Gönderen Konu: !!!! EMPATİK İLETİŞİM/SİZLİK PROBLEMİ  (Okunma sayısı 228 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
!!!! EMPATİK İLETİŞİM/SİZLİK PROBLEMİ
« : Mart 27, 2020, 07:35:48 ÖÖ »
EMPATİK İLETİŞİM/SİZLİK PROBLEMİ

Genellikle sosyal psikoloji literatüründe adından sıkça söz edilen önemli teknik kavramlardan birisi de empatidir.

‘Duygudaşlık’ veya ‘eşduyum’ olarak da kavramlaştırılan empati/empathy; öteki/lerin düşünce ve duygularının ve bunların olası anlamlarının olabildiğince objektif bir şekilde bilinçli olarak farkında olmayı ifade eder.

Başta sosyal psikoloji olmak üzere psikolojinin birçok alt alanlarında literal araştırma parametrelerinden birisi olan empati olgusunu en çok çalışan psikologların başında hümanistik psikoloji ekolüne mensup olan Carl Rogers gelir.

Adı geçen bu kavram, birçok psikoloji ekolünün kullandığı psikoterapi tekniklerinin omurgasını oluşturmaktadır. Empatinin, özellikle popüler psikoloji literatüründeki kullanımına bakıldığında ise, kişiler arası iletişim becerileri, duygusal zekâ, özgecil tutum ve davranışlar vb. konular çerçevesinde kişisel gelişim bağlamında ele alınıp değerlendirildiği söylenebilir.

Empati, bireyin, kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak, onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır. Basit gibi görünen bu tanımın arka plânında pek çok kuramsal öge bulunmaktadır. Belki de bu nedenle modern psikoloji tarihinde, söz konusu tanıma ulaşılması oldukça zaman almıştır. Bireyin, kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona sözlü veya sözsüz iletişim yoluyla geri iletmesi sürecine ‘empati’ adı verilir.

Bireyin sosyal hayatında özel bir öneme sahip olan empati, üç temel ögeden meydana gelir. Diğer bir ifadeyle birey, girmiş olduğu kişiler arası bir ilişkide, karşısındaki kişiyle sağlıklı bir empatik iletişim sürecini kurup tamamlayabilmesi için üç ögeye gereksinim duyar.

Yukarıda sözü edilen üç temel ögeden ilki, a) Sağlıklı bir empatik iletişim kuracak bireyin, öncelikle kendisini karşısındakinin yerine koyarak, olaylara onun bakış açısıyla bakabilmesi durumudur. Eğer birey, empatik iletişim sürecinde bunu başarabilirse, karşısındaki kişinin fenomenolojik alanına girebilmiş demektir. O halde ‘fenomenolojik alan’ nedir? Psikolojideki fenomenolojik yaklaşıma göre, her birey fenomenolojik bir alana sahiptir. Yani her bireyin, gerek kendi benliğini, gerek fiziksel ve sosyal çevresini, yine kendisine özgü bir formda ve/veya biçimde algılaması söz konusudur. Dolayısıyla bu algısal yaşantı, öznel/subjektif bir karaktere sahip olup bireye özgüdür. Kısaca her birey, iç ve dış dünyaya, kendine özgü bir bakış tarzıyla bakar. İşte buna bireyin fenomenolojik alanı denir. Eğer birey, öteki/leri doğru anlamak istiyorsa, olaylara onun bakış tarzıyla bakabilmesi gerekir. Bunu gerçekleştirebilmesi için de, empati kurmak istediği kişinin rolüne girebilmeli, onun yerine geçerek olaylara onun gözlüklerinin gerisinden bakabilmelidir. Birey, karşısındaki kişinin rolüne girerek empatik iletişim sürecini başlattığında ise, o kişinin rolünde kısa bir süre kalmalı, daha sonra da bu rolden çıkarak tekrar kendi rolüne geçebilmelidir. Aksi halde sağlıklı bir empatik iletişim sürecinden söz edilmesi oldukça zordur. Bu bağlamda bireyin, karşısındakiyle özdeşim kurması ve/veya ona benzemesi ile ona sempati duyması, içerik olarak empatiden farklıdır.

