Gönderen Konu: Kudus Tarihi ve İşgal  (Okunma sayısı 236 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5771
Kudus Tarihi ve İşgal
« : Ocak 31, 2024, 09:06:20 ÖÖ »


Kudus Tarihi ve İşgal

Zamandan bile eski şehir, gökte yapılıp yere indirilen Kudüs!

Çağlar boyu tevhidin ana yurdu, semaya açılan kapı Kudüs!

Hz. Musa’nın varamadığı menzil, Hz. Davud’un taht merkezi!

Hz. Süleyman’ın cümle mahlûkata hâkim kılındığı, Hz. Zekeriya’nın çile doldurduğu, Hz. Meryem’in avaz avaz sustuğu, Hz. Yahya’nın mahzun kaldığı, Hz. İsa’nın ihanete uğradığı, Hz. Muhammed’in miraca çıktığı Kudüs...

Hz. Ömer’in adaletinin sembolü, Selahaddin’in rüyası, Yavuz’un duası, Kanuni’nin hayratı, Selim’in infakı, Ulu Hakan’ın çiniyle işlenmiş Kur’an aşkı...

Kudüs ki Hürrem Sultan’ın asırları aşan şefkat eli, şimdilerde ise insanlığın utancı, müminin sınav kâğıdı, ümmetin dinmeyen gözyaşı...
Allah’ın elçilerinin emaneti Kudüs!

Bilindiği gibi Theodor Herzl, siyasi siyonizmin kurucularından ve en önemli karakterlerinden biridir. 1896 yılında Viyana’da hukuk fakültesinde okurken kaldığı otel odasında Yahudilerin de bir devleti olması ve Yahudilerin bu uğurda örgütlenmesi gerektiğine dair meşhur Yahudi Devleti kitabını yazmış ve bu rüyaya dünyada ve özellikle Avrupa’da eziyet görerek yaşayan Yahudileri inandırmak için yola çıkmıştı.

Uzun çabaları, siyonizmin kurucu üyelerinden yakın dostları ve kendilerini bir maşa misali kullanmak adına Yahudilere sözde destek veriyormuş gibi görünen İngiltere vb. bazı Avrupa ülkelerinin desteğiyle 29 Ağustos 1887 tarihinde İsviçre’nin Basel şehrinde Üç Krallar Oteli’nde Dünya 1. Siyonist Kongresi’ni toplamayı başarır.

Bu toplantıda kurulan, Dünya Siyonist Örgütü’nün başkanlığına Theodor Herzl getirilir. Dünya genelinde 200 delegenin katıldığı toplantıda bir siyonist programı hazırlanır. Siyonist programını hayata geçirmek ve gereken altyapının oluşturulması için finans desteğini sağlamak amacıyla bir fon kurulması kararlaştırılır. Bu fonun ise tek bir amacı vardır; Filistin’de toprak satın alınacak ve bu topraklara Yahudiler yerleştirilip an be an büyümesi suretiyle bir Yahudi devleti kurulacaktır.

Herzl bu fikre o kadar inanmaktadır ki yanındaki bir dostuna, “Sen göreceksin belki beş belki de elli yıl sonra İsrail Devleti’ni ben kuracağım ama şimdi ben bunu burada açıklasam herkes bana güler. Bir gün bu realiteyi herkes görecek.” der.

Theodor Herzl’ın bu toplantıdan sonra üç büyük işi olur:

Yahudi ekonomik teşekkülünün kurulması.

Filistin’e gitme bağlamında bir siyonist teşkilatı kurulması.

Avrupa’nın kenar mahallelerinde yaşayan ve yaşadıkları ülkelerce türlü sıkıntılara maruz bırakılan fakir Yahudileri bu rüyaya inandırmak.

