Gönderen Konu: AİLE VE DEVLET  (Okunma sayısı 512 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
AİLE VE DEVLET
« : Eylül 27, 2017, 06:15:14 ÖÖ »
AİLE VE DEVLET

En küçük topluluk ve en büyük topluluğun ihtiyaçlarının karşılanması için işbölümüyle teşkilatlanması...

Aile; hukuki bir sözleşme (nikâh) ile kurulup, kan bağıyla devam ediyor. Toplumun çekirdeğinde saygı, sevgi, işbölümü kurulabildiğinde o aile fertleri huzurlu ve mutlu olurlar. Böyle bir aile, hayatını İslam’a göre yaşamaya çalışan ailedir. İman edip salih amel işleyenlere, erkek olsun kadın olsun hem bu dünyada hem de ahirette Allah-u Teâlâ “güzel bir hayat” sözü veriyor. (Nahl, 97) İstediğimiz özetle bu değil midir?

Her ikisinin temelinde de İslami anlayış ve yönetim egemen olursa; huzur, barış, adalet gerçekleşir. İşte bunun gibi Rabbül Âlemin, “iman edip, salih amelde bulunan kavimlere yeryüzünde egemenlik/devlet/iktidar sözü veriyor. Geçmiş ümmetlerde de bizim için de bu söz geçerli(Nur,55). Geçmişte de oldu, bugün de, yarın da olabilir. Şartları: İman ve salih amel.

Azim olan (Allah) muhakkak doğru söyler. Ve O vaadinden dönmez. İslamsız -aile hayatımızda da, devlet hayatımızda da- mutluluk, huzur olamaz.

Batılı gelişmiş ülkelerde refah olsa da mutluluk yoktur. Mutluluğun yeri kalptir.

Yeryüzünde ifsada, zulme odaklanmış insanlık düşmanları bunu bildikleri için bizim hem İslami devletten, hem de aileden uzaklaşmamız için planlı çalışmaları sonunda epeyce mesafe alabildiler. İş o kadar ilerledi ki, ailemiz de, devletimiz de kuşatıldı. Barış yerine kavga, çatışma, birlik yerine ayrılık, sevgi yerine nefret, saygı yerine şiddet, paylaşma ve dayanışma yerine bencillik ve çatışma... Egemen olmaya başladı. Kardeşlik gitti, düşmanlık geldi. Sömürü, tefrika, faiz, fuhuş, yolsuzluk... Her türlü fitne kol geziyor. Huzurumuz, tadımız yok. Sebepleri hayat kitabımız Kur’an’da buluyoruz; çareyi ve çıkışı da...

Tanzimat, meşrutiyet, cumhuriyet, Lozan ve AB adımları bizi buraya getirdi.

Yoldan çıkmış olduğumuzdan, günahlarımız nedeniyle bu belalara düştük. Tevbe ve istiğfarla Yoluna (c.c) tekrar girebilirsek bizi bu yılanlı kuyudan çekip çıkarmaz mı, Mevla’mız?

İki yüz yıldır yaşadığımız bu zilletten, yeniden izzete (devlet) ulaşmak için hepimiz O’nun (c.c) “semadan yeryüzü kuyusuna asılmış kurtuluş ipine (İslam’a)” yeniden sarılmak zorundayız. Ve O’nun yolunda her şeyimizle mücahede etmek zorundayız. Bunun için öncelikle boğazımızı sıkan tasma ve ayaklarımızdaki pranga ollan “laiklik” ucubesinden kurtulmayı başarmalıyız.

Yalansız, israfsız, gıybetsiz evimiz var mı? Evimizde ne kadar İslam var? İsraf mı var, iktisat mı? Lüks mü var, ihtiyaç mı? Mutlu ailelerde geçimsizlik, uyumsuzluk olmaz. Kur’an, sünnet baş tacıdır; okunur, amel edilir, yaşanır...

Medyanın, evimizdeki TV’nin, elimizdeki telefonun, gazetemizin, eğitim sistemimizin, toplu kitle iletişim araçlarının bizi tümüyle kuşattığını görebiliyor muyuz?

Artan boşanmalar, aile içi öldürmeye varan şiddetler, sevgisizlikler, saygısızlıklar, uyuşturucular, uyarıcılar, sigara ve alkol bağımlılıkları, bonzai... Tehlikeli boyutta yaygınlaşıyor ve savruluyoruz?!

Toplu taşıma araçlarında dede ve nineler ayakta, torunlar, gençler oturmakta, kulaklarında, ellerinde tasmalar! Nereye gidiyoruz? Çağdaşlaşma bu olsa gerek.

