Fuhşa Destek Çıkanlar Siz Müslüman Mısınız?
İnsan denen organizmayı yaratan Yüce Allah’tır. Dolayısıyla insanın ihtiyaçlarını, kuvvetli ve zayıf yönlerini en iyi bilen ve buna göre yasalar koyan yine O’dur. Müslüman olmanın asgari şartı bu emir ve yasaklara gönül hoşnutluğu ile inanmaktır. Bu noktada hiçbir Müslüman arasında fark yoktur. Zira İslam’da; itikadi/inançla ilgili konularda tecezzi (parçacı anlayış) kabul edilmez. Bir kişi, ya tam Müslüman olur, ya da tam kâfir. İkisi arasında bir yer yoktur. Ben Müslüman’ım diyen insan eğer bu sözünde samimi ise -yani kâfirlerin münafık grubundan değilse- dinin kesin emirlerinden hiçbir şeye kalbi bir itirazda bulunamaz.
Bir kişi Müslüman olduktan sonra önüne iki yol açılır. Ya günlük hayatında İslam’ın emir ve prensiplerini uygulayıp bu hükümler doğrultusunda yaşar, ya da bir takım zaafları nedeniyle bu hükümlerin bir veya bir kaçını çiğneyip, hiç olmazsa günah işlediğini bilir ve bunu böyle kabul ederek, yaptığıyla övünmez.
“Bu seçeneklerin dışında, Kur’an ve sünnetin açık hükümlerine aykırı olarak, Batı türü bir hayat tarzının daha iyi bir yaşam şekli olduğuna kanaat getirerek bunu İslam’a tercih edenler, yalnızca itaatsizlik suçunu işlemekle kalmazlar, aynı zamanda cahilliklerini ve münafıkça inatlarını da sergilemiş olurlar... Fakat gel gör ki, Müslümanlar arasında yer alan ve münafıklıklarında öylesine mesafe kat etmiş bulunan birtakım münafıklar, ilahi hükümleri gerçek dışı görerek reddetmekte ve gayr-i müslim toplumlardan ödünç aldıkları yaşama biçimlerinin doğru ve gerçeğe dayalı olduğuna inanmaktadırlar. Böyleleri asla Müslüman değildirler. Eğer Müslüman sayılacak olurlarsa İslâm ve İslâm dışı kelimeleri bütün anlam ve önemini yitirecektir. Eğer Müslüman adlarını değiştirmiş olsalar ve İslam’ı terk ettiklerini açıkça ifade etseler, o zaman hiç olmazsa medenî ve manevî cesaretlerinin bulunduğunu söyleriz. Ama bu kişiler tüm yanlış tavırlarına rağmen, kendilerini Müslüman olarak sunmaya devam etmektedirler. Dünyada bunlardan daha bayağı bir insan sınıfı herhalde bulunamaz. Böylelerinden, böylesi bir karakter ve ahlak taşıyanlardan her türlü yalan, hile, aldatma ve iffetsizlik beklemek mümkün değil midir?” (Mevdûdi, Tefhim)
Batılı sömürgecilerin İslâm ülkelerine soktuğu laiklik akımıyla birlikte İslâm coğrafyasında da dine karşı ilan edilmemiş bir savaş başlatıldı. Bu savaşta, bir taraftan kendisini İslam karşısında konumlandırırken diğer yandan da dine inanır görünmektedirler. Bu adamları Yusuf el-Karadavi şöyle tasvir etmektedir:
“Bunlar hep din kelimesini kullanıyorlar. İslam kelimesini kullanmaktan özenle kaçınıyorlar. Eğer güçleri yetse, laik yazarlar İslâm kelimesini sözlüklerden dahi silecekler. Şimdi bu düşünce sahiplerine meyledenlere sormak lazım:
-İlk olarak Allah, vahiy, ahiret gibi konularda yeriniz neresidir?
-İkinci olarak Peygamberin (s.a.v.) nübüvveti ve ona gelen vahiy hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Kur’an Allah’ın kitabı mı?
Tek cümleyle;
-Siz Müslüman mısınız?
-Müslüman’ın kardeşine hitap ettiği gibi size hitap edebilir miyiz?
Yine onlara:
-Siz Müslüman mısınız? İslam’ın lehinde mi aleyhinde misiniz? İslam’la mı yoksa zıddıyla mı berabersiniz?
Evet, bu sorulara büyük bir ihtimalle şöyle cevap verecekler:
-Biz Müslüman’ız, ancak bizim İslam’ımız yenilikçi/modern, sizinki taklidi. On dört asır öncesinin eskimiş kanunları.
-Bizim İslâm’ımız çağdaş, sizinki eski. Bizim İslâm’ımız ilerici, hareketli, sizinki donuk ve sabit.
Biz bu anlayış sahiplerini gerçek İslâm’a çağırıyoruz ve diyoruz ki sizin bu düşünceleriniz İslâm değildir. Sömürgecilerin İslâm elbisesi giydirdikleri bambaşka fikirlerdir.”
Ömer Hayyam bu durumu çok güzel tasvir etmiş:
“Bir elde kadeh, bir elde Kur’an;
Bir helaldir işimiz, bir haram.
Şu yarım yamalak dünyada,
Ne tam kâfiriz, ne tam Müslüman.”
FANİ DUNYA RADYO FORUM