Çünkü Herzl, bu toplantıyı yapmadan önce zengin Yahudilere gitmiş lâkin onlardan karşılık bulamamıştı. Herzl bu rüyaya önce fakir Yahudileri inandırmalıydı. Doğu Avrupa ülkelerinde âdeta tebliğ yaparcasına fakir Yahudileri gezen gençlerden biri o günleri günlüğüne şöyle kaydetmişti:

“Bugün bize Mesih geldi, ben onu gördüm. Gözleri parlıyordu, Asuri sakalları vardı. Viyana’da okumuş biriydi, bir gazeteciydi.”

Günlüğüne bunları yazan genç, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinden mezun olup ileriki yıllarda İsrail’in kuruluşuna şahitlik edecek ve ilk İsrail başbakanı olacak David Ben-Gurion’du.

Herzl bu rüyaya herkesi inandırdıktan sonra yakın arkadaşı Marks Bohommer’i gizlice Filistin ve özellikle Kudüs hakkında bir rapor hazırlaması için Kudüs’e gönderir. Bohommer Kudüs yolunda iken gemi ile Çanakkale’den geçerken yanındakilere buranın neresi olduğunu sorar.

Yanındakiler, “Burası Kala-i Sultaniye’dir. İstanbul’un anahtarı burasıdır.” derler. Bohommer şifreyi almıştır. Kudüs’e gider ve geniş bir rapor hazırlar.

Aslında bu andan itibaren şifre bellidir ve anahtar ise Çanakkale’den geçmektir.

Theodor Herzl ise bu sırada Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid’e mektuplar yazıyor, Filistin’de Yahudi yerleşimi için toprak istiyor, bunun karşılığında ise Osmanlı’nın tüm borçlarını ödeyeceğini vadediyordu. Ancak Herzl’ın bu isteği kabul görmediği gibi Osmanlı Sultanı Yahudilere toprak satışını kati surette yasaklıyordu.

Herzl, 1892 ile 1902 yılları arasında 5 kez İstanbul’a gelerek sarayla ilişki kurmaya çalıştı. Ancak huzura çıkması uzun süre kabul görmedi, 1892 yılında huzura çıkma şerefine nail olmuş ise de Filistin topraklarında bir Yahudi teşekkülünün kurulması fikri kesin bir dille reddedildi. 17 Haziran 1896’da, Sultan II. Abdülhamid’in yakın dostu ve Avrupa’daki ajanı Polonya asıllı Kont Phillip de Newlinsky ile İstanbul’a gelen Herzl’a, Sultan’ın hasta olduğunu söyledi ve görüşme gerçekleşmedi. Daha sonra Newlinsky’nin aktardığı teklif üzerine de Abdülhamid şu yanıtı verir: “Eğer Mösyö Herzl, senin bana olduğun gibi bir arkadaşın ise ona nasihat et, bu konuda bir adım atmasın. Ben, bir karış bile olsa toprak satamam.

Zira bu toprak bana ait değil, milletime aittir. Benim milletim bu imparatorluğu savaşta kanlarını dökerek kazanmışlar, onu kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır. Bu toprak bizden sökülüp alınmadan evvel, biz onu tekrar kanlarımızla sularız. Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efradı birer birer Plevne’de şehit düşmüşlerdir. Onlardan bir tanesi dahi dönmemek üzere muharebe meydanlarında kalmışlardır. Devlet-i Âliye bana ait değil, Türk milletine aittir. Ben onun hiçbir parçasını veremem. Bırakalım, Yahudiler milyonlarını saklasınlar. Benim imparatorluğum parçalandığı zaman, onlar Filistin’e hiç karşılıksız sahip olabilirler. Fakat yalnız bizim cesetlerimiz parçalanarak bu ülke taksim edilebilir. Ben canlı bir vücut üzerinde ameliyat yapılmasına razı değilim...”

Theodore Herzl, ısrarından hiç vazgeçmez. Sultan II. Abdülhamid’den istediği cevabı alamayınca bu kez İtalya kralına gider ve “yıkılmakta olan Osmanlı’nın toprağı Filistin’in Yahudilere verilmesi için çalışırsa İtalyanların Trablus’u almalarına maddi açıdan yardımcı olabileceklerini” söyler. Lakin Herzl buradan da makul bir cevap alamaz.

