Gönderen Konu: Ticaret Ahlakı ve Helal Kazanç  (Okunma sayısı 109 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2144
Ticaret Ahlakı ve Helal Kazanç
« : Aralık 14, 2021, 04:34:03 ÖS »
Ticaret Ahlakı ve Helal Kazanç

İnsanı en güzel biçimde yaratan[1] Allah Teâlâ insanı yapıp ettiklerinden mutlaka sorumlu tutacağı[2] için; insanı yaratırken, ona kulaklar, gözler, kalpler vererek mükemmel bir surette yaratmıştır.[3]  Mükemmel yaratılan bu insana kâinattaki her şey boyun eğdirilmiştir.[4]

Cenab-ı Hakk’ın

وَجَعَلْنَا اللَّيْلَ لِبَاسًا (10) وَجَعَلْنَا النَّهَارَ مَعَاشًا (11)

 “Geceyi bir örtü yaptık. Gündüzü geçimi sağlama vakti kıldık[5] (Nebe 78/10-11) buyurmasıyla, gecenin dinlenme, gündüzün de çalışma, kazanç temin etme zamanı olduğunu bildirmiştir.

Yeryüzündeki her şeyin insan için yaratıldığını Hz. Allah şöyle haber vermektedir.

هُوَ الَّذِي خَلَقَ لَكُمْ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاءِ فَسَوَّاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ  [6]

“O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra (kendine has bir şekilde) semaya yöneldi, onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi (tanzim etti). O, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Bakara 2/29)

Hz. Allah’ın yeryüzündeki her şeyi kendisi için yarattığının şuurunda olan İnsan; yine O’nun:

فَإِذَا قُضِيَتِ الصَّلَاةُ فَانْتَشِرُوا فِي الْأَرْضِ وَابْتَغُوا مِنْ فَضْلِ اللَّهِ وَاذْكُرُوا اللَّهَ كَثِيرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ  [7]

 “Yeryüzüne dağılın, Allah’ın lütfundan (rızk) arayın” (Cuma 62/10)

يَا أَيُّهَا النَّاسُ كُلُوا مِمَّا فِي الْأَرْضِ حَلَالًا طَيِّبًا وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ

“Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır.”[8] (Bakara 2/168)  emirlerine kulak vererek yeryüzünde, Allah’ın emir ve yasaklarına gerektiği şekilde uyarak, helal işleri yapıp, haram işleri terk ederek O’nun rızasını kazanmak arzu ve isteği ile hareket etmeli ve kendisinin başıboş bırakıldığını sanmamalıdır.[9]

Zerre miktarı iyilik ve kötülüğün karşılığının görüleceğini[10]  bildiren Hz. Allah helal ve haramları Resulü aracılığıyla bütün insanlara bildirmiştir.

Hazreti Allah Kur’ân-ı azîmü’ş-şân’da şöyle buyuruyor:

وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَلَا تَنْسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَأَحْسِنْ كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ

"Allah'ın sana verdiği şeylerde âhiret yurdunu gözet. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana nasıl iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları sevmez." (Kasas, 28/77)

Yaşamak için yiyecek, giyecek,  ev ve ev eşyası gibi şeylere muhtaç olan insanın bu ihtiyaçları karşılamak için çalışması ve kazanç sağlaması gerekir.

Peygamber efendimimiz (s.a.v ) şöyle buyurmuştur.

عَنْ الْمِقْدَامِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ، عَنِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: " مَا أَكَلَ أَحَدٌ طَعَامًا قَطُّ، خَيْرًا مِنْ أَنْ يَأْكُلَ مِنْ عَمَلِ يَدِهِ، وَإِنَّ نَبِيَّ اللَّهِ دَاوُدَ عَلَيْهِ السَّلَام، كَانَ يَأْكُلُ مِنْ عَمَلِ يَدِهِ "

"Hiçbir kimse kendi elinin emeğinden daha hayırlı bir lokma yememiştir. Allah'ın Peygamberi olan Davut aleyhisselâm da kendi elinin emeğini yerdi" (Buhâri, Büyu, 34/2072, 2073)

İslam’da asli ve tabii kazanç yolu emektir. Dinimiz hiçbir şekilde karşılıksız yani emek sarf etmeden kazanç elde etmeyi tasvip etmez. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyuruyor:

 عَنْ أَبِي عُبَيْدٍ مَوْلَى عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ، أَنَّهُ سَمِعَ أَبَا هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ، يَقُولُ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: " لَأَنْ يَحْتَطِبَ أَحَدُكُمْ حُزْمَةً عَلَى ظَهْرِهِ، خَيْرٌ لَهُ مِنْ أَنْ يَسْأَلَ أَحَدًا فَيُعْطِيَهُ أَوْ يَمْنَعَهُ "

"Sizden herhangi birinizin ipini alıp da dağdan arkasına bir bağ odun yüklenerek getirip satması, her hangi bir kişiden istemekten çok daha iyidir. (Kim bilir?) O da ya verir (minnetine girersin), yahut vermez (zilletini çekersin)". (Buhâri, Büyu‘, 34/2074)

Bu hadis-i şeriften de anlaşılacağı üzere hiçbir çaba ve emek harcanmadan, dilenme yoluyla kazanç sağlamak, insan haysiyet ve şerefiyle bağdaşmayan bir olgudur.

İslam dini, insanların hayatlarını çalışarak kazanmalarına büyük önem verir. Bunun için İslam‘da çalışıp kazanmak tıpkı ilim öğrenmek gibi farz kabul edilmiştir. Kişinin, kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürebilmesi, çoluk çocuğunun nafakasını temin etmesi amacıyla meşru yoldan çalışıp kazanması da farz olarak kabul edilmiştir.

Helal kazanç, ticari, ekonomik ve hizmet sahasında “meşru çerçevede” yapılan faaliyet sonunda elde edilen gelirdir. İslam dini “meşru çerçeve” içerisinde yapılan her türlü çalışmayı destekler; tembelliği, boş gezmeyi, dilenmeyi de yasaklar. İslam, kazanç yolları konusunda önemli bir ilke olan “meşruiyet” prensibini esas alarak hırsızlık, gasp, faiz, zina, kumar, rüşvet gibi kazanç yollarını yasaklamıştır.

