Gönderen Konu: Hayat İnsan ve Eğitim  (Okunma sayısı 72 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2144
Hayat İnsan ve Eğitim
« : Nisan 27, 2022, 03:25:11 ÖS »
Hayat İnsan ve Eğitim

“İnsan, kendisine verilmiş hayat hakkını kullanırken sürekli olarak takviye edilmeye muhtaç bir yapıya sahiptir. Bütün takviyeleri eğitim paydasında toplamak mümkündür. Tarih sahnesine çıktığı günden bu yana elçiler vasıtasıyla insana tebliğ edilen vahiy, insanı takviye etmek içindir. Bütün takviye edici uyarılar, insanın eğitilmesi için yapılan uyarılardır. İnsan, değerler üzerinden uyarılmak suretiyle eğitilmektedir.”

İnsanın varlıkla ilgili sahip olduğu anlamsal tasavvur, aynı zamanda hayat dediğimiz düşünsel ve eylemsel aktivitelerin oluşumuna da kaynaklık eder. Düşünsel aktiviteler gözlenemediği için soyut, eylemsel aktiviteler ise gözlenebildiği için somut bir niteliğe sahiptir. Onun için insanla ilgili yapılacak herhangi bir değerlendirmenin isabetli olabilmesi için insanın eylemsel aktivitelerinin dikkate alınması gerekir.

Kendisi ifade etmedikçe herhangi bir kimsenin, şöyle veya böyle düşünsel bir aktivite içinde olduğunu söylemek imkânsız bir şeydir. Bunu söyleyebilmek; mutlak anlamda bir bilgiyi, zamanı ve mekânı kuşatan bir yeteneği ve eksiklik sayılabilecek bütün kusurlardan münezzeh olmayı gerektirir. Bu nitelikleri de ancak Kur’an’ın bizlere haber verdiği Allah tasavvuru karşılamaktadır.

Allah’ın yaratışında herhangi bir kusur bulmak mümkün değildir. Herhangi bir yaratışın kusurlu olduğunu söyleyebilmek için o yaratışı aşan bir yaratışı gerçekleştirme güç ve kudretine sahip olmak gerekir. İnsan, mükemmel bir yaratılışa sahip olmasına rağmen bütün eksikliklerden münezzeh bir varlık değildir. Aksine insan, sayılamayacak kadar çok eksikleri olan bir varlıktır. Bu tespiti neden belirtme ihtiyacı hissediyoruz? Zira insan, öylesine bir hayat yaşıyor ki herhangi bir sınır tanıma veya herhangi bir sınırda kalma ihtiyacı hissetmiyor.

Örneğin bilgi, güç, zaman ve mekân bakımından sınırlı imkânlara sahip olduğu hâlde, sanki bu alanlarda sınırsız imkânlara sahipmiş gibi bir yaşam tarzı sürdürüyor. Sürdürdüğü bu yaşam tarzıyla hem hedefinden sapıyor hem de onulmaz bir kaotik hayata imza atıyor.

Bütün bir varlık âleminin öğretici/ahenkli yapısına rağmen insan, aldığı kararlar ve yaptığı eylemlerle başına hep bela almaktadır. Geçmişin bütün üzüntü verici olaylarının en önemli sebebi, insanın haddini aşmasıdır.

Örneğin; Hz. Âdem ve Hz. Havva, hiçbir sorunun söz konusu olmadığı cennette bile ihlal etmeleri yasaklanmış sınırları ihlal etmiş ve böylece içinde bulundukları konforu yok etmişlerdir. İsrailoğulları, Firavun’un oluşturduğu zulüm çarkından kurtulmalarına ve her ihtiyaçları zahmetsizce karşılanmasına rağmen sınırları yok eden saptırıcı bir isyanın içine girmişlerdir.

Bu iki örneği şunun için verdik: Hz. Âdem ve eşi her açıdan yolun başında ve bozulmamış bir fıtrata sahip oldukları hâlde, anlık bir gafletin sonucu dahi olsa bir nevi isyan ediyorlar. İsrailoğulları, uzun yıllar Firavun’un zulmü altında sürdürdükleri hayata isyan etme cesaretini göstermiyorlar ama Hz. Musa’nın rehberliğinde, büyük lütuflara nail olduktan sonra Allah’a isyan etme cesaretini gösteriyorlar.