Öte yandan sağlıklı bir empatik iletişim sürecinde gerekli olan ikinci temel öge ise, b) Bireyin bu süreçte karşısındaki kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlayabilmesi durumudur. Bu durumda bireyin, karşısındakinin sadece duygularını ve/veya düşüncelerini anlamış olması da tam anlamıyla yeterli değildir. Dikkat edilecek olursa, yukarıda yapılan empati tanımlarında, empatinin ‘bilişsel ve duygusal’ olmak üzere iki temel bileşeninden söz edilebilir. Dolayısıyla bireyin karşısındakinin rolüne girerek onun ne düşündüğünü anlamaya çalışması, bilişsel rol alma ve/veya bilişsel perspektif alma kapsamına giren bilişsel/zihinsel nitelikli bir etkinliktir. Bunun yanı sıra bu kez, yine bireyin karşısındakinin hissettiklerinin aynısını hissetmeye çalışması ise, duygusal rol alma ve/veya duygusal perspektif alma kapsamına giren duygusal nitelikli bir etkinliktir. Empatik iletişim sürecine ilişkin konuyla ilgili gelinen bu noktadaki bilişsel rol almanın, duygusal rol almanın bir ön şartı olarak değerlendirilebileceğinin de bilinmesinde yarar vardır.

Empatik iletişim sürecine ilişkin gerekli olan son öge de, c) Empati kuran bireyin, bilişsel dünyasında/zihninde oluşan empatik anlayışın, karşıdaki kişiye sözlü veya sözsüz iletişim dilini kullanarak iletebilmesi durumudur. Şayet empatik iletişim sürecinde bu son halka eksik olursa, süreç de doğal olarak tamamlanmamış olur. Yani birey, karşısındaki kişinin duygularını ve düşüncelerini tam olarak anlasa bile, eğer anladığını dışa vurmazsa empatik iletişim süreci tamamlamış sayılmaz. Bu çerçevede araştırmacılar, konuyla ilgili olarak bireylerin zihinlerinde kurdukları empatiyle, karşılarındaki kişilere ilettikleri empatik dışavurumlar arasında içerik olarak farklılık olduğunu belirtmektedirler. Dolayısıyla empatik tepki verme son derece önemlidir. Bireyin, karşısındaki kişilere empatik tepki verebilmesi, sözlü ve sözsüz iletişim dilini iyi kullanabilmesiyle mümkündür. Bu noktada empatik tepki vermenin en etkin yolu ise, bu iki iletişim dilini de eş zamanlı olarak en iyi şekilde kullanmaktır. Yani bireyin, herhangi bir probleminden dolayı sıkıntısı olan birine, dostça bir gülümsemeyle yanına giderek koluna dokunup sıkıntısını sözelleştirdiğinde, örneğin; ‘son günlerde seni oldukça sıkıntılı görüyorum, sana nasıl yardımcı olabilirim’ gibi bir sözel ifade kullanması, onu psikolojik olarak rahatlatabilir.

Konuya ilişkin gelinen bu noktada, empati kurma ile yardım etme davranışı arasındaki sosyal-psikolojik ilişkinin de açıklanması, konunun daha detaylı anlaşılmasına katkı sağlayabilir. Empati kurmanın yardım etme davranışına nasıl dönüştüğüne ilişkin sosyal psikoloji literatüründe başlıca iki temel kuramsal/teorik açıklama vardır. Bunlardan birincisine göre, a) Yardıma ihtiyacı olan kişi ile empatik iletişim kuran birey, karşısındakinin durumunu anladığı için onun sıkıntısını gidermek amacıyla değil; bu durum karşısında kendisini psikolojik olarak rahatlatmak için o kişiye yardım davranışında bulunur. İkinci açıklamaya göre ise, b) Yardıma ihtiyacı olan kişi ile empatik iletişim kurarak onun durumundan haberi olan birey, diğergam/alturistik bir tutum ve davranış geliştirerek, sıkıntıdaki kişiyi rahatlatmak amacıyla ona yardım davranışında bulunur. Bu psiko-sosyal gerçeklik, psikoloji literatüründe teknik anlamda ‘empati-özgecilik hipotezi/empathy-altruism hypothesis’ olarak kavramlaştırılmıştır.

