Gönderen Konu: Ahirete Ne Hazırladın  (Okunma sayısı 166 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı anadolu

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 631
    • www.fanidunya.net
Ahirete Ne Hazırladın
« : Ekim 18, 2022, 11:50:20 ÖÖ »
Ahirete Ne Hazırladın

İnsanların zamanlarının büyük bölümü gelecek yaşamları için hazırlıklar yapmakla geçer. Yazın kış hazırlıkları, sınavlara hazırlık, evlenmeye hazırlık vs. Dünya hayatı için binbir türlü çaba harcanıp hazırlıklar yapılır. şüphesiz bu yapılması gereken bir şeydir. Ancak dünyaları için bunca hazırlıklar yapan bir çok insanın sıra ahiret hayatına gelince hiçbir hazırlıkları bulunmadığı, aksine böyle bir kaygı da taşımadıkları görülmektedir. Geçici hayatları için nice hazırlıklar yapan, ama ahiret hayatlarını ihmal eden insanların durumu çökmekte olan bir binanın boyasını yenileme çabasına benzemektedir. Doğru olan şüphesiz her iki dünya için de hazırlık yapmaktır. ıslam insanlardan hem dünyaları hem de ahiretleri için iyilik dilemelerini emretmiştir.

“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Haşr 59/1.

“Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” (Necm 53/39)

Hesap günü, insanlara, kendilerine dünyada düşünüp hakkı idrak edecekleri kadar bir ömür verildiği hatırlatılacak ve ömür sermayesini ne şekilde geçirdiği insanlara sorulacaktır.

ınsanlara gerçekten de düşünüp öğüt almaya fazlasıyla yetecek kadar bir ömür verilmiştir. Ortalama insan ömrünün atmış beş olduğunu göz önünde bulunduracak olursak bu süre içerisinde insanlar kendilerini Allah’a kulluğa götürecek nice tablolarla karşılaşır. Kainattaki kusursuz muhteşem düzen, sürekli yaşanan doğumlar, ölümler, insanın donanımı, bitkiler alemi, hayvanlar alemi vs düşünen bir insanı kolaylıkla Rabbine götürür. Koca atmış beş yıl. ınsanlar bu süre içerisinde mutlaka pek çok akıllara durgunluk veren nimetlerle karşılaşır. Bu süre içerisinde yaşadığı her bir dakika kendisine doğru yolu bulmak için verilen fırsattır. ışte bu nedenle Rabbimiz hesap günü dünyadayken yapıp ettiklerinden pişmanlık duyup yeniden dünyaya dönüp iyi işler yapmayı isteyen insanlara “Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmedi mi?” şeklinde hitap edecektir.

“Onlar orada: ‘Rabbimiz! Bizi çıkar, (önce) yaptığımızın yerine iyi işler yapalım’ diye feryad ederler.

Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmedi mi? şimdi tadın (azabı)! Zalimlerin yardımcısı yoktur.” (Fatır 35/37)

Ahiret yaşamını kaale almayan ve dünya hayatına dalıp giden insanlarda ölçüsüz bir dünya hayatına düşkünlük görülür. Bu insanlar dünyadaki hayatlarının sona ermesini hiç istemez, ölümü kolaylıkla kabullenmezler. Ölüm onlar için bir kâbustur, kabullenilmez bir şeydir. Allah’a kulluk eden muttakiler için ise ölüm, hayatın gerçeklerinden biridir. Onlar ölümü gerçek hayatın kapısı olarak görürler. Ölüm onlar için insanın asla kaçamayacağı kaderidir, fakat bir son değildir. Kalıcı hayatın başlangıcına giden yol, Allah’a kavuşmanın ilk adımıdır. Kısacası muttakiler için vuslatın bir adımı, cennete açılan kapı anlamını taşıyan ölüm, dünya hayatına dalıp gitmiş insanlar tarafından kabullenilmez bir son olarak görülmektedir.

