Allah’a İhanet
“Ey mü’minler; Allah’a, Peygamber’e ihanet etmeyiniz. Yoksa üstlendiğiniz emanetlere bile bile ihanet etmiş olursunuz. Biliniz ki, mallarınız ve evlatlarınız sizin için aslında birer sınav konusudur ve büyük ödül Allah katındadır.” (Enfal, 27-28)
İslam bir davet ve icabet dinidir. Allah adına yapılan daveti kabul eden her mü’min artık; Allah’ın ve Peygamber’in çağrılarına her zaman, her şart altında ikilemeden, canı gönülden, mutlak surette evet karşılığını vermeli,
“Lebbeyk, Allahümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk lâ şerîke lek.” “Allah’ım, davetine isteyerek uydum, emrine amadeyim. Senin eşin ve ortağın yoktur. Sana yöneldim, hamd senin, nimet senin, mülk de senindir. Eşin ve ortağın yoktur.” demelidir.
Bu çağrı; Allah ve Resulünün ölümsüzlük ve gerçek hayat çağrısıdır. Bu yolda ölenler bile diridir. Allah katından yedirilir ve içirilirler. Allah’ın hayat daveti; kölelik düzenlerine son veren, hiçbir sınıfın egemenliğini kabul etmeyen, insanın özgürlüğünü, saygınlığını ve bütün insanları yalnız Allah’ın kulu kabul eden hürriyet çağrısıdır.
Dünya ve dünyadakiler genel olarak insana, özel olarak ise Müslüman insana emanet olarak verilmiştir. Gerçek anlamı ile “emanet” çok geniş bir terim anlam içerir. Emanet bir yönü ile toplumu ve devleti bir yönü ile bireyi ilgilendirir. Kişiye muhafaza etmesi için verilen her şey emanettir. İnançlar, sözler, anlaşma ve ahitler, fert, aile ve toplumun sırları, kontrolümüzdeki mal, mülk ve görevler hep birer emanettir. Kitap, sünnet, Rabbimize verdiğimiz söz emanettir. Din emanettir, akıl, bilgi, eşimiz ve çocuklarımız emanettir. Tüm bu emanetleri, emanetin sahibi bize ne için vermişse o istikamette kullanmak zorundayız. Bu emanetlerle Allah’ın istemediği bir ilişki içine girer, emanetlere hıyanet edersek Allah’a ihanet etmiş oluruz.
Görev ve sorumluluklar birer emanettir. Emanetleri yerine getirmemiş olanlar emanete ihanet etmiş, Allah’a verdikleri sözü tutmamış, O’nun peygamberine gösterdikleri bağlılığı (biatı) ihlâl etmiş olurlar. Müslümanların yükümlülüklerini üstlenmekten kaçınması Allah’a ve Peygamber’e ihanettir.
Yüce Allah, insanın yapısındaki zaaf noktalarını bilir. “Yaratan bilmez mi? O latiftir, her şeyden haberdardır.” (Mülk, 14) “İnsan zayıf olarak yaratıldı.” (Nisa, 28)
Rabbimiz, mal ve evlât tutkusunun bizim en derin zaafımız olduğunu da bilir. Bu yüzden dikkatimizi, sınanma aracı olarak dünya hayatının süsleri olan mal ve evlât temelli sorulara yöneltir. Bu nedenle imtihan sadece yokluk ve zorluklarla olmaz. Rahatlık ve bollukla da olur. Mal ve evlât da rahatlık ve bolluğun ölçütleridir.
