Gönderen Konu: İslam Sanat ve Kadın’a Dair  (Okunma sayısı 98 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5771
İslam Sanat ve Kadın’a Dair
« : Ocak 08, 2024, 09:37:12 ÖÖ »


İslam Sanat ve Kadın’a Dair

Mensubu bulunduğumuz kültür ve medeniyet havzası, hem birbirinden farklı pek çok kültürün birleşimi hem de İslamiyet’in bütün ruhuyla kristalize olduğu özgün bir karakteristiği taşıması bakımından gerçekten orijinaldir. Söz konusu nitelik, yüzyıllar boyu bu coğrafyaya ve onun etki alanına yalnız barış ve huzur değil aynı zamanda kendi içinde bir sistematiği olan ve belli bir ahenge ulaşmış bir yaşam tarzı ortaya koyma imkânı da sağlamıştır. Ancak belki de eşyanın tabiatı gereği bir işba noktasından sonra ve de bambaşka rüzgârlara maruz kaldıkça o mesut âlem yalnız yaşayışımızı değil onu oluşturan teorik zemini de tartışmaya açmıştır.

Eski Zara Müftüsü’nün, “Aziz-i vakt idik, ada zebun etti bizi…” şeklindeki güzel ifadesinde vurguladığı üzere, değişen koşullar bütün imparatorlukta bir tür değer kaybı duyguyu oluşturmuştur. Şüphesiz durum, tek başına bir itibar kaybının çok ötesindedir. Modernleşme, hayatımızı, dünya görüşümüzü, düşünüşümüzü, bakış açımızı yani tüm algılama biçimimizi tümden sorgulamamızı gerektiren bir tür gözlüğe dönüşmüştür. Bu durum elbette üzerinde düşünülmeye devam edegelen çok önemli bir meseledir, ama bu bir bahs-i diğer… Bu yazının konusu ise söz konusu eleştirel tavrın en çok örselediği alanların başında gelen kadın konusu, kadın ve sanat meselesi. Aslında yalnız Batılı modernlerin değil modern dönem Müslümanlarının da epey irdelediği bir sahadır kadın meselesi. Çünkü artık mesele, ictimai bir hüviyet kazanmıştır. Zaten sancılı, parçalı, çoğu zaman tutarlılıktan yoksun yaklaşımlarla seyredegelen modernleşme hikâyemizin en çetrefilli cephelerinden birisidir kadın meselesi. Nerdeyse sürecin bütün sancı ve sorunlarını bünyesinde taşır. Modernleşme maceramızın en başından beri her bir yazar, aydın, şair, mütefekkir yani eli kalem tutan herkesin bir fikrinin olduğu oldukça yoğun bir saha. Dahası, “ideal modern Türk kadını” imgesinin nasıl tasarlanacağı ve sunulacağına ilişkin de ciddi bir kafa karışıklığı dikkati çekmektedir. Modernleşme ülküsünün resmî bir ideoloji hâline dönüştüğü yıllarda öne çıkan belli başlı aydınların yaklaşımlarında da bir homojenlik ve tutarlılık bulmak çok mümkün değildir.

Kadın modernleşmesi konusunda hâlen sağlıklı bir model geliştirilmiş olduğu konusunun tartışmaya açık olduğu düşünülürse sürecin sorunlarının, Türk modernleşmesi sürecinin önemli evrelerindeki yaklaşımların incelenmesi ve tartışılması gerektiği önem arz etmektedir.

Bu sürecin en dikkat çeken tartışma konularının başında İslam’ın kadın telakkisi gelir. Mevcut kadın sorunlarının temelinde İslami yaklaşımların olduğu zımnen kabul edilmiş gibidir. Bir kısmı önyargılı bir kısmı son derece samimi olarak pek çok zihnin, meselenin bu cephesiyle ilgilendiği malumdur. Çok eşlilikten tutun da miras, şahitlik gibi konular üzerinde çokça konuşulduğundan tekrara gömülmeye gerek yok elbette. Şüphesiz iki ayrı dünya görüşü ve teorik zeminin karşılaşmasının travmatik mahiyetinin neticesidir bütün bunlar. Bir bakıma mevcut sorunların temelinde dinin şekillendirdiği dünya görüşü olduğu neticesine varılır ve tarihsel sürecin tamamı bu bağlamda yeniden okunur ve elbette yeniden kurgulanır. Daha önceden oluşan oryantalist literatürdeki yaklaşımlar bizim gündemimize taşınır ve âdeta kurumsallaşır, hatta mutlak yargıya dönüşür. Batı oryantalizminin pek çok perspektifi bizim dünyamızda da içselleştirilir. Oysa gerçekten durumun tek izahı bu şekilde midir?

