Gönderen Konu: DDOSTLUK DÜŞMANLIK  (Okunma sayısı 1088 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
DDOSTLUK DÜŞMANLIK
« : Kasım 01, 2014, 08:47:57 ÖS »

DDOSTLUK DÜŞMANLIK

İmkânlarımız, aynı zamanda, imtihanlarımızdır. Onlara ‘sahip’ olduğumuzda yahut elimizden çıktığında, aynı kalabiliyor muyuz? Sözümüz, rengimiz, tavrımız değişiyor mu? Değişiyorsa, önceliklerimizi tekrar ve tekrar gözden geçirmeliyiz.

Menfaatlerimiz, bizi dünyaya bağlayan zincirlerdir, ağırlıklardır. Onlarla uçamayız. Bildiğiniz üzere, uçmak, cennet anlamına da gelir. Yunus Emre’de sık geçer. Uçmaya varmak; vefat etmek, cennete gitmek.

Bize, ‘ağırlıklarınızdan kurtulup öyle geliniz’ buyruluyor. Şunu da bilmemiz gerekiyor: Dünyaya ait hiçbir şey, kardeşlikten daha kıymetli değildir. Dershaneler ve partiler dahil.

Seneler evvel, ‘bizleri ölümle tedavi ettiği için Allah’a şükretmeliyiz, yoksa hepimiz hırs kanseri olurduk’ diye yazmıştım. Şahitlik ediyoruz ki, imkânlarla beraber, ihtiraslar da büyüyor. Buna karşılık, ‘insanlığımız’ küçülüyor.

Hep ‘kardeşlik’ diyoruz. Kardeşliğin de, sevginin de neye karşılık geldiği bellidir: Sahip çıkmak.

Sahip çıkmayanın kardeşliğinden, sevgisinden şüphe edebiliriz. Buna hakkımız var. Zor zamanların birinci faydası, kardeş ve dost bildiklerimizi, bize yeniden ve sahiden tanıtmasıdır. Yeri gelmişken söyleyelim: Yirmi sekiz şubat sürecinde, ilk öğrendiğimiz şey bu olmuştur.

***

Bazı güzellikleri görmeye gözümüz yetmez. Gönül, bunun içindir.

İncelik ve sadelik. Örneğin, ‘son kuşlar’ ifadesi, basit olmakla beraber, ne kadar dokunaklıdır. ‘Günler gelip geçmekteler / Kuşlar gibi uçmaktalar.’ (Aziz Mahmut Hüdayî Efendi) Bu da öyle. Berrak ve derin. Bu iki dizedeki sarsıcı etkiyi kim hafife alabilir?

Bunları şunun için hatırlıyorum, hatırlatıyorum: Sadeliğimizi, inceliğimizi, inancımızdan kaynaklanan o güzelim özenimizi kaybetmek üzereyiz.

Sadece dışımızdaki değil, içimizdeki yoksulluğun da bir sınırı vardır. Eksildikçe artar. Bunu rakamla değil, yaşantıyla ölçersiniz.

Yazı yazarken, haber hazırlarken, fotoğraf seçerken, konuşurken, tartışırken, işte bu ‘özen’, daima aklımızda olmalıdır. İyiliği yalnız bırakamayız.

Eskilerin deyimiyle, fakirlik hastalığının tek tedavisi, çalışmaktır. İçimizdeki yoksulluğu ise, daha iyi olmaya çalışarak azaltabiliriz diye düşünüyorum.

Sözgelimi, taraflar, birbirlerini, belden aşağıya vurmakla suçluyor. Oysa, belden yukarısına vurulmasına da itiraz etmeliyiz. Nurettin Topçu’dan ödünç alıp söylersek, isyanımızın bile ahlaklı olması gerekir.

Bir de bu: ‘En iyi savunma, saldırıdır’ anlayışı, inandığımız değerlere ve temsil ettiğimiz medeniyete aykırıdır. Bunu, başkaları yapsın, yapıyor. Bizim, birbirimize karşı duruşumuz şu olmalıdır: ‘İncinsen de, incitme.’

***

Kalıcı olan, kardeşliktir, insanlıktır. Aslolan, değişmez. Sözgelimi, yemek takımlarının modası geçer, fakat yemeklerin geçmez.

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, Marifetname isimli eserinde, ‘düşmanlık semtine gitmekten’ bahseder: ‘Şerrin hepsi o kimselerdendir ki, diliyle dostluk gösterirler, gönülden düşmanlık semtine giderler. Dalgınlık ve hatalarını sayarlar.’ (Sayfa 1276) Böyle miyiz, değil miyiz, bir düşünelim. Evvela, kendimizden razı mıyız?

Marifetname’deki uyarılardan biri de şudur: ‘Dünyaya düşkünle yakın olma. Haris kimseyle arkadaşlık, öldürücü zehirdir.’ (Sayfa 1274) Haris; hırslı, açgözlü, tamahkâr demek. Hemen burada, bir iktibas daha yapalım: ‘Hırsın bizleri sürüklediği yol, insanlığa ve insanlara aldırmayan menfaat yoludur.’ (Abdülkâdir Kâmil, İslâm Hümanizmi, Kalem Yayınları, 1972, sayfa 30)

Yolumuzu ve yoldaşlarımızı iyi seçmemiz, bir anlamda, kendimizi de seçmemiz demektir. İnsan, kendisini, ancak bu şekilde seçebilir.

Son kez Marifetname’ye dönelim ve ‘arkadaşlık adabı’ bahsinde geçen hassasiyetlerden birini buraya alalım: ‘Kendi yerini ona vermek.’

Bu dostluktur, şu ise düşmanlık: Yerinden etmeye çalışmak.

İbrahim TENEKECİ

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42