Dünya malı ve çocuklar, genellikle kişiyi münafıklığa, ihanete ve onursuz davranmaya yönelten eğilimlerin en büyük sebebidir. Bu nedenle Allah mü’minleri para ve çocuk sevgisinin aşırılığına karşı uyarmaktadır. Bu dünya büyük bir imtihan sahasıdır. Çocuklarımız ve mallarımız ise iki önemli imtihan sorusudur. Özellikle bu iki konudaki hassasiyetimizin yönü bizim tarafımızı belirleyecektir. Malları kazanma ve harcama yolumuz, yardımlarımız, hac, zekât ve sadaka anlayışımız; çocuklarımız, onların helal rızıkla beslenmeleri, müslümanca eğitimleri, müslüman eş seçmeleri… hep Rabbimize sadakat ya da ihanetimizin belgesidir. Müslüman bir anne ve baba olarak sahip olduğumuz bu evlatlar hakkında sorumluluklarımızı taşıyarak doğru yolda mı yürüyeceğiz, yoksa arzu ve eğilimlerinizin cazibesi, makam, mevki ve gelecek kaygısı ile yoldan mı sapacağız. Bir taraftan Allah’ın kulu olmaya devam ederken, diğer taraftan O’nun belirlediği sınırların dışına taşarak mal ve çocukların kölesi mi olacağız.
Allah bir kalpte iki sevgi var etmemiştir. Kalp ya makarr-ı ilahidir, içerisinde Allah sevgisinden daha yüce bir şey yoktur ve içinde ne varsa hepsi Allah içindir. Onun yolunda göz kırpmadan feda edilecek fani şeylerdir. Ya da hastalıklı bir kalptir. İçerisinde mal ve evlat başta olmak üzere kadın ve dünyalık doludur. Böyle bir kalbin tercihleri de hep dünyadan yana Allah’ın yasalarına uzak ve ihanete yakındır.
Kalbi etkileyen vesveselerden ve parçalanmasına neden olabilecek eğilimlerinden sakınmalı, kalbi; heyecanlarına, korkularına ve paniğe kapılmasına karşı uyanık bulunmalı, kötülüğü telkin eden, duygu ve vesveselere karşı onu zikir, ibadet ve taatla itaate hazırlamalı. Sınava tabi tutulacağı konudan haberdar etmeli, sınav esnasında kendinden geçmesi ve dalgalanmasına müsaade etmemelidir. Allah’ın peygamberi Efendimiz, masum olduğu halde sık sık yüce Allah’a şöyle dua ederdi: “Allah'ım, ey kalpleri yönlendiren, kalbimi dinin üzerinde sabit kıl.”
Müslüman topluluklar, Allah’ın gerçek vaadi doğrultusunda hareket etmeli, materyalist dünyanın haksız, adaletsiz, zalim ve sürekli değişen, yüzsüz, sırıtkan çehresine aldanmamalıdır. Müslüman toplulukların tek ve gerçek gündemi Allah’ın rızası ve mü’minlere vaadi olmalıdır. Mü’min gaflet edebilir, maişet derdiyle, mal ve evlat endişesiyle bazen zaafa düşebilir. Hadisi şerifinde Efendimiz; “İki özellik vardır ki, mü’minde huy haline gelmez, bunlar ihanet ve yalandır.” buyurur.
“Ey mü’minler; Allah’a, Peygamber’e ihanet etmeyiniz. Yoksa üstlendiğiniz emanetlere bile bile ihanet etmiş olursunuz. Biliniz ki, mallarınız ve evlatlarınız sizin için aslında birer sınav konusudur ve büyük ödül Allah katındadır.” (Enfal, 27-28)
İslam sisteminde, tek ve gerçek otorite Allah’ın otoritesidir ve O’na kayıtsız şartsız itaat edilmelidir. Bir Müslüman her şeyden önce Allah’ın kuludur, diğer bütün özellikleri, bu niteliğinden sonra gelir. Müslümanlar, Allah’a verdikleri söze sadık kalmak zorundalar. Başkalarına bağlılık ve itaat Allah’a itaati engellemeyecekse kabul edilir. Allah’a verdiğimiz ahde aykırı olan tüm öteki bağlılık ve ahitlerimiz geçersizdir. Hz. Peygamber aleyhisselam bunu bir hadisinde şöyle açıklamıştır: “Allah’a isyan olan konuda kullara itaat edilmez.”
Selim Armağan.