Gönderen Konu: İşte Size İki Cihan Saadetinin Reçetesi  (Okunma sayısı 50 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5865
İşte Size İki Cihan Saadetinin Reçetesi
« : Mayıs 31, 2022, 07:44:16 ÖÖ »
İşte Size İki Cihan Saadetinin Reçetesi

Dünya ve âhiret saadetinin reçetesi: Büyük bir Allah dostuna kavuşup, onun tarafından kabul edilmek ve namaz kılmak...
 
Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyorlar ki:

Dünya ve âhiret saadeti iki şeyle olur: Birincisi, İmam-ı Rabbanî hazretleri gibi büyük bir Allah dostuna kavuşup, onun tarafından kabul edilmektir. Bizim kabul etmemizin önemi olmaz, onların kabul etmesi gerekir. Kabul etmelerine layık olmak için, onları kusursuz sevmek, onları sevmeyenleri sevmemek ve yollarında olmak gerekir. İkincisi namazdır...

Eskiden bir vakit camiye, cemaate yetişemeyene, 2-3 gün (Başın sağ olsun) demeye gidilirmiş. (Çok yazık, sen bu cemaati nasıl kaçırdın, bu nimetten, bu sevabdan nasıl mahrum kaldın, iftitah tekbirine nasıl yetişemedin, inşallah bir daha kaçırmazsın) diye onu teselli ederlermiş. Şimdi namaz kılmak mesele oldu, nerede kaldı ki cemaate gidilsin! Zenginin biri, bir gün Peygamber efendimize gelip "Ya Resulallah ben mahvoldum! Kervanımı vurdular, soyup soğana çevirdiler, çok perişan hâldeyim."

Resulallah efendimiz "Elhamdülillah!" der. Adam şaşırır ve "Ne oldu ya Resulallah? Niye (Elhamdülillah) dediniz?" diye sorunca buyurur ki:

"Ben de, (Bugün öğle namazının iftitah tekbirini kaçırdım) diyeceksin diye korkmuştum. Bin kervanın vurulsun, ama sen yeter ki iftitah tekbirini kaçırma!"

Din kitaplarında, "Namaz vakti geçerken, kılmadığı için üzülmeyenin imanı gider. Üzülünce, yine büyük günah işlese de, hiç olmazsa imanı vardır, üzülmezse, içi yanmazsa küfre girer" deniyor. Günümüzde ise, namaz kılan için, (Şu kişi namaz kılıyormuş) diyorlar. (Namaz kılıyor) demek, (Bu, nefes alıyor demek) gibi bir şey. Nefes alana (Nefes alıyor) denir mi hiç?

Beş vakit namazı severek kılmalı, çocukları da alıştırmalı. Yine bir mübarek zat anlatır:

"Babam namaza çok dikkat ederdi. 5-6 yaşında beni namaza başlattı. Hattâ bir gece vazifeden gelmişti. Biz 8-9 yaşlarındaydık, kardeşlerimle oynayıp, yorulunca, hepimiz bir tarafta uyuyakalmışız. Babam gelmiş, anneme, (Bunlar namazlarını kıldılar mı?) demiş. Annem de, (Kılmadılar, oynarken uyuyakalmışlar) demiş. Biz babamın bağırmasını duyar duymaz uyandık, o heyecanla, kıbleyi, abdesti düşünemeden hemen namaza durduk... İşte baba böyle olur, yerine göre tatlı sert ikaz ederek mutlaka çocuklarına namaz kıldırır. Ölüm döşeğinde de, son sözü yine (Namaz) olmuştu. Babam, namazın önemini iyi bildiği için şöyle nasihatte bulunmuştu:

(Oğlum, namaz çok önemli. Bu, ne kumandanın, ne valinin ne de benim sözümdür. Bu, Allah'ın emridir. Eğer üzerinden bir vakit namazın geçerse iki elim yakanda olsun, âhirette affetmem seni. Söz ver!)
Ben de söz verdim. Elhamdülillah, sözümde duruyorum."
   