Burada var olan çelişkiler çok dikkat çekici olup iki açıdan öğreticidir: Birincisi, bozulmamış fıtri bir yapı bile her an bozulabilir; ikincisi, bozulmuş fıtri bir yapının sağlıklı bir duruma getirilmesi çok zor ve zahmetlidir.

Ekseriyetle bütün bir insanlık her şeyi yaratanın Allah olduğunda hemfikirdir. Bu ifadeyi bilinçli olarak kabul eden her insanın, Allah’ın bütün bu varlıkları niçin yarattığını merak etmesi gerekir.

“İnsan, hayat ve ölüm niçin yaratıldı? Nasıl bir yaşam olmalıdır? Diğer varlıklarla olan ilişkinin mahiyeti nasıl olmalıdır?” gibi sorulara cevap bulmak için bir arayış içine girmelidir. İnsanın önemli özellikleri arasında merak etmenin de olduğunu bilmeyen yoktur. Her merakın bir altyapısı vardır. Bu altyapıyı, “bilme isteği” olarak niteleyebiliriz. Çünkü bilinmeyen her varlık, her olay ve her olgu insanın sahip olduğu sınırlara karşı potansiyel bir tehdit kaygısı oluşturur. İnsan sahip olduğu kaygılardan kurtuldukça daha bir güven içinde olur. Onun için bugün olduğumuz/bulunduğumuz ve gelecekte olacağımız/bulunacağımız yerin nitelik bakımından kaygı verici olmaması gerekir.

Hem insanın hem hayatın hem de ölümün neden var olduğunu Kur’an bizlere haber veriyor. İnsanın Allah’a kul olacak şekilde bir hayat sürmesinin altı çiziliyor. Burada kul olmayı, irade ile bağları koparan bir anlayış olarak algılamanın büyük bir yanılgı olduğunu belirtmemiz gerekir. Kulluk, iradenin yokluğunu değil tam aksine iradenin varlığını gerektirir.

Çünkü insan her ne durumda olursa olsun bir şekilde yaşamak, kendi yaşam tarzını oluşturmak zorundadır. Bu yaşam tarzı, şekil ve nitelik bakımından hangi değerlere bağlı olmalıdır? Bu sorunun oluşturduğu sorumluluk, insanı yaşamda doğruya ve hakikate bağlı olarak yaşama kaygısına götürecektir. İnsanın sahip olduğu değerleri hatasız olarak belirlemesi için yapmış olduğu tercihlerin tümünü kulluk paydasında toplamak en doğru yaklaşımdır.

Bunun için de insanın sahip olduğu iradeyi kullanması gerekmektedir. Allah, insanları yaratma amacını kendisine kulluk olarak belirtirken uyulması gereken değer ve sınırlar bakımından tek otoritenin Kendisi olduğunu söylüyor. Sadece Allah bunu söylemiyor, bütün bir varlık âlemi bunu söylüyor. Allah, insanın yapacağı tercihte insana yardım ediyor. İnsan yaşamı için bundan daha büyük bir yardım olabilir mi?

Her hâl ve durumda, hayat ve ölümün varoluş hikmetinin kullukla bağlantılı olduğu açıktır.

Hayatı inişli çıkışlı bir yol olarak düşündüğümüz zaman; ölüm, bu inişli çıkışlı yolun sonu olmaktadır. Hayat, tıpkı kalp ve kalbin mahiyeti gibidir. Her anı farklı olma potansiyeline sahip, tam manasıyla ne olacağı öngörülemeyen bir çağlayan misalidir. Onun için “Kalp eşittir hayat,” demek yanlış olmaz. Burada, kalbin kanı pompalayan özelliğinin değil düşünceyi oluşturan özelliğinin hayatı oluşturduğunu unutmamak gerekir. Rabbimiz, hayat ve ölümün varoluş hikmetini iyiliklerde bulunma sınavı olarak belirtirken aynı zamanda insanı, yaşayacağı muhtemel bilinç krizlerine karşı -tabiri caizse- takviye ediyor. Her varlığı sahip olduğu fıtratla takviye eden Rabbimiz, insanı aynı zamanda bütün yaratıklarla da takviye ediyor.

İnsan, kendisine verilmiş hayat hakkını kullanırken sürekli olarak takviye edilmeye muhtaç bir yapıya sahiptir. Tarih sahnesine çıktığı günden bu yana elçiler vasıtasıyla insana tebliğ edilen vahiy, insanı takviye etmek içindir.

