Gönderen Konu: Aile Dâvâmız Unutuluyor Mu  (Okunma sayısı 240 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Aile Dâvâmız Unutuluyor Mu
« : Aralık 16, 2018, 12:03:00 ÖÖ »
Aile Dâvâmız Unutuluyor Mu?

Gündemimizin baş maddesi aile meselemizdir. Ailenin dağılması sonuçtur. Bu sonucu doğuran sebepler üzerinde çok ciddi düşünmek, tahlil etmek gerekir. Bu konuda idarecilerin çok büyük sorumluluğu bulunmaktadır. Özellikle de aileden sorumlu bakanlığın. Ailenin dağılmasından sonra kadının korunması önemli ama yetersizdir. Erkeğin ve çocukların da korunması gündeme alınmalıdır. Daha önemlisi de aile dağıldıktan sonra yol göstermek, hatta ailenin dağılmasına sebep olacak yollar gösterme hatasında ısrar etmedir. Aile fertlerinin mutluluğu cemiyetin mutluluğu demektir.

Kadına şiddeti önlemek amacıyla çıkarılan ancak aksine şiddeti körükleyen 6284 sayılı kanunun insanları cinnete ve şiddete sürüklediğini hemen her gün haberlerdeki yerini alır ve alıştırılır hale geldi. Aile Bakanlığı ailelerin huzuru için çalışıp gayret gösterirken bize ait olmayan Batı kaynaklı kanun ve değerlerin bizim kanunumuz ve değerlerimiz gibi uygulanır hale gelmesi yuvaların dağılıp yıkılmasına sebep olmuştur. İmanlı, amelli olarak bilip hüsnü zan ettiğimiz Devlet/Bakanlık erkânı bu feceatın ortağı olmamalıdırlar. Bir insan başkasının ağzıyla yemek yiyemezken bu batasıca Batı kanunları toplumumuza uyar mı? Sadece kadın beyanıyla eşleri evinden, yuvasından günlerce/aylarca uzaklaştırmak, ailesinden koparılmanın verdiği bunalım içinde kin ve nefret oluşmasına sebep olmayı çare olarak görmek vahamet değil mi? Annelerin ölümüne, babaların katilliğine, çocukların yetim ve öksüz bırakılmalarına sebebiyet vermenin vebaline sorumluluğuna ortak olunmaz mı?

Basit bir telefon, basit bir söylentinin delil gibi vukuat gibi alınarak suçlu muamelesi yapılıp, ‘cinnet kanunu’ olmasına âcilen mani olunup kendi kanunlarımızla aileye huzur sükûn temin edip huzurlu bir toplum oluşturmalıyız. Ayrıca büyük hukukçu İmamı Azam’ın ‘Tek taraflı dinlenilerek verilen karar isabetli olsa bile adaletli olmaz’ fikrini unutmayın.

İnsanla beraber var olan ve dünyanın sonuna kadar da devam edecek kurum din ve ailedir. Yani ikisi de oluşturulan değil, verilen ya da kazanılan kurumlardır.

Modern Batı, insanı dinden kopardığı gibi, insanı insandan da kopardı ve aile parçalandı. Eğitimde aileye alternatif bir kurum oluşturulamaz. Modern kültür aileyi tehdit etmektedir. Günümüzde evlilik için aile mektepleri açılmalı, eş adaylarına dini temel bilgiler verilmelidir. Aksi takdirde seküler bir toplumun hayat anlayışıyla yaşanmış, İslam’ın yüklediği sorumluluklar yerine getirilmeden onun verdiği haklardan söz edilmiş olur. Bu da adaletsizliklere sebeptir. Hangi ülkenin ailesi en sağlam ve en huzurlu ise dünyanın en güçlü ülkesi orasıdır. Ailenin selameti aile fertlerinin birbirlerini anlamalarına bağlıdır.

Ailenin en büyük düşmanı boşanmalarda, son yıllarda tehlikeli bir artış gözlemleniyor. Boşanma sebepleri arasında iletişimsizlik ve sorumsuzluk çok etkili. Sadakatsizlik, geçim sıkıntısı ve kötü muamele öne çıkan boşanma sebepleri. Şehirleşme ve modernleşme de bu sebepleri körüklüyor.

Erkekler bilmelidirler ki, mahremiyet konularında, kadın erkek ilişkilerinde sorumluluk sadece kadınlara ait değil. Kur’an-ı Kerim önce erkeklere “gözlerinizi kısın” diyor.

