Gönderen Konu: BÜYÜK CİHAD’DAN KÜÇÜK CİHAD’A NE ZAMAN DÖNECEĞİZ  (Okunma sayısı 571 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

anadolu

  • Ziyaretçi
BÜYÜK CİHAD’DAN KÜÇÜK CİHAD’A NE ZAMAN DÖNECEĞİZ?

Hamd, yeryüzünde azgınlaşan tağutlara, cihad ile hadlerini bildirmeyi emreden Allah’a,

Salât ve selâm ise, cihadı bizzat pratik yaşantısında tatbik ederek Allahu Teâlâ’nın arz’ında büyüklenen zalim, kâfir ve İslam düşmanı azgınların yaptıkları zulümleri engelleyen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e,

Allah’ın rahmeti, ihsanı ve bağışlaması da “i’layı kelimetullah” bayrağını kıyamete kadar dalgalandırmayı kendisine vazife edinen muvahhid, mücahid ve dava erlerinin üzerine olsun.
İslam’ın izzeti ile izzetlenmekten aciz olan kişilerin çoğu zaman kendilerine bir mazeret olması için yaptıkları işlerden birisi de, İslami değerlerin içini boşaltıp, olduğundan farklı manalara hamletmek, kendi acziyetlerinin faturasını da İslam’a ve mensubu bulunan yiğit, fedakâr ve davası uğruna bedel ödemekten çekinmeyen ve Allah için canını ve malını esirgemeyen Allah erlerine kesmektir.

Maalesef bugün, Allah’ın dinini, dünyanın dört bir yanına ulaştırmak için hiçbir şeyden kaçınmayan kişilerin torunları ve nesilleri olan bizler, bırakın onların izinden yürümeyi ve onlar gibi olmayı, ne acıdır ki, atalarımızın Allah’ın dini için yaptıkları bu mücadelelerini bile inkâr eder bir hale geldik. Onlara mensubiyetimizi dahi reddetmekle kalmadık, zihinlerimizden bile uzaklaştırmak için her türlü yolu dener hale geldik.

Allah’ın ve Rasulünün, zalimi durdurmak, mazluma hakkını vermek için övdüğü, emrettiği ve teşvik ettiği cihadı, sanki bir terör hareketi, insanları katletme ve soykırım şeklinde anlar olduk. Dedelerimizin Allah’ın rızasını ve cennetini kazanmak için ödedikleri bedellerin faturası, aman ha! bize kesilmesin diye ecdadımızı unuttuk. Tüm dünyayı insanlara kul köle olmaktan kurtarıp, Allah’a kul olmaya davet eden ecdadımızın gayretini ve “serdengeçti”liğini görmezden geldik. Bugün üzerinde yaşadığımız topraklarda Allah’ın dininin hâkim olması için ailelerinden, yakınlarından, sevdiklerinden ve bugün bizim hayalini kurduğumuz birçok dünyevi şehvetlerden vazgeçtiklerini bilemedik, anlayamadık.

Geçmişle olan bağlarımızı koparıp ana-babasız doğmuş! bir çocuk gibi ana-baba sevgisinden ve şefkatinden yoksun bir halde yaşamaya ve önümüze her çıkanı ana-baba edinmeye başladık. Oysa zaten bizim kendileriyle övünmemiz gereken, gururla ve göğsümüzü gere gere her yerde, mensubu olduğumuzu hiç çekinmeden haykıracağımız yiğit ve kahraman ecdadımız vardı.

Binlerce yıllık geçmişimizi silip daha yüz yılı bile tamamlamamış olan, tarihi ve geçmişi bütün kahramanlıklardan koparılmış, kısır ve eksik bir geçmişle yetinmeye razı olduk. Dünyayı zulüm bataklığına çevirmek ve içine düşenleri yutmak isteyen haçlı ve batı zihniyetli insanların hedefi haline gelmemek için, onların bizleri geçmişimizden koparmak için gösterdikleri gayretin yüzlerce mislini, biz fazlasıyla ve daha bir azim ve kararlılıkla kendimize ve insanlarımıza karşı gösterdik. Yeter ki ölmeyecek kadar az ve kuru bir ekmek parçasıyla yaşayabildiğimiz ve onlardan hiçbir şey istemediğimiz için yeni ana- babamız! bizden razı olsun, bizi sevsin, sevmiyorsa da en azından zulmetmesin ve bizi dövmesin.