Bütün takviye edici uyarılar, insanın eğitilmesi için yapılan uyarılardır. İnsan, değerler üzerinden uyarılmak suretiyle eğitilmektedir.

Değerler üzerinden yapılan eğitimi “manevi eğitim”, tecrübe ve kültürün ifadesi olan, yaşantıya yönelik yapılan eğitimi ise “teknik eğitim” olarak adlandırıyoruz. Her iki eğitim bir bütün olup birbirini gerektiren eğitimlerdir.

Hayatın içinde uygulama imkânı olmayan değerlerin, eğitme özelliği de yok demektir. Değer eğitimiyle oluşan zihinsel yapı olmadan hayatın belli değersel ilkeler etrafında inşa edilmesi de mümkün olmayacaktır. O zaman da insan için uyulması gereken sınırları belirleyen en önemli etmen “güç” olacaktır. Gücün merkezileşmesi ile farklılıklar da birer tehdide dönüşecek ve keskin kamplaşmalara sebep olacaktır. Ulus devletler bu temel üzerine inşa edilmiştir. Onun için ulus devletlerin eğitimi insanı tektipleştiren bir eğitimdir. Bugün, Müslümanların içinde bulundukları zihinsel krizin bir neticesi olarak birçok ulus devletin varlığı ibretlik bir durumdur.

Müslümanlar uzun zamandan beri devam etmekte olan zihinsel bir kriz içindedirler. Bu krizin bir neticesi olarak söylem ve eylemde oluşan çelişki, Müslümanların önemli bir vasfı hâline gelmiştir. Rahatsızlık vermesi gereken bu durum, aksine kanıksanarak hayatın bir parçası olmuştur. Müslümanların süreğen hâle gelmiş bu krizden kurtulmaları gerekir. Adına “Müslüman zihniyeti” denen sahte kabullerin pençesinden kurtulmadan zihinsel krizden çıkmak mümkün değildir. Bugün Müslüman âlemi, zihinsel uyuşukluğu oluşturan psikolojik diyebileceğimiz bariyerlere sahiptir. Bu psikolojik bariyerlerin fark edilmesi gerekir. Psikolojik açıdan var olan engellerin en önemli neticesi, insanın hareket kabiliyetini azaltması ve sahip olunması gereken cesareti kırmasıdır. Oluşan zihinsel uyuşuklukla beraber, asıl ve mutlak olan ile görece ve tali olan birbirine karıştırılmış, ayırt edilemez olmuştur. Zamanla daralan vizyon hâli, vizyonsuzluk hâline dönüşmüştür. Önemli ile önemsiz karıştırılmış, güven ortadan kalkmış ve doğru dürüst değerlendirmeler yapılamaz hâle gelmiştir. Sonuç olarak, değerler günlük yaşamı değil günlük yaşam değerleri oluşturur hâle gelmiştir.

Müslümanlar sahip olmaları gereken Müslümanca bir hayata sahip değiller. Yani yapılıp edilenlerin kararlarını kendileri değil başkaları vermektedir. Bu da hiçbir zaman bitmeyecek felaketlerin kapısını açmaktadır.

Hâlbuki, zihinsel ve yaşamsal açıdan İslam’ın gösterdiği hedefler ve değerler doğrultusunda hareket edilerek bir eğitim ve öğretim süreci olmalıydı. Çünkü Müslümanlar, kendilerine ait zihinsel güce ve iradeye sahip olmadan kendilerine ait bir perspektife de sahip olamayacaklardı. Yani üstlenilen sorumluluğun ifa edilmesi için Müslümanca işleyen bir zihin gerekiyordu. Rabbimizin insanı halife olarak yarattığını belirtmesi de bununla irtibatlıydı.

Yeryüzüne halife olmak demek Müslümanca bir zihniyetin gerekleriyle yaşamak demekti. Bu Müslümanca gerekliliğin mahiyetinde ise tevhidin gerektirdiği nitelikler ile halife olmanın gerektirdiği sorumluluk bulunmaktaydı. Bu zihinsel güç ve iradenin doğal sonucu, özgüven sahibi Müslüman şahsiyet olacaktı. Fakat bu süreci oluşturma ve işletme imkânı yitirildiği için Müslümanlar sadece gördüklerini taklit ve tekrar etmekle yetindi. Bir ölü toprağı gibi üzerimizde bulunan bu taklit ve tekrar durumundan çıkmak mümkündür. Yapılması gereken şey, güncellenmiş bir eğitim-öğretim ile güncellenmiş yeni anlamlara yolculuk yapmaktır.