Dinimiz, meşru kazancı üç kısımda toplamıştır:

1. Farz olan kazanç

2. Müstehap olan kazanç

3. Mübah olan kazanç

Birincisi: Kendisine, çoluk-çocuğuna, nafakası kendisine vacip olanlara, borçlarını ödemeye yetecek kadar çalışıp kazanmaktır ki bu farz’dır. Gücü, imkânı yerinde olduğu halde çalışmaz, belirtilen ölçüdeki nafakayı kazanmazsa, günahkâr olur.

Yetecek kadarını kazandıktan sonra, bir senelik ihtiyacı da kazanıp depolarsa, bu da caizdir. Nitekim Rasulullah (sav) efendimizin bu hususta tavsiyeleri olmuştur.

Bunun gibi ana-babası hayatta bulunur da muhtaç durumda olurlarsa, onların da geçimini sağlamak için evladının çalışıp kazanması farzdır. Aksi halde günahkâr olur.

İkincisi: Belirtilen farz miktardan fazla kazanıp fakirleri korumak, yakınlarına yardımcı olmak ve bazı hayır kurumlarını desteklemek anlamında bir kazançtır ki bu müstehap’dır. Fukahâdan bazısına göre sünnettir.

Boş vakitleri nafile ibadetlerle geçirmektense, insanlara yararlı olabilmek için meşru yollardan kazanıp harcamak daha hayırlıdır. İslam bu tür kazançları da ibadet saymış, farz ibadetleri aksatmadığı sürece bunlara teşvikte bulunmuştur.

Üçüncüsü: belirtilen ölçüyü de aşıp daha çok yararlı olmak ve hizmet etmek için fazla kazanmaktır ki bu mübahtır. Bunun için bir sınır belirlemeye gerek görülmemiştir. Çünkü amaç müslümanlara ve insanlara faydalı olmak, hayırlı işleri çoğaltmak, muhtaçların yüzünü güldürmektir.

Bu üç ölçünün dışına çıkıp nefsin sınırsız isteklerini cevaplandırmak, başkalarına karşı böbürlenmek ve üstünlük sağlamak amacıyla kazanmak mekruhtur. Görüldüğü gibi kazanç meşru yollardan bile olsa amaç değişince hüküm de değişiyor. Bunun aksine gayr-i meşru yollardan kazanç sağlamak ise büyük günahlardandır. İşin içine bir de kul hakkı karışırsa affolunması kabul olmayan bir günaha girilmiş olur ki-ödenmediği takdirde-kıyamette bunun hesabı pek ağır, azabı çok şiddetlidir.”[11]

Yüce Allah haksız kazancın haram olduğunu bildirmiştir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلاَّ أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ وَلاَ تَقْتُلُواْ أَنْفُسَكُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا

“Ey İman edenler! Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin. Karşılıklı rızaya dayalı ticaretle yiyin haram ile nefsinizi mahvetmeyin. Allah şüphesiz ki size merhamet eder.” (Nisâ 4/29)

Yine Hz. Allah,  yetim malı yemenin de ne kadar büyük bir günah ve haram olduğuna dikkat çekmektedir.

إِنَّ الَّذِينَ يَأْكُلُونَ أَمْوَالَ الْيَتَامَى ظُلْمًا إِنَّمَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ نَارًا وَسَيَصْلَوْنَ سَعِيرًا

“Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir” ( Nisâ 4/ 10)

 “وَكُلُواْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّهُ حَلاَلاً طَيِّبًا وَاتَّقُواْ اللّهَ الَّذِيَ أَنتُمْ بِهِ مُؤْمِنُونَ

“Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helal, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine inanmakta olduğunuz Allah’a karşı gelmekten sakının.” (Mâide 5/88)

Sevgili peygamberimiz de bu konu hakkında şöyle buyuruyorlar:

عَنْ أبي هُريْرَةَ رضي اللَّه عنْهُ قَالَ : قَالَ رسُولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « أيُّهَا النَّاسُ إنَّ اللَّهَ طَيِّبٌ لاَ يَقْبلُ إلاَّ طَيِّباً ، وَإنَّ اللَّهَ أمَر الْمُؤْمِنِينَ بِمَا أمَرَ بِهِ الْمُرْسَلِينَ ، فَقَالَ تَعَالىَ : {يَا أيُّهاَ الرُّسْلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّباتِ واعْمَلوُا صَالحاً } وَقَالَ تَعالَى:{ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمنُوا كُلُوا مِنَ طَيِّبَاتِ مَا رزَقْنَاكُمْ } ثُمَّ ذَكَرَ الرَّجُلَ يُطِيلُ السَّفَرَ أشْعَثَ أغْبَرَ يَمُدُّ يدَيْهِ إلَى السَّمَاءِ : يَاربِّ يَارَبِّ ، وَمَطْعَمُهُ حَرامٌ ، ومَشْرَبُه حَرَامٌ ، ومَلْبسُهُ حَرَامٌ ، وغُذِيَ بِالْحَرامِ، فَأَنَّى يُسْتَجَابُ لِذَلِكَ ، ؟

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ temizdir; sadece temiz olanları kabul eder. Allah Teâlâ peygamberlerine neyi emrettiyse mü’minlere de onu emretmiştir. Cenâb–ı Hak Peygamberlere: ‘Ey peygamberler! Temiz ve helâl olan şeylerden yiyin, iyi ve faydalı işler yapın!’ buyurmuştur. Mü’minlere de: “Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin” buyurmuştur.

Resûl–i Ekrem daha sonra şunları söyledi: Bir kimse Allah yolunda uzun seferler yapar. Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette ellerini gökyüzüne açarak: Yâ Rabbi! Yâ Rabbi! diye dua eder. Hâlbuki onun yediği haram, içtiği haram, gıdası haramdır. Böyle birinin duası nasıl kabul edilir!”[12]

Kişi helal rızık için çalışmasının yanı sıra bunun için ayrıca Allah’tan yardım da istemelidir:

“وَعنْ عَليٍّ رَضِيَ اللَّه عَنْهُ... « اللَّهمَّ اكْفِنيِ بِحَلاَلِكَ عَنْ حَرَامِكَ ، وَاغْنِنيِ بِفَضْلِكَ عَمَّنْ سِوَاكَ».رواهُ الترمذيُّ وقال : حَدِيثٌ حَسَنٌ .

