Gönderen Konu: İslam hayat dinidir  (Okunma sayısı 824 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
İslam hayat dinidir
« : Nisan 22, 2017, 09:35:24 ÖÖ »
İslam hayat dinidir

Bunalımlı, huzursuz, tedirgin bir toplumda yaşayan insanlar olarak, bu halimizden kurtuluş reçetesini Peygamber Efendimizde aramak, O’nun Sünnetini çağımıza taşımak, hadis-i şerifleriyle de amel etmek mecburiyetindeyiz.

Rabbimize hamdü senalar olsun. Her geçen günde, her yaşanan olayda, her açmazımızda, her çıkmazımızda Rasulullah Efendimizin mesajına, tebliğine, telkinine, irşadına ihtiyacımız olduğunu bugün daha iyi anlıyoruz. Gitgide ilkesizleşen, gücün ve güçlünün zorbalıkla sözünü dinlettiği bir dünyada zulmün, ahlaksızlığın, güvensizliğin yayıldığı bir “cinnet toplumu”nun oluşturulduğu karanlıklardan ancak bir peygamberi solukla, vahyin inşa ettiği insanla aydınlığa çıkabiliriz. Kur’an ve onun pratiği konuşanı, yürüyeni, hareket edeni Rasulullah, göze, kula, egosuna ve eşyaya kul olmak istemeyen her onur sahibinin aradığı tek sahici kapıdır. O’nu önce anlamak ve yaşamak, sonra da “asrın idrakine söyletmek” biz Müslümanlara düşen bir vazife.

Şefkati, merhameti, insanlığını unutan bir toplumda onlara insanlığını kim hatırlatabilir?

Örnek kul son Rasül sevgili Peygamberimiz kaliteli kulluk veya iyi Müslümanlık istikametinde yegane rehberimizdir. Peygamber Efendimizin temsil ettiği rahmet, merhamet ve şefkat İslâm adıyla kurumlaşmıştır. Yani dinimiz, şefkat ve rahmet sistemidir. İslâm herkese açık olduğuna göre Efendimizin rahmet oluşunu bu yönüyle de düşünmek gerekir. Nitekim Peygamberimizin “büyük bir ilâhî lütuf” olduğunu bildiren âyette bu lütuf ve rahmetin anlatımına da yer verilir. Şöyle buyrulmaktadır: “Andolsun ki içlerinden kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, onları arındıran, Kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur...” Aslında her peygamber bu görevleri yerine getirmiştir. Ancak bizim peygamberimiz ise, sayılan hizmetleri ve risaletin bütün gereklerini, “alemler” çerçevesinde gerçekleştirmiştir. Bu sebeple de o, sadece o, “âlemlere rahmettir.”

İnsanlığı hidayete çağırma, onlara dünya-âhiret mutluluğunun yollarını gösterme yani rahmet elçiliği yapma görev ve sorumluluğu da Müslümanlara aittir.

Peygamberimizi Allah elçisi olarak algılayıp, gerekli güven, sevgi, saygı duyguları içinde hayatımızı O’nun hayatına uydurma (ittiba) gayreti içinde bulunmak, O’nu günlük yaşantımızda düzenleyici ve yönlendirici olarak hissetmek bizim O’na karşı görevlerimizdir. Bu da O’nun sünnetini öğrenmek ve yaşamakla mümkündür. Rasulüllah Efendimizi yani O’nun sünnetini dışlayarak yaşanacak bir İslamî hayat söz konusu değildir. Unutmayalım ki ne daha ileri dindarlık (takva) gerekçesiyle ne de tembellik ve ihmal sonucu sünnet dışında kalmaya müsaade edilmemiş, sünnetsiz Müslümanlığa ruhsat verilmemiştir. O halde mümkün olduğunca Peygamber Efendimizin öğrettiği çerçevede sünnetiyle ve ümmetiyle ilgilenmekten başka O’na layık bir ümmet ferdi olmanın yolu yoktur.

Peygamber Efendimize, peygamberliğini açıkladığı günlerde değişik gerekçelerle karşı çıkıp O’na uymak istemeyenler ile O’nun sünnetini bir şekilde dışlayarak dini bir hayat yaşayabileceğini iddia edenler arasında, “hakka uyacakları yerde, hakkı kendi arzu ve isteklerine uydurmaya çalışmak” bakımından bir benzerlik, bir paralellik bulunmaktadır.