Eğitim olgusu, öğretimle birlikte devam eden bir süreçtir. Her eğitim faaliyeti beraberinde bir öğretim faaliyetini de gerekli kılar. Eğitim faaliyetlerinin niçin ve hangi amaca yönelik yapıldığı hayati bir öneme sahiptir. Hele hele, burada eğitilecek olanın insan olması bu önemi daha da arttırmaktadır. Çocuklar özelinde meseleye bakıldığında, ana-babaların büyük bir sorumluluk altında oldukları muhakkaktır. Çünkü, verilecek eğitim-öğretim sonrası çocukların nasıl bir kişiliğe sahip olacaklarının hesabını yapmak zorundadırlar. Ancak bunun için ana-babaların çocuklarının nasıl bir kişilik sahibi olmaları gerektiğini bilmeleri gerekir. Aksi takdirde, mevcut eğitim-öğretim çarkına çocuklarını kurban vermiş olacaklardır.

Müslüman ana-babaların çocuklarına verecekleri eğitimin Kur’an merkezli olması gerekir. “Kur’an merkezli” ifadesinden, Kur’an’ın mutlak hakikat olarak belirttiği değerlerin dikkate alınması anlaşılmalıdır. Yani Müslümanların eğitim olgusunun odak noktasını Kur’an oluşturur. Tabii burada başka konularla ilgili tartışmalara girmemek için şunu da belirtmemiz gerekir: Kur’an’ın gerektiği gibi anlaşılması için -birçok seçenekle beraber- en önemli seçenek, Peygamber’in örnekliğidir.

İnsanın eğitimi diğer varlıkların eğitimine benzemez. Diğer varlıklara kazandırılmak istenen davranışla ilgili işlemler bittikten sonra, istenen hedefe varılmış olunur. Fakat insan böyle değildir. İnsanın eğitilmesinden kasıt, müstakil bir kişilik sahibi olması ve sahip olduğu öznel imkânları kişiliğiyle uyumlu bir şekilde değerlendirmesidir. Hayat dediğimiz sınavın da tamamıyla bu durumla ilgili olduğunu hatırlayalım. Bunu gerçekleştirmek için de eğitim faaliyetlerinde şablonlardan kaçınmak gerekir. Eğitilen çocukların zihinsel dünyasına hitap ederken zihinsel dünyanın harekete geçirilmesi hedeflenmelidir. Ezber yolunu değil anlamak ve anlamlandırmak yolunu her zaman açık tutmak gerekir. Bu yol ve yöntem, her yaş ve gruptan insan için geçerli olan bir yol ve yöntem olmalıdır.

Müslümanlar açısından eğitim-öğretimin amacı, Müslüman bir kişiliğe sahip olmaktır.  Müslüman bir kişiliğin en önemli özelliği, sorgulama ve tetkikte bulunmaktır. Hangi açıdan bakarsak bakalım sorgulama ve tetkik etme, isteğe bağlı olan bir durum değil yapılması mecburi olan bir durumdur. Bu hususun altını kalın çizgilerle çizmek gerekir. Çünkü bu noktada hayati ayrışmalar meydana gelmektedir. Akışkan hayatın doğası gereği, her gün farklı olay ve durumlarla karşılaşmaktayız. Karşılaşılan farklı olay ve durumlara verilen ilk tepki, sahip olunan hassasiyet çerçevesinde, sorgulama olmalıdır.

Bu da dinamik bir zihinsel işleyişi gerektirmektedir. Sadece zihinsel bir işleyişi değil aynı zamanda diğer insanlarla bir dayanışmayı da gerektirmektedir. Bütün sorgulamalar, tetkikler ve dayanışmalar -ister istemez- belirli sınır ve ölçütler çerçevesinde olacaktır. Herhangi bir sınır ve ölçüt kabul etmeyenler için zihinsel bir işleyiş gerektiren sorgulamaya da gerek olmayacaktır.

Eğitim-öğretim faaliyetinde yapılması kanıksanmış azarlama, korkutma, dövme gibi şahsiyet oluşumunu engelleyen, birer çaresizlik ifadesi olan durumların esamesi okunmamalıdır.