Ali radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) kendisine şu duayı öğretti ve bu şekilde dua etmesini istedi: Allahım! Bana helâl rızık nasib ederek haramlardan koru! Lütfunla beni senden başkasına muhtaç etme!” (Tirmizî, Daavât 111)

Haramdan ve harama yol açan vasıtalardan kaçınmak gerektiği gibi, haram şüphesi taşıyan işlerden ve kazançlardan da uzak durmak gerekir. Hz. Peygamber’in şu hadisi bu konuda ihtiyat ve takva sahipleri için güzel bir ölçü vermektedir

وعن النُّعمان بنِ بَشيرٍ رضيَ اللَّه عنهما قال : سَمِعْتُ رسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّمَ يَقُولُ : «إِنَّ الحَلاَلَ بَيِّنٌ ، وإِنَّ الحَرَامَ بَيِّنٌ ، وَبَيْنَهُماَ مُشْتَبِهاتٌ لاَ يَعْلَمُهُنَّ كَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ فَمَنْ اتَّقَى الشُّبُهاَتِ ، اِسْتَبْرَأَ لِدِينِهِ وَعِرْضِهِ ، وَمَنْ وَقَعَ فِي الشُّبُهاَتِ ، وَقَعَ فِي الحَرَامِ ، كَالرَّاعي يَرْعَى حَوْلَ الحِمىَ يُوشِكُ أَنْ يَرْتَعَ فِيهِ ، أَلاَ وإِنَّ لِكُلِّ مَلِكٍ حِمًى ، أَلاَ وَإِنَّ حِمَى اللَّهِ مَحَارِمهُ ، أَلاَ وإِنَّ فِي الجسَدِ مُضْغَةً إذا صَلَحَت صَلَحَ الجسَدُ كُلُّهُ ، وَإِذا فَسَدَتْ فَسَدَ الجَسَدُ كُلُّهُ : أَلاَ وَهِي الْقَلْبُ » متفقٌ عليه . ورَوَياه مِنْ طُرُقٍ بأَلْفاظٍ مُتَقارِبَةٍ .

Nu’mân İbni Beşîr (ra)Resûlullah (sav)i şöyle buyururken dinledim, dedi:

Helâl olan şeyler belli, haram olan şeyler bellidir. Bu ikisinin arasında, halkın birçoğunun helâl mi, haram mı olduğunu bilmediği şüpheli konular vardır.

Şüpheli konulardan sakınanlar, dinini ve ırzını korumuş olur. Şüpheli konulardan sakınmayanlar ise gitgide harama dalar. Tıpkı sürüsünü başkasına ait bir arâzinin etrafında otlatan çoban gibi ki, onun bu arâziye girme tehlikesi vardır. Dikkat edin! Her padişahın girilmesi yasak bir koruluğu (arâzisi) vardır. Dikkat edin! (Unutmayın ki) Allah’ın yasak arâzisi de haram kıldığı şeylerdir. . Dikkat edin! (Şunu iyi bilin ki) insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur.  İşte bu et parçası kalb'dir” (Müslim, Müsâkat, 20, 107; Buhari, Büyû 2 Îmân 39;)

 İşte bu hadis, imtihana tabi tutulan insanın helal ve haram kılınan şeylerin belli olduğunu, dolayısıyla bunları öğrenmesi ve helalin talep edilmesi gerektiğini bildirmektedir. Yine bu hadis şüpheli olan şeylerden sakınılması, bunları yapanın haram işlediğini ifade ederek kalbin ıslah edilmesini, fesatlıklardan uzak tutulması gerektiğini çok güzel bir şekilde izah etmiştir.

Helal ve haramın belirlendiği[13] İslam dininde rızk; helal yollardan da, haram yollardan da temin edilebilir. Fakat İslam, kazancın helal yollardan temin edilmesini, haram yollar olan şeytanın yoluna düşülmemesini talep etmektedir.

Günümüzde insanlar dünyevi menfaatleri önceledikleri izin bazen meşru olmayan yollara başvurmaktalar ve bunu kazanç yolu haline getirmekteler. Hâlbuki her Müslümanın hangi meslekle uğraşırsa uğraşsın kendi mesleği ile ilgili haram ve helalleri bilmesi ve ona göre mesleğini icra etmesi gerekir. Aksi takdirde kazancına haram bulaştırır.

Ahiretini tehlikeye atmak istemeyen bir Müslümanın, helal kazanç yollarını bilmesi ve haram kazanç yollarından uzak durması gerekmektedir.

İslam’ın meşru saydığı helal kazanç yollarından birisi de ticarettir. Bu hususta Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً عَن تَرَاضٍ مِّنكُمْ

Ey müminler, birbirinizin mallarını gayrı meşru yollar kullanarak değil, karşılıklı anlaşmaya dayalı ticaret yolu ile yiyiniz. (Nisa, 4/29);

وَأَحَلَّ اللّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا

"Allah, alışverişi helal, ribayı haram kıldı." (Bakara, 2/275)

Bu ayet-i kerimeler ticaretin, alışverişin meşrû bir kazanç yolu olduğunu ifade etmektedir.

Peygamberimiz, Peygamber olmadan önce ticaret yapmış, her işte olduğu gibi ticarette de dürüstlüğü ve güvenirliği ile tüm insanlığa örnek olmuştur.

Birinci halife Hz. Ebu Bekir de ticaretle uğraşıyordu.

Abdurrahman İbn Avf (r.a.) Mekke'den göç edip Medine'ye geldiğinde Peygamberimiz onunla Sa'd İbn Rebi birbirlerine kardeş yapmıştı. Sa'd İbn Rebi Medinelilerin en zengini idi. Malının yarısını Abdurrahman İbn Avf'a vermek istemiş, fakat Abdurrahman bunu kabul etmeyerek:

-İçinde ticaret yapılan bir çarşınız yok mu? Bana o çarşıyı göster, dedi. Kendisine Kaynuka çarşısı gösterildi, orada ticaret yaparak kısa sürede zengin oldu ve kardeşinin minnet yükü altına girmek istemedi. (Buhâri, Büyu, 1/3937)

Ticaret yapan Müslümanların temiz ve helal bir kazanç elde etmek için dikkat etmesi gereken bir takım hususlar vardır. Özetle bunlar şunlardır.

1- Ölçü ve Tartıyı Adaletle Yapmak

Göklerin ve yerin ayakta duruşu bir ölçü ve denge ile olduğu Kur'an-ı Kerim'de bildirilmektedir. Bütün hakların ölçeği de terazidir. Onun için bir yerde hak ve adaletin yerleşmesi için gerekli olan ilk şey ölçünün herkes için eşit, doğru ve dürüst olmasıdır.