“Keyfi dindarlık arayışı” da diyebilirsiniz. Böyle bir arayışın sonucu hiç şüphe yoktur ki felâkettir. Nitekim Peygamber Efendimiz de genelde bütün müslümanları, özelde de bu tür arayış ve davranış sahiplerini bir hadis-i şeriflerinde şöylece uyarmış bulunmaktadır: “Ben sizi bel bağınızdan tutmuş ateşe düşmekten kurtarmaya çalışıyorum; siz ise, elimden kurtulup ateşe girmeye kalkışıyorsunuz!”

İslam hayat dinidir. Hayatı bütün yönleriyle kucaklaması, düzenlemesi de yapısının gereğidir. Dünyanın en tabiî, en geçerli ve en etkili ilke ve esaslarına sahip olduğu halde “geri kalmış” bir toplum olmak, herhalde olsa olsa söz konusu esasları yanlış algılamış, yanlış uygulamış yani emanetlere ihanet etmiş olmakla açıklanabilir. Nitekim Yüce Rabbimiz Enfal suresi 27. âyetinde Medineli bazı mü’minleri dolayısıyla tüm müslümanları şöyle uyarmıştır: “Ey Mü’minler! Allah’a ve Peygamber’e hainlik etmeyin, sonra bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz!” Her şeye rağmen yine de her birimiz bulunduğumuz yer ve şartlarda iyiye, daha iyiye ulaşma gayreti içinde olmalıyız. Hani şu büyük sahâbî Muaz b. Cebel’in bir çağrısı var ya;

“Gel, otur da şöyle bir saat iman edelim, kulluk sorumluluğumuzu konuşalım!” diye. Bizler de kendi çapımızda fırsatlar oluşturarak bireysel ve toplumsal çaptaki sorumluluklarımızı görüşüp konuşup iyiye daha iyiye gidebilmek için yollar aramalı çareler üretmeye çalışmalıyız. İslam’ı güzel yaşamak için onu samimiyetle benimsemiş olmanın yanında doğru anlamış olmak da lazımdır. Yanlış veya eksik bir bilgi ve anlayış üzerine tam ve mükemmel bir hayat bina etmek mümkün değildir. Bu, işin bilgi ve şuur yönüdür. İslam’ın bütün esasları hayatla ilgilidir.

Müslümanlıkta, din ve dünya ayrılığı, dünya/ahret aykırılığı yoktur. Din ve devlet işlerinin ayrıldığını ifade eden laiklik; Allah’ın hakkını Allah’a, Kayser’in hakkını Kayser’e verme düşüncesi; mutlak hakimiyeti millete mal etme gayret ve dalaleti; İslam’ın görüşüne dünya-ahiret denge ve ahengine aykırıdır, İslam dışıdır. Çünkü İslam Hak ve hakikat imanı; saadet ve selamet ilmi; cemiyet, sıhhat, hukuk, iktisat ve ahlak nizamı; sanat düzeni huzur ve beka duygusudur. İslam, hayatı bütünüyle içine alıyor; dünya ve ahrete ruh ve cesede fert ve cemiyete aynı önemi veriyor

Peygamber Efendimiz: “Allah katında insanların en sevimlisi insanlara en faydalı olandır. Allah’ın en çok sevdiği amel bir Müslümana verdiğim mutluluktur. Veya ondan bir derdi gidermen, borcunu ödemem, açlığını doyurmandır. Benim bir kardeşimin işini görmek için yürümem mescide bir ay itikaf tutmandan daha sevimlidir bana” buyurmuşlardır.

Peygamber Efendimiz iki hususa önem vererek dikkat çekmişlerdir.

1) Her hal ve şarta rağmen İslam’ı yaşamaya çalışmak (Dindarlığımız devamlı idi.)

2) Şartların baskısı altında eksilerek de olsa devam eden dindarlığın değerinin uygun şartlardan daha kıymetli olduğu hususu.

Yazımızı Ebu Zer Gıfari Hazretlerine Peygamber Efendimizin beş tavsiyesi ile bitirelim. “Peygamberimiz 5 şeyi tavsiye etti:

1) Benden üstün olana değil, benden aşağı olana bakmamı (Böylece halime şükretmemi)

2) Yoksulları sevmemi ve onlara yaklaşmamı.

3) Bana gelmeseler bile yine de akrabamı ziyaret etmemi.

4) Allah’a ibadet ve dinime hizmet hususunda birinin beni kınamasından korkmamamı

5) Acı da olsa hakkı söylememi.”

Yaşar Değirmenci.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41