Gönderen Konu: BARIŞ VE HUZUR İÇİN  (Okunma sayısı 427 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
BARIŞ VE HUZUR İÇİN
« : Aralık 20, 2017, 01:09:32 ÖS »
Barış ve Huzur İçin

Rabbimiz Allah Teâlâ (azze ve celle) şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler, hepiniz topluca barış ve güvenliğe(Silm'e, İslâm'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır." 1

Bir millet ve bir ümmet olarak bütün mü'min müslümanlara verilen bu emirde, onların hep beraber barış ve teslimiyete gelmeleri beyan edilmiştir… El ele, gönül gönüle, omuz omuza, aynı akide, aynı hedef ve aynı usûl ile hareket eden mü'min müslümanların, Allah'ın ipine sımsıkı sarılp toptan barış ve güvenliğe girmeleri, onların varlıklarının sebepleridir…2

 Yalnız Allah'a ibadet etsinler diye yaratılan insanların içinde bu vazifeyi ancak mü'min müslüman olan muvahhid bir şahsiyet yerine getirir…

İslâm, Allah'ın hükümlerine teslimiyet ve barış dinidir… İslâm'ın hedefi, insanlar arsında Allah'ın hükümlerine ve Rasulullah(s.a.v)'in sünnetine göre barışın ve  huzurun meydana gelmesidir... Bu barışı ve huzuru bozanlar için mücadele etmek, onların ıslah olması için çalışmak, her muvahhid mü'minin vazifesidir… Özellikle İslâm'ın egemen olduğu bölgelerde bu vazife, bütün mü'min müslümanlar adına yetkili otorite olan "emiru'l-mü'minin”e aittir…3

Katıksız iman edip Allah'a ve Rasulullah(s.a.v)'e itaat eden, İslâm'ın hükümleriyle hükmeden mü'minlerin emirinin, yalnız kendi ülkesinde değil, bütün insanlık âleminde barışı ve huzuru sağlaması gerekir…

Yeryüzünde fesad çıkaran ve insanlık âlemini ifsad eden bütün kötüler ile mücadele etmek ve kötülüğü yok edip iyiliği egemen kılmak mü'min müslümanların, üzerine ertelenmesi uygun olmayan ânın vacibidir..

Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah: “(yeryüzünde) fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.” (4)

Muvahhid  mü'minlerin, insanlar arasında fitne çıkaran ve barışı bozmaya çalışan fitne odaklarına karşı tavırları budur!.. Fitneye, zulme ve sömürüye karşı bütün imkânlarıyla mücadele edip insanlık âleminde, insanların yegâne rabbi, meliki ve ilâhı Allah Teâlâ’nın hükümlerinin kalplerde, beyinlerde, vücut organlarında hakim olmasının gerçekleştirilmesi gerekir… Böylece insanlar, iman ve islâm kardeşi olur... Birbirlerinin velileri oldukları için birbirlerinin haklarına riâyet ederler…

M uvahhid mü'minler, bütün problemlerini barış içinde çözmeye gayret ederler... Mü'min müslümanlar, kendilerine  düşmanlık edenlerle savaş meydanında karşılaşmayı temenni etmezler… Onlar, kendilerine düşman olanlarla barış masasında, rableri Allah'ın hükümleri gereği anlaşıp uzlaşma taraftarıdırlar... Eğer muhatapları, Allah'ın hükümleri gereği barışmak istemezler ise, bu barış ortamını sağlamak için savaşırlar... Savaş, mü'min müslümanların, insanlık âleminin huzur ve barışı için zorlandıkları bir durumdur… Savaş zalimlere, müfsidlere ve müşriklere karşı yapılır...

Yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.v.)'in ümmet için örnek olan tavrı, bu gerçeği apaçık ortaya koymaktadır…
Abdullah ibn Evfa (r.a.), kumandan Ömer ibn Ubeydullah'a yazdığı mektubunda şöyle demişti:

Rasulullah ( s.a.v.), düşmanla karşılaştığı bazı savaş günlerinde (hemen savaşa başlamayıp) tâ güneş semâ ortasından batıya meyledinceye kadar bekleyip düşmanı gözetledi. Sonra ordu içinde ayağa kalktı da: “Ey insanlar, düşmanla karşılaşmayı (savaşmayı) temenni etmeyiniz. Allah'tan afiyet isteyiniz, fakat sizler, düşmanla karşılaştığınız zaman (savaşın bütün şiddetine karşı) sabrediniz. Ve biliniz ki cennet, muhakkak kılıçların gölgesi altındadır.”(5 )

Yegâne Rabbimiz Allah, katıksız iman eden muvahhid kullarına şu emri veriyor: “Ey iman edenler, (savaşta) bir (düşman) toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman dayanıklık gösterin ve Allah'ı çokca zikredin. Umulur ki, kurtuluşa erersiniz. Allah'a ve Rasulüne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız (rüzgârınız kesilir/devletiniz gider), gücünüz yok olur. Sabredin, şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.” ( 6 )

Rabbimiz Allah'ın razı olduğu gerçek bir kulluğu yapmak için harcanan bütün cehd ve gayretin genel adı cihaddır… Hayat, iman ve cihaddır… Savaş, cihadın bir bölümüdür... Mü'min müslümanların, emniyet içinde kulluk vazifelerini yapmak için bütün engelleri aşma hareketine cihad adı verilir… Bu engeller barış içinde aşılmaya gayret edilir... Barış ile aşılamayanlar ise, aşırı gitmemek kaydıyla savaş ile ortadan kaldırılmaya çalışılır…

Allah yolunda cihad, yalnızca “Allah'ın kelimesi en yüce olsun” diye yapılır… Bu gaye için ve Allah yolunda savaşılır...

Ebu Musa (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (s.a.v.)'e bir kimse geldi de: “Bir kısım kimseler ganimet malı için savaşır, bir kısım kimseler de insanlar arasında adının söylenip övülmesi için savaşır, bir kısım insanlar ise, yiğitlikteki mevkiî derecesi görülsün diye cihad eder. Şu halde Allah yolunda cihad eden kimdir?” diye sordu. Rasulullah:“Her kim Allah'ın kelimesi en yüce olsun diye savaşırsa, onunkisi Allah yolundadır.” buyurdu.( 7 )

Yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.v.), bölge barışını ve insanların huzurunu sağlamak için, yeryüzünü ifsad eden müşrik tağut orduları üzerine göndermiş olduğu İslâm ordusunun komutanına verdiği emirlere dikkat edilecek olursa, bütün gaye, düşmanlarının hidayet bulup düşmanlık yapmaktan vazgeçip dost olmasıdır… Düşmanlara yapılan teklifler, onların savaştan vazgeçip anlaşmazlıklarını barış içinde halletmek olduğu gerçeğini ortaya koymaktır…

Sehl  b. Sa'd (r.a.) anlatıyor: Hayber günü (fetih uzayınca), Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Müslümanların bayrağını artık öyle bir kimseye vereceğim ki, Allah onun eliyle fetih verecektir!” Bunun üzerine orada bulunan sahabiler bayrağın kendilerinden hangisine verileceği meselesi için umut eder oldular. Onların hepsi, bayrağın kendisine verilmesini umarak ertesi güne erdiler. Fakat Rasulullah ertesi gün: ”Ali nerededir?” diye sordu.

Sahabiler tarafından: ”Ali, gözlerinden şikâyet ediyor” denildi. Rasulullah emretti de Ali çağrıldı. Rasulullah Ali'nin gözlerine tükürükle üfledi, hemen orada gözleri, o anda hiçbir ağrı yokmuş gibi iyi oldu (Rasulullah, sancağı ona verdi).

Bunun üzerine Ali: “Hayber yahudileriyle, onlar da bizim gibi (müslüman) oluncaya kadar harbederiz!” dedi.

