Gönderen Konu: Camide İrşadın Yeri ve Önemi  (Okunma sayısı 178 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5771
Camide İrşadın Yeri ve Önemi
« : Ekim 26, 2022, 09:09:11 ÖÖ »
Camide İrşadın Yeri ve Önemi

Kâbe, ibadet maksadıyla yeryüzünde inşa edilen ilk mekân. (Âl-i İmran, 3/96.) Yüce Rabbim her birimize Kâbe’yi ziyaret etmeyi nasip eylesin. O günden ilanihaye yani kıyamete kadar inşa edilecek her mescit ve cami Kâbe’nin bir şubesi, Rahman’ın evidir. Cami ve mescide gelenler ise Rahman’ın misafirleridir.

İslam hakikatlerinin yeryüzüne yayıldığı ilk dönemlerde inşa edilen mabetlere mescit denilmiştir. Mescit, secde kökünden türemiştir; secde edilen yer anlamındadır. Kur’an-ı Kerim’de ibadet mekânlarına verilen isim mescittir: “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazını kılan, zekâtını veren ve yalnız Allah’tan korkup çekinen kimseler imar edebilirler. İşte bunların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.” (Tevbe, 9/18.) Ülkemizde ise daha az kişinin namaz kıldığı, özellikle mahalle aralarında veya işyerlerinin içinde bulunan ibadet mekânlarına mescit, daha büyük inşa edilen, içinde daha fazla kişinin namaz kıldığı ibadet mekânlarına ise cami denilmektedir.

İslam’ın insanlığa ulaştırılmaya başlandığı günlerden günümüze kadar camiler ve mescitler, sadece namaz kılınan yerler olarak görülmemiştir. Bununla birlikte camiler, mihrabıyla, minberiyle ve kürsüsüyle birer eğitim yuvası olmuştur, olmaya da devam etmektedir, elhamdülillah. Camilerimizin bir eğitim yuvasına dönüşmesine vesile olan vaaz ve irşad, asr-ı saadetten günümüze değin önemini korumuştur. Vaaz, iyiliğe sevk etmek için söylenen söz, nasihat, öğüttür. Bir kimseye, gönlünü incitmeden söz söylemek ve nasihat etmektir. Alvarlı Muhammet Lütfi Efe Hazretleri bu hususu ne güzel de ifade etmiştir:

“Âşık der incitenden,

İncinme incitenden,

Kemâlde noksan imiş,

İncinen incitenden.”

İnsanların dinî yönden aydınlatılmasını, onların ibadetlerini eksiksiz ve yanlışsız yapabilmelerini sağlamasını amaçlayan vaaz ve irşad, insanlık kadar eski bir geçmişe sahiptir. Geliniz, hep birlikte Kur’an-ı Kerim’e kulak verelim. İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’in yaratılışında Cenab-ı Hakk’ın meleklere verdiği nasihati dinleyelim: “Hani Rabbin meleklere, ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.’ demişti. Onlar, ‘Biz seni övgü ile tesbih ederken ve senin kutsallığını dile getirip dururken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?’ dediler. Allah ‘Şüphe yok ki ben sizin bilmediklerinizi bilirim.’ buyurdu.” (Bakara, 2/30.) Hz. Âdem ve Hz. Havva’yı yoktan var eden Rabbimiz onlara şöyle nasihat etmiştir: “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette oturun, orada istediğiniz yerden rahatça yiyip için. Ancak şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz.” (Bakara, 2/35.)

Tüm peygamberler, önce ailelerine sonra da gönderildikleri topluma daima vaaz ve irşadda bulundular. Kur’an’da haber verilen bu nasihatlerden birkaçına yer verelim. Nuh (a.s.) kavmine şöyle nasihat etmiştir: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Şüphesiz ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.” (Araf, 7/59.) Nuh (a.s.), tufan koptuğunda ise oğluna şöyle nasihatte bulunmuştur: “Derken gemi onları, dağlar gibi dalgalar arasında götürmeye başladı. Nuh, uzak duran oğluna, ‘Haydi yavrum gel, sen de bizimle birlikte gemiye bin, kâfirlerle beraber olma!’” (Hud, 11/42.) Bazen de evlatlar babalarına vaaz ve irşadda bulunmuştur. Bunun en güzel örneği Hz. İbrahim’dir: “Bu kitapta İbrahim’i de okuyup an! Kuşkusuz o, özü sözü doğru bir insan, bir peygamberdi. Bir gün, babasına şöyle demişti: Babacığım! Duymayan, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan bir şeye niçin taparsın? Babacığım! Sana gelmeyen bir bilgi hakikaten bana geldi, bu sebeple bana uy ki seni düz yola çıkarayım. Babacığım! Şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan, Rahman’ın buyruğuna uymamıştır.

