Gönderen Konu: İnsanlığımız Azalmasın  (Okunma sayısı 50 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5771
İnsanlığımız Azalmasın
« : Temmuz 15, 2022, 07:19:51 ÖÖ »
İnsanlığımız Azalmasın

Sosyal düzen; insanları büyük bir otomatik makine gibi içine alarak sallıyor, döndürüyor, evirip çeviriyor, belli bir materyalist sarhoşluğa şartlandırıp salıveriyor. Kendine gelir gibi olanlar çıkarsa, onları tekrar aynı muameleye tâbi tutuyor. Materyalizm ideolojik ilgilerinden vazgeçti, çünkü hayatın realitesi haline geldi! Şu şartlarda zaman onun lehine işliyor. İnsanları lüzumsuz şeylerle meşgul ederek vakitsiz, düşüncesiz ve fikirsiz bırakmış, binbir maddi kaygı ile sımsıkı kuşatmış. Çarklarını istediği gibi döndürüyor. Bugünkü dünya düzeninin putu paradır. Fikrî görüntülü iddiaların cilasını kazıyın, altından kapitalist putperestliğin sırıttığını görürsünüz. Her türlü ekonomik farklılık grubu bu dünya düzeninin kölesidir. Zengini de fakiri de. (Yahut daha az zengini de.) Geçmiş devirlerde de öyle değil miydi? Değildi. Yanlış, doğru, bir takım değerlere inanılıyordu; onlar uğruna mücadele edenler vardı. Düşünenler, yazanlar, o yolda ömrünü çileyle geçirenler vardı. Yaşamayı, kendi başına gaye olarak görmeyenler vardı. Bunları söylerken müstesnaları değil, sosyal kesitleri kastediyorum. Tabiattaki zorlukları yenmek, ilmin ve aklın hedefi gibi gösteriliyordu. Bugün; insan, tabiatı, üretim adına tahrip ediyor. Vasıta gaye haline gelmiştir. İnsan, kendini de ‘para ihtirası’nın vasıtası haline getirmiştir. İnsan sadece tabiatı değil, kendini de tahrip ediyor.

Ana caddeden tevil sokaklarına sapıp, ışıksız kalmamızın sıkıntısına, ruh ve kültür ızdırabına göz mü yumacağız? Asıl derdimizin ‘kaybolan insanlığımız’ olduğu hakikatini ne zaman idrak edeceğiz? Efendim, devrin icabatı öyleymiş.

Devrin icaplarını, devrin insanlarının oluşturduğu nasıl unutulur?

Kim ne derse desin; Bu millet, ‘aydın’ hicranı ile karşı karşıyadır. Binbir fedakârlıkla yetiştirdiği, fikir ve düşüncesini geliştirmekle vazifelendirdiği aydınlarının; ne ilmi ne felsefesi, ne sanatı ne siyaseti “millî şuur” sorumluluğu içinde başaramadıklarını üzüntüyle görmekteyiz. Ruh fakirliği, bu başarısızlıkların oluşturduğu çeşitli kopukluklar yüzünden yaygın hale geldi. İçinden çıktığı kaynakla bütün bağlarını kesen aydın, kurduğu cansız dünyaya maddi-teknik kural değişiklikleriyle “ruh” verebilir mi? Batı’nın metod anlayışı, çalışma disiplini, pragmatik mahareti, demokratik terbiyesi bize pek tesir etmedi. Ama bünyevî talihsizlikleriyle ilgili her macerası ve hastalığı aynen yaşandı. Bizimkisi ne modernleşmekti, ne Batılılaşmak. Düpedüz şahsiyetsizleşiyorduk. Hangi maddiyat-maneviyat dengesinden söz ediliyor? Nereden çıktı bu komik gerekçe? Felçli kolu yalnız bırakmamak için sağlamını da kurutmak dengecilik midir?

Sen insan fıtratına uyan yolu tut, iyi olanı emret ve doğasına yabancılaşanlarla ilişiğini kes. (7.199) Tek başına bu ayet, Hz. Peygamber’in önüne muhteşem bir ufuk açmakta ve onun insanlarla ilişkisinin hangi zemine oturtacağını ifade etmektedir.

Hz. Peygamber’den emretmesi istenilen şey, insan doğasına uygun olan şeylerdir. Hz. Peygamber’in dini emir ve nehiyleri nasıl algılaması gerektiğiyle ilgili temel bir koordinat sunan bu ayetin Mekke yıllarının üçüncü döneminde indiği hatırlanacak olursa, bundan sonra inecek olan bütün ahkâm ayetlerini nasıl anlaması gerektiğine ilişkin zihni bir altyapı hazırlandığı da anlaşılacaktır. Rabbimizin talimatı, bizim için en hayırlı olandır.

“Ailene namazı emret ve sen de bunun üzerinde sıkı sıkıya dur” (20.132) ayeti, onun yakın çevresiyle ilişkisini inşa eden bir talimattır. O, yakın çevresinde bu ve buna benzer emirlere uyarak öyle bir bilinç geliştirmeye çalışıyordu ki, bu aynı zamanda çevresinin şahsiyetini geliştirme ve bağımsızlaştırma işlevi de görüyordu. İşte onun işitme yetisini kaybetmemiş yüreklerden hiç gitmemesi gereken çığlığı: “Ey Muhammed’in kızı Fatıma! Kendini ateşten koru! Çünkü ben, vallahi Allah’tan sana ulaşacak bir cezanın önüne geçip de seni koruyamam!”

Kimliklerle uğraşılıyor. Asıl derdimiz “kişilik” problemidir. İnsanlığımız azalmış, farkında değiliz. İnsanı maddeye köle yapan, madde uğruna insanların ruhunu, sıhhatini, mutluluğunu tahrib eden gaflet bombalarının nötrondan fazlası var eksiği yok.

Dertleşme, düşünme, hiçbir olumsuzluğu mazeret olarak öne sürmeme, nefs muhasebesi yaparak çare arama/bulma gayreti göstererek her hal ve şartta yaşanan bir dinimiz olduğunu unutmama. Mesele bu! Dert, “insanlığımızın azalması” derdidir. Çare mi?

Hayat tarzımız, her hal ve şartta yaşamamız gereken İSLÂM.

Yaşar Değirmenci.
RADYO DİNEME LİNKİMİZ.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41