Bu sıralarda Rusya’dan önemli sayıda Rus Yahudi’si Filistin’e göçmeye başlar ve sayıları kısa zamanda 80 bine ulaşır. Bunları aldığı jurnallerle yakından takip eden Sultan II. Abdülhamid, bir dizi tedbirler alarak göçün önüne geçmeye çalışır.

Aslında II. Abdülhamid, sadece siyonistlerin teklifini reddetmekle kalmamış, büyük güçler nezdinde diplomatik girişimlerde bulunarak Yahudilerin siyonistleşmesini de engellemeye çalışmıştı. Duhûliye Nizamları hazırlatmış, siyonistlerin yabancı himaye elde etmelerini önlemek için çaba harcamış ve Filistin’den Yahudilerin arazi satın almalarını yasaklamıştı.

Osmanlı Arşivlerinde Yahudilere tek bir kare toprağın satılmamasına dair yüzlerce emir, irade ve yasağa dair belge var. 1867 tarihli Osmanlı Arazi Kanunnamesi’nin, Musevilerin kutsal topraklarda arazi almalarını engellememesi sebebiyle 5 Mart 1883’te yeni bir kanun çıkarıldı ve yabancı siyonistlerin Osmanlı ülkesinde taşınmaz mal satın almaları yasaklandı. Ancak bu da Osmanlı vatandaşı olan Yahudilere herhangi bir yasak getirmemişti. Yahudiler bu açıktan yararlandı ve yerli Yahudilere siyonist örgütlerce para verilerek bölgede önemli bir miktar toprak parçasının siyonistlerce satın alınmasını sağladılar. Bu şekilde Hayfa ve Akka’da Yahudilerin iskânı sürekli hâle getirildi.

Bu dönemde bazı Yahudiler İngilizler lehine bölgede casusluk yapmaya başladığı gibi Osmanlı ordusunda görev yapmış hatta rütbe almış,

Yahudilerden İngiliz ordusuna kaçanlar da olmuştu. Mesela Aaron Aaronson adlı bir Yahudi’nin yönetiminde kurulan NILI adlı istihbarat örgütü hiç durmadan İngilizlere bilgi uçuruyordu. Osmanlı’nın ise bu duruma tavrı sert oluyor, yakalananlardan bazıları öldürülüyor, bazıları ise sürgüne yollanıyordu. Osmanlı, Telaviv’den tüm Yahudileri arındırırken İngilizler ise bu Yahudiler için Mısır’da kamplar kuruyordu.

Nihayetinde ise patlak veren 1. Dünya Savaşı ile Rusya’da dişçilik yapmakta olan Yahudi Zeev Jabotinsky ve Joseph Trumpeldor, Mısır kamplarında Jonh H. Petterson’dan izin alarak bir Zion Katır Birliği kurulur ve kurulan bu birlik İngilizlerin müsaadesiyle gemi yoluyla Gelibolu’ya doğru yola çıkar. Çünkü vaktiyle Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması için Osmanlı’nın yıkılması gerektiğini ve Çanakkale’nin de payitahtın anahtarı konumunda olduğunu fark etmişlerdi.

Yahudi Katır Bölüğü, 562 adamla 17 Nisan 1915 günü Anglo-Egyptian ve Hymettus gemileriyle Gelibolu’ya doğru yola çıkmış ve 25 Nisan 1915 günü de yarımadaya ayak basmıştı. Hepsinin yakasında da sarı renkli Davut yıldızı motifli birlik arması işliydi. Birlik ikiye bölünmüştü; yarısı ünlü 29. Tümen’le birlikte Seddülbahir’e, diğer yarısı da Anzak kolordusuyla birlikte Arıburnu’na çıkarılmıştı. Ancak ikinci grubu Anzak askerleri Türk zannedip vurmaya başlayınca Mısır’a geri gönderildiler. Diğer grup ise savaş boyunca Seddülbahir’deki tek ulaştırma birliği oldu ve yoğun ateş ve inanılmaz güç şartlar altında, ön cephelere su, cephane, yiyecek ve diğer ihtiyaçların ulaştırılması görevi yaptı. Asla ön cephelerde silahlı mücadele etmelerine müsaade edilmedi.