Bunun için iki şey gereklidir. Birincisi ölçünün kendisinin tam olması, yanlış alet kullanılmaması, ikincisi de ölçmenin doğru olmasıdır.

Hz. Allah bu hususta şöyle buyuruyor.

وَالسَّمَاءَ رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ{7} أَلَّا تَطْغَوْا فِي الْمِيزَانِ {8} وَأَقِيمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْمِيزَانَ {9}

Göğü yükseltti ve mizanı koydu. Sakın tartıda taşkınlık etmeyin. Tartıyı adaletle yapın, terazide eksiklik yapmayın. (Rahman, 55/7-9)

Şuayb aleyhisselam Peygamber olarak gönderildiği Medyen halkına şöyle seslenmişti:

وَإِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْباً قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَـهٍ غَيْرُهُ وَلاَ تَنقُصُواْ الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ إِنِّيَ أَرَاكُم بِخَيْرٍ وَإِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ مُّحِيطٍ {84} وَيَا قَوْمِ أَوْفُواْ الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ وَلاَ تَبْخَسُواْ النَّاسَ أَشْيَاءهُمْ وَلاَ تَعْثَوْاْ فِي الأَرْضِ مُفْسِدِينَ

Medyen'e de kardeşleri Şu'ayb'ı gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur. Ölçeği de, teraziyi de eksik tutmayın. Ben sizi hayır (bolluk) içinde görüyorum. Bununla beraber yine de sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum." "Ey kavmim! Ölçerken ve tartarken adaleti yerine getirin. Halkın malına densizlik etmeyin ve yeryüzünde fesatçılık yaparak fenalık etmeyin." (Hud, 11/84, 85)

Ölçü ve tartıda hile yapmak, insanları aldatmak, büyük vebal olduğu gibi aynı zamanda ahlâk yönünden de çok çirkin bir davranıştır.

Allah Teâla Kur'an-ı Kerim'de bunlarla ilgili olarak şöyle buyuruyor:

وَيْلٌ لِّلْمُطَفِّفِينَ {1} الَّذِينَ إِذَا اكْتَالُواْ عَلَى انَّاسِ يَسْتَوْفُونَ {2} وَإِذَاكَالُوهُمْ أَووَّزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَ {3} أَلَا يَظُنُّ أُولَئِكَ أَنَّهُم مَّبْعُوثُونَ {4} لِيَوْمٍ عَظِيمٍ {5} يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ {6}

Eksik ölçüp tartanların vay haline! Onlar insanlardan kendilerine bir şey aldıkları zaman tam ölçerler. Kendileri başkalarına bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik ölçer ve tartarlar. Onlar tekrar diriltileceklerini zannetmiyorlar mı? Büyük bir gün için. Öyle bir gün ki, insanlar o gün Rablerinin huzurunda divan duracaklar. (Mutaffifin, 83/1-6)

M. Hamdi YAZIR, bu ayet-i kerimelerin tefsirinde: "Böyle az bir şeyi çalan veyli hak ederse çok çalanların kaç katlı veyli hak edecekleri düşünülmelidir" demiştir.

2- Yalan Konuşmamak ve Alışverişte Yeminden Kaçınmak

Yemin, dinimizde bir delildir, hukukî bir değeri vardır. Yemin delilini kullanan kimseye inanmak gerekir. Bu temel hukukî prensibin bir riski var: İnsanlar yeminle aldatılabilir. Böyle durumların ortaya çıkmaması için dinimiz, hem Kur’ân–ı Kerîm ve hem de peygamberimizin diliyle yemin meselesine müstesna yer vermiştir. Bu cümleden olarak alışverişte yemine yer vermek hoş karşılanmamıştır.

Yalan ve yalan yemin, mala sürüm sağlarsa da kazancın bereketini yok eder.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu hususta şöyle buyurmuştur.

قَالَ ابْنُ المُسَيِّبِ: إِنَّ أَبَا هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ، قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، يَقُولُ: «الحَلِفُ مُنَفِّقَةٌ لِلسِّلْعَةِ، مُمْحِقَةٌ لِلْبَرَكَةِ»

“Alışverişte fazla yeminden kaçının; zira o, mala talebi artırsa da sonra bereketini giderir.” (Buharî, Büyû, 26, 2087)

Bu yemin yalan olduğu takdirde Rasûlullah’ın üslubu pek şiddetlidir:

عَنْ عَبْدِ اللَّهِ، عَنْ رَسُولِ اللَّهِ (صعلم) قَالَ ‏ مَنْ حَلَفَ عَلَى يَمِينِ صَبْرٍ يَقْتَطِعُ بِهَا مَالَ امْرِئٍ مُسْلِمٍ هُوَ فِيهَا فَاجِرٌ لَقِيَ اللَّهَ وَهُوَ عَلَيْهِ غَضْبَانُ ‏‏ ‏.

“Yalan yeminle malını cazip kılan kimse, Müslüman bir kimsenin malını gasbetmiş olduğu için, kendisine gazap edilmiş olarak Allah’a kavuşur (Müslim, İman, 61/138,140)

 “Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlar var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur; Allah kıyamet günü onlarla hiç konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için acı bir azab vardır.” (Al-i İmran, 3/77) ayetine de muhataptır.

عَنْ أَبِي ذَرٍّ، عَنِ النَّبِيِّ (صعلم) قَالَ ‏‏ ثَلاَثَةٌ لاَ يَنْظُرُ اللَّهُ إِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلاَ يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ‏"‏ ‏.‏ قُلْتُ مَنْ هُمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ فَقَدْ خَابُوا وَخَسِرُوا فَقَالَ ‏"‏ الْمَنَّانُ وَالْمُسْبِلُ إِزَارَهُ وَالْمُنْفِقُ سِلْعَتَهُ بِالْحَلِفِ الْكَاذِبِ ‏ ‏.‏

Ebu Zer (r.a) den rivayetle Efendimiz (a.s) şöyle buyurmuştur: Üç kişi vardır ki kıyamet gününde Allah yüzlerine bakmayacak ve onları temize çıkarmayacak ve onlar için acıklı bir azap olacaktır. Ey Allah'ın Rasulü, bu kaybedip hüsrana uğrayanlar kimlerdir dedim. Bunun üzerine: "Söz taşıyan, elbisesini (kibir maksadıyla) sürüyen ve yalan yere ettiği yeminle malını satan kişidir" buyurdu. (Tirmizî, Büyû, 5/1211)

Sadece ticaret yapanlar değil, inanmış olan insanlar da yalan konuşamazlar, konuşmamalıdırlar. Yalan insanın güvenilirliğini ortadan kaldırır. Hâlbuki mümin, sözüne, işine ve davranışına güvenilen insandır. Ticaretle uğraşan kimse, insanların kendisine güvenmesine daha çok muhtaç olan kimsedir.