Yukarıda yapılan bu kuramsal açıklamaların birincisine göre, yardım davranışının temelinde egoist/ben-merkezli bir güdü yatar; yani yardımcı olan bireyin kendini rahatlatması söz konusudur. İkincisine göre ise, diğergam/altruistic bir güdü söz konusudur; yani herhangi bir maddî karşılık beklemeden fedakârlık temeline dayanan bir tutum ve davranıştan söz edilebilir. Öte yandan empati, sadece kendisiyle empati kurulana yararı olan “insanî/humanistic” bir etkinlik değildir. Bu bağlamda empati, empatiyi kuran birey için de önemlidir. Dolayısıyla empatik eğilim ve beceri düzeyleri yüksek olan, bu yüzden de öteki/lere yardım eden bireylerin, sosyal çevreleri tarafından değer verilme olasılıkları da artabilir. Söz konusu bu psiko-sosyal durum da, empatik eğilim temelli yardım davranışı gösteren bireyin ‘hayat memnuniyetini’ yükseltebilir.

Buraya kadar gelinen noktada, empatik iletişim sürecinin, basite indirgenmiş kanalları ile uygulama sonucunda ortaya çıkabilecek olan yardım davranışları kapsamında birey için önemi üzerinde psiko-sosyal açıdan bazı değerlendirmeler yapılmıştır. O halde şimdi cevabı aranması gereken soru şudur: ‘Acaba modern bireyin, kendisi ve sosyal çevresi için iletişim çatışmalarını çözmede bu kadar önemli olan empatik iletişim süreci, neden problemlidir? Elbetteki burada ilk akla gelen sosyo-psikolojik analizlerden birisi belki şu olabilir: Modern hayat ve/veya post-modern söylem, tüm yaşamsal olanaklarını bireyin önüne sunarak onu, öteki/ne daha az muhtaç bir duruma getirdiği için yalnızlaştırmıştır. Bu durumda modern bireyin, kalabalıklar içinde yalnızlık yaşayan bir insan modeline doğru kararlı bir şekilde yol aldığı söylenebilir. Modern hayat tarzları, bir şekilde geleneksel kültürle beslenen bireylerin sosyalleşme sürecine çok ciddî zararlar vererek, onları âdeta ‘sosyal izolasyon’ sürecine mahkum etmiştir. Ayrıca popüler kültür de, mahremiyetin ve masumiyetin psiko-sosyo-teolojik ağırlığını ve ciddiyetini hafifleterek söz konusu bu yaşamsal tabloya, her geçen gün ‘özgürleşen birey’ metaforuyla olumsuzluklar eklemeye devam etmektedir.

Böyle bir sosyal hayat örüntüsü içerisinde modern birey; sadece kendini düşünen, dolayısıyla narsist, duygusuz, sevgisiz, sosyal normları dikkate almayan, kendi dinsel ve etik değerler skalasında çok ciddî yıkımları yaşadığı için giderek vicdanî sorumluluk taşımayan, ‘merhamet, rahmet, acıma, yoksunluk, mahrumiyet’ vb. psiko-sosyo-teolojik içerikli yaşamsal olguları bilişsel dünyasından kaldıran veya işlevsiz hâle getiren; kısacası, kendi bireysel özgürlüğünü esas alan hayatını, öteki/lerin hayatına göre önceleyen bir patolojik tutum ve davranış örgütlenmesine sahip olmuştur.
O halde sosyal psikologların kısaca ‘anomi’ olarak tanımladıkları, içinde empatik iletişim yoksunluğunu da barındırdığı için bir dizi iletişim arızalarını da kapsayan bu psiko-sosyal bağın zayıflamasına bir çözüm olarak neler önerilebilir?

İşte, yukarıdaki sorunun ardından gelen bu soru da, konuyla ilişkili olduğu için ister istemez zihinleri meşgul etmektedir. Bu çerçevede modern bireyin hem kendi benliğine, hem de sosyal çevresine yabancılaşması bağlamındaki empatik iletişim/sizlik problemlerine, anlam arayışıyla da ilintilendirerek en köklü ve kapsamlı çözümler, yine ‘din’ tarafından sunulmaktadır.