Çanakkale Savaşı sırasında Zion Katır Birliği için Hamilton şöyle diyordu: “Savaşta aynı ölçüde şöhret kazanan İngiliz ve Hint güçlerinin yanı sıra Yahudi Mülteci Katır Bölüğü (Zion Katır Bölüğü olarak bilinir), Suriye ve Filistin’deki mülteci Yahudilerden kısa sürede teşkil edilmişti. Ağırlıklı olarak Rusya kökenli bu insanlar Mısır’a güvende olmak için gelmişlerdi. Albay Patterson, bunlar arasından 750 katırla 500 adam seçmekle görevlendirildi. Emirler kısmen İbrani, kısmen de İngiliz dilinde veriliyordu. Bu adamlar, 1915’te Süveyş Kanalı’ndaki savaşta Türklerden ele geçirilen tüfeklerle silahlandırılmışlardı. Bu birlik, büyük bir olasılıkla İsa’dan sonra 70’te Kudüs’ün düşüşü sırasında, Titus’un idaresindeki Roma ordusuna karşı savaşan Yahudi güçlerinden sonra savaşmış ilk Yahudi birliğiydi…”

Zion Katır Bölüğü’nün görevine, 8 üyesini kaybetmesi ve 25 tanesinin de yaralanmasıyla bir destek birliği olarak 26 Mayıs 1916’da son verildi.

Patterson, birkaç kez hastalanmış ve yaralanmıştı. Bu nedenle İngiltere’ye döndü. Daha sonra, tıpkı Jabotinsky’nin arzu ettiği gibi tamamı Yahudilerden oluşan bir birlikle General Allenby’nin Filistin’deki harekâtına katılacaktı. Jabotinsky Filistin’e girdikten sonra Arap köyleri ile yapılan savaşla Hanagâh isminde bir birlik kurmuştur. İşte bu birlik bugün İsrail ordusunun çekirdeğini oluşturmaktadır. Çanakkale’den Filistin’e gittiklerinde ise birlikte meşhur İsrail bayrağını burada Türklere karşı yaptıkları savaşta kullanmışlardır.

Osmanlı Devleti, 1. Dünya Savaşı yıllarının en büyük mücadelelerinden birini kuşkusuz Kanal, Sina ve Filistin cephelerinde verdi. Çünkü Gazze hattı Kudüs’ün korunması için en stratejik noktada bulunmaktaydı. Gazze’de İngilizlere karşı üç savaş verildi. 1. Gazze Savaşı’nı İngilizlere karşı savaşan Türk askerleri büyük bir farkla kazandı. İngilizler hezimete uğramıştı. İngilizler yaşadıkları bu hezimetin ardından ikinci Gazze muharebesine büyük bir hazırlık yaptılar. Gazze’yi almanın kolay olmayacağını görmüşlerdi. Burada Türklere karşı ilk defa tank kullansalar da bu tanklar Türkler tarafından imha ediliyordu. Tankları ile istediklerini yapamayınca bu defa kimyasal silaha başvurdular. Ancak İngilizler rüzgârın azizliğine uğradı ve kullandıkları zehirli gaz kendi askerlerinin bulunduğu yöne gitti. Böylece Gazze’de İngilizler ikinci defa yeniliyorlardı.

Mevcut durumları ile Türkleri yenemeyeceklerini anlayan İngilizler, komutaya İngiliz General Sir Edmund Allenby’i getirdiler. Gazze’nin savunmasında şehrin içindeki 84 rakımlı tepe çok önemliydi. Önceki savaşlarda da defalarca el değiştirmiş olan bu tepe üçüncü saldırıda da direniyordu. Ancak Avustralya ve Yeni Zelandalı atlı birliklerin Türk hatlarını yarıp geriden kuşatmalarıyla birlikte 3. Gazze Muharebesi’ni Türkler kaybetti.