Luti gösteriler, evlilik dışı birliktelikler, evlenme yaşının yükselmesi... İşte çağdaşlaşma/batılılaşma çabamızın bizi getirdiği yer... Ve semadan gelen ilahi uyarı yankılanıyor: “Nereye gidiyorsunuz? ...” (Tekvir, 26)

Bedenimize nisbetle hücrelerimiz neyse, devletimize nisbetle ailelerimiz öyledir. Devlet, aileler toplamı ve organizasyonu gibidir. Aile küçük bir devlet, devlet de büyük bir aile gibidir. Hücrelerimiz organlarımızı, organlarımız da bütün bir bedeni oluşturur. Sağlıklı olmak, dengeli olmaktır. Hastalık da dengenin, düzenin bozulması...

Hücrelerimiz bozulup, görevini yapamadığında, hele hele yaygınlaştığında hastalık, tüm bünyemizi tehdit eder hale gelebilir. Böyle vücut hastadır, tedaviye muhtaçtır. Hem de acil! Çok yaralandık “hiperbarik oksijen tedavisi” gerekiyor, belki de...

Binanın taşları da insana, aileye örnek olabilir. Aile ve devlet binaya benzer. Oluşturulan fertler, aileler ne kadar sağlam olursa bina da o kadar sağlam, muhkem olur. Sevgi ve dayanışma, paylaşma ile yapı o kadar sağlam olur. Tuğlalar ayrı ayrı ve birbirleriyle kavga ederler mi? “Müminler sevinçte ve acıda bir vücudun organları gibidirler.”, “Bir binanın taşları tuğlaları gibidirler.” (s.a.v)

Efendimiz(s.a.v) İslam dinini muhkem, sağlam bir binaya benzetmiştir. Binanın temeli sağlam olursa, bina uzun ömürlü olur; yoksa yıkılır... O binanın temeli tevhiddir, sahih imandır. Üzerine ameller inşa edilir. Bu binanın direği (olmazsa olmazı) namazdır. Direksiz bina ne kadar ayakta kalabilir ki?! Namazsız din evimiz de öyle. Devlet binasının direği de adalettir. Hem ailemiz, hem de devletimiz ne kadar ayakta?!

Kur’an-ı Kerim’de, örümcek (ankebut) yuvasının çok güvensiz, çürük bir ev olduğu misali verilir. (Ankebut, 41 )AB evi de örümcek yuvası gibidir. Ve işte dağılma sürecinde... Trump’ın ve İngiltere’nin duruşu ortada. Rabbimiz dilerse örümcek ağıyla mağarada ‘Elçi’sini ve arkadaşını muhafaza etmeye kadirdir...

Aileyle devlet arasında parça-bütün ilişkisi vardır, ayrılık yoktur. Aileler ne kadar sağlam olursa, devlet de o kadar sağlam olur. Sağlamlığın olmazsa olmazı tevhiddir, adalettir.

İslamsız adalet olmaz, barış da huzur da olmaz. Hayat, güzel hayat, vahyi hayattır, sünnettir. Vahiy bizim için ruh, can gibidir. Bize hayat verir. Vahyi hayat yaşayan fertler, aileler, devletler de saadete, izzete kavuşurlar.

Ümitsiz olamayız... İşte iki yüz yıllık tahribata, saldırıya rağmen, merhum Erbakan Hoca’mızın ifade ettiği gibi “bu milletin külüne üflesen iman çıkacağına” 15 Temmuz’da bir kez daha şahit olduk.

“Allah ve Resulünün, bize hayat veren şeylere (Kur’an, Sünnet) çağrısına icabetle” (Enfal, 24) kurtulabiliriz.

Vahiyle aydınlanmayan karanlık evlerde sağlık, huzur olur mu? Yüzünü/yönünü/kıblesini Batı’ya çevirmiş, güneşe sırtını dönmüş evlerde huzur olur mu? Aile ağacının çekirdeği, tohumu sağlam olursa tüm ağaç sağlam olur güzel meyveler verir. “Toprağı güzel olan memleketin bitkileri de güzel olur”; tadıyla, kokusuyla, rengiyle, bereketiyle, gölgesiyle...

Vahiy havası, yağmuru ve ışığıyla beslenen topraklar mübarektir. Güzel meyveler verir. Bağ olur, bahçe olur, vatan olur.

Ülkeleri, zihinleri, yürekleri, bedenleri parçalanmış ümmet-i Muhammed (s.a.v) ne gün vahiyle yeniden ayağa kalkacak, kanayan, yıkılan yeryüzünü yeniden adaletle imar ve ıslah edecek?!

Ve ümmet, başıyla düştüğü yerden kalkacak. “Sakarya ayağa kalkacak”. Bu çekilen sancılar, acılar Anadolu’muzun ana rahmimizin doğum sancıları olsa gerektir. Ahir zamanda dünyamızın vahiyle yeniden aydınlanacağını Efendimiz (s.a.v) müjdelemiyor mu? Kıyamet öncesinde safımızı seçelim. Hz. Mehdi de, Hz. İsa (a.s) da yolda....

Ey geceden gündüzü, ölüden diriyi çıkaran Rabbimiz; bizi bu karanlıktan aydınlığa, hastalıktan sağlığa çıkartır mısın, Habibin hürmetine!

BAHADDİN ELÇİ.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42