Evet, bu anlattığımız kişiler ne acıdır ki bizleriz. Bu hale gelmemizin sebeplerini düşünmemiz ve geçmişimizin kahramanlık ve fedakârlık destanlarını okuyup, onlar gibi olabilmek için Rabbimize yönelip dua etmek yerine, ya, kırmızı başlıklı kız olup kurdun zulmüne… külkedisi olup üvey anne ve kardeşlerin zulmüne ve her türlü ezilmişliğe razı olduk veya zulmü ve zalimliği teşvik eden hikâyeleri okuyarak ve bu içerikteki filmleri seyrederek zalimin zulmüne, kâfirin küfrüne ve hainlerin ihanetlerine ortak olduk.

İçimizden bizi bu hale düşüren zalim ve hainlere karşı buğz etmek şöyle dursun, onlara karşı çıkanlara bile söver hale geldik. Allah düşmanı olanlara karşı bizim gösteremediğimiz o muhteşem izzetli duruşu sergileyenleri ise, toplumumuzdan! tecrit etmeye ve türlü türlü ihanet komplolarını onların aleyhine kurmaya başladık. Sanki gayrimüslim kişilermişiz de, bu yüzden onlardan intikam alıyormuşuz gibi, tarih kitaplarında ecdadımız olan yiğitleri, kendi halkına tuzak kuran kişiler olarak gösterdik ya da en azından emperyalist kâfirlere ülkeyi peşkeş çeken kişilerin safında yer aldık.

Oysa bundan kısa bir zaman öncesine kadar içinde İslam’ın yaşandığı ve Müslümanların bolca bulunduğu “İslâmbol” olan beldemiz, “İstanbul” şeklinde içi boş bir kavrama dönüştürülmüş ve manası idrak edilemez bir hale çevrilmiştir. Bacadan “İs”, “tan” diye yere düşmüş babamız bunu “bul” demiş, ama maalesef bir türlü bulamamışız bunun “İslâmbol” olduğunu… İslam’ın merkezi olduğunu…

Hilafetin sevki idare edilen beldesi olduğunu… İslam’ın ve İzzetin sembolü olduğunu… İslam’ın başkenti olduğunu… Bizleri affet Allah’ım, affet…

Yüz sene öncesine kadar ümmete önderlik eden ecdadımızın torunları olan bizler, şimdilerde bırakın ümmetin kuyruğu olmayı, gayri Müslimlerin bile kuyruğu olamıyoruz. Ne yapsak, ne etsek bir türlü onların “birliği”ne alınmıyoruz. Türlü türlü bahanelerle oyalanıyor, biraz daha taviz vermekle, biraz daha sömürülmekle kimliksizleştiriliyor ve soysuzlaştırılıyoruz. Artık herkes anladı bizi sevmediklerini… Bizde anladık… Anladık anlamasına, fakat bir türlü bunu kendimize dahi itiraf edemiyoruz. Belki de korkuyoruz ana-babasız kalmaktan. Başka ana-baba bulamamaktan. Evet, bu korkularımız, bizim kendimize gelmemize ve uyanıp silkinmemize engel oluyor. Bu yüzden de uyumaya ve uyutulmaya uzun bir süreden beri razı oluyoruz. Sonra da zelil ve perişan olan halimizle gurur duymaya, İsrailoğullarının firavun ve zulmünden kurtulmalarına rağmen, soğan, sarımsak yeme uğruna eski hayatlarına dönmeyi arzulamaları gibi, perişan halimizle yaşamayı ve bu halimizle gururlanmayı ve cahiliye hayatına özlem duymayı tercih ediyoruz.

Rabbimiz, bizleri daha en başından uyarmıştı. Ama bizler görmedik, görmeyi istemedik.