Kudüs’ün düşmesine giden yolda Megiddo Muharebesi de çok belirleyici olmuştu. 3. Gazze Muharebesi’nin ardından Kudüs’e çekilen Osmanlı birlikleri şehri General Allenby’a karşı savundu ancak Allenby, savunmayı aşıp 9 Aralık 1917 günü Kudüs’e girip şehri ele geçirdi.

Filistin’de 1516 yılında başlayıp 401 sene süren Osmanlı egemenliği de böylece sona erdi. 1917 yılında şehre bir fatih edası ile giren General Allemby, Selahaddin Eyyubi’nin kabrini ziyaret etmek isteyince şarkın en sevgili sultanının kabrinin Şam’da olduğunu öğrenip derhal Şam’a gider ve Selahaddin Eyyubi’nin, kabrinin başında, “Haçlı Seferleri bugün bitti ey Selahaddin!” diye haykırır. Sultan Abdülhamid’in bir baba nasıl yuvasını koruyorsa tıpkı o şekilde koruduğu ve “kanla alınan toprakların parayla satılmasına müsaade etmediği topraklar”a peki sonrasında ne oldu?

1917’den 1947 yılına kadar bölge İngiliz idaresinde kaldı ve 1902’den beri bir şekilde yerleşmeye çalıştıkları topraklar Yahudilere neredeyse altın tepsi ile sunuldu. Öyle ki;

1917’den sonra Filistin’de kurulan İngiliz askerî idaresi Filistin’de Yahudilere toprak edinme hakkı verdi.

24 Temmuz 1922’de Milletler Cemiyeti, Filistin’in Britanya manda yönetimi altına verilmesi kararı aldı. 1922 tarihli Britanya nüfus sayımlarına göre Filistin’in nüfusunun yüzde 88’i Arap, yüzde 11’i Yahudi idi. 1931’e gelindiğinde devam eden Yahudi göçleri sebebiyle toplam 1.035.821 olan Filistin nüfusunun yüzde 82’si Arap, yüzde 17’si Yahudi olarak değişmişti.

1933’ten itibaren Nazi tehdidi sebebiyle Filistin’e göç eden Yahudilerle birlikte 1935’te Filistin’de Yahudi nüfusu yüzde 35’lere ulaştı. 1947’ye gelindiğinde ise Yahudi nüfusu 800 bine yükseldi. Bu sırada Filistin topraklarında bulunan Filistinli nüfusu 1 milyon 400 kadardı. Böylesi hızlı bir nüfus artışına rağmen bile Yahudiler toprakların yalnızca yüzde 6-7’sine sahiplerdi.

Gün geçtikçe artan Yahudi göçünden rahatsız olan Filistinli Araplar hem İngiliz yönetimine hem de siyonistlere karşı protesto gösterileri başlattılar. 1936- 39’da yapılan gösterilerde 5.000 Arap İngiliz askerleri tarafından, yüzlerce Yahudi de Araplar tarafından öldürüldü.
1946 sayımına göre Filistin’in toplam nüfusu 1.942.349 idi ve bunun 1.175.196’sını Müslümanlar, 602.586’sını Yahudiler, 148.910’unu Hristiyanlar, 15.657’sini de diğer unsurlar meydana getiriyordu. Yahudiler ise nüfusun yüzde 31’ini teşkil ediyordu.

1947 öncesi Yahudilerin Filistin’de sahip olduğu arazilere bakıldığında ise durum net bir şekilde anlaşılmaktadır: Bu yıllarda Filistin topraklarının toplam yüzölçümü 28.3 milyon dönüm olmakla birlikte bir bölümünü Nakab Çölü oluşturuyordu. 1948’de İsrail işgal devleti kurulmadan önce Yahudilerin sahip oldukları arazi miktarı 2 milyon dönümdü ve bu oran Filistin topraklarının yalnızca yüzde 7’sini kapsamaktaydı.
Filistinliler toprak mı sattı?