Rasulullah (s.a.v.): “Ya Ali, yavaş ol! sükûnetle (yani savaşmadan) Hayberlilerin sahasına ininceye kadar ilerle, sonra onları İslâm'a çağır ve üzerlerine vacib olan İslâm esaslarını onlara haber ver. (Ya Ali) Allah'a yemin ederim ki, senin irşadınla tek bir kişinin hidayete kavuşturulması, senin için kırmızı develerin olmasından hayırlıdır.”  buyurdu. 8

İmam Muhammed b. Hasan eş-Şeybâni (rh.a.) “ Siyeri'l-Kebir” adlı eserinde bu konuda şunları kaydekmektedir: Atâ b. Yesâr'ın rivayetine göre Peygamber (s.a.v.) Hz.Ali'yi bir yere gönderdi ve ona şöyle söyledi:“Haydi, arkana bakmadan git sana ne emrettiysem hepsini yap.”
Hz. Ali: ”Ya Rasulallah, onlara nasıl davranayım?” dedi. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Onların bulunduğu alana vardığında, onlar seninle savaşmadan onlarla savaşma! Şayet seninle savaşmaya başlarlarsa, senin tarafından birini öldürünceye kadar sen savaşa başlama. Bir de senin taraftan öldürdükleri kimseyi onlara göstermedikçe de onlarla savaşa girme. Onlara, o öldürüleni gösterdikten sonra şöyle  de!  ‘Hâlâ, Lâ ilâhe illâllah demeyecek misiniz?’ Şayet söylemeyi kabul ederlerse, onlara de ki :  ‘Namaz kılacak mısınız?‘ Şayet ‘evet’ derlerse, onlara de ki: ‘Mallarınızdan zekât verecek misiniz?’  Bunu da kabul ederlerse, artık onlardan başka bir şey isteme! Allah'a yemin ederim ki, Allah'ım senin vasıtanla birini hidayete kavuşturması, senin için güneşin üzerine doğup battığı her şeyden daha hayırlıdır.”

Abdurrahman b. Âiz'in rivayetine göre Rasulullah (s.a.v.), bir yere bir ordu gönderdiği zaman onlara şöyle buyururdu: “ İnsanların gönlünü kazanmaya çalışın ve onlara ihtimam gösterin. Onları İslâm’a davet etmeden üzerlerine saldırmayın! Yeryüzünde bulunan insanların her çeşidini, yerleşik olanını, göçebe olanını İslâm'a kazandırmanız, erkeklerini öldürüp çocuk ve kadınlarını getirmenizden bana daha sevimlidir.”( 9)

Önderimiz Rasulullah (s.a.v.)'in bu emirlerine dikkat edilecek olduğu zaman, göze ilk çarpan şeyin savaş olmayıp barışın olduğudur… Düşman karşısındaki mü'min müslümanların bütün imkânlarını barıştan yana kullanmalarının gereği apaçık anlaşılmaktadır… Hele hele düşmanı, düşmanlıktan vazgeçip dost olmaya, yani İslâm'ı kabul edip hidayet bulmaya, dolayısıyla mü'min müslümanlarla kardeş olmaya davet yapılıp, bunda ısrar etmedikçe asla savaşa başlanmaması gerek… Müslüman olma davetine olumlu cevap vermeyen şirk ordusuna ikinci teklif, onların İslâm'ın yüceliğine boyun büküp cizye vermeleri, böylece İslâm bayrağının altında emniyetle yaşamalarıdır… Yani, İslâm Devleti'nin birer vatandaşı olarak barış içinde yaşamalarıdır… Bu barış teklifi de reddedilecek ve İslâm davetinin önünden çekilmeyecek olursa, barış ve huzurun sağlanması için kendileriyle savaşılır…

