Gönderen Konu: BİZ Mİ DEĞİŞTİK  (Okunma sayısı 587 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
BİZ Mİ DEĞİŞTİK
« : Haziran 06, 2017, 01:32:01 ÖÖ »
BİZ Mİ DEĞİŞTİK

Biz mi değiştik mi yoksa birileri mi bizi yoldan çıkardı?

Değiştiğimiz ya da insanların değiştiğini düşünüyoruz bazen. Fakat burada kastımız olumsuz anlamda değişmek. Yani iyi taraflarını kaybetmek veya Allah muhafaza kötü işlere bulaşmak.

Ama asıl önemlisi, duruşun değişmesi veya bir başka ifade ile istikametin bozulması.
 
Peki, niye değişiyoruz?

Bazılarını makamın değiştirdiğini düşünüyoruz. Bazıları ise “para ile bozuluyor” halkımızın ifadesi ile. Bazıları ise dost veya arkadaş kurbanı. Kimi ise evlenince ya da çoluk çocuk sahibi olup sorumlulukları artınca “hayata daha hesaplı” bakma ihtiyacı hissediyor.

Kimi zaman da hocalarımız ya da diğer büyüklerimizin bizi etkilediğini veya iyi örnek olmadığını düşünüyoruz. Kimisi de idarecilerine teslim oluyor bilerek ya da bilmeyerek.

Ama en büyük suçlu aslında şeytan. Bütün herkesi üstümüze süren de o değil mi?
 
Aslında bütün bunlara bahaneler ile ilgili yazımızda değinmiştik fakat konuyu olumsuz örnekleri de dikkate alarak tekrar incelemek istiyoruz. Bazen olumlu yönleri göstermek yetmiyor sadece. İnsanların geneli, kötü şeylerden kaçmayı veya kötü şeyler yapmamayı önemsiyor. Fakat iyi şeyler yapmadığımızda ya da iyilikleri desteklemediğimizde de ne kadar vahim sonuçların bizi beklediğini unutmamak gerekiyor.

Bir başka ifade ile kötülük yapmakla iyilik yapmamak, kötülüğe destek olmakla iyiliğe destek vermemek, zalim olmakla adaleti tesis için elindeki imkâna göre mücadele etmemek ve asıl önemlisi batıla destek olmakla hakkı desteklememek arasında nitelik değil de sadece nicelik farkı olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Özetle; tarafsız olmak diye bir şey yok.
 
Bütün bu sayılan bahanelerin;

• İnsanın yetişmesi ve terbiyesini,

• İnsanın kararlarını ve amellerini,

•  Ve asıl önemli insanın duruşunu ve niyetini etkilediği doğrudur.
 
Zaten tebliğin ve geçmiş kavimlerin helak edilmesinin sebeplerinden birisi de budur. Biz, şu sebeplerden dolayı iyiliği yaymaya ve kötülüğü engellemeye çalışırız:

1. Allah’ın bize yüklediği sorumluluk gereği başkalarından da belli ölçüde mesul olmamız.

2. Tüm imtihanın gayesinin “insanın kurtuluşu” olması hasebiyle tek bir insanın bile kurtulmasının önemli oluşu yani diğer insanların da kendimiz gibi kurtulmalarına yönelik gayret göstermek.

3. Kötü kimselerin, çocuklarını ve çevresindekilerini kendileri gibi yetiştirme ihtimalinin yüksek olması.

4. Kötü kimselerin, zamanla iyi insanları da kendilerine benzeterek yoldan çıkarabileceği ihtimali.
 
Nuh Aleyhisselam; kâfirlerin helak olması için ettiği duada bu son iki maddeyi gerekçe göstermiştir.  Yani insanların, cinlerden ve insanlardan olan şeytanlardan etkilenmesi mümkündür.

Yine bu yüzden hicret emredilmiş ve iyi insanlarla dost olunması; imansız, ahlaksız ve zalim kimselerden kendimizi ve ailemizi uzak tutmamız emredilmiştir.
 
Fakat her zaman durum böyle midir? Veya herkes için bu durum geçerli midir? Ya da bu bahaneler bizi mahşerde kurtarır mı?

1. İnsan illa ki hata eder. Bunun için tevbe vardır. Yine mesela bu yüzden cihat etmek günahlara kefaret olarak kabul edilmiştir. Yani mücahidin de günahı olabilir. Bu yüzden her hata, bozulma kabul edilemez. Aslolan ana esaslardaki duruş ve genel tutumuzdur.
 
2. Olağanüstü hallerde ya da nadir durumlarda insanlar, bu sayılan bahanelerden dolayı değişebilirler. Fakat bu durum her zaman böyle değildir. Zira insan; eğitimle veya çevresiyle sahip olduğu tüm davranışları, kendi iradesi ile değiştirebilecek kudrete sahiptir. Aksi halde Azer’den İbrahim AS, Firavun sarayından da Hz. Yusuf zuhur etmezdi. Yine irade olduğu için Hz. Adem’in neslinden Kabil olmuştur.
 
3. Ve asıl önemli olan hususun; iman ve temel duruş ile alakalı konularda hiçbir bahanenin kabul edilmeyeceğidir. Bu yüzden Allah’ı inkâr edenlerin; cahillikle ya da nefislerine uyarak veya idarecilerden korktukları yahut şeytana uydukları için iman etmemiş olmaları, onları cehennem azabından korumaz.
 
4. Aile reisi olarak erkeklerin, idareci ve diğer öncü kimselerin ise asla bahanesi olamaz. Erkek, idarecidir ve ailesinden sorumludur. Ailesini idare etme, iyi işlere sevk etme ve kötü işlerden alıkoyma vazifesi ona aittir. Kabul edilenin aksine kadın bozulduğu için toplum ve aile bozulmaz; erkek bozulduğu için aile ve toplum bozulur. Sonra da bu bozulmalar birbirini tetikleyerek bir kısır döngü oluşturur. İdareci ve öncüler de içinde yaşadıkları topluma ve şartlara göre değil kendi şahsi beceri ve şuurlarına göre hesaba çekilirler. Burada kastımız, insanlara güçlerinin yetmediği sorumluluğu yüklemek değildir. Kastımız; öncü kimselerin, zamanlarının ve içinde yaşadıkları toplumların üstünde ve ötesinde bir duruşa ve fikre sahip olmalarıdır.
 
Âlimler ve idarecilere mahşerde özel bir muamele ve cennette te büyük dereceler ve mükafatlar vardır. Onları sıradan insanlardan ayıran şey, sorumluluklarıdır. Sorumluluk arttıkça nimet de külfet de artmaktadır. Sorumluluğun büyüklüğüne göre kâr şansı ve zarar riski artmaktadır.

Turgut Akyüz.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42