Hakim b. Hizam (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صعلم) الْبَيِّعَانِ بِالْخِيَارِ مَا لَمْ يَتَفَرَّقَا ـ أَوْ قَالَ حَتَّى يَتَفَرَّقَا ـ فَإِنْ صَدَقَا وَبَيَّنَا بُورِكَ لَهُمَا فِي بَيْعِهِمَا، وَإِنْ كَتَمَا وَكَذَبَا مُحِقَتْ بَرَكَةُ بَيْعِهِمَا ‏.‏

"Alıcı ile satıcı meclisten ayrılıncaya kadar serbesttirler (yani alış verişi bozabilirler). Eğer ikisi de doğru konuştu, mallarının kusurlarını ve değerini olduğu gibi açıkladılarsa alışverişleri kendilerine bereketli olur. Malın ayıbını ve fiyatını gizlediler ve yalan söyledilerse, belki kâr ederler fakat alışverişlerinin bereketini mahvederler." (Buhâri, Büyu, 19/2079; Müslim, Büyu, 11; )

Alışverişte bile bile yalan söylemek ve yalan yere yemin etmek, şüphesiz büyük günahlardandır.

Abdullah b. Ebî Evfa (r.a.) diyor ki: Birisi çarşıda malını satışı sırasında: "Bu malın bedeline, müşterinin vermediği bir bedel verildiğini Allah'a yemin ederek söylemesi ve bir Müslüman müşteriyi satılan mal hakkında ikna etmeye çalışması üzerine:

إِنَّ الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّهِ وَأَيْمَانِهِمْ ثَمَناً قَلِيلاً أُوْلَـئِكَ لاَ خَلاَقَ لَهُمْ فِي الآخِرَةِ وَلاَ يُكَلِّمُهُمُ اللّهُ وَلاَ يَنظُرُ إِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلاَ يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

"Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlar var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur. Allah kıyamet günü onlarla hiç konuşmayacak ve onları tezkiye etmeyecektir. Onlar için acı bir azap vardır." (Âl-i İmran, 3/77) ayeti nazil oldu. [14]

Ayet-i kerime, satış sırasında mala sürüm sağlamak için yalan yere yemin edenlerin ahiret nimetlerinden yararlanamayacaklarını, Allah'ın rahmetinden mahrum kalacaklarını ve can yakıcı bir azaba uğrayacaklarını bildirmektedir.

Satıcı bir yönden müşteriyi aldatmayacağı gibi, ona malın kusur ve ayıbını söyleyerek aldanmasına imkân da vermeyecektir.

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle demiştir:

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ،‏ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صعلم) مَرَّ عَلَى صُبْرَةِ طَعَامٍ فَأَدْخَلَ يَدَهُ فِيهَا فَنَالَتْ أَصَابِعُهُ بَلَلاً فَقَالَ ‏‏ مَا هَذَا يَا صَاحِبَ الطَّعَامِ ‏"‏ ‏.‏ قَالَ أَصَابَتْهُ السَّمَاءُ يَا رَسُولَ اللَّهِ ‏.‏ قَالَ ‏"‏ أَفَلاَ جَعَلْتَهُ فَوْقَ الطَّعَامِ كَىْ يَرَاهُ النَّاسُ مَنْ غَشَّ فَلَيْسَ مِنِّي ‏.

Peygamberimiz bir defa ekin pazarına uğramış, hoşuna giden bir buğdayı eli ile yoklayınca eline ıslaklık isabet etmişti. Buğday sahibine:

- Ey ekin sahibi, bu ne? diye sordu. Ekin sahibi:

- Ey Allah'ın Resûlü, yağmur altında kaldı ve ıslandı, deyince Peygamberimiz: "O ıslak kısmı insanların görmesi için ekinin üstüne koysaydın ya. Bizi aldatan benden değildir" buyurdu. (Müslim, İman, 43/104)

İmam Gazâlî, "İhyau Ulumi’d-Din" adlı meşhur eserinde Yunus b. Ubeyd adındaki bir tüccarın örnek bir hareketinden söz eder. Bu zatın dükkânında 200 dirhemden 400 dirheme kadar muhtelif fiyatlarda kumaşlar varmış. Yunus b. Ubeyd bir defa kardeşinin oğlunu dükkânda bırakıp namaza gitmiş. Dönüşte birisinin elinde kumaş görmüş ve kendi dükkânındaki 200 dirhemlik kumaşlardan olduğunu anlamış.

Adama: -Kumaşı kaça aldın? diye sormuş.

Adam : - Dört yüz dirheme aldım, demiş.

Yunus: - Aldanmışın, kumaşın değeri 200 dirhemdir, geri dön paranın üstünü al, demiş.

Adam: - Bu kumaş bizim orda 500 dirhem de eder, aldanmış değilim, demiş.

Yunus: - Hayır, olmaz, götür kumaşı geri ver. Öğüt vermek, dünya kârından hayırlıdır, deyince adam kumaşı dükkâna götürmüş ve iki yüz dirhemini geri almış.

Yunus yeğenine dönmüş: - Allah'tan korkmadın mı, iki yüz dirhemlik kumaşı dört yüz dirheme nasıl verdin? Müslümanlara öğüt vermeyi terk ettin. Müşterinin bu konudaki bilgisizliğinden yararlanarak iki yüz dirhemlik kumaşı iki katına dört yüz dirheme sattın, böyle olur mu? diyerek onu azarlamış.

Yeğeni: Vallahi o malı kendi rızası ile aldı, deyince,

Yunus b. Ubeyd: Peki, o razı oldu, senin vicdanın buna nasıl rıza gösterdi, dedi. (İhyau Ulûmi'd-Din, c. 2 s. 75,)

İşte örnek bir tüccar, "yokluğunda kendi dükkânından iki kat fiyatına satılan bir malın kârı kendi kasasına girdiği halde bunu kabul etmemiş, müşteriyi zorla dükkâna getirerek, fazla olarak alınan parayı kendisine iade etmiştir. Çünkü Peygamberimiz mümini tarif ederken kendisi için sevdiğini yahut kendisine reva gördüğünü din kardeşine de reva gören kimsedir, demiştir.[15] Satıcı, malının müşteri tarafından bilinmeyen kusur ve ayıplarını ve malının gerçek değerini müşteriye söylemekle yükümlüdür. Aksi takdirde müşteriyi aldatmış ve zarara uğratmış olur.

