Gönderen Konu: Talep Ettiği Şey Kişiyi Farklı Kılar  (Okunma sayısı 432 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Talep Ettiği Şey Kişiyi Farklı Kılar
« : Nisan 08, 2018, 11:01:41 ÖÖ »
Talep Ettiği Şey Kişiyi Farklı Kılar

– Biz talep edersek, talep ettiklerimiz seçici algı oltamıza takılır.

– Biz talep edersek, Rab’bimizin verme sebebi gerçekleşir.

– Biz talep edersek, bütün vücudumuz bu talebi destekler ve bize yardımcı olur.

– Biz talep edersek, talep edilene kavuşma sebebi oluşur.

– Biz talep edersek arayış başlar.

– Biz talep edersek, zorlukları aşma gücü oluşur ve engeller birer birer aşılır.

– Biz talep edersek, zihnimizde bizi talep ettiğimize kavuşmaya doğru yönlendirir.

– Biz talep edersek, atıllıktan, beklemekten ve eksi durumda kalmaktan kurtuluruz.

– Biz talep edersek, başkalarına muhtaç olmaktan kurtulur kendi ihtiyaçlarımızı gidermenin yeterliliğini yaşarız.

– Biz talep edersek, başkalarına da örnek olur, talep etmeyi yaygınlaştırmış oluruz.

– Biz talep edersek, talep ettiğimize olan ihtiyacın gücü kadar uğraşır, bedel öder ve gereğini yaparız.

– Biz talep edersek, düşünmenin ve sahip olmanın şartını yerine getirmiş oluruz.

– Biz talep edersek, verileceğine dair ümidimizi canlı tutmuş oluruz.

– Biz talep edersek, okur yazar oluruz, düşünme ve hayata kalite katma derdinde oluruz.

– Biz talep edersek, bu bizi talep ettiğimiz makama yaklaştırır, değerimizi artırır ve bizi

ciddiye aldırır.

– Biz talep edersek, öğrenme süreci kesintiye uğramaz, zihin yetersiz kalmaz.

– Biz talep edersek, talep ettiğimiz makamın yardımı bize ulaşır.

– Biz talep edersek, “Talep edin vereyim” çağrısının muhatabı olmuş oluruz.

Rab’bimiz, isteyip talep edeceklerimizin başında, bizi insan olarak ayakta ve hayatta tutacak, Allah’ımızın ipine sımsıkı sarılmamızı sağlayacak bir anlayış ve yaşayış modeli oluşturmamızı istiyor. Bunun sınırlarını kur’an-ı kKerim de bildirmiş, örneğini Rasulü (s.a.v.) ile vermiş ve bunu hayatınıza adapte edin demiş. “İnanç insanın ayakta kalmasına, dini inanç ise, insan neslinin hayatta kalmasına ve mutlu olmasına sebep olur. Garo Topuzoğlu.” sözünde olduğu gibi, inanç hayattır, inanç dengedir.

Zihin neyi öne alırsa, arka plândaki güçlü istek onunla ilgilidir. Herkesin, ahiretinin iyi olmasının yolunun dünyanın iyi olmasından geçtiğini bilmesi ile süreç başlar. Asıl sorumluluğumuzun ise; Kul olarak Yaratanımıza, ümmet olarak Peygamber efendimize, diğerlerinde ise, sorumluluklarımıza yani rollerimize göre yapmamız gerekenleri en iyi biçimde yaparak, dünyanın gidişine artı bir değer katmak olduğu bilinmelidir. Herkesin kendi en iyisini oluşturma gayreti, başkalarından önce kendisine bakması, “Amel defteri tek kişilik, mezar tek kişilik” bilinciyle yaşaması kalite ayarını belirler. Bu ise, kendisi olabilmiş bireylerin oynayabileceği roldür. Bu da bunun farkında olan ebeveynlerce ailede oluşturulur. İşte talep, hayata damgasını vuran, ne olduğumu, ne olacağımızı, nereye gittiğimizi ve yaklaşık sonuçları bize gösteren mihenk taşıdır.

Ne yapmaması gerektiğini bilmeden, bir soruna çözüm bulunması mümkün değildir. Bütün hayırların başlangıcı, öğrenmeye ve öğrenci olmaya, başka bir ifade ile de, talep etmeye ve talebe olmaya bağlıdır. Bir insan şüphesiz ki, yanlış ve hata yapmaya müsaittir. N e varki, doğru davranmaya atfedilen değer, insanı onu aramaya sevk eder. Talep edilen şey, peşinden koşma hızına göre bize göz kırpacaktır. Okuyarak öğrenen ve öğrendiğini hayata yansıtma gayreti içinde olanlar, her durumdan güzel bir ders çıkarma ve öğrenme sürecini kesintisiz sürdürme çabaları ile öne geçerler.