Yapılan araştırmalara göre Yahudiler elde ettikleri 2 milyon dönüm arazinin; 650 bin dönümünü, Osmanlı Devleti döneminde yasak olmasına rağmen bazı illegal yöntemlerle mülk edinmişlerdi. 300 bin dönüm araziyi, İngiliz işgalciler Yahudilere bağışladılar. 200 bin dönümü, İngiliz manda yönetiminin koyduğu ağır vergileri ödeyemedikleri gerekçesiyle Filistinlilerin el konulan topraklarının manda yönetimi tarafından Yahudilere sembolik paralarda sattıkları topraklardı. 600 bin dönümünü, Lübnan ve Suriye’de ikamet edip Filistin’de mülk edinmiş Araplardan satın almışlardı lâkin Arapların bu topraklarını satmalarına kızan Filistinlilerce bazıları ortadan kaldırılmıştı. Yahudiler, sadece ve sadece 250 bin dönüm araziyi Filistinlilerden satın almışlardı ve bu da Filistinlilerden aldıkları toplam arazi miktarı, Filistin topraklarının yüzde 0,9’una (binde 9’una) tekabül etmektedir.

Bin bir zulüm ile evlerinden çıkarılanlar, konulan ağır vergilerle topraklarına el konulanlar, illegal yöntemlerle toprak satın almalar vb. gibi nedenlerden Filistin topraklarına bir şekilde yerleşmeyi başaran İsrail, bayrağı ile tüm dünyaya ilan emiş olduğu üzere 1948, 1967 ve 1973 yıllarında gerçekleşen Arap-İsrail Savaşlarının hepsinde genişlemeye, işgal etmeye ve toprak hırsızlığına devam ediyor.

Devletlerin toprak sınırları bellidir ve haritalarla çizilmiştir. Lakin İsrail’in bayrağındaki iki çizgi ve ortasındaki Davud Yıldızı ile ifade ettiği üzere sınırları belli değildir. İsrail, Arz-ı mevud dedikleri Nil ile Fırat nehirleri arasındaki tüm mülk, Yahudilerin olacağı inancıyla devletlerin topraklarını gün be gün işgal etmeye devam edeceğini hem bayrağıyla hem de Filistin halkına yaptıklarıyla net bir şekilde ifade etmektedir.

2015 senesi Çanakkale Savaşı’nın 100. yılıydı. Henüz ne biz ne de savaşa katılan devletlerin herhangi biri tek bir tören yahut anma programı yapmamıştı. Aralık 2014 Hares Gazetesi’nde şöyle bir başlık vardı: “Californiya’dan gelen kabir İsrail mezarlığına defnedilecek.” Jonh H. Petterson’nın kemikleri 100 yıl sonra İsrail’e getiriliyordu. Benjamin Natenyahu, eşi Sara ve devlet adamlarının katıldığı, Şale komutanlarının güvenliği sağladığı resmî bir törenle Jonh H. Petterson’ın kemikleri yeni mezarlığına defnedildi. Yani İsrail kendilerini Kudüs’e getireni unutmamıştı.

Unutmamak gerekir ki;

1917’de Kudüs’e girdiler.

1918’de İstanbul’a girdiler.

Kudüs düşerse İstanbul düşer.

Biz unutursak dünya unutur.

Biz bırakırsak Filistin yok olur.

Nermin Taylan.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:36:50 ÖS]


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:31:26 ÖS]


PCLOUD ÜCRETSİZ ÖMÜR BOYU DİLEDİĞİNİZ KADAR DEPOLAMA ALANINA SAHİP OLMAK Gönderen: andrewmemut
[Dün, 05:30:06 ÖS]


İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:43:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41