Babacığım! Allah’ın azabına uğramandan ve böylece şeytanın yandaşı olmandan korkuyorum.” (Meryem, 19/41-45.) Tam bu noktada şu hususu hatırlayalım. Peygamberlerde bulunması vacip olan beş sıfat vardır. Onlardan biri de tebliğdir. Tebliğ, peygamberlerin kendilerine vahyedilen emir ve yasakları hiçbir ilave ve eksiltme yapmadan insanlara aktarmasıdır. Bununla birlikte tebliğ ettikleri hakikatleri hayatlarının vazgeçilmezi kılmışlar, insanlığa örnek olmuşlardır. İşte vaaz ve irşad faaliyetinde bulunacak kişiye düşen de insanlığa rehberlik eden rahmet elçileri gibi bildiklerini doğru yöntem ve doğru üslupla insanlara aktarmaktır. Bunu yaparken de bildikleriyle amel etmektir. Zira sözü güçlü kılacak olan, anlattıklarımızı hayatımızda yaşamaktan geçmektedir. Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır.” (Saff, 61/2-3.)

Vaaz ve irşadın özü “emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker” yani iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmaktır. Bu husus ise Müslümanlara yüklenmiş bir görevdir. İnsanları iyiliğe davet edip kötülükten sakındırmak Müslümanlar için farz-ı kifayedir. Bu öylesine önemli bir vazifedir ki ihmal edilmesi insanların ve toplumların ifsat olmasına sebebiyet vermektedir. Belki de bu sebepledir ki Peygamberimiz (s.a.s.) bu hususta bizleri şöyle uyarmaktadır: “Bu canı bu tende tutan Allah’a yemin ederim ki ya iyiliği teşvik edip kötülükten sakındırırsınız/uzaklaştırırsınız ya da Allah size bir ceza gönderir de ona dua edersiniz ama O duanıza karşılık vermez.” (Tirmizi, Fiten, 9.) Ancak herkesin bilgisi, gücü ve yetkisi nispetinde hareket etmekle yükümlü olduğu unutulmamalıdır. Yoksa emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker yapacağım derken insanları ve toplumu büyük bir karmaşaya ve kargaşaya sürüklemek olur ki bu da fitnenin ve kaosun oluşmasına sebebiyet verir. Fitne ve kaos çıkarmak ise İslam’ın asla tasvip etmediği, kötü ve haram davranışlar arasındadır.

Kur’an bizi vaaz ve irşada davet etmektedir: “Sizden, hayra davet eden, iyiyi emreden, kötülükten sakındıran bir ümmet olsun. İşte kurtuluşa erenler bunlardır.” (Âl-i İmran, 3/104.) “Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin doğru yoldan sapanı da hidayette olanı da çok iyi bilir.” (Nahl, 16/125.) Allah Teâlâ, sözün en güzelinin amelle buluşan ve Allah’a çağıran söz olduğunu şöyle ifade ediyor: “İnsanları Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve ‘Ben Müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kim vardır?” (Fussilet, 41/33.)

Peygamber Efendimiz de ümmetini vaaz ve irşada yönlendirmiş, kendisi de bunun en güzel örneklerini sunmuştur. Nitekim Allah Resulü (s.a.s.) Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde ilk işi Mescid-i Nebevi’yi inşa etmek olmuştur. Bu kutsal mekânda ashabına daima vaaz ve irşad faaliyetleri yürütmüş, bilgilendirme ve bilinçlendirme faaliyetini hayatının sonuna kadar devam ettirmiştir. Peygamberimiz (s.a.s.), nerede olursa olsun insanların bilmediklerini onlara öğretmenin gayretinde olmuştur. Ancak irşad faaliyetini yürütürken bıktırıcı olmamaya özen göstermiştir. Peygamberimizin (s.a.s.) güzide sahabisi vaaz ve irşadın öncülerinden olan Abdullah b. Mesud, her perşembe halka öğüt vermiş, iyiliği tavsiye etmiş, kötülükten sakındırmış, halka vaaz ve nasihatte bulunmuştur. Kendisini dinleyen birinin bu nasihatleri her gün dinlemek istediğini söylemesi üzerine şöyle cevap vermiştir: “Size bıkkınlık vermek istemeyişim beni bundan alıkoyuyor. Resulüllah bize bıkkınlık vereceği endişesiyle öğüt verme konusunda nasıl bizim durumumuzu kolluyor idiyse ben de sizin uygun zamanınızı gözetiyorum.” (Buhari, İlim, 12.)