Allah’u Taalâ, bir insanın bu dünyayı en iyi şekilde anlaması ve doğru yaşayarak dünya ahiret saadeti kazanabilmesi için, bütün araçları kendisine vermiştir. Akıl ve düşünme nimeti, diğer bütün enstrümanların verdikleri notaları bir güfteye dönüştürür. Ve bütün enstrümanlar birbirleriyle uyumlu ve işbirliği içinde çalışır. Bir pataloji ile önü kesilmeyen fizyolojik akış, domino taşları gibi birbirine bağlı zincirleme işleyiş ile ritm ve ahenk üretir. Bu ritm her halükârda bulunur fakat ahenk olsun istiyorsak, ahenkli olmanın şartı olan komutu beynin algılaması gerekir. Beyin izin vermedikçe, gözler güneşe kapı aralamaz. Ne olması istediğini bilenler, beyni tanır ve işleyiş sistematiğini anlayarak, sistemi doğru yönlendirir. Kendi taşıdığı sistemleri tanımayanlar, kendileri için çalıştıracakları sistemleri, yanlış komut ile, kendilerine karşı savaştırarak, içten yıkılmanın zeminin oluştururlar. Hayatı kolaylaştırmak için plânlanan bir robot olduğunu varsayalım, o robot sizin kendisine yüklediğiniz programa göre hareket alanını çizer. Zaten onun görevi sizin istediğinizi yaparak sizi memnun etmektir. Siz ona yanlış komut verirseniz, beklediğinizi değil, komutun gereğini yapar. Biz insanların taşıdığımız bütün organ ve sistemlerimiz de, hayatı bize kolaylaştırmak ve en üst düzey bir hayat standardını yakalayabilmemiz için bize yardımcı olmak üzere bütün güçleriyle çalışmaya Rab’bimiz tarafından programlanmıştır. Güneşe kapı aralayan yaklaşım, gözlerin açılmasını sağlar. Doğru işleyen sistem güç kazanır, işleyişi serileşir, verim ve üretim artar. Bir sistem, oluşturulma amacı çerçevesinde ve kurallarına göre çalışırsa, sistemin her bir zerresi mutluluk üretir. Uyumu, paylaşımı ve dayanışması artar. İşte bu o sistemi yaratana yapılmış fiili bir şükürdür. Yanlış duruş ve iş tutuş biçimi ise, eşyanın bile parçalarıyla uyumunu bozar ve dengesini sarsar. Böylece, o sistemin foksiyonerliği zarar görür.

Eşimizle ufak bir sıkıntılı diyalog yaşadık diyelim. Konuşma esnasında, benim ifade biçimimin eşimi gerginleştirdiğini gördüm. Ben “Bana ne, sen de beni üzüyorsun, ben de senin sözlerine alınıyorum, niye hep ben geri adım atıyorum, sen geri adım at” dedim. Sizce bu ufak sıkıntı koşar adım ne tarafa gitmeye başlar? Tabi ki ev dolusu kavgaya. Biz savaş gibi bir hayat sürmek ve sürekli tartışmak için mi evlendik? “Ben haklıyım”, “Hayır ben haklıyım” şeklindeki diyaloglarda, karşındakini kırıp parçaladıktan sonra haklı olmanın ne anlamı var. Bilmek ve uygulamak, hayat kalitesinin şifresi. Talip olmak, talep etmek talebeliği getirir. Talebe olmak ise öğrenmeye aç olmak demektir. Ancak hayatı ve kendisini düzene koymanın, kendini görmek ve iyiye doğruya doğru ilerlemek anlamına geldiğini anlayanlar, bunun mutlaka eylemle beslenen bilgiden geçtiğini bilirler. Öğrenerek yeniliklere, değişime açık olmanın vazgeçilmez bir tutum olduğunu bu anlayıştaki insanlar sergilerler.

Mevsim kış, hava soğuksa gökte yıldız olmaz ki. İnsanında gönül ovasına kar yağmışsa, göğünde yıldız nasıl olsun.

Bilgi olmadan da doğru düşünme ve doğru düşünme olmadan da doğru eylem olmaz. Dengede kalmak ve dengede tutmak, gönül ovasının günlük güneşlik olması anlamına gelir. Şartlar değişmeyebilir fakat yaklaşım biçimi ve ona atfedilen anlam değişince, her şey öğretici bir sürece döner. Öğrenmenin zihnimizde her daim yeni ufukları işaret
etmesi duasıyla.

Saliha Erdim.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42