Onlar, dünya hayatlarının sonsuza kadar sürmesini istemektedirler. Bu istek bazı insanları çılgın eylemlere de sürükleyebilmektedir. Mesela Batı dünyasında bazı kişiler ölüme çare bulunacağı umuduyla milyonlarca dolar karşılığında öldükten sonra cesetlerinin özel dondurucu ortamlarda muhafaza edilmesini istemektedir. Öldükten sonra yeniden hayata döndürülme umuduyla gerçekleştirilen bu işlem ehl-i dünya insanlardaki fazla yaşama arzusunun ne boyutlarda olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

“Yemin olsun ki, sen onları yaşamaya karşı insanların en düşkünü olarak bulursun. Putperestlerden her biri de arzular ki, bin sene yaşasın. Oysa yaşatılması hiç kimseyi azaptan uzaklaştırmaz. Allah onların yapmakta olduklarını eksiksiz görür.” (Bakara 2/96)

“Evet, onları da, atalarını da barındırdık. Nihayet ömür kendilerine (hiç bitmeyecek gibi) uzun geldi...” (Enbiya 21/44)

Gerçekten insan ömrü, varoluşun niçinini, nasılını sorgulayıp tefekkür etmek ve hakka tabi olmak için yeteri kadar uzundur. ınsan, ömrü boyunca, kendisini iman etmeye ve Allah’ın kudretinin büyüklüğünü idrak etmeye sevk edecek nice büyük nimetlerle karşılaşmakta, nice akla hayale sığmayan güzelliklere şahit olmaktadır. Bir kimse kendi bünyesinde varolan kusursuz tasarım ve işleyiş üzerinde durup düşünse, bu kendisini Yüce Allah’a kulluğa götürmeye yetecektir. Peki insanları bu tefekkürden alıkoyan nedir?

Bu sorunun cevabını aradığımızda görürüz ki, insanların çoğunluğu dünya hayatına ve meşgalelerine öyle dalmışlardır ki, hayatın anlam ve gayesi üzerinde düşünmeye fırsat bulamamaktadır. ınsanlar ev ve işlerine ayırdıkları zamanın dışındaki vakitlerini genellikle televizyon izleyerek, kahvehanelerde vs zaman öldürerek geçirmektedirler. Kitap okuma, tefekkür etme, eğitici sohbet ve benzeri etkinliklerde bulunan insanların sayısı fazla değildir.

Tıpkı Hz. Peygamber Kur’an okurken müşriklerin Kur’an duyulmasın diye gürültü çıkardığı gibi günümüzde de insanlar düşünüp sorgulamasınlar, hakka yönelmesinler diye ıslam’ın mesajıyla toplumun arasına çeşitli engeller konulmuştur. Özellikle de televizyonun insanların zamanlarını boşa geçirmesinde çok büyük etkisi olmaktadır. ınsanlar televizyon dizileriyle, ekranları dolduran futbol maçlarıyla, hiç eksik olmayan müzik ve eğlence programlarıyla meşgul edilmekte, bu şamata arasında insanların tefekkür etmesi, hayatı anlamaya çalışması, kitap okuyup sohbet etmesi engellenmiş olmaktadır.

ınsana Yüklenen Temel Misyon:

ıyiliği Emredip Kötülükten Menetmek

ıslam’ın, yüce Allah tarafından yeryüzünün halifesi olarak belirlenen insanoğlu için bildirdiği temel misyon, iyiliği emredip kötülükten nehyetme sorumluluğudur. Bu misyon, ıslam’ın devlet ve cemiyet anlayışının temelini oluşturmaktadır. Müslümanlar ister fert olarak, ister cemiyet olarak, ister de devlet olarak olsun bulundukları her yerde iyiliği emredip kötülüğü nehyetmekle, iyiliklerin taşıyıcısı, kötülüklerin ise önünde engel oluşturmakla mükelleftirler. Müslüman bir kimse, kötülük kimden gelirse gelsin ve kime yapılırsa yapılsın ona kayıtsız kalamaz. Gücü ölçüsünde kötülüğe ve haksızlığa karşı mücadele vermek zorundadır, bu, inancının ona yüklediği bir sorumluluktur. Müslüman bir kimse sıradan insanlar gibi olamaz, olmamalıdır. Çünkü o, Müslüman olmakla Rabbiyle ahidleşmiş olmaktadır. Rabbiyle ıslam üzere ahidleşen kimse büyük bir mücadelenin, büyük bir davanın şahitliğini üstlendiğinin farkında ve bilincinde olarak yaşamını sürdürmelidir. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette iyiliği emredip kötülükten nehyetme yükümlülüğünü Müslümanlara bildirmiş ve bu yükümlülüğü yerine getirmeyi, ebedi kurtuluşun temel şartlarından biri olarak saymıştır.

“Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder; kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız...” (Al-i imran 3/110)

“Onlar, Allah'a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten menederler; hayırlı işlere koşuşurlar. ışte bunlar iyi insanlardandır” (Al-i imran 3/114)

Temel misyonları insanlara iyiliği emredip kötülükten nehyetmek olan Mü’minlerin vasıflarından biri de, kötülüğü iyilikle savmaktır. Kötülüğü iyilikle savmak ve kötüleri iyiliklerle karşılamak gerçekten son derece büyük bir erdemdir. Bu Rabbani merhametin insanlara yansıyan yüzüdür. Rabbimiz kullarına karşı şefkatli, merhametli ve affedici olduğu gibi insanlara da kendi aralarında affedici ve merhametli olmalarını emretmektedir. Tabii ki Mü’minlerin affediciliği, merhametli ve şekatli oluşu, Allah’ın dinine karşı düşmanlık yapanlar söz konusu olduğunda geçerli değildir. Mü’minler, Allah’ın dinine savaş açan ve yeryüzünde mazlum ve mahrumlara zulmeden kimselere karşı şiddetlidirler.

Zaten kötülüğü iyilikle savma prensibi, insanların bilinçsizce takındıkları yanlış tavırlar söz konusu olduğunda geçerlidir. Yoksa zalimlerin zulümlerine ve tuğyanlarına, hırsızların hırsızlıklarına, gücü elinde bulunduranların haksızlık ve adaletsizliklerine karşı hoşgörülü ve affedici olmak, mazlumlara, haklılara, adalet bekleyenlere yapılabilecek en büyük kötülüklerdendir. Rabbimiz, bizlerden zulüm, haksızlık ve adaletsizliklere karşı mücadele etmemizi istemektedir. ınsanlara zulmeden, ölçü ve tartıda hile yapan, yetimin ve yoksulun hakkını gasbeden haramzadelere karşı hoşgörülü olmak, hakka ve adalete sadakatsizliktir. Müslüman bir kimsenin hoşgöreceği ve iyilikle savmaya çalışacağı kötülük, mazlumlara karşı işlenen suçlar, haksızlık ve adaletsizlikler değil, cahillerce şahsına yöneltilen sataşmalardır. Aksi halde ıslami değerlere, hakka ve adalete karşı yapılan kötülükler asla hoşgörülemez. Allah’ın hoşgörmediği bir şeyi, bir Müslümanın hoşgörmesi düşünülemez.

Tabii ki bir insanın şahsına yönelik bilinçsizce yapılan bir sataşmaya, takınılan alaycı bir tutuma karşılık iyilikle cevap vermesi kolay bir iş değildir, zordur. Ancak Rabbimiz bizlerden kolay olanı yani kötülüğe kötülükle karşılık vermeyi değil, zor olanı yapmamızı istemektedir: Kötülüğü iyilikle savmak. Zira kötülüğe kötülükle karşılık vermek hiçbir şeyi çözmeyeceği gibi düşmanlıkları, kin ve nefreti körükleyen faktörlerdir. Oysa kötülüğe iyilikle karşılık vermek hem kötülere bir mesajdır hem de aradaki kin ve nefret yangınının üzerine sıkılmış su işlevi görecektir. Rabbimiz bu konuyla ilgili şöyle buyurmaktadır:

“Kötülüğü en güzel olanla uzaklaştır; biz, onların nitelendiregeldiklerini en iyi bileniz.

Ve de ki: 'Rabbim, şeytanın kışkırtmalarından sana sığınırım.'” (Mü’minun 23/96-97)

“ıyilikle kötülük bir olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost oluvermiştir.

Bu(kötülüğü iyilikle savma olgunluğu)na ancak sabredenler kavuşturulur. Buna, ancak (hayırdan) büyük bir pay sahibi olanlar kavuşturulur.

şayet sana şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir.” (Fussilet 41/34-36)

Dikkat edilecek olursa hem Mü’minun suresindeki hem de Fussilet suresindeki kötülüğün iyilikle, iyi bir tarzda savılmasını öngören ayetlerin hemen ardından şeytanın kışkırtmasına vurgu yapılmakta ve onun kışkırtmasından Allah’a sığınılması istenmektedir. Her iki surede de, kötülüğe kötülükle karşılık vermenin şeytanın kışkırttığı bir tutum olduğu, Rabbani tavrın ise kötülüğü güzel bir tarzda savmak olduğu ifade edilmektedir. Ayrıca kötülüğü iyilikle savmanın herkesin harcı olamayacağı, bu özelliğin ancak sabredenler ve hayırdan pay sahibi olan insanlara bahşedileceği vurgulanmaktadır.