Self oryantalist tavrı bırakıp rasyonel olarak bakmayı denediğimizde Doğu ve Batı dünyasında tarihsel süreçteki kadın mağduriyetleri veya dezavantajlarına odaklanılırsa sanıldığının aksine Doğu’nun değil büyük oranda Batı’nın aleyhine bir sonuca varılır. Peki, neden durum bu şekilde değerlendirilmez. Cevabı basittir aslında. Çünkü Batı öznedir, Doğu ise nesne. Batı o anki algısıyla Doğuyu yeniden yeniden inşa eder.

Her türden şehvet ve bayağılık Doğu’ya mal edilir, Doğulu kadınların sırf cinsiyet temelli yargılarla kurgulanmış figürler olarak tasarlandığı sayısız görsel malzeme ve edebî metin bulmak mümkündür. Kaldı ki mesele yeni bir kadın inşa etmek olarak algılandığında sağlıklı çözümler üretildiğini kim iddia edebilir ki? Modern dünyadaki kadının geleneksel dünyadakinden daha az mağdur olduğunu söyleyebilir miyiz gerçekten?

Mesele aslında değişen hayat paradigması çerçevesinde hayatımızı şekillendirmiş olan her bir unsurun birer birer çözülürken aynı zamanda yeni bir oluşumun söz konusu olması meselesidir. Gündelik hayat unsurları birer birer yeniden tasarlanmaktadır. Elbette bu keskin ve epey radikal bir çözülmedir. Zaten öyle olmasa bu konuları tekraren konuşma gereği duymazdık. Tarih içerisinde hep bir akış hâlinde doğal bir istihale sürer gider, her an her gün ufak değişimler devam eder, ancak bunlar aynı renk içerisinde ise biz bunları dönüşüm kabul etmeyiz, ama renk değiştiyse vaziyet başka bir hâl almıştır, demektir. Şüphesiz “modernleşme” dediğimiz dönüşüm, insanlık tarihinde sıklıkla değil ama pek çok kez gerçekleşen büyük değişim dönüşüm süreçlerinden birisidir. İnsanlık, büyük bir paradigmatik devrimin getirdiği yeni bir hayat kurgusunun içindedir artık. Yeni bir kamusal alan inşa edilmektedir ve bu alanın kıymet hükümleri değişmiştir. Kadın meselesini bu bağlamdan uzaklaştırmak sağlıklı bir yaklaşım olmaz. Bu meselenin üzerinde tekrar tekrar düşünmemiz gerekir.

Bütün bu tartışmalarda sıklıkla değinilen konulardan birisi de İslam sanatı ve kadın bahsidir. İslam’ın kadın ile ilgili mahremiyet anlayışının sanatı şekillendirmesi ve kadının temsili hususuna ilişkin eleştiriler karşımıza çıkar. Şüphesiz sadece İslam sanatında değil genel olarak baktığımızda tüm sanat ve edebiyatta kadının özne değil nesne olduğuna dair bir yakınma ile karşılaşırız. Okuma yazma ediminin daha ziyade erkek yazar ve şairlerin uhdesinde olduğu tarihî süreçteki literatür bu şekilde yorumlanabilir. İnsanın en üst düzeydeki hayat gayesi olarak aşk ve onun muhatabı konumunda simgeselleşen unsur olarak kadın karşımıza çıkar. Kadın yalnızca güzelliğin değil, tutkunun, şefkatin masumiyetin olduğu kadar ihtirasın, kıskançlığın, entrikanın da temsili olan kısaca melek ile şeytan arasında salınan bir düzlemde yer alır. Ama erkek karakterler de böyle değil midir, cesaretin kahramanlığın, sadakatin olduğu kadar, zulmün, ihanetin, gaddarlığın da temsil bulduğu tipler olmamış mıdır?

Aslında her ikisi de insanın geniş yelpazede var olma biçimleridir, olumlu ve olumsuz yanlarıyla. Dolayısıyla meseleye bakarken fıtri unsurların ister istemez çizdiği ufkun kadın ve erkek temsillerini şekillendirdiğini görmek gerekir. Erkek kahramanlar neden bu kadar cesur diye sorgulamak ne kadar abes ise kadınlar niye şefkati temsil ediyor diye sorgulamak da o kadar anlamsızdır. Oysa tevhidde ahenk bulan muhteşem düalizm, varlığın ilkelerinden değil midir? Nitekim İslam sanatında tüm çokluklar yalnızca Bir’e dair bir iştiyak ile istikamet bulurlar. O iştiyak ki bütün unsurları ve cepheleriyle sanatı besleyen unsur olarak aşk değil midir? İslam sanatı hakkında konuşmaya buradan başlamamak şüphesiz bir eksiklik olur.