Satıcıya teslim olan ve güvenen müşteriyi aldatmanın günah olduğunu bildiren Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

«غَبْنُ الْمُسْتَرْسِلِ حَرَامٌ»

"Kendisini satıcının vicdanına terkeden müşteriden (onu aldatarak) fazla para almak haramdır." (Taberanî, Mu‘cemü’l-Kebir,7576)

3- Borcu Vaktinde Ödemek

Borç vaktinde Ödenmelidir. Bu, ahde vefanın da gereğidir. Hele parası olduğu halde, borcunu zamanımızda çok görüldüğü gibi bir kısım çıkar hesaplarıyla geciktirmek hiç mi hiç caiz değildir. Efendimiz, bunu “zulüm” olarak ifade etmektedir:

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ (رع) أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صعلم) قَالَ ‏ مَطْلُ الْغَنِيِّ ظُلْمٌ، فَإِذَا أُتْبِعَ أَحَدُكُمْ عَلَى مَلِيٍّ فَلْيَتْبَعْ ‏‏.‏

“Zenginin ödemeyi savsaklaması zulümdür. Sizden biri (ileri bir) tarihte ödemeyi taahhüt etmişse ona uysun.” (Buharî, Havâlât, 1/2287, 2288, İstikraz, 12/2400)

Yani, bu davranış bir hakka tecavüzdür. Şehidin bile Cennet’e girmesine mani olan[16] bir “kul hakkı ihlâli” sınıfına girmektedir ve haramdır.

Peygamber efendimiz, bu hususta şöyle de buyurmuştur:

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ (رع) عَنِ النَّبِيِّ (صعلم) قَالَ مَنْ أَخَذَ أَمْوَالَ النَّاسِ يُرِيدُ أَدَاءَهَا أَدَّى اللَّهُ عَنْهُ، وَمَنْ أَخَذَ يُرِيدُ إِتْلاَفَهَا أَتْلَفَهُ اللَّهُ ‏.‏

“Kim, ödemeyi murat ederek mal alırsa Allah, ona borcunu ödemede yardımcı olur. Kim de halkın malını itlâf etmek düşüncesiyle alırsa, Allah da onu (dünya veya ahirette) telef eder.” (Buharî, İstikraz, 2/2387)

4- Borçluya Kolaylık Göstermek

وَإِن كَانَ ذُو عُسْرَةٍ فَنَظِرَةٌ إِلَى مَيْسَرَةٍ وَأَن تَصَدَّقُواْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ

Eğer borçlu darlık içindeyse, ona ödeme kolaylığına kadar bir süre tanıyın. Ve bu gibi borçlulara alacağınızı bağışlayıp sadaka etmeniz eğer bilirseniz sizin için, daha hayırlıdır. (Bakara, 2/280)

Borçlu borcunu zamanında ödeyerek alacaklıyı üzmemesi yanında alacaklı da borçluya borcunu ödemede kolaylık göstermesi Peygamberimiz tarafından tavsiye edilmiştir. Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ (ر عنهما)  أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صعلم)  قَالَ ‏ رَحِمَ اللَّهُ رَجُلاً سَمْحًا إِذَا بَاعَ، وَإِذَا اشْتَرَى، وَإِذَا اقْتَضَى ‏‏.‏

"Satarken, alırken, alacağını isterken, borcunu öderken kolaylık gösteren kimseye Allah rahmet etsin." (Buhâri, Büyu, 16/2076)

Bir başka hadisi şerifte de şöyle buyurulmuştur:

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صعلم) مَنْ أَحَبَّ أَنْ يُظِلَّهُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ فِي ظِلِّهِ فَلْيُنْظِرْ الْمُعْسِرَ أَوْ لِيَضَعْ عَنْهُ‏.‏

"Allah'ın gölgeliğinde gölgelenmeyi seven kimse borçlusuna kolaylık sağlasın veya (alacağından) vazgeçsin." (Ahmed, Müsned, 15094)

Peygamberimiz buyuruyor:

قَالَ النَّبِيُّ (صعلم) ‏"‏ تَلَقَّتِ الْمَلاَئِكَةُ رُوحَ رَجُلٍ مِمَّنْ كَانَ قَبْلَكُمْ قَالُوا أَعَمِلْتَ مِنَ الْخَيْرِ شَيْئًا قَالَ كُنْتُ آمُرُ فِتْيَانِي أَنْ يُنْظِرُوا وَيَتَجَاوَزُوا عَنِ الْمُوسِرِ قَالَ قَالَ فَتَجَاوَزُوا عَنْهُ

"Sizden önce geçen milletlerden cömert bir kişi öldüğünde, melekler onun ruhunu karşılayarak:

- (Dünyada) bir hayır işledin mi? diye sormuşlar. (Hiçbir hayır işlememiş olan) bu kişi:

- Ben alacaklarımı tahsil eden görevlilerime:

- Yoksula mühlet verin, zengine de kolaylık gösterin, diye emrederdim, cevabını vermişti. Bunun üzerine Allah Teâla: “Vazgeçiniz, onu bağışladım” buyurmuştur. (Buhâri, Büyu, 17/2077; Müslim, Müsakat, 6/1560)

“Allah Teâla, yoksulun borcunu bağışlayarak sadaka sevabı kazanan alacaklıya kendisinin borçlandığını haber veriyor.

مَن ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللَّهَ قَرْضاً حَسَناً فَيُضَاعِفَهُ لَهُ وَلَهُ أَجْرٌ كَرِيمٌ

"Kim Allah'a güzel bir ödünç verecek olursa Allah da onun karşılığını kat kat verir ve ayrıca onun çok değerli bir ödülü de vardır." (Hadid, 57/11)

Süleyman İbn Büreyde (r.a.) diyor ki: Bir kere Peygamberimizin:

"Kim ki yokluk ve darlık içindeki bir borçlunun borcunu malî durumu iyileşinceye kadar tecil ederse, o kimseye tecil ettiği her bir gün için borç kadar sadaka sevabı vardır." buyurduğunu işittim. Sonra bir kere de:

"Kim ki yokluk ve darlık içindeki bir borçlunun borcunu, durumu rahatlayıncaya kadar erteleyecek olursa, o kimseye ertelediği her gün için iki misli sadaka sevabı verilir." buyurduğunu işittim. Peygamberimize sordum:

- Ey Allah'ın Resûlü, yoksul bir borçlunun borcuna verilen vâdenin her günü için bir kere borcunun bir katı, bir kere de borcun iki katı sevap verilir, buyurduğunuzu işittim, bunun anlamı nedir, dedim.