Kötülüğü iyilikle savmak zor bir tavırdır. Her yiğidin harcı değildir. Çünkü kötülükle karşılaşan bir insanın negatif duyguları ister istemez harekete geçecektir. Öfke, kin ve intikam alma hisleri kendisini gösterecektir. ınsanın bu duygulara kapılıp kötülüğe kötülükle karşılık vermesi insanın kendini duygularına mahkum etmesiyle kolaylıkla gerçekleşecek bir eylemdir. Oysa böyle bir durum karşısında metanetini korumak, duygulara hakim olmak, öfke ve intikam hislerini yenerek kötülüğe iyilikle karşılık vermek kolay değildir. Duyguların yoğun bir şekilde harekete geçtiği anlarda aklı duyguların önüne geçirebilmek çaba isteyen bir tutumdur. Negatif hislerin kabardığı anlarda pozitif duyguları harekete geçirip negatif hisleri devre dışı bırakmak gerçekten büyük bir başarıdır.

Bir Fincan Kahvenin Kırk Yıl Hatırı Vardır!

Bu meşhur atasözünü hepimiz biliriz. Bu söz, minnettarlık duygusunun insanlar üzerindeki güçlü etkisini çok iyi ifade etmektedir. Gerçekten de insanların çoğu, kendilerine ikramda bulunan, zor zamanlarında yardımlarına koşan kimselere karşı etkili bir şükran ve minnettarlık duygusu hissederler. Genellikle de bu iyilik veya ikramı karşılıksız bırakmamak için çabalarlar. şükranlarını hissettirmek için fırsat kollar, aksi halde içlerinde büyük bir eziklik hissederler. Peki bu minnettarlık ve şükran hisleri yüce Allah’ın nimetleri söz konusu olduğunda niçin zayıflamakta, genellikle insanlar bir fincan kahvenin hatırı kadar bile olsa, Rabblerinin ikram ve nimetleri karşısında çoğunlukla şükürsüz ve nankör kesilmektedirler?

Öyle zannederim ki, bu çarpık durumun temel sebebi, gaybe olan imanın zayıflığıdır.

Evet, insanlar, bir kimse kendilerine bir ikramda bulunduğunda, ikramı bizzat müşahade ediyorlar ve bunun karşılığında o kimseye şükran duyuyorlar. Başta hayatı olmak üzere, insana sahip olduğu bütün nimetleri bahşeden yüce Allah’ın nimetleri ise insana çeşmeden, ağaç dalından, tarladan, bağdan, bahçeden... ulaşıyor. Bu nimetlerin kaynağını tam ve doğru olarak algılamak ve Allah’ı hakkıyla tanımak ise mutlaka gaybe iman etmekten geçiyor. Oysa insanların çoğu gaybe iman etmenin ne demek olduğu bilincini bile taşımıyor ki, gaybe gereğince iman etsin. Mesela ne kadar insan, cennet ve cehenneme onları görüyormuşçasına şeksiz şüphesiz iman ediyor? Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırının bulunduğu bir dünyada alemlerin Rabbine kulluk edenlerin sayısı, nankörlük edenlerin sayısına bile erişemiyorsa temel sorun, insanların gaybe iman edip etmemeleri noktasındadır.

Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket ederler. şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır.

Yeryüzünde sizin için rengârenk yarattıklarında da öğüt alan bir toplum için gerçek bir ibret vardır.

ıçinden taze et (balık) yemeniz ve takacağınız bir süs (eşyası) çıkarmanız için denizi emrinize veren O'dur. Gemilerin denizde (suları) yara yara gittiklerini de görüyorsun. (Bütün bunlar) onun lütfunu aramanız ve nimetine şükretmeniz içindir. Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağları, yolunuzu bulmanız için de ırmakları ve yolları yarattı.” (Nahl 16/12-15)

şüphesiz Yüce Rabbimiz’in tüm bu nimetlerinde düşünüp idrak eden insanlar için büyük ibretler vardır. Kâinattaki kusursuz düzen üzerinde kafa yoran bir kişi mutlaka Allah’a iman edecek ve bu muhteşem düzenin kurucusunu rüku ve secdelerle tesbih edecektir.

En ince ayrıntısına kadar hesaplanmış bu kusursuz düzeni tesadüf kelimesiyle açıklamaya çalışanlara ise ancak acımak gerekir. Bu öylesine mükemmel bir düzendir ki, karıncadan insanoğluna kadar her şeyin bu düzende mutlaka bir misyonu vardır. Her şey birbiriyle bağlantılıdır. Her varlığın doldurduğu bir boşluk vardır. Hiçbir şey boş yere yaratılmamıştır. Bir karınca, bir örümcek, bir çekirge, bir aslan, bir köpek ve diğerleri boşuna yaratılmamıştır.