Ahmet Demirbaş


Komşuya Hürmet, Onunla İyi Geçinmektir

Dünyada en kıymetli şey, Müslüman, sâlih, Allahü teâlânın ve mahlûkların haklarını bilen ve gözeten komşudur.
 
 Komşu hakkını son derece gözetmek, el ile ve dil ile komşulara ezâ edecek, sıkıntı verecek bir harekette bulunmamak, dînimizin emrettiği önemli bir vazifedir...

Komşuluk, insanları ve âileleri birbirine bağlayan mânevî bir bağdır. Bazen komşular arasındaki bu mânevî bağlara, akrabâlar arasındakinden bile fazla ihtiyaç duyulur. Zîrâ, asrımızda çeşitli işlerimizden dolayı, hemen hemen her gün, hattâ her saat yüz yüze bakarız. Bu sebepledir ki, atalarımız, "Ev alma, komşu al" diyerek iyi komşular edinmemizi tavsiye etmişlerdir.

Aradaki bu güzel bağları koparmak ise, dînimizce hoş olmayan şeylerdir. İnsan, kendi malını, canını ve nâmusunu nasıl korursa, komşusunun malını, canını, iffet ve nâmusunu da öylece koruması, onların haklarına riâyet etmesi lâzımdır.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Cebrâil aleyhisselâm, komşu hakkı üzerinde o kadar çok durdu ki, komşu ölünce, diğer komşunun mîrasından pay alacağını zannettim.)

Komşuya hürmet, onunla iyi geçinmektir. Allahü teâlânın kendisine ihsân ettiği rızıklardan ona da vermektir. Onu incitecek söz ve harekette bulunmamaktır.

Bir defasında, Peygamber aleyhisselâm buyurdu ki:

- Vallahi îman etmemiştir, vallahi îman etmemiştir, vallahi îman etmemiştir!

Orada bulunan Eshâb-ı kirâm korkarak sordular.

- Yâ Resûlallah, bu îman etmeyen kimdir?

Peygamber efendimiz şöyle cevap verdiler:

- Kötülüğünden, komşusunun emin olmadığı insan!

Dünyada en kıymetli şey, Müslüman, sâlih, Allahü teâlânın ve mahlûkların haklarını bilen ve gözeten komşudur. İyi komşular varsa, Allah onun hürmetine diğerlerine de umumî belâ göndermez. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, bir sâlih Müslümanın hürmetine, komşularından binlerce belâyı, felâketi uzaklaştırır.)
       
Hekimoğlu Ali Paşa, Birinci Mahmud Han'ın Sadrazamlarındandır... Paşanın, herkes tarafından sevilen bir komşusu varmış. Adamcağız o günlerde çok para sıkıntısı çekmeye başlamış ve evini satmaya karar vermiş. Ancak, evin değeri on bin lira ise, bu yüz bin lira istiyormuş!.. Kendisine "Neden bu kadar fazla istiyorsun?" diye soranlara, "Siz benim komşuma bakın! Benim komşum Ali Paşa'dır. O, bütün mahallenin sıkıntılarına koşar, cömerttir. Ben evin değil komşumun fiyatını söylüyorum!" diyormuş...

Bu laf dönüp dolaşıp Hekimoğlu Ali Paşa'ya ulaşıyor. Paşa, komşusunu çağırıyor ve; "Sıkıntıda olduğunu duydum, ne kadar paraya ihtiyacın var?" diye soruyor. O da lazım olan miktarı söylüyor. Paşa, "Al şu parayı evi bize bırak!" diyor ve ardından da ilave ediyor: "Ben seni hiç buradan gönderir miyim? Ev yine senin olsun. Ben sensiz yapamam; ama sen de bensiz yapamazsın!.."

Ahmet Demirbaş

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42