Gönderen Konu: Haydi Namaza - Haydi Kurtuluşa ve Nefsimizle Mücadelemiz  (Okunma sayısı 66 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5771
Haydi Namaza - Haydi Kurtuluşa ve Nefsimizle Mücadelemiz
« : Haziran 02, 2023, 08:18:15 ÖÖ »


Haydi Namaza - Haydi Kurtuluşa

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

Kardeşlerim!

Okuduğum ayet-i kerimelerde Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Müminler (gerçekten) kurtuluşa ermişlerdir. Çünkü onlar, namazlarını huşu içerisinde kılarlar; anlamsız, yararsız şeylerden uzak dururlar; zekâtı verirler; iffetlerini korurlar… Emanetlerine, söz ve anlaşmalarına sadakat gösterirler; namazlarına titizlikle devam ederler. İşte onlar, ebedi kalacakları Firdevs cennetlerine varis olanlardır.”[1]

Aziz Müminler!

Namaz, müminin Allah’a yönelişinin en somut ifadesidir. Namaz, vahyin bütün süreçlerinde yer alan ve her peygamberin ümmetini davet ettiği ortak ibadetin adıdır. “Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı kılanlardan eyle!”[2] yakarışıyla Hazreti İbrahim’in Rabbine niyazıdır namaz. “Yavrucuğum!

Namazı dosdoğru kıl!”[3] diyen Lokman (as)’ın hikmetli sözünde şefkatli bir babanın evladına nasihatidir namaz. “Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl.”[4] ilahî emrine muhatap olan Musa (as) için Allah’ı anmak ve O’na kul olmaktır namaz.

“Nerede olursam olayım yaşadığım sürece Allah bana namazı emretti.”[5] diyen İsa (as)’ın vazgeçilmezidir namaz.

Kerim Kitabımızın, “De ki: Şüphesiz namazım,  ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.”[6] âyetiyle Efendimiz (s.a.s.)’in şahsında tüm müminlerden istenen ihlas, samimiyet, Allah’a adanmışlık ve teslimiyetin bir nişanesidir namaz.

Kardeşlerim!

Müminler olarak bizim dirilişimizdir namaz. Günde beş defa Rabbimizin huzuruna ayrı bir heyecan ve muhabbetle çıkar, O’ndan namaz vasıtasıyla yardım isteriz. Namazla arınır, tazelenir ve güçleniriz. Biliriz ki; en hayırlı amellerimizden birisi, vaktinde kıldığımız namazımızdır.[7] Ve namazımız, bizleri her türlü kötülük ve günahtan koruyan kalkanımızdır.

Yine biliriz ki; ahirette ilk sualimiz namazımızdan olacaktır.[8]

Bu yüzden, Kerim Kitabımızın pek çok ayetinde övülen namaz ehlinden olmak için gayret gösteririz. Riya ve gafletten alıkoymayan, kötülüklere karşı bize kalkan olmayan namazdan Allah’a sığınırız.

Aziz Kardeşlerim!

Efendimiz (s.a.s.), namazı “gözünün nuru”[9], “cennetin anahtarı”[10] olarak nitelendirmiştir.

Namaz, her daim onun hayatının merkezinde yer almıştır. O, ruhunu teslim ederken dahi ümmetine namazı vasiyet etmiştir.

Öyleyse bizler, O’nun bu vasiyetini tekrar tekrar hatırlayarak ibadet hayatımızı şöyle bir gözden geçirelim. Kendimize şu soruları bir soralım: Namazımız, bizim gözümüzün nuru mu? Hakikaten Yüce Rabbimize bizi bağlayan miracımız mı? Namazımız, yaratılışımızdaki hikmet ve amacı bize hatırlatan bir zikir mi? Dünyanın türlü çıkmazlarında, buhranlarımızda bir sığınağımız mı namazımız? Namazımız, gündelik hayatta bir şekilde kirlenen, yıpranan ruhumuz için bir arınma ve durulma vesilesi mi? Namaz, hayatımızın kalbinde mi? Kalbimiz namazda mı? Yokluğunda namaza derinden bir özlem duyup, varlığında namazla hasret giderebiliyor muyuz? Meşru bir mazeretimiz olmaksızın ertelediğimiz, ihmal ettiğimiz, terk ettiğimiz namazımız yüreğimizde bir sızı, bir nedamet, bir kasvet oluşturuyor mu? Bizim namazı, namazın bizi terk etmesinden endişeleniyor muyuz?

Kardeşlerim!

Unutmayalım ki; namazlarımız kurtuluşumuzdur. Yeter ki bizler, namazı Rabbimizin emrettiği, Efendimiz (s.a.s.)’in öğrettiği şekilde eda edelim. Namazın ruhuyla dirilelim; ruhlarımızı namazla yüceltelim. Camilerimizi, evlerimizi, gönül sarayımızı namazlarımızla mamur kılalım. Ve hep birlikte şu ayet-i kerimede Yüce Rabbimizin övgüyle söz ettiği kullarından olmaya gayret edelim: “Öyle müminler vardır ki, onları ne ticaret, ne alışveriş Allah’ı anmaktan, namazı hakkıyla kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoymaz.”[11]

----------------------------------------------------------

 [1] Mü’minûn, 23/1-11.

[2] İbrahim, 14/40.

[3] Lokmân, 31/17.

[4] Tâhâ, 20/14.

[5] Meryem, 19/31.

[6] En’âm, 6/162.

[7] Buhârî, Tevhid, 48.

[8] Nesâî, Muhârebe, 2.

[9] Nesâî, Işratü'n-Nisâ, 1.

[10] Tirmizî, Tahâret, 1.

[11] Nûr, 24/37.