Avrupa’nın bir kentinde belediye aldığı bir kararla lağım farelerini ortadan kaldırma çalışması başlatıyor. Bunun için de kanalizasyonlara ilaç dökülerek lağım fareleri öldürülüyor. Çok geçmeden kanalizasyonlar taşmaya ve şehri kirli sular basmaya başlıyor. Böylece, lağım farelerinin kanalizasyonlarda hareket etmek suretiyle tıkanmaları önledikleri anlaşılıyor ve kanalizasyon sistemine yeniden lağım fareleri yerleştirilerek taşmalar önleniyor. Yani her varlığın doldurduğu bir boşluk, yerine getirdiği bir misyon vardır. Bazen insanların “Bu niye yaratılmış” diyerek küçümsediği varlıklar da dahil olmak üzere her varlığın kâinattaki Rabbani sistemde mutlaka bir işlevi vardır.

ınsanlar tarafından ortaya konan basit bir eserde bile bir çok kusurlar bulmak mümkündür. Oysa akla hayale sığmayan bir organizasyon olan kainatta kusur aramak boşunadır. Nitekim Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“O ki, birbiri ile ahenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahmân olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?.

Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.” (Mülk 67/3-4)

Bu ne müthiş bir meydan okumadır. ınkârcılara inkârlarını ispatlamaları için işte bir fırsat. ışte hodri meydan. Haydi tüm imkânlarınızla, uzay mekikleri, teleskoplar ve astronotlarınızla kainatta inkarınızı ve tesadüf iddialarınızı ispatlayacak bir kusur bulun.

Haydi gözlerinizi gökyüzüne, yeryüzüne, bitkilere, hayvanlara, kendinize çevirin ve yaratılışta bir kusur arayın. Gözünüzü ve kuşkucu bakışlarınızı nereye yönlendirirseniz yönlendirin Kur’an’ın ifadesiyle gözünüz aradığı bozukluğu bulmaktan aciz ve bitkin halde size geri dönecek, kuşkulu bakışlarınız aradığını bulmaktan aciz düşecektir.

“Allah, sizin için, yarattığı şeylerden gölgeler kıldı. Dağlarda da sizin için barınaklar yarattı. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar yarattı. ışte böylece Allah, müslüman olmanız için üzerinize nimetini tamamlıyor.” (Nahl 16/81)

“Allah'ın, göklerde ve yerdeki (nice varlık ve imkânları) sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi? Yine de, insanlar içinde, -bilgisi, rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı yokken- Allah hakkında tartışan kimseler vardır.” (Lokman 31/20)

“Allah, yeri canlılar için yaratmıştır.

Orada meyveler ve salkımlı hurma ağaçları vardır.

Yapraklı daneler ve güzel kokulu bitkiler vardır.

O halde Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?”

(Rahman 55/10-13)

RADYO DİNLEME LİNKİMİZ
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:43:20 ÖÖ]


İyi Anne Baba Mısınız Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:34:11 ÖÖ]


Hasan Bitmez - Osmanlı Mehter Marşları 3 320 kbps + Flac Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 11:34:58 ÖS]


Konuşma Ve Dinleme Adabı Gönderen: webtasarim
[Dün, 11:26:55 ÖS]


Yüzünü Ahirete Ceviren Gönderen: webtasarim
[Dün, 11:20:44 ÖS]


İçinde Namaz Geçen Ayetler Gönderen: webtasarim
[Dün, 11:15:19 ÖS]


Temizligin Onemi Gönderen: webtasarim
[Dün, 11:12:06 ÖS]


Cahillerle Tartışmayın Gönderen: webtasarim
[Dün, 11:03:41 ÖS]


Yardımı Reklam Gibi Yapmamalı Gönderen: webtasarim
[Dün, 10:59:14 ÖS]


Dinimizin Bizden İstediği Hayat Gönderen: melek
[Dün, 09:02:39 ÖÖ]


Hidâyetten Sonra Kalblerin Kayması Gönderen: melek
[Dün, 08:54:05 ÖÖ]


Kalbin Temizliği Gönderen: melek
[Dün, 08:45:49 ÖÖ]


Peygamberimizin Kadınlara Karşı Muamelesi Gönderen: melek
[Dün, 08:36:03 ÖÖ]


Allah Rasülü’ne Muhabbetimiz Gönderen: melek
[Dün, 08:33:38 ÖÖ]


Kendimize ve Ailemize Sahip Çıkalım Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:12:49 ÖÖ]


Müslümanlar Kazanımlarını Ne Zaman Kaybederler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:05:29 ÖÖ]


Savrulsak Da Beraberiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:41 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41