Gerçek Huzur
Dünya ve âhiretin sırlarını apaçık görme bahtiyarlığına eren yakın ehli, huzur ehli, haramlardan uzaklaşır ve Rabbimizin emrine son derece riayet eder.
Gerçek mutluluğa ulaşanlar; vuslata erip, Hakk Teâlâ’ya kavuşan, her tecellîde, kalbe inen nurda Mevlâ’mızla olanlardır.
Bu zevkî tadıp, Allah Teâlâ’ya her şeyiyle teslim olan marifet ehli; tecelliye eren kullarla buluşur, arzu ve isteğini bizzat Rabbimizden sorar, Zât-ı Kibriya ile konuşup-görüşür. Hiç şüphesiz inanıyorum ki bunlar bize ağır gelecektir. Elbette ilk öğretimdeki bir yavruya; cebirden denklemleri, geometriden sinüsü, kosinüsü, tanjantı, kotenjantı öğretemezsiniz. Çünkü o çocuk daha sayıları saymakla toplama ve çıkarmayla, bölme ve çarpmayla meşguldür.
Bayezid (k.s.), söz ve sohbeti, avam kursağına sığmadığı için memleketinden yedi defa çıkartılmıştır.
Hasanı Basri (k.s.), Rabiatü’l-Adeviyye (rh.aleyhâ)’nin yüksek anlayışını, avamla kıyaslayarak “Fillerin ağzına göre ayarlanan lokmalar, karıncanın ağzına sığmaz.” buyurmuştur.
İmanın kemaline vesile olan tevhid dersi, nefy ü isbat tatbikinde, alınan feyizle, mânevî coşkunlukla, müridan “Efendim! Bu dersler neden daha önce öğretilmedi!” demiştir.
İnsanlara akılları ölçüşünce konuşun, gerçeğine aykırı gibi görünen bu beyanlar, hakikatlere erip, nefsin tuzağına düşmememiz için anlatılmaktadır. Zaten kardeşlerimiz, bunları, bu anlayışla okuyup, dinler.
Habîb-i kibriya(s)’ya; mürşid-i kâmillere, Sıddîk-ı Azam (r.a.)’dan bu zamana kadar gelen meşâyih-i kirama yakınlığımızın derecesine göre, Habîbi Kibriyâ (s.a.v.)’ya hemcivar, komşu oluruz. Evliyaullahın gönüllerinden geçenler ancak Peygamberimiz (s.a.v.) ve Zât-ı Kibriyaya kavuşurlar. Onlar Yetişkin evlatlarını,Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’e cübbelerinin altında takdim ederler. Allah Teâla’ya, Rasûlü (s.a.v. )’ne ve sizden olan ulü’l-emre, otorite olan şahsa itaat, bize, Kur’ân’da emredilen bir esastır. Dünyanın ve ahiretin ışıkları olan hakikat ehli, ulemâya bağlılık Hadis-i Şerifte haber verilen bir gerçektir.
Dağlar, taşlar, bir kuru yaprak dahi Hakk Teâlâ’nın izniyle hareket ederken, bizler de kulluğumuzda daim ve kaim, dosdoğru olmaya gayret edelim.
İnsanımız -çok azı müstesna- dünya nimetine erince değişiyor. Bu; dünyanın geçiciliğini, âhiretin de ebedî olduğunu tam anlamamamızdan kaynaklanmaktadır. Buranın zindan, öbür âlemin sürür olduğunu bilenler, eli kârda, gönlü yarda olanlardır. Çin işkencesi gören, hapishaneden çıktıktan sonra tekrar cezaevine, zindana girmek ister mi? Balı, böreği tadan, cifeye konar mı? Allah Teâlâ’yı tanıma zevkine erenler gönüllerini bu fâni âleme bağlamaz. İbrahim b. Edhem (k.s.):”İnsanlar bu dünyadan hiçbirşey tatmadan çıkıp gitmiştir.’ buyurunca, ‘Nedir bu tat?’ diye soranlara, ‘Marifet lezzeti.’ diye cevap vermiştir.