korkunuz) gerçek imanın ifadesidir." buyurdu. (Müslim, İman, 209)

İşte sahabe kimsenin bilmediği vesveseler hakkında bile Rasulullah sallallahu aleyhi veselleme soru soruyordu. Allah Resulü de böyle samimi niyetle sorulan soruları asla kınamıyor, gönüllerine su serpecek cevaplar veriyordu. Bizler de bu sayede vesvesenin imana zarar vermediğini öğrenmiş oluyoruz.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, hayalı bir kimseydi. Ayıp ve müstehcen sözler konuşmazdı. Ama Allah'ın emir ve yasaklarını açıkça bildirmek için gerekirse mahrem meseleleri de açıklar, bu hususta soru sorulmasını da ayıplamazdı.

Enes b. Malik radıyallahu anh'den şöyle bir rivayet vardır:

“Yahudiler hayız oldukları zaman temizleninceye kadar kadınlarıyla birlikte yemek yemez, su içmez, yanlarına yaklaşmaz, yanlarında yatmaz ve hatta aynı evde bulunmazlardı. Hıristiyanlar ve müşrikler ise cima da dahil her şeyi yaparlardı. Peki Müslümanlar nasıl davranmalıydı?

Bu konu Rasulullah aleyhisselatu vesselama sorulunca şu ayet nazil oldu:

“(Ey Muhammed!) Sana hayız (kadınların ay başı hali) hakkında sorarlar. De ki: “O bir eziyettir. Artık hayız esnasında kadınlarınız(la cinsi münasebet)den temizleninceye kadar uzak durun! Şayet iyice temizlenirlerse (o zaman) Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın! Muhakkak ki Allah çokça tevbe edenleri ve çokça temizlenenleri sever.” (Bakara, 222)

Bu ayet inince Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem hayızlı kadınlarla yemek yemeyi, su içmeyi, onlarla beraber aynı evde bulunmayı ve cima dışında her şeyi yapmayı caiz kıldı. Sadece cinsi münasebetin haram olduğunu bildirdi.

Faydasız Soruları Sevmezdi

Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem soruları cevaplamayı, tebliğ ve irşad için bir vesile olarak değerlendirirdi. Ama bazı soruları da hoş karşılamazdı. Bunlardan biri, “Kıyamet ne zaman kopacak?” sorusuydu.

Bir cuma günüydü. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem minberde iken bir adam mescide girdi ve onun konuşmasını keserek,

“Ey Allah’ın Resûlü, kıyamet ne zaman kopacak?” diye sordu. Sahâbe, soruyu soran kişiye susmasını işaret ettiyse de o, aynı soruyu üç kez tekrarladı. Efendimiz, namazı kıldırdıktan sonra,

“Kıyametin ne zaman kopacağını soran kişi nerede?” dedi. O adam,

“Benim, Yâ Resûlallah.” diyerek cevap verdi. Peygamberimiz,

“Kıyamet için ne hazırladın?” buyurdu. O adam,

“Benim çok fazla amelim yok. Ancak ben Allah ve Resûlü’nü gerçekten seviyorum.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz,

“Kişi sevdiğiyle beraberdir, sen de sevdiğinle beraber olacaksın.” buyurdu. (Tirmizî, Zühd, 50)

Bu hadis-i şerifte, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin, “Kıyamete ne hazırladın?” diye soruya karşı soru ile cevap vermesi, muhatabı düşündürmek içindir. Kıyametin ne zaman kopacağını bilmek insana bir şey kazandırmaz, asıl ona hazırlanmak insana fayda sağlar.

Peygamberimizin sevmediği bir soru tarzı da, dini zorlaştıracak şekilde sorular sorulmasıydı.

Haccı farz kılan ayetler nazil olunca Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bunu Müslümanlara tebliğ etti. Bir konuşma yaparak:

“- Ey insanlar, Allah size haccı farz kılmıştır, haccediniz,” buyurdu.

Bir sahâbî:

“Ey Allah’ın Elçisi! Her yıl mı?” diye sordu.

Peygamberimiz, sükût etti cevap vermedi. Sahâbî sorusunu üç defa tekrarladı, bunun üzerine Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem,

“Eğer ‘evet’ deseydim her yıl hac yapmak farz olurdu, buna gücünüz yetmezdi.” cevabını verdi. (Müslim, “Hac”, 412)

Ömürde bir kere hac yapmak farzdır. Gücü yeten daha fazla hac yapabilir. Ama herkesin gücü yetmeyebileceği için Allah-u Zülcelâl bunu farz kılmadı. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bu şekilde sorularla dini zorlaştırmayı uygun görmemiştir.

Bu hususta inen bir ayet-i kerime de şöyledir:

“Ey iman edenler! Size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kur’an indirilirken onları sorarsanız size açıklanır, Allah (açık bir hüküm indirmediği hususları) affetmiştir, Allah bağışlayandır, halimdir. Sizden önce bir millet onları sormuştu. Sonra (hüküm indirilince de ) onları inkar etmişlerdi” (Maide 101-102)

Buradan anlıyoruz ki, Allah-u Zülcelâl bizi açıkça emredilen hususlardan sorumlu tutmaktadır. Vehim ve vesvese ile türlü türlü sorular sormaya da gerek yoktur.

Hayrünnisa Yılmaz.

 


* BENZER KONULAR

İyi Anne Baba Mısınız Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:34:11 ÖÖ]


Hasan Bitmez - Osmanlı Mehter Marşları 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 11:34:58 ÖS]


Konuşma Ve Dinleme Adabı Gönderen: webtasarim
[Dün, 11:26:55 ÖS]


Yüzünü Ahirete Ceviren Gönderen: webtasarim
[Dün, 11:20:44 ÖS]


İçinde Namaz Geçen Ayetler Gönderen: webtasarim
[Dün, 11:15:19 ÖS]


Temizligin Onemi Gönderen: webtasarim
[Dün, 11:12:06 ÖS]


Cahillerle Tartışmayın Gönderen: webtasarim
[Dün, 11:03:41 ÖS]


Yardımı Reklam Gibi Yapmamalı Gönderen: webtasarim
[Dün, 10:59:14 ÖS]


Dinimizin Bizden İstediği Hayat Gönderen: melek
[Dün, 09:02:39 ÖÖ]


Hidâyetten Sonra Kalblerin Kayması Gönderen: melek
[Dün, 08:54:05 ÖÖ]


Kalbin Temizliği Gönderen: melek
[Dün, 08:45:49 ÖÖ]


Peygamberimizin Kadınlara Karşı Muamelesi Gönderen: melek
[Dün, 08:36:03 ÖÖ]


Allah Rasülü’ne Muhabbetimiz Gönderen: melek
[Dün, 08:33:38 ÖÖ]


Kendimize ve Ailemize Sahip Çıkalım Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:12:49 ÖÖ]


Müslümanlar Kazanımlarını Ne Zaman Kaybederler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:05:29 ÖÖ]


Savrulsak Da Beraberiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:41 ÖÖ]


Egemenlik Kimde Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:50:29 ÖÖ]


Yolumuzun Esası Zaruri Olan İle Yetinmektir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:40:57 ÖÖ]


Vakit İnsanın Sahip Olduğu En Değerli Varlığıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:32:35 ÖÖ]


Engin Titiz - Single Eserleri Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 24, 2024, 09:55:37 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41