Eğitim faaliyetinin bütün aşamalarında sevgi olmalıdır. Sevginin olmadığı eğitim faaliyetlerinde istenen hedefi tutturma ihtimali çok düşüktür. İslami denecek bir eğitim faaliyeti, insanın hem iç dünyasını hem de dış dünyasını konu edinen bir eğitim faaliyetidir. İslami eğitimin bu çok boyutluluk özelliğiyle insan özgür bir iradeye kavuşur. İnsan, özgür iradenin bir gereği olarak kendi kararlarını verir, sorumluluk alır ve doğru ile yanlışı/iyi ile kötüyü birbirinden ayıracak yetkinliğe ulaşır. İnsan bu rüşt hâline geldikten sonra, bir başkası tarafından kullanılmaya elverişli olmaktan çıkar, elde bulunan bütün imkânları kullanarak sorunlara çözüm odaklı yaklaşır. Bütün bir hayatın İslami ilke ve değerler çerçevesinde sürdürülmesi hassasiyetini oluşturur. İslami eğitimin hedefi, selam yurdunu oluşturmaktır. Sevgi, saygı ve merhameti ön planda tutmaktır. Bütün farklılıklara adalet terazisiyle bakmaktır. Emanet bilincini diri tutan bir düşünsel yapıyı/yaşamı tesis etmektir. 

Günümüz dünyası, sayısal çoklukların ölçü hâline geldiği seküler bir dünyadır. Sayısal çokluk ölçüsüne göre hakikat ve hikmetin bir önemi yoktur. Bu nicel bakış, insan için değerli olana herhangi bir değer vermediği için bedel gerektiren erdemli davranışların da önünü kesmiştir. Tarih boyunca insanları hidayete çağıran peygamberlerin mücadelesi, niceliği önceleyen insanlarla olmuştur. Bütün peygamberler başlarına nelerin geleceğini bildikleri hâlde doğru olanı, hakikat olanı söylemekten geri durmadılar. Bu manada peygamberler insanlığın gerçek öğretmenleri olmuştur. Söyledikleri sözler yüzünden ödedikleri bedellerin caydırıcılığına asla boyun eğmediler. Çünkü hiçbir şeyin hakikat kadar değeri olamaz. Hakikat ve hakikat kaygısı, insan için kuralların gerekliliği demektir. Kurallara bağlı olmanın doğal neticesi, insanın değerlerden oluşan sınırlara uymasıdır. Bu sınırlar bir nevi insanın aşmaması gereken engeller gibidir.

Sayısal çokluğu kural hâline getirmek demek; hiçbir değeri, hiçbir kuralı, hiçbir engeli kabul etmemek demektir. Eğitimle elde edilmesi gereken netice, insanı başka insanlara bağımlı kılacak kör bir itaat sahibi kılmak değildir.

Aksine insanı kendi iradesiyle karar veren ve verdiği kararı uygulayacak bir özgüven sahibi kılmaktır.

 


* BENZER KONULAR

Zaralı Alışkanlıklardan Korunmak Gönderen: anadolu
[Bugün, 07:19:12 ÖÖ]


Hz. Peygamber ve Birlikte Yaşama Ahlakı Gönderen: anadolu
[Bugün, 07:13:25 ÖÖ]


İslam Ahlakı Gönderen: anadolu
[Bugün, 07:08:04 ÖÖ]


Mutaki Olmak Gönderen: anadolu
[Bugün, 07:03:31 ÖÖ]


İbadetin Özü Dua Gönderen: anadolu
[Bugün, 06:57:45 ÖÖ]


Haya – Ahlak – İmandır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:34:05 ÖÖ]


İkiyüzlülük- Münafıklık – Manevi Bir Hastalıktır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:28:39 ÖÖ]


İslamda Birlik ve Beraberliğin Önemi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:21:39 ÖÖ]


İnsanlara İyi Muâmele Etmek Aklın Yarısıdır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:12:43 ÖÖ]


Akıllı Kime Denir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:04:51 ÖÖ]


2014 - Ahmet Yağmur - Medine'ye Hasret Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:03:52 ÖS]


Asıl Derdimiz Dertsiz İnsanlar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:27:42 ÖÖ]


Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:17:49 ÖÖ]


Bizi Aldatan Bizden Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:53:08 ÖÖ]


BenimKkim Olduğumu Biliyor musun Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:42:56 ÖÖ]


Çocuklarımıza Sahip Çıkmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:35:33 ÖÖ]


Zulmün Zararları Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:22:59 ÖÖ]


Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 10:49:10 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41