NEFSİMİZLE MÜCADELEMİZ

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

Aziz Mü’minler!

Yeryüzünde sayısını tespit edemeyeceğimiz sayıda çok canlı yaşıyor. Yerdeki karıncadan gökteki kuşa, denizdeki balıktan mikroskobik varlıklara kadar o kadar çok hayat arkadaşımız var ki bu dünyada.. Aslında insan, bu büyük canlılar ailesinin küçük bir üyesi durumunda. Bununla birlikte insanın canlılar içindeki yeri bambaşkadır. İnsan, Allah’ın kendisine bahşettiği farklı kabiliyetlerle diğer canlılardan ayrışabilmekte ve bütün canlılara hükmedebilecek bir noktaya yükselebilmektedir. İnsana bu imkânı sağlayan özelliklerinin başında ise elbette onun akıl sahibi olması gelmektedir.

İnsan, aklıyla doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden, hakkı batıldan ayırır; muhakeme kabiliyeti ve iradesiyle de iyi ve kötü arasında bir tercih yapma imkânı bulur. Kur’an-ı Kerim, insanın bu özelliğine vurgu sadedinde, nefsin iyi ve kötü olanı seçme kabiliyetiyle donatıldığını ifade etmektedir.[1]

Kıymetli Kardeşlerim!

İnsanın fıtraten iyi ve doğru olana yönelme, onu kabul etme eğilimi vardır. Ancak yaradılışından gelen bu eğilimine rağmen insan, pek çok sebebe bağlı olarak iyi ve doğru olanı terk edip yanlış ve kötü olana yönelebilmektedir. Peki, insan nasıl olur da iyi olanı bırakıp kötü olanı seçmeye yönelebiliyor? Bunun sebeplerine baktığımızda, şeytanın kötü olanı süsleyerek insana iyi ve güzel gösterdiği gerçeğiyle karşılaşıyoruz.[2]

Her kötülüğün veya her günahın bir mazereti vardır. İşte o mazeret aslında şeytanın telkininden başka bir şey değildir. Şeytan Hazreti Âdem’i de böyle kandırmış; yasaklanmış ağaca ancak mutluluk ve ebediyet vadederek onun yasağı çiğnemesini sağlayabilmişti.

Kardeşlerim!

İnsanın nefsine yenik düşmesinin sebeplerinden biri de günahı hafife alınmasıdır. Hâlbuki biliyoruz ki, küçük bir yara tedavi edilmediğinde insanın hayatına mal olabilir.

Günah da böyledir. Her günah insanın manevi dünyasında bir gedik açar ve o gedik kapatılmadığı takdirde, günah artık normal ve basit görünmeye başlar. Peygamberimiz (s.a.s.) de, her günahın insanın kalbine bir leke bıraktığını ve günah işleye işleye nihayetinde kalbin tamamen karardığını ifade eder.[3]

Günahın kalbimize kök salmasına müsaade edemeyiz. Öyleyse hiçbir günahı basit görmemeli, günahın ardından hemen tevbe ederek, günahın maneviyatımızda meydana getirdiği tahribatı derhal telafi etmeye çalışmalıyız.

Nefsi terbiye edebilmek için ayrıca ibadete ihtiyacımız vardır. Hiçbir şeye gayret olmadan ulaşamayız. “İnsan için sadece çabasının karşılığı vardır.”[4] ayeti, manevî tekâmülümüz için de geçerlidir.

Maddî kazançlarımız için akıttığımız tere, tükettiğimiz enerjiye baktığımızda, manevi olgunluğumuzun da çabasız ve gayretsiz olamayacağını kolaylıkla idrak edebiliriz.

Değerli Mü’minler!

Nefsimize hâkim olabilmenin bir yolu da yalnız kalmamak ve kendimizi iyi ve doğru şeylerle meşgul etmeye çalışmaktır. Günahların çoğu yalnızlıkta işlenir.

Boş zamanını iyi planlayamayan, sâlih ve doğru şeylerle meşgul olmayı başaramayan kimse, şeytanın telkinlerine daha fazla açık hale gelir.

Maddi ve manevî varlığımızı, bulunduğumuz çevrenin imkânlarıyla korur; hayırlı ve faydalı işlerle geliştirir; tâât ve ibadetle besleriz. Doğru ve sağlıklı bir çevrenin içinde bulunmanın, faydalı meşguliyetler edinmenin manevî, ahlakî ve ruhî olgunluğumuz bakımından son derece önemli olduğunu lütfen aklımızdan çıkarmayalım.

Bilmeliyiz ki, başıboş ve dizginsiz bir nefsin kafasını duvarlara çarpması kaçınılmazdır. Nefsimize hâkim olmak ve onu terbiye etmek ise cihadların en büyüğüdür. Efendimiz (s.a.s.)’in gerçek cihad olarak nitelediği[5]

Nefsimizle mücadelemizde Rabbim cümlemizin yar ve yardımcısı olsun. Cumamız mübarek olsun.

AMİN.

--------------------------------------------------------

[1] Şems, 91/ 7-10.

[2] En’âm, 6/43.

[3] Tirmizî, Tefsîr, 83; İbn-i Mâce, Zühd, 29.

[4] Necm, 53/39.

[5] Tirmizî, Fezâilü’l-Cihâd, 2.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap


 


* BENZER KONULAR

Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:36:50 ÖS]


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:31:26 ÖS]


PCLOUD ÜCRETSİZ ÖMÜR BOYU DİLEDİĞİNİZ KADAR DEPOLAMA ALANINA SAHİP OLMAK Gönderen: andrewmemut
[Dün, 05:30:06 ÖS]


İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:43:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41