Peygamberimiz:

"Her gün borcun bir misli sadaka sevabı verilmesi borcun vadesi gelmeden evvelki günlere aittir. Borcun vadesi gelip de alacaklının onu ertelediği günler için de borcun iki misli sevap verilir." buyurdu. (Ahmed b. Hanbel,22536)

Bu konuda bir hadisi şerif daha nakletmek istiyorum.

 عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ: أَنَّ رَجُلًا تَقَاضَى رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَأَغْلَظَ لَهُ فَهَمَّ بِهِ أَصْحَابُهُ، فَقَالَ: «دَعُوهُ، فَإِنَّ لِصَاحِبِ الحَقِّ مَقَالًا، وَاشْتَرُوا لَهُ بَعِيرًا فَأَعْطُوهُ إِيَّاهُ» وَقَالُوا: لاَ نَجِدُ إِلَّا أَفْضَلَ مِنْ سِنِّهِ، قَالَ: «اشْتَرُوهُ، فَأَعْطُوهُ إِيَّاهُ، فَإِنَّ خَيْرَكُمْ أَحْسَنُكُمْ قَضَاءً»

Ebû Hureyre (r.a.) diyor ki: Bir bedevi Peygamberimizde alacağı olan bir devesini istemiş, ancak bedevilik âdeti üzere Peygamberimize, kaba ve yakışıksız sözler söylemişti. Orada bulunan ashab-ı kiram bedeviye haddini bildirmek isteyince, Peygamberimiz:

- Bedeviyi bırakınız! Her hak sahibinin (edep ölçüleri içerisinde) söz hakkı vardır. Buna bir deve alıp verin, buyurdu. Ashab-ı kiram:

- Ey Allah'ın Resûlü, aradık, bunun devesinden daha yaşlı ve kıymetli deveden başka deve bulamadık, dediler. Peygamberimiz:

- O kıymetli deveyi satın alıp buna verin. Sizin hayırlınız borcunu güzel vereninizdir, buyurdu. (Buhâri, İstikraz, 4/2390)  Çok sevinen bedevi Peygamberimize dua etti.

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صعلم) مَنْ أَقَالَ عَثْرَةً أَقَالَهُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ‏.‏

Her kim bir müslümanın ikalesini (akdini geri çevirmesini) kabul ederse, Allah'ta onun hatasını/tökezlemesini bağışlar. (Müsned, 7383)

5- Paraya Karşı Hırslı Olmamak

Dinimiz zenginliği övmüş, servet edinmeye teşvik etmiştir, ama paraya, mala karşı gösterilecek hırsı da kötülemiş, müminleri bu noktada uyarmıştır.

Rasulullah (s.a.s.):

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صعلم) ‏‏ لُعِنَ عَبْدُ الدِّينَارِ لُعِنَ عَبْدُ الدِّرْهَمِ ‏‏.‏

“Dinar ve dirhemin kullarına lânet edilmiştir.” buyurarak (Tirmizî, Zühd, 42/2375)

Servetlerine düşen zekâtı, sadakayı ödemeyenleri, para kazanma yolunda “çalışmak da ibadettir.” gibi boş avunmalar ve aldatmacalarla namaz, oruç, zekât gibi vazifelerini ihmal edenleri, daha çok servet için haram-helâl tefrîk etmeyenleri uyarmıştır.

Resulullah’a göre, bu suretle, hırsla elde edilecek servetle zengin olunmaz, gerçek zenginlik kalp zenginliği, gönül zenginliğidir:

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صعلم) ‏ لَيْسَ الْغِنَى عَنْ كَثْرَةِ الْعَرَضِ وَلَكِنِ الْغِنَى غِنَى النَّفْسِ ‏‏.‏

“Zenginlik mal çokluğu ile değil, kalp zenginliği iledir.” (Tirmizî, Zühd, 40/2373)

6- Pazarlığı Yapılmakta Olan Mala Müşteri Olmamak

Rasulullah (s.a.s.), şöyle buyurmuştur:

لاَ يَبِعِ الرَّجُلُ عَلَى بَيْعِ أَخِيهِ وَلاَ يَخْطُبْ عَلَى خِطْبَةِ أَخِيهِ إِلاَّ أَنْ يَأْذَنَ لَهُ ‏‏ ‏

“Kişi, kardeşinin almakta olduğu mala alıcı çıkmasın; istemekte olduğu kıza da talip olmasın. Önceki izin vermişse o başka.” (Müslim, Büyu, 21, 4/1412)

7- Cuma Vaktinde Ticaret Yapmamak

Ticarette haram denince sadece haram olan mallar, tarzlar değil, başka şeyler de kastedilir. Bunlardan biri, ticaret yapılan zamandır. Nitekim Kur’an–ı Kerîm, Cuma günü ezan okunurken alışverişin terk edilmesini emreder

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نُودِي لِلصَّلَاةِ مِن يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ

Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrıldığı(nız) zaman, Allah'ı anmaya koşun, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. (Cuma, 62/9).

Ulema, Cuma günü ezandan Cuma namazının bitişine kadarki vakitte alış–veriş yapma veya Cuma namazı kılmaktan alıkoyacak bir şey ile meşgul olmanın haram olduğunda müttefiktir. Bu hüküm erkekler içindir. Bayanlara Cuma namazı farz olmadığı için onların bu vakitte aluışveriş yapması haram değildir.

8- Ticaret, İnsanı Allah'ı Anmaktan Alıkoymamalıdır

Gazali’nin ifadesiyle "Dünya pazarı âhiret pazarına engel olmamalıdır."