Öte yandan psiko-teolojik bir yaklaşımla, konuya bireysel çerçevede bakılacak olursa bireyin, modern hayat tarzlarını benimsemesi veya modernite tarafından hayat kalıplarının biçimlenmesi, eş zamanlı olarak onun inançsız olmasını veya varolan inançlarının deformasyona uğramasını gerektirmez. Dolayısıyla, modern birey de, modern hayat içerisinde dinsel inançlarının psikolojik kazanımlarıyla rahatlıkla yukarıdaki sözü edilen psiko-sosyal problemlerle başa çıkabilir. Din psikolojisi literatüründe çok sık kullanılan dikotomik bir dindarlık modellemesi üzerinden gidilecek olursa, konuya “içgüdümlü/samimi-adanmış ve dışgüdümlü/samimi olmayan-gösterişçi dindarlık” modellemesinden hareketle yaklaşılabilir. Bu bağlamda din psikolojisi ve sosyal psikoloji alanında dindarlık ve empati ilişkisine yönelik yapılan çalışmalarda, sağlıklı kurgulanmış bir dindarlık formu olarak kabul edilen içgüdümlü dindar bireylerin, dışgüdümlülere göre empatik eğilim düzeylerinin yüksek olduğu saptanmıştır.

Sonuç olarak, sosyal psikolojik bir içeriğe sahip olan empatik iletişim süreci, kişiler arası ilişkilerde aynı zamanda bir anlam alış-verişi olarak da değerlendirilebilir. Farklılıkların daha belirginleştiği modern hayat tarzlarında ve/veya post-modern söylemlerinde, bireylerin kişilerarası iletişimlerinde empatik eğilim temelli bir form geliştirebilmeleri gittikçe önem kazanan psiko-sosyal bir süreç olarak görünmektedir. Dolayısıyla modern Müslüman birey, içinde yaşadığı sosyal çevrede iletişimsizlik becerisizliği göstererek hiçbir zaman problem üreten taraf olmamalıdır. Çünkü Müslüman birey, içinde yaşadığı toplumda, -inancının gereği- çözümden yana duruş sergileyerek ‘denge insanı’ profili çizmek gibi bir sosyal sorumluluğa sahiptir.

İnanan birey, dinsel inanç ve pratiklerinden aldığı dinsel motivasyonla öteki/leri anlamayı, kendi bilişsel dünyasında ‘sosyal sevap’ olarak kodlayıp tanımlayabilir. Bu konuda, sahip olduğu kültürel miras bağlamında geleneği ötelemeden modernite içerisinde, psiko-sosyo-teolojik açıdan kendine sağlam bir zemin oluşturabilir.

Bunu becerebildiği ölçüde birey, kişiler arası farklılıklar içerisinde, benzerlikleri görebilmeyi ve yeni benzerlikler oluşturmayı başarabilir. Modern bireyin tüm bunları yapabilmesi ve aşabilmesi için öncelikle sahip olduğu dinsel kimlik, dinsel kişilik, dinsel benliği’nin kalitesi üzerinde fikir jimnastiği yapması ve bu kaliteyi giderek mümkün olduğu ölçüde arttırması gerekir. Ancak bunu başarabildiği ölçüde, sahip olduğu dindarlık formu, dinsel ve etik temelli değerleri üretebilir. Zira, içselleştirilmemiş hiçbir dinsel tutum ve davranış formu, bireyin hayatında kalıcı ve etkili olmaz. İşte modern birey, dinsel inanç ve pratiklerinin psiko-teolojik kalitesini arttırma adına mesafe alabildiği ölçüde, modern hayat tarzları içerisinde boğulmayacak; merhamet duygusunu sürekli taşıyarak, Allah (c.c.)’ın ‘rahmet’ sıfatı gereği öteki/lere yönelik, yaratılan/insan üzerinden değil, yaratan/Allah üzerinden daha kuşatıcı ve derin bir yaklaşım sergileyebilecektir. Modern bireyin psiko-teolojik kökenli sahip olduğu bu merhamet duygusu da, beraberinde öteki/lere acıma ve onları anlama yetisini geliştirebilecektir. Bu da öteki/lerle, empatik eğilim temelli iletişim becerilerinin gelişmesini kolaylaştırabilecektir. Tüm bunları başarabilmek için, herkes öncelikle aynayı, öteki/lerin gözlerine tutmaktan vazgeçip kendine çevirmeli; ve yine ‘-sokaklar çok pis!’ diye bağırmayı bırakıp, önce kendi evinin önünü süpürmelidir.

 


* BENZER KONULAR

Asıl Derdimiz Dertsiz İnsanlar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:27:42 ÖÖ]


Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:49 ÖÖ]


Bizi Aldatan Bizden Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:53:08 ÖÖ]


BenimKkim Olduğumu Biliyor musun Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:42:56 ÖÖ]


Çocuklarımıza Sahip Çıkmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:35:33 ÖÖ]


Zulmün Zararları Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:22:59 ÖÖ]


Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:36:50 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41