Önderimiz Rasulullah (s.a.v.)'in, İslâm ordusuna verdiği emirlerden birisini de Süleyman b. Büreyde babasından naklediyor: Rasulullah (s.a.v.), bir orduya veya müfrezeye kumandan tayin ettiği zaman, beraberindeki müslümanlara hayır tavsiye eder, sonra şöyle buyururdu:“Allah yolunda besmele ile gaza edin! Allah'a küfredenlerle çarpışın! Gaza edin ama ganimete ihanette bulunmayın! Gadr etmeyin! Ölülerin burnunu, kulağını kesmeyin! Çocukları öldürmeyin! Müşriklerden olan düşmanlarınla karşılaştığın zaman onları, üç haslete (veya güzel huya) davet et! Bunların hangisinde sana icabet ederlerse onu kabul et ve kendilerini bırak! Sonra onları, İslâm'a davet et! Şayet sana icabet ederlerse, onu kabul et ve kendilerini (serbest) bırak! Sonra kendilerini yurtlarından muhacirler diyarına göçmeye davet et ve onlara  haber ver ki, bunu yaparlarsa, muhacirlerin lehine olan onların da lehine, aleyhine olan onların da aleyhine olacaktır. Yurtlarından göçmeyi kabul etmezlerse, onlara haber ver ki, müslümanların bedevileri gibi olacaklar, kendilerine Allah'ın, mü'minler üzerine cereyan eden hükmü uygulanacak, ganimet ve haraçta hiçbir hakları olmayacaktır. Meğer ki, müslümanlarla birlikte mücadele edeler! Eğer bunu kabul etmezlerse, onlardan cizye iste! Şayet sana icabet ederlerse, onu kabul et ve kendilerini (serbest) bırak! Kabul etmezlerse artık Allah'tan yardım dileyerek onlarla savaş! (10)

Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.v.)'in vefatından sonra ümmetin yönetilmesi için İslâm devleti'nin imamı olarak seçilen Rasulullah (s.a.v.)'in halifesi imam Ebu Bekr es-Sıddık (r.a.), Rasulullah'ın izini takib ederek ordu komutanlarına, seriyye emirlerine aynı mânâda emirler vermişti…
İmam Muhammed (rh.a.), ”Siyeru'l-Kebir“ adlı eserinde kaydettiğine göre, Abdullah ibn Ömer (r.anhuma) şöyle anlatıyor: “Ebu Bekir es-Sıddık (r.a.), Yezid b. Ebi Süfyan’ı, bir ordunun başında gönderdi kendisi de, yürüyerek çıkıp ona tavsiyelerde bulunuyordu. Yezid ona: ‘Ey Rasulullah'ın Halifesi, ben, atın üzerinde giderken sen yürüyorsun!’ dedi. Ebu Bekr (r.a.) dedi ki: “Ne ben binerim ve ne de sen inersin, ben bu adımlarımı Allah yolunda sayıyorum!” Hz.Ebu Bekr (r.a.)'ın binmesi için devesini getirdiklerinde dedi ki: “Binmeyeceğim, yürüyeceğim!”  Sonra yürümeye devam etti. Devesini de, yularından tutup  arkasından yürüttüler. Ayrıca ayaklarının Allah yolunda tozlanması için ayakkabılarını çıkarıp elinde taşıdı. Sonra Ebu Bekr, Yezid'e şöyle dedi: “Sana, on vasiyette bulunacağım. Bunları iyi ezberle”

1) Manastırlarda kendilerini Allah'a ibadete verdiklerini düşünen kimselerle karşılaşacaksın. Onları, meşgaleleriyle baş başa bırak!

2) Başlarının ortasını tıraş etmiş kimselerle karşılaşacaksın. Bunların başlarını kılıçla vur! (Diğer bir rivayette imam Ebu Bekr şöyle diyor! Başlarının çevresinde çember gibi saç bırakırlar. Savaş işlerinde halk onların planlarına göre hareket eder. Halkı da savaşa teşvik ederler. Onun için onlar, kâfirlerin liderleridir. Onları öldürmek, başkalarını öldürmekten daha evlâdır.)

3)Küçük çocukları öldürme!

4) Kadınları öldürme!

5) Yaşlılarıda öldürme!

6) Meyveli ağacı, üzüm ve hurma ağaçlarını kesme!

7) Yeme amacı dışında, düşmanın sığır, koyun ve diğer hayvanlarını kesme!

8) İhanet etme!

9) Korkma!