Peygamberimiz (s.a.s.), muhatapları ile özel vaaz ve irşad vakitleri de belirlemiştir. Bu vakitlerden biri de kadınlara yönelik icra ettiği vaaz ve irşaddır. Nitekim bir defasında “Ya Resulüllah, erkekler senin sözlerini rahatlıkla dinleyebiliyor, hâlbuki biz senden yeterince istifade edemiyoruz. Bizim için ayrı bir gün tahsis etsen?” demeleri üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.s.) haftada bir günü de kadınların eğitimine ayırmıştır. (Buhari, İlim, 35.)

Peygamberimizin vaaz ve irşad metodu; kendisine gelen ayetleri mescitte okuyup açıklamak, dinî hükümleri ve incelikleri öğretmek şeklinde olmuştur. O, az sözle çok şey anlatmış, kulaklara seslenmekten ziyade vaaz ve hutbeleriyle gönüllere hitap etmiştir. Bugün camilerimizde takrir dersleri adı altında tefsir, fıkıh, hadis, siyer konularında sohbetler icra etmekteyiz. Bu yöntem Peygamberimizin (s.a.s.) metodudur. Allah Resulü (s.a.s.) ashabın uygun olduğu vakitleri kollayarak bu zaman dilimlerinde onlara mescitte dersler vermiştir. İşte önce sahabe-i kiram efendilerimiz mescide halkalar kurarak Kur’an okumuş, ilmî sohbetlerde bulunmuş ve özellikle de fıkhi konuları onlarla müzakere etmiştir. Daha sonra büyük mezhep imamları ve diğer önemli İslam âlimleri hep bu meclislerde yetişmiş, kendileri de mescitlerde ders halkaları kurmak suretiyle ilmi yaymışlardır. Nihayetinde bu yöntem kuşaktan kuşağa aktarılmak suretiyle günümüze kadar ulaşmış, Peygamberimizin (s.a.s.) başlattığı vaaz ve irşad faaliyetleri asırlar boyu devam etmiş, mescitler, bu faaliyetlerin yürütüldüğü ilim merkezleri hâline gelmiştir.

Vaaz ve irşadda bulunmak suretiyle insanlara bilmediklerini öğretmek, bilgiyi sonraki nesillere aktarmak aynı zamanda sadakadır, hem de sadakaların en faziletlisidir. Allah Resulü (s.a.s.) bir defasında şöyle buyurmuştur: “Sadakanın en faziletlisi, Müslümanın bir bilgi öğrenmesi, sonra da o bilgiyi Müslüman kardeşine öğretmesidir.” (İbn Mace, Sünnet, 20.) Peygamberimiz (s.a.s.) günün birinde, mescitte biri dua eden diğeri ise dini anlamaya ve anlatmaya çalışan, bilmediklerini öğrenen ve öğreten iki gruba rastlamış ve “Şüphe yok ki ben de sadece bir öğretici olarak gönderildim.” diyerek ilim öğrenenlerin yanlarına oturmuştur. (Darimi, Mukaddime, 32.) Resul-i Ekrem (s.a.s.) vaaz ve irşadın önemini ise şöyle vurgulamıştır: “Ancak iki kişiye gıpta edilir: Onlardan biri, Allah’ın kendisine mal verdiği ve Hak yolunda o malı harcamasına imkân tanınan kişi, diğeri de Allah’ın kendisine hikmet verdiği ve onunla hüküm veren ve onu başkalarına öğreten kişidir.” (Buhari, İlim, 15.)

Vaaz ve irşad, güzel söz ve samimi öz ile gönül inşa etmektir. İrşad, ancak kavl-i leyyin yani insanların gönlüne nakşolan yumuşak sözlerle, kavl-i maruf yani doğru ve gönül incitmeyen sözlerle, kavl-i hasen yani güzel sözlerle, kavl-i adl yani dengeli ve tutarlı sözlerle kavl-i beliğ yani gönüllere tesir eden sözlerle icra edildiğinde etkili olur. Yoksa kötü, kırıcı, asılsız ve çirkin sözlerle İslam tebliğ edilemez. Sözümüzü, Rabbimizin Sevgili Peygamberimize (s.a.s.) şu nasihati ile bitirelim: “Sen onlara sırf Allah’ın lütfettiği merhamet sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onların bağışlanmasını dile, iş hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a güven, doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever.” (Âl-i İmran, 3/159.)

Ahmet Ünal.

RADYO DİNLEME LİNKİMİZ
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:36:50 ÖS]


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:31:26 ÖS]


PCLOUD ÜCRETSİZ ÖMÜR BOYU DİLEDİĞİNİZ KADAR DEPOLAMA ALANINA SAHİP OLMAK Gönderen: andrewmemut
[Dün, 05:30:06 ÖS]


İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:43:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41