Allah Teâla şöyle buyuruyor:

رِجَالٌ لَا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْماً تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ

"Öyle adamlar vardır ki, ne ticaret ne de alış-veriş onları, Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz. Onlar kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar." (Nur, 24/37)

9- Çok kazanma hırsıyla, zamanımızı sadece ticarî meşguliyetlere tahsis etmemek

Allah’a karşı vazifelerimizi, kendimize karşı vazifelerimizi, aile fertlerine karşı vazifelerimizi, komşu ve akrabalara karşı vazifelerimizi, çocuklarımıza olan terbiye, ilgi, sohbet vazifelerimizi ve diğer bir kısım vazifelerimizi, ihmal etmek doğru değildir. Hadislerde, üzerimizde bu çeşit vazifelerin de bulunduğu hatırlatıldıktan sonra, “Her hak sahibine hakkının verilmesi gerektiği’ne dikkat çekilir." (Buharî, Savm, 51/1974)

 

10- İhtikâr (Karaborsacılık)  Yapmamak

Karaborsacılık, yiyecek maddeleri satın alıp, fiyatları yükselsin diye saklamak demektir. Karaborsacılık, ticarette dinin tasvip etmediği sakıncalı davranışlardandır ve haksız bir kazanç yoludur. Müslümana yakışmaz.

İhtikârın ne olduğunu soran Muaz b. Cebel’e Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

عَنْ مُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ قَالَ: سَأَلْتُ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، عَنِ الِاحْتِكَارِ مَا هُوَ؟ قَالَ: «إِذَا سَمِعَ بِرُخْصٍ سَاءَهُ، وَإِذَا سَمِعَ بِغَلَاءٍ فَرِحَ بِهِ، بِئْسَ الْعَبْدُ الْمُحْتَكِرُ، إِنْ أَرْخَصَ اللهُ الْأَسْعَارَ حَزِنَ، وَإِنْ أَغْلَاهَا اللهُ فَرِحَ»

"Karaborsacı ne kötü insandır! Ucuzluk olunca üzülür, pahalılık olunca sevinir." (Taberanî, Mu‘cemü’l-Kebir,176)

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صعلم) ‏"‏ مَنِ احْتَكَرَ فَهُوَ خَاطِئٌ ‏"‏ ‏.‏

"Kim karaborsacılık yaparsa o, günahkârdır." (Müslim, Müsakat, 26/1605)



Ticaret, meşrû bir kazanç yoludur. Bu kazanç yolunu seçen kimse, ölçü ve tartıyı adâletle yapmalı, hile ve haksızlıktan sakınmalı, malına sürüm sağlamak için yalan konuşmamalı, yalan yere hatta doğru da olsa gereksiz olarak yemin etmemeli, borçluya kolaylık göstermeli, karaborsacılık yapmamalı, ticareti, onu dinî ibadetlerini yerine getirmekten ve Allah'ı anmaktan alıkoymamalıdır.

Konumuzu peygamber efendimizin şu hadis ile bitirmek istiyorum.

عَنْ أَبِى سَعِيدٍ عَنِ النَّبِىِّ (صعلم) قَالَ التَّاجِرُ الصَّدُوقُ الأَمِينُ مَعَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاءِ.

Ebu Said (r.a)'ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.v):

Doğru ve güvenilir tüccar (kıyamet günü) nebilerle, sıddıklarla ve şehitlerle beraberdir. (Tirmizi, Büyu, 12, 4/1209)

-----------------------------------------------------------------------------------

[1] Tin 95/4

[2] Nahl 16/93

[3] Mülk 67/23

[4] Hac 22/36

[5] Nebe 78/10-11

[6] Bakara 2/29

[7] Cuma 62/10

[8] Bakara 2/168; bk, Nahl, 16/116; A’raf,7/32; Bakara, 2/278-279 Maide, 5/90-91; Necm, 53/39; En’am, 6/151-153; İsra, 17/22-3.

[9] Kıyamet 75/36

[10] Zilzal 99/7-8

[11] Yıldırım, Celal, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, IV, 179-180.

[12]  Müslim, Zekât 65. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru’l–Kur’ân 3.

[13] En’am 6/119

[14] عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِي أَوْفَى رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ: «أَنَّ رَجُلًا أَقَامَ سِلْعَةً وَهُوَ فِي السُّوقِ، فَحَلَفَ بِاللَّهِ لَقَدْ أَعْطَى بِهَا مَا لَمْ يُعْطِ لِيُوقِعَ فِيهَا رَجُلًا مِنَ المُسْلِمِينَ» فَنَزَلَتْ: {إِنَّ الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللَّهِ وَأَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَلِيلًا} [آل عمران: 77] الآيَة  Buhari, Büyu‘, 27/2088; Şehâdât, 25/2675.

[15]  عَنْ أَنَسٍ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: «لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ، حَتَّى يُحِبَّ لِأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ» (Buhari, iman, 6/13)

[16]أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: «الْقَتْلُ فِي سَبِيلِ اللهِ يُكَفِّرُ كُلَّ شَيْءٍ، إِلَّا الدَّيْنَ (Müslim, İmâret, 32/120; Nesaî, Büyû, 98)

 


* BENZER KONULAR

Zaralı Alışkanlıklardan Korunmak Gönderen: anadolu
[Bugün, 07:19:12 ÖÖ]


Hz. Peygamber ve Birlikte Yaşama Ahlakı Gönderen: anadolu
[Bugün, 07:13:25 ÖÖ]


İslam Ahlakı Gönderen: anadolu
[Bugün, 07:08:04 ÖÖ]


Mutaki Olmak Gönderen: anadolu
[Bugün, 07:03:31 ÖÖ]


İbadetin Özü Dua Gönderen: anadolu
[Bugün, 06:57:45 ÖÖ]


Haya – Ahlak – İmandır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:34:05 ÖÖ]


İkiyüzlülük- Münafıklık – Manevi Bir Hastalıktır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:28:39 ÖÖ]


İslamda Birlik ve Beraberliğin Önemi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:21:39 ÖÖ]


İnsanlara İyi Muâmele Etmek Aklın Yarısıdır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:12:43 ÖÖ]


Akıllı Kime Denir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:04:51 ÖÖ]


2014 - Ahmet Yağmur - Medine'ye Hasret Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:03:52 ÖS]


Asıl Derdimiz Dertsiz İnsanlar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:27:42 ÖÖ]


Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:17:49 ÖÖ]


Bizi Aldatan Bizden Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:53:08 ÖÖ]


BenimKkim Olduğumu Biliyor musun Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:42:56 ÖÖ]


Çocuklarımıza Sahip Çıkmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:35:33 ÖÖ]


Zulmün Zararları Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:22:59 ÖÖ]


Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 10:49:10 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41