10)Fesad çıkarma ve isyan etme!...(11)

Gerek önderimiz Rasulullah (s.a.v.), gerekse O'nun halifesi imam Ebu Bekr (r.a.)'ın ordu komutanlarına verdikleri emirlerden açıkça anlaşıldığı gibi, İslâm'da savaşın gayesi, yeryüzünü ifsad etmek, önüne gelen insanları genç, yaşlı, kadın, çocuk, eli silah tutan veya âciz demeden öldürmek, evleri, köyleri ve şehirleri yakıp yıkmak demek değildir… Yeryüzüne huzur, insanlık âlemine barış getirmek üzere hareket eden İslâm ordusu, insanların iman edip hidayet bulmasını hedefler… İnsanların öldürülmesi değil, hayatta kalmasını arzular… Allah'ın kullarına merhametle yaklaşır… Tabiatı bozmaz, yakıp yıkmaz! Aksine tabiatı ihya etmeye gayret eder… İnsanların sıhhati ve sağlığına önem vererek, emniyet içinde Allah'a kul olmalarını sağlamak için bütün imkânlarını harcarlar...

İşte yegâne hayat nizamı İslâm!... İşte insanlığın gözü önünde cereyan eden gayrı İslâmî, tağutî güçlerin vahşi savaş anlayışı!...
Ey akıl sahipleri, akletmeyecek misiniz!...

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1)Bakara,2/208/2)Bkz. Âli imrân, 3/103 zariyat, 51/56/ 3Bkz.Taftazâni, şerhül Akâid kelam ilmi ve İslâm Akâidi, çev. Süleyman Uludağ, ist.1991, sh,236- 327/ 4)Bakara, 2/193. Enfal, 8/39/ 5) Sahih-i buhâri, kitabul cihad ve's-siyer,B.155,hds.228 Sahih-i Müslüm, Kitabul cihad ve's siyer, B.6,hds.20/ 6)Enfal, 8/45-46/ 7)Sahih-i Buhâri, kitabu'l- cihad ve's-siyer, B.15,hds.25/Sahih-i Müslim, kitabu'l- imare, B.42,hds.149-151/8)sahih-i  Buhâri, kitabu'l-cihad ve's- siyer B.101, hds.125./ sahih-i Müslim, kitabu Fedailis- sahabe B.4, hds. 34/ 9)serahsi, İslâm devletler hukuku  şerhüs-siyerül kebir, çev.Prof.dr.ibrahim sarmış prof dr.M.said şimşek, Konya, 2001, c.1,sh,94-95,md.63-64/ 10)sahih-i Müslim, kitabu'l-cihad ve's-siyer B.2, hds. 3,/sünen-i Ebu davud, kitabu'l- cihad, B.82, hds, 2612./11) serahsi, A.g.e.c.1,sh,61-66.

 


* BENZER KONULAR

Güzel Geçimin Sırları. Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 07:42:25 ÖÖ]


Yol Azığı Sabır ve Namaz Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 07:37:45 ÖÖ]


Yardımlaşma Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 07:26:22 ÖÖ]


Kur'an'da İnkarcıların Sıfatları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 07:11:43 ÖÖ]


Kur'an Psikolojik Hastalıklara Şifadır Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 07:07:51 ÖÖ]


Hayat Bizden Ne İster Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:40:51 ÖÖ]


Zamanın Nabzını Tutmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:34:18 ÖÖ]


Emanet Ahlakı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:25:04 ÖÖ]


Annenin Gözünde Çocuk Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:11:50 ÖÖ]


Ömür Hak Yolunda Tüketilmeli Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:05:21 ÖÖ]


Allah Kullarını Eğitiyor Gönderen: KOYLU
[Dün, 10:12:41 ÖS]


Kur'an ve Sünnet'te İnfak Gönderen: KOYLU
[Dün, 10:08:17 ÖS]


Ayetlerle Cehennem Gönderen: KOYLU
[Dün, 06:04:39 ÖS]


Ayetlerle Cennet Gönderen: KOYLU
[Dün, 05:54:55 ÖS]


Allah Kimi Hidayete Erdirmek Isterse Gönderen: KOYLU
[Dün, 05:50:07 ÖS]


Uğur Işılak - Single Eserleri + Flac Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 11:31:08 ÖÖ]


Hafızlar Ezgi Grubu - Single Eserleri + Flac Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 11:26:28 ÖÖ]


Ölçülerimizi Sâbitelerimizi Bilelim Yaşayalım Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:18:21 ÖÖ]


Polen Alerjisi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:09:30 ÖÖ]


İyiliğe ve Cömertliğe İlk Önce Evlerimizden Başlayalım Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:01:00 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42