“Dinlerine uymadıkça yahudiler de, hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır.” (Bakara; 120)

Unuttuk, Rabbimiz tavsiyelerini ve emirlerini… Onları ne kadar seversek sevelim, asla bizleri sevmeyeceklerini…

“İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz.” (A’li-İmran; 119)

Görmedik, göremedik bize karşı olan kinlerini… “size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar.” (A’li-İmran; 119)

Rabbimizin bizlere olan daha yüzlerce tavsiye ve buyruğunu…

Rehberimiz Kur’an ve sünnet olmayınca başka rehber ve önderler edindik. İslam’ı yol edinmeyince kendimize başka başka yollar edindik. Sonuçta uçuruma doğru yol aldığımızı görsek dahi, yoldaki güzel manzaralara aldanmamız bizi teselli etti. Bulunduğumuz hal ile sevindik, öyle ki ölüme ve yok oluşa sürüklendiğimizi bile unuttuk veya fark edemedik. Sonra da kalktık bizimle aynı yolda uçuruma doğru yol alanları, kendimize dostlar ve rehberler edindik. Onları kendimize sırdaş ettik. Sonu helâk olan bu yoldan bizi çevirmek isteyenleri ve uçuruma düşmekten engelleyenleri ise, hedefe! doğru olan yolculuğumuzda birliğimizi bozmakla ve bölücü olmakla suçladık. Görmedik, göremedik bizlere olan merhametlerini, bizler için çabaladıklarını, kötü görünmek ve suçlanmak pahasına bizlerin kurtuluşu için kendilerini feda etmelerini… görmedik… göremedik… görmeyi istemedik ve göstermeyi de istemedik.

İşte bütün bunlardan sonra irtidat edip uzaklaşmaktan korktuğumuz dinimizin esaslarına uymak yerine, onları kendimize uydurduk. Nasların nefsimize zor gelen taraflarını bir tarafa iterek, kenarda köşe de kalmış, çürümeye yüz tutmuş her türlü kokuşmuş ve hevamıza uygun olan şehevi şeyleri başucumuzdan ayırmadık. Bakışlarımızı hep o tarafa çevirdik. Onları gördük ve hep onların görünmesini istedik. Nasların bize hitap ettiği hususları doğru-yanlış veya zayıf- sahih demeden bir çırpıda alıp amel ettik. Sevdiğimiz şeylerin herkes tarafından sevilmesini istedik. Görmek istemediklerimizi de kimseler görmesin diye hep sakladık. Saklayamadıklarımızı ise daima kötüleyip, insanların onlardan uzaklaşmasını istedik. Sonra da insanların dillerinde dönüp dolaşan sözleri nesilden nesile aktarmak için var gücümüzle çabaladık. İşte bunun neticesinde de Yüce Rabbimizin Kur’an-ı Kerim de mallarla ve nefislerle yapılmasını emrettiği, İslam’ın zirvesi olan cihad ameliyesini gözlerden düşürdük. Basit bir amelmiş gibi göstermeye çalıştık.

Zirve olan bir ameli, küçülttükçe küçülttük. Onu değersizleştirip nefisle cihadı en büyük cihad kabul ettik. Kâfirin küfrüne, zalimin zulmüne, hainin ihanetine devam etmesi için bakışlarımızı onlardan, nefsimize doğru çevirdik. Önce kendimize bakalım, dedik. Nasılsa biz başkalarına zulmetmiyorduk ki, sadece nefislerimize yazık ediyorduk… Nefisle olan cihadımızı elbet bir gün bitiririz, dedik. Şeytanın igvası ve telkinlerine kulak verip ömrümüzün sonuna kadar nefsimize yöneldik. “Bir gün seni yeneceğim ey nefsim!” sözcüğünü defalarca söyledik ve bu temenni ile ömrümüzün sonuna kadar geldik.