Sadece kadınlar evlerine dönmeli değil, erkekler de evlerine dönmeli, huzuru evlerinde aramalı. Unutulmamalıdır ki, kadınların en öncelikli talebi, değerli olduklarının hissedilmesidir. Bugün aileler içeriden de tehdit altında. Görsel medya tek taraflı etki yapıyordu, şimdi sosyal medya dedikleri bozulmayı çift yönlü etkiliyor. Sadece kadının düzelmesiyle ailenin düzelmesi mümkün değil, en büyük aile olan devlet de düzeltilmeli. Devletimizin hukuk sistemi bizim mi, Batı’nın mı? Modernleşirken mutluluk algısını bile ekonomik mutluluğa indirgedik. ‘Ahlak düşünce, insan da aile de düştü’ sözü ailenin ve toplumun fotoğrafı. İslam ailesinde ilk söz de son söz de erkeğin, kadının, çevrenin değil, Allah”ın ve Rasulü”nün olmalıdır.

Batı’nın ve onun ürettiği modernliğin bozduğu aileyi yine onların ürettiği bilimler ve bu bilimlerin uzmanlarıyla kurtarmanın reçetelerini arıyoruz. Aileyi bu hale getiren sebepleri ortadan kaldırma yerine sonuçlar konuşuluyor, yazılıyor, âdeta hastalığın başka çeşitleriyle devam edilsin isteniyor. Aileyi kuran ve koruyan temel unsurları düşünen, aileyi dağıtan sebeplere kafa yoranları arar hale geldik. Kim ne derse desin, din unsuru olmadan sağlam bir ailenin kurulamayacağı, kurulsa da uzun süre dayanamayacağı gün gibi aşikâr. Aileyi parçalayan da, onu kuran da neyse, onun bulunup çare üretilememesi. Bütün değerleri dağıtan modernizmin oluşturduğu bireysellik, değer tanımayan özgürlük, hazcılık, kısaca modern hayat! Bu hayatı teşvik eden TV’den sosyal medyadan, bilgisayar internet programlarına kadar aileyi batıran Batı kaynaklı magazin kültürü. Batı’nın olmayan ‘değer yargıları’ normları ve formları ile aileyi kurtarabilir miyiz? Aileyi kuran unsurlardan biri mahremiyettir. Kendi aile yapımızı meydana getiren değerlerimizin dışında bu kavramı bulabilir misiniz? Aileden bahsederken Batı’nın anladığı aileden söz ettiğimizi ne zaman fark edeceğiz? Onların aile dedikleri şey genellikle karı kocadan oluşan, haz eksenli ailedir. Oysa Kur’an-ı Kerim’de sadece karıkocayı çağrıştıran bir aile anlayışı ve kavramı yok.

Rahm çekirdeğinden filizlenen, belki karı kocadan başlamak üzere dairesel olarak genişleyen, ibadet ruhu içeren bir görev, sevgi, saygı, şefkat, merhamet eksenli mahremiyet yumağı var. Bizde aile, daha çok görevler, sorumluluklar manzumesi, sükûn ve manevi bir lezzet. Kur’an-ı Kerim aile için ‘Ehl’ ve onun çoğulu olan ‘âl’ kelimelerini kullanır. Ehl; huzuru, ünsiyeti, rahat ve serbest olmayı ifade eder. Kur’an-ı Kerim’in ‘ehl’ dediği hususu bugün sosyolojinin ‘aile’ dediği kurum yeterince karşılamaz/karşılayamaz. O halde biz kitabımız Kur’an-ı Kerim’e ve uygulayıp bize üsveyi hasene olan Peygamberimizin hadis-i şeriflerine, sünneti seniyyesinin ölçülerine müracaat ederek meselelerimizi çözebiliriz. Yanlış teşhis, yanlış usul/metod, yanlış hukuk sistemi, yanlış kanunlar, vs. bu ayırımı görmek ve gereğini yapmakla işe başlamalıyız. Boşanma oranlarının hızla arttığını herkes biliyor. Boşanma ailenin dağılması demek ise, yapılacak iş boşanma sebeplerini ortadan kaldırmaya çalışmak değil mi? Bu sebeplerin başında geçimsizlik varmış. Ama geçimsizlik ne? Geçimsizliğin sebepleri sadece ekonomik mi? Mahremiyet sınırlarının bulunmaması, eşlerin başkalarıyla ilgilenmeleri, gözünün dışarıda olması, huzuru işyerinde ve arkadaşlarının yanında araması, iffeti zedeleyen muhtelif ilişkiler, lüks merakı ve özenti, rıza, sabır ve tevekkül gibi manevi edeplerden yoksunluk, içki kumar, eğlence merakı, internet, tarzları ve sitilleri batasıca porno televizyonlar. Feminizmin etkisiyle ortaya çıkan ve Müslümanlara dahi bulaşan kadın mı erkek mi çatışması, ekonomik özgürlük, ayaklarının üzerinde durabilme, kimseye muhtaç olmama, kocanın eline bakmama gibi modern ve feminist sloganlar. Bir diğer sebep aile içi şiddet gösteriliyor. Şiddetin sebeplerini de tartışmak, önce onları ortadan kaldırmak gerekmez mi? Aile davamızın, sadece bunlardan ibaret olmadığını idrak edip temel meselelerde yoğunlaşmalıyız.

Yaşar Değirmenci.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41