İslam estetiğinin merkezinde insanı yüceliğe taşıyan aşk unsuru son derece şekillendiricidir. Dolayısıyla sanatı şekillendiren unsurlar her zaman beşerî bir noktadan başlamış olsa bile ilahi bir düzleme doğru istikamet belirler. Bu nedenledir ki mutlak aşkın nihai muhatabının mutlak güzellik unsuruna odaklanan perspektifini en güzel mikro temsili kadındır. Hem bir yönüyle gözü gönlü kendine bağlayan bir estetik form hem de bu formun nüfuz edilemeyen unsurlarının gizemi, mahremiyeti ve kolay ulaşılabilir olmayışı kadının İslam estetiğinde “muhayyel” olarak algılanması neticesine imkân sağlamıştır. Sanatın mahiyetine son derece elverişli ve de varlığın çok katmanlı kuşatıcılığını da içkin bu yaklaşımın modern dönemde pozitivist yaklaşımlarca sorgulanmasıyla bir bakıma sevgilinin göksel konumu yere indirilmiştir. Özellikle XIX. yüzyıl romanındaki gerçekçi anlayış bu durumu çok iyi temsil eder. Kadının kamusal alanda görünürlüğünün arttığı ama aynı zamanda ulaşılabilirliğinin de kolaylaştığı, dolayısıyla “muhayyel” temsilinin zayıfladığı görülür. Çok basit uygulamalardan anlayabiliriz bu durumu. Klasik edebiyatımızda bütün sevgililer Leyla iken artık Bihter, Suat, Gönül Hanım, Kaya, Aliye, Feride, olarak görünmeye başlamışlardır. İvme kazanan modernleşmeci çabalarla 1930’larda oldukça çelişkili kadın anlayışları karşımıza çıkar, bir yandan “geleneksel” kadının pek çok vasfı yüceltilirken bir yandan da “modern” birtakım özellikler kazanması beklenir. Elbette bu iki yaklaşımın gerilim oluşturduğu pek çok nokta karşımıza çıkar.

Homojen bir kadın ya da sevgili imgesinden söz etmek pek mümkün değildir. Derken Leyla şehre tekrar döner ve Sezai Karakoç tekrar klasik anlayışı günceller. Nereden bakarsanız bakın “Mona Roza” en çok sevilen aşk şiiri olur. Bütün imgeselliğine rağmen, yüzyıllardır toplum muhayyilesindeki sevgiliyi ve aşkı çağrıştıran kurgusu ve dil bütünlüğü ile halkımız kolayca bağ kurabilmiş, aşinalık sağlayabilmiştir.

Bizim literatürümüzde beşerî aşk da son derece muteberdir. Çünkü beşerî bir noktadan başlasa da aşkınlık niteliğine yaslanır. Sonucun vuslat olup olmaması önemli değildir, aslolan o yolculuğun artan hararetidir. Çünkü kadın ile temsil olunan sevgili, aşk duygusunun bütün aşkınlığından bir nebze uzaklaştırır, elle tutulur somut muhatabı olarak insan gönlünü yakar, yıkar ama arındırır, berraklaştırır ve olgunlaştırır. Aşk duygusunu dönüştürücü kılan işlevselleştiren bir konumdur bu aslında: Aşk çileli bir yolculuğa çıkarır ama terbiye eder.

Tarihî literatürümüz için yakınılan erkek yazar/şair konusu bugün artık anlamını kaybetmiştir. Çok sayıda kadın yazar, şair ve sanatkâr eser vermektedir. Ancak kadın yazarların temel ilgi alanının kadın meselesi olmasını biraz endişe ile karşıladığımı belirtmeliyim. Naçizane kanaatim, hayatın bütününü dikkate alan bir yaklaşımı esas almaktır aslolan. Büyük sanatçılar asla bir erkek duyarlılığını vurgulayayım diyerek yola koyulmamıştır herhâlde. Bir mesele vardır ortada, onu sanatın diline taşırlar: Bir yarayı, bir derdi ya da bir sevinci, coşkuyu dile getirmek…

Bunları eril ve dişil diye tasnif edebiliriz ama sanatçı bunları kendi cinsiyetini unutmadıkça sağlıklı bir algı geliştiremez. Aslolan insandır ve meseleleridir.

Konuya toplumu oluşturan her bir ferdin sağlıklı ve şahsiyet sahibi bireyler olarak yetiştirilebilmesi meselesi olarak bakmak gerekir. Çünkü ne kadın ve aile politikaları ne hukuk kuralları hiçbir şekilde olması gereken nitelikte bir hayat tesis etmeye yetmemektedir. Çünkü kurallar, kanunlar ne kadar mükemmel tesis edilse de toplum bireylerden oluşur ve teoridekinin pratize edilmesi ancak insan eliyle gerçekleşmektedir.

Görüldüğü üzere meselenin konuşulması gereken pek çok cephesi söz konusudur ve Virgilius’un dediği gibi “önemli meseleleri ayaküstü halledemeyiz…”

Prof. Dr. Münire Kevser Baş.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:36:50 ÖS]


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:31:26 ÖS]


PCLOUD ÜCRETSİZ ÖMÜR BOYU DİLEDİĞİNİZ KADAR DEPOLAMA ALANINA SAHİP OLMAK Gönderen: andrewmemut
[Nisan 26, 2024, 05:30:06 ÖS]


İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 06:43:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41