Gönderen Konu: ADALET İLAHİ ÖLÇÜLERE UYMAKTIR  (Okunma sayısı 242 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
ADALET İLAHİ ÖLÇÜLERE UYMAKTIR
« : Ekim 05, 2019, 02:10:33 ÖS »
ADALET İLAHİ ÖLÇÜLERE UYMAKTIR

Cuma günleri minberlerde okunan hutbelerin, “2. Ömer” unvanıyla anılan Ömer b. Abdülaziz (rh.a.) döneminden beri, Nahl suresinin 90. âyeti celilesinin  bir kez daha hatırlatılmasıyla sonlandırıldığını belirtmiştik. Her hutbe bitiminde dinlemiş olduğumuz bu ayette Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı yasaklar…”

Âyet-i celîlede bizlere emredilen ve gerçekleştirilmesi istenen ilk hususun adalet olduğunu görüyoruz.

Adalet sözlükte  “‘Doğru hareket etmek, hakka ve hakikate göre hüküm vermek, eşit olmak, eşit kılmak’ gibi mânalara gelen bir isim olup ahlâk ve hukuk terimi olarak ‘bireysel ve sosyal yapıda dirlik ve düzenliği, hakkaniyet ve eşitlik esaslarına uygun şekilde davranmayı sağlayan bir erdem veya hukuk ilkesi’ anlamında kullanılır.” (Prof. Dr. Hayreddin Karaman ve Diğerleri, Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, c.III, S.433, Ankara 2007)

Adalet: “Her şeyi layık olduğu yere yerleştirmek, hakkı yerine koymaktır ki, azgınlığın, başka bir ifade ile haksızlık ve zulmün zıddıdır..

Şüphe yok ki her hakkın başı yüce Allah’ın hakkı olan ilâhlık haklarıdır. İlâhlık haklarının birincisi ise Allah’ın birliğine inanmaktır. Çünkü ortak ve benzeri bulunanın son derece saygı ve yüceliğe hakkı olamaz. Bundan dolayı adaletin başı Allah’ın birliğine inanmaktır. Çünkü bu âyetin tefsirinde İbnü Abbas’dan: ‘Adalet, Allah’tan başka ilâh olmadığına şahadet etmektir; adalet, ortak ve benzerleri ortadan kaldırmaktır; adalet, Allah’ın birliğine inanmaktır’ diye rivayetler yapılmıştır.” (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim, c.5, s.253)

Kısaca anlam ve kapsamını iki çok değerli eserden sunduğumuz adaletin zıddı, zulümdür.

Görülüyor ki ilâhî talimat ve ölçülere uymak adalet; emirleri yerine getirmemek ve yasakları işlemek zulümdür.

Tevhidî iman adalet; inkar, şirk, irtidat ve nifak ise zulümdür.

Beş vakit namazı eda etmek adalet; namazları ihmal etmek zulümdür.

Konuşma melekesini hayırlı olan hususlarda kullanmak adalet; dille yalan, iftira, hakaret, gıybet gibi yasaklar işlemek zulümdür.

Helal-haram çerçevesinde ticaret yapmak adalet; hile, yalan, aldatma, fahiş kâr elde etme, karşılığını vermeme, kalitesizlik gibi tutumlar sergileyerek alış-veriş yapmak zulümdür.

Özetle tüm ilişkilerde; yani,  insan ile Allah, insan ile diğer varlıklar ve  insan ile toplum arasında ki ilişkilerde, her biri erdem olan dinin kişisel, sosyal, hukuki, siyasi, ticari vb. önerilerine uymak, adalet; insan ve toplum refahını dinamitleyen, doğal çevreyi tahrip eden bütün hal ve hareketleri sınırlayan ilâhî yasakları hiçe saymak ise zulümdür.

Bu nedenledir ki dinimiz, müslümanı tanımlarken “elinden ve dilinden kimsenin zarar görmediği kişi” kaydını düşmüştür. (Buhârî, İman, 4, 5)

Zulme uğrayanlar için de hiçbir merci ve vasıtaya başvurma ihtiyacı bırakmayarak onlara kucak açmış ve  “Zulme uğrayanın bedduasından sakınınız. Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur” hükmünü koymuştur. (Buharî, Cihâd, 180)

Özellikle masûm insanlara, yaşlılara, kadınlara, çocuklara; suçlu suçsuz ayırımı yapmadan cana, haklı haksız farkı gözetmeden mala (bu ayırım ve gözetme ancak selâhiyetli makam tarafından ve hukuk içinde yapılabilir) yönelik terör bir insanlık suçu olduğu, nereden ve kimden gelirse gelsin ona karşı bir nefret doğurduğu için İslâm ile terörün yan yana zikredilmesi, bütün müslümanları üzmektedir. Bunu ısrarla yapanlara karşı “Acaba insanları İslâm’dan nefret ettirmek mi istiyorlar?” şeklinde bir şüphenin doğmasına sebep olmaktadır..

İslam, hukuku korumak için zaruret haline geldiğinde savaşa izin verir ve nizamî savaşta bırakın masum insanları, hayvanların öldürülmesini, bitki örtüsüne zarar verilmesini bile yasaklar. (Prof. Dr. Hayreddin Karaman, “Hayatımızdaki İslam”)

Dinimiz yapılan zulümlerin, işlenen cinayetlerin, çiğnenen hakların, gösterilen baskıların, uygulanan işkencelerin; yapanların yanlarına kâr kalmayacağını da bildirerek Peygamberiyle şu hatırlatmada bulunmuştur:

“Şüphesiz ki ümmetimin müflisi; kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelip; şuna sövdüğü, buna iftira ettiği, şunun malını yediği, bunun kanını döktüğü, şunu dövdüğü için iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları bittiği takdirde de hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir” (Müslim, Birr, 59)

Evet, unutmayalım ilâhî talimat ve ölçülere uymak adalet; emirleri yerine getirmemek ve yasakları işlemek ise zulümdür.

Ve müslümanın zulmün her türlüsüne ve zalimin her cinsine (kişi, toplum, devlet ve sisteme) karşı tavrı da Akif merhumun dizelerinde ifadesini bulan şu tepkidir: 

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.

Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım! ...

-Boğamazsın ki!

-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.

Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;

Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.

Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!

Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?

Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!

Adam aldırmada geç git!, diyemem aldırırım.

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!

Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...

İrticanın şu sizin lehçede ma’nası bu mu? 

M. Akif Ersoy

Sözlerimizi başta okuduğumuz ilâhî mesajı tekrarlayarak noktalayalım:

“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı yasaklar…”

Süleyman Önsay.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42