Sonuçta kendimiz değişmediğimiz gibi etrafımızı, çevremizi, yaşadığımız yeri ve neticede dünyamızı da değiştiremedik. Sonra da konumuzun başında bahsettiğimiz hadis şeklinde rivayet edilen sözleri bayraklaştırıp bunu her mecliste bağıra bağıra aktardık.

Yazımızın baş tarafında aktardığımız sözle alâkalı olarak bakınız alimlerimiz nasıl bir açıklamada bulunuyorlar:

Hafız İbni Hacer rahimehullah, bunun insanların dillerinde dönüp dolaşan meşhur bir söz olup, İbrahim b. Uleyye’nin sözü olduğunu bildirir.

Hafız el-Iraki ise, Beyhaki’nin zayıf bir senedle, Cabir radıyallahu anh’tan bunu rivayet ettiğini söylemiştir.

Hatîbu’l Bağdadi ise: “Tarih”inde bunu, Cabir radıyallahu anh’tan şu şekilde rivayet etmiştir:

“Nebi sallallahu aleyhi ve sellem gazveden geldi ve şöyle buyurdu: “Sizler gelinecek yerlerin en hayırlı olanından geldiniz. Sizler küçük cihad dan büyük cihada geldiniz. Büyük cihad da nedir? dediler. “Kulun hevasıyla mücahede etmesidir.” diye buyurdu.

Sonuçta önümüzde Rabbimizin içinde hiçbir noksanlık bırakmadığı mükemmel ve tamamlanmış bir dinimiz var. Yeter ki mükemmelleşmeyi isteyelim, yeter ki içimizdeki noksanlığı tamamlamayı arzulayalım. Nasıl mı? Tabi ki: Dinimize sımsıkı sarılmakla ve bu uğurda var gücümüzle çalışmakla, mücahede etmekle.

“…Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah’a inanırsa, kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır…” (Bakara, 256)

“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz, O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed, 7)

“Zira inananlara yardım etmek bize hak olmuştur.” (Rum, 47)

Gayret bizden, Başarı Allah’tandır.

 


* BENZER KONULAR

Oruç İnsanlığı Geliştirmelidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:52 ÖÖ]


Sözleri İyi Okumak Gerekir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:35:25 ÖÖ]


Okumak Anlamak Yaşamak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:28:47 ÖÖ]


Halk ve Yönetim Olarak Biz Nerede Yanlış Yapıyoruz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:18:39 ÖÖ]


Başkasının Ayıbını Araştıran Kendi Ayıplarını Göremez Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:03:05 ÖÖ]


Keşke Bilmiş Olsalardı Gönderen: anadolu
[Dün, 09:02:12 ÖÖ]


Temiz ve Murdar Gönderen: anadolu
[Dün, 08:57:55 ÖÖ]


Ahmaktan Kaç Gönderen: anadolu
[Dün, 08:51:12 ÖÖ]


Müslümanın 24 Saati Gönderen: anadolu
[Dün, 08:37:18 ÖÖ]


40 Ayette Merhamet Gönderen: anadolu
[Dün, 08:23:17 ÖÖ]


İmanla Yücelmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:43:19 ÖÖ]


Amellerin En Faziletlisi Allah İçin Sevmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:34:58 ÖÖ]


Hayat Bizden Ne İster Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:25:50 ÖÖ]


Kibirden Mahrûmiyet Hâsıl Olur Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:14:51 ÖÖ]


Her Gün Tekâmül Etmelidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:02:25 ÖÖ]


Güzel Geçimin Sırları. Gönderen: gurbetciyim
[Mayıs 13, 2024, 07:42:25 ÖÖ]


Yol Azığı Sabır ve Namaz Gönderen: gurbetciyim
[Mayıs 13, 2024, 07:37:45 ÖÖ]


Yardımlaşma Gönderen: gurbetciyim
[Mayıs 13, 2024, 07:26:22 ÖÖ]


Kur'an'da İnkarcıların Sıfatları Gönderen: gurbetciyim
[Mayıs 13, 2024, 07:11:43 ÖÖ]


Kur'an Psikolojik Hastalıklara Şifadır Gönderen: gurbetciyim
[Mayıs 13, 2024, 07:07:51 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42