Gönderen Konu: MÜSLÜMANIN GÜNDEMİ  (Okunma sayısı 611 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
MÜSLÜMANIN GÜNDEMİ
« : Haziran 10, 2017, 05:29:46 ÖÖ »
MÜSLÜMANIN GÜNDEMİ

Gündeminizde neler var bu ara? Neler meşgul ediyor kafalarınızı? Neleri düşünüyor, neleri hayal ediyor, nelerin hesabını yapmaya çalışıyorsunuz? Alacağınız yeni araba, bayram öncesi yıkatacağınız halılar, yenileyeceğiniz eşyalar, yaklaşan doğumunuz, sınavına gireceğiniz dersler, hazırlayacağınız tezler, yaza uygun almanız gereken kıyafetler, çocuğunuz için yaz kurs araştırmaları, tatil planları, borç hesapları, verilmek istenen kilolar, iftarıyla, sahuruyla gecen Ramazan yoğunluğu, her hafta ayrı bir heyecanla biten dizinizin bir sonraki bölüm merakı, çalışma hayatının temposu, alacağınız terfi, nişanlılık süreci, düğün hazırlıkları, yaklaşan askerlik görevi ve çok daha farklı ve fazlaları... Hepimiz kendimizden biliyoruz ki her zaman, hayatımızın her döneminde gündemimize oturan ve bizi meşgul eden, zihinlerimizi dolduran bir şeyler mutlaka vardır.

Elbette bunlar yaşadığımız dünyanın vazgeçilmezi olan şeylerdir ve karşımıza çıkan veya çıkması beklenen olayların zihnimizi meşgul etmesi gayet normaldir. Elbette hayatımızın belirli zamanlarında belirli gündemlerimiz de olacaktır.

Fakat tüm gündemlerimizin yanında apayrı duran, bizim “En kolay” olduğu halde hep unuttuğumuz, “En lazım” olduğu halde hep geri plana attığımız, onu gündem etmemek için hep bir bahane ürettiğimiz bir şey vardır. Allah Rasulü’nün  “Altın ve gümüş dağıtmaktan daha hayırlı, düşmanla karşılaşıp onların boynunu vurmaktan daha sevimli, amellerin en hayırlı ve Allah katında en değerli olanı, dereceleri kat kat yükselteni” olarak haber verdiği bu eylem, “Her zaman ve her yerde Allah’ı hatırlayıp gündemde tutmaktır!” (İbniMace, Edeb,27. Tirmizi)
 
Peki, biz neden böylesi güzel ve pek çoğuna göre daha kolay olan bir ibadeti bir türlü yapamıyoruz? Allah Rasûlu, Rabbimizi her an gündemde tutmanın amellerin en hayırlısı ve O’nu hatırlamanın düşmanla vuruşmaktan daha değerli olduğunu haber verdiği halde neden her an zikir halinde olamıyor, dilimizle yapamayacağımız yerlerde de kalben Allah’ı hatırlayamıyoruz? Neden gerekli gereksiz bir yığın gündemimize yarım saat bile olsa ara verip gündeme O’na ayıramıyoruz? Çok mu yoğunuz? Çok mu meşgulüz? Dönüp duran dünyamızı bir saat durduramıyor muyuz? Günün yoğunluğu başlamadan, dakikalar bile sürse O’nu anarak güne zinde başlayamıyor muyuz?
 
Maalesef yapamıyoruz. Çünkü kendimizi zikir frekansına bir türlü geçiremiyoruz. Tıpkı dostumuz Kur’an’la olduğu gibi, kalbimize, dilimize, zihnimize unutturduğumuz ve yerine başka şeyler koyduğumuz için kendimizi zikir ehlinden göremiyoruz. Çünkü şeytanın “Kalbinde hissetmedikten sonra sadece dilinle çektiğin tesbih kabul olur mu” aldatmacasına kulak veriyoruz! Çünkü Allah’ı anmak için illa yalnız, boş ve o moda girebilmiş bir halde olmanın gerekli olduğuna inanıyoruz.
 
Elbette her ibadette olduğu gibi yalnızca o işe yönelmek çok daha güzel olacaktır fakat zikir,  her yerde ve her işi yaparken kalp ile dil ile zihin ile Rabbimizi anabileceğimiz bir ibadet değil midir?

Herhangi bir işimize ulaşmak için yolda yürürken veya yolculuk yaparken akıllı telefonlarımızın uygulamalarından faydalanmayı bırakıp O’nu anar isek hem o vakti ibadet ile değerlendirmiş hem de yapacağımız iş için Rabbimizin yardımını talep etmiş olmaz mıyız?

Evde eşimize, çocuklarımıza veya misafirlerimize yemek hazırlarken O’nu zikreder isek tabiri caizse bir taşta iki kuş vurup hem de ikramlarımıza ilahî bir lezzet katmış olmaz mıyız?
 
Ailemizin maişetini kazanmak için çalışırken dil ile olamasa bile kalp ve zihin ile Rabbimizle irtibat halinde olur isek, hem bir ibadeti taçlandırmış hem de kazancımıza bereket katmış olmaz mıyız?

Okul amfilerinde hocalarımızı beklerken malayani gündemleri terk edip gündemimize Allah’ı alır isek, orada bulunma amacımıza melekleri şahit etmiş olmaz mıyız?

Namazlarımızın ardından birkaç dakikamızı daha ayırıp tesbihatlarımızı yaparsak ekini ekip de sulamadan veya hasadı kaldırmadan kaçan adamın komikliğine düşmeden Yaradanımıza halimizi arz etmiş ve elimiz dolu dönmüş olmaz mıyız?...
 
Görüyoruz ki zikir, yürürken, uyandığımızda, yemek yaparken, yolculukta, işimizde yorulup dinlenirken, temizlik yaparken, Ayet-i Kerime’de belirtildiği gibi “Ayakta iken, otururken, yan yatarken” (Nisa Suresi,103) yani günün çok büyük bir kısmında yapabileceğimiz, Rabbimizi anarak bulunduğumuz durumlara teşekkür edip, işimiz için yardım isteyebileceğimiz, bereketli, zevkli ve bir o kadar da Rabbe yaklaştıran bir ibadettir.
 
O halde, bu güzel Ramazan günlerinde başladığımız zikre, Ramazan sonrasında hiç ara vermeden devam etmeli ve az da olsa her gün mutlaka belirli bir vakti Rabbimiz için ayırmalıyız.
Bize bu hayatı ve tüm nimetleri bahşeden Mevlamızla her an irtibat halinde olmalı, verdiği sayısız lütuf ve ikramlar için şükretmeye zikri vesile kılmalıyız.
 
Efendimizin buyurduğu gibi “Gece gündüz sürekli Allah’ı ananların, seherlerde istiğfar edenlerin ve Allah korkusundan gözyaşı dökenlerin İblis ve ordularının şerrinden emin kılındığını” (Kenzu’l-Ummal 43336) bilerek zikrin ne derece önemli olduğunu anlamalı, elbette kalbimizde hissetmek için çaba sarf ederek, dil ve zihnimizi Rabbimizle meşgul etmeli ve bize zikri unutturan tüm sebeplerden sıyrılarak Rabbimizi gündemde tutmayı kulluğumuzun bir gereği olarak görmeliyiz.

Meryem Nida.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42