Rahmet ayı Ramazan-ı Şerif hürmetine
Cenab-ı Hakk’ın rahmetinin tecelli ettiği mübarek bir ayda yaşıyoruz. Gecesi, gündüzü her saati bereketlerle dolu. Kur’an-ı Kerim’in en çok okunduğu ay. Hayır, hasenat, ibadetlerin en çok yapılmaya çalışıldığı ay… Nice Allah’ın sevgili kullarının gözyaşları döktükleri, secdelerde Cenab-ı Hakk’a yalvardıkları mübarek ay… Şeytanların bayrama kadar zincirlere vurulduğu ay. Bu mübarek ayda ve bu mübarek ayın hürmetine bana ulaşan, olmaması gereken bazı haberler üzerine, dini celili İslami sömürüp, semirenlere, kardeş eti yemekten zevk alan, gıybetçilere, gıybet salatasına kaşık sallayan bazı yurt içindeki, yurt dışındaki vampirlere, iftiracılara, gece-gündüz durmadan fitne ateşinin altına odun taşıyanlara, fitne kazanını kaynatanlara, durmadan kendini ön plana çıkartıp kardeşlerini kötüleyenlere, kendini beğenmiş, dini ve tasavvufu tekelinde sayan, beynini tavana asmış, şeriatı ve sünneti, resulü ikinci plana iten zavallılara, para, para diye bu mübarek ayda sokaklara dökülenlere, Müslümanların her türlü mali yardımlarını istismar edenlere, kendilerinden başka Müslüman görmeyen, kendi gibi düşünmeyenleri; hain, münafık diye ilan edenlere, yaptıkları sohbetlerinde Cenab-ı Hakk’ın ayetlerini, Peygamber Efendimizin (sas) hadisi şeriflerini ikinci plana itenlere, şeyhini, seydasını, emirini, amirini, ağabeyini, büyüğünü ön plana çıkaranlara, Az para getirenlere; az iltifat, çok para getirenlere çok iltifat edip, insanların karşılarında; ezilip, büzülmelerinden hoşlananlara, acımadan kardeşlerinin iplerini kendi çıkarı için çekenlere, üç günlük dünya makamı ve geliri için, ahireti verip dünyayı satın alanlara, dünyada para, makam, şöhret, baş olma, eş vs. gibi geçici şeyleri Cenab-ı Hakk’ı unutup kendine put edinenlere, biraz olsun durup düşünmeleri için; tarihi, çok önemli bazı hususları hatırlatmak isterim: Peygamber Efendimiz (sas) bir hadisi şerifinde: “Nice Kur’an okuyanlar var ki, okudukları o Kur’an onlara lanet eder” buyurmaktadır. Esas hizmetlerini unutup, dünyalık için koşan, zenginlerin kulu, kölesi olan, mezhepleri yok sayan, Hz. Peygamber Efendimizi (sas) bir postacı ile eş tutan, İslam dininin nezih inanç ve itikadını verdikleri yanlış fetvalarla bozmaya çalışan, televizyonlarda dini sohbetler yapanbir kısım sözde hocalar (İhlaslı ve samimi olan hangi cemaate mensup olurlarsa olsunlar, değerli hoca efendileri evveliyetle tenzih ederim.) Lütfen beraberce düşünelim; bir ay boyunca televizyonlardan sayın hocalarımızın yaptıkları konuşmalarında Peygamber Efendimizin yokluklar çektiğinden bahsedip dururlar. Fakirlik edebiyatı yapan bu sayın hocaların servetleri; nerede ise Karun’la eş. Sahte gözyaşları akıtırlar, ezilirler, büzülürler, kılıktan, kılığa girerek değişik vücut dilini de konuşturarak anlatırlar. Mahrem, namahrem mevzuunu hiçe sayarak kadın-erkek bir arada otururlar. Riyakârlık, ihlas ve samimiyetsizlik her hallerinde belli olan hatipler ve kendilerini dinleyen cemaat…
Peygamber Efendimizin fakirlik çektiği doğru ancak; Allah’ın son peygamberi aynı zamanda bir devlet başkanıdır. Bize örnek olacak fakirlik hikayelerinden başka hareketleri yok mu? Peygamber Efendimiz O mübarek elleri ile kılınç kabzası tutmadı mı? Savaşlara katılmadı mı? İnsanlara karış nasıl davrandı? (Müslim-gayrimüslim) Neden onlardan bahsetmezsiniz?... Söyledikleri ile amelleri hiç birbiri ile uyuşmuyor. Anlattıkları başka. Yaşadıkları başka… 1957-1958 yıllarında Rize –Kalkandere Çayırlı köyü (Silyan’da) Okurken: Süleyman Hilmi Tunahan (ks) Hazretlerinin ilk talebelerinin rahmetli Hasan Arıkan ve ilçemizin müftüsü rahmetli Ahbap hocalar bizlere ders okuturken şöyle söylerlerdi.
“Cenab-ı Allah; gecenin zifiri karanlığında, kara taşın üzerinde, kara karıncanın yürüdüğünü görür, ayaklarından çıkan sesi işitir. Hangi niyetle adım attığını bilir.”
Amenna... Ey denizin dibinde, balığın karnında Yunus (as)’a tecelli eden Allahım! Ey atıldığı ataşe; (Sana Halil’im geliyor onu yakma diye emir veren ve Halil’inin yakılmasını durduran Allahım! Ey atıldığı kuyudan kurtarılıp, çeşitli sıkıntılardan sonra Yusuf (as) Mısır’a Sultan eden Allahım! Ey Hicret yolunda iken mağarada Habibinin ve onun sadık arkadaşını mağaranın girişinde örümceğe ağ, kuşlara yuva yaptırıp ve koruyan, kurtaran Allahım! … Ey Peygamberi Musa (as) ve ona inananlara Kızıldeniz’de yaptığı on iki yoldan yürüterek kurtaran ve firavunu Kızıldeniz’de gark eden Allahım!.. Ey İsa (as)’a birçok hastalara şifa verdiren, izninle ölüleri bire diriltmesine izin veren Allahım!...
Ey Süleyman (as) emrine rüzgârı ve cinnileri veren, birçok mahlukatla konuşmasına izin veren Allahım!... Ey Ashab-ı Kehf’i mağarada yıllarca uyutup uyandıklarında yemeklerinin dahi bozulmadıklarını gösteren sonsuz kuvvet ve kudret sahibi Allahım!... Birçok peygamberine değişik mucizeler veren, böylece insanları İslam’a davet eden Allahım… Son peygamber Peygamber Efendimize (sas) birçok mucizeler gösterme yetkisi veren, Ay’ı ikiye bölen, kuru taşları konuşturan, ağaçları yürüten, mübarek parmaklarından sular akıtan, duasıyla anında yağmur yağdırana, miraç hadisesi ile huzurunda kabul edilen, (Arş, Kürsi, Levhi Mahfuz, Levhi Kalem, Cennet ve Cehennemi gösteren), Uhud savaşında mübarek dişi yara alınca, Cebrail’e; “Ey Cebrail yetiş Resulümün kanından bir damla kan yere düşerse; yerleri helak ederim” diyerek Cebrail’i gönderip Peygamberimizin kanının yere düşmesine mâni olan Allahım!.. Bir büyük zatın ifadesi ile zamanımızda; “Hocalar uykuda, cemaat ise ölü.” Ya Rabbi önce hocalarımızın daldıkları gaflet uykusundan bir an önce uyanıp gerçekten Peygamberimizin (sas) hakiki varisi olmalarını, yapacakları hizmetleri ihlas ve samimiyetle yapmalarını nasip eyle… Benliğini kaybetmiş, taklitçi, özenti içinde olan ecdadından kopmuş, örf ve adetlerinden uzaklaşmış, modanın, esiri olmuş kadın, erkek, genç, ihtiyar hepimize Cenab-ı Hakk bir an önce uyanmalar nasip eylesin…
Cemaatimizi ruhi ve manevi bakımdan, manen dirilterek İslam’ı tam olarak anlamalarını, anlamamızı ve Peygamber Efendimizin sünnetlerine tam olarak uyabilmelerimizi ve tatbiklerini nasıp eyle Allahım… Allah (cc) özellikle günümüzde kendisine tasavvuf erbabı, maneviyat ve zikir ehli süsü verip, nice canlara kıyan, “abimiz, şeyhimizi, büyüğümüz, emirimiz ne derse biz ona uyarız” deyip Kur’an-ı Kerim’in ahkamını ve Peygamber Efendimizin (sas) sünnetlerini bir kenara bırakarak kendini çok yükseklerde görüp, “Ben olmazsan bu dini hizmetler olmaz diyen”, “Ben, ben” demekten, kibirden, gururdan, desinlerden, görsünlerden, gıybet salatasına kaşık sallayarak kardeş eti yemekten, şöhret aşığı, af edersiniz şöhret budalası olanlara mübarek Ramazan-ı Şerif hürmetine Rabbimiz gerçek tövbeler, uyanmalar, şuurlar nasip eylesin. Bizleri de onların yalanlarından, iftiralarından, bühtanlarından Cenab-ı Erhamürrahimin koruyup muhafaza eylesin âmin… İnşallah. Yazımı küçük oğlum Ali’nin her cuma günü paylaştığı bir duasından alıntı yaparak bitirmek istiyorum: “İlk peygamber Âdem Aleyhisselamdan son Peygamber Efendimiz (SAS) arasındaki gönderilen peygamberler hürmetine; Enbiyau, Evliya, suleha ve Şüheda, Cenab-ı Allah’ın velileri hürmetine; mukaddes beldelerde yapılan kabul olmuş ibadetler ve kabul olan dualar hürmetine;
Ne bir eksik ne bir fazla;
Canımızı yakanların,
Canlarımızı yaktıkları kadar,
Canlarını yak Allahım.
Kalbimizi kıranların,
Kalbimizi kırdıkları kadar,
Kalblerini kır Allahım.”
“Hasta haliyle yetimin gözyaşının akmasına vesile olanları mahşer gününde bir damla suya muhtaç et Allah’ım.”. Cümleniz